Güney Kore-Dubai-Türkiye nükleer üçgeni

Prof. Hayrettin KILIÇ

24 Mart 2010

Geçen son 10 yılda sivilden askeri sektöre kayan İran nükleer programı, Körfez’in batı kıyısında yer alan sünni İslamî rejimlerin hakim olduğu ülke yönetimlerini tedirgin etti. Başta Suudi Arabistan olmak üzere Bahreyn, Kuveyt, Umman, Birleşik Arap Emirlikleri gibi Körfez ülkeleri, İran’a karşı bir sünni nükleer program başlatmak üzere, Körfez İşbirliği Konseyi’ni (The Gulf Cooperation Council) kurdu.

Bu sünni birlik, Dubai’de kurulacak nükleer enerji santralına destek olacak ve Iran’ın buraya askeri müdahalede bulunması durumunda da Türkiye, Mısır, Ürdün’de sünni nükleer programın gerçekleşmesi için yedek üç ülke olarak saptandı. Geçenlerde imzalanan Türkiye-Güney Kore Nükleer Enerji İşbirliği Anlaşması da Güney Kore- Dubai-Türkiye üçgeninde sünni nükleer programı resmileştirmiş oldu.

Bu sünni ülkeler, İran’daki şii İslam Devrimi’ne karşı 20 yıldır sürdürdükleri silahlanma kapsamını, son beş yılda daha fazla arttırdı. Son beş yılda Dubai 17 milyar, Suudi Arabistan ile diğer Arap Emirlikleri de 25 milyar dolar haracayarak füze savar sistemleri ve silah aldı. Sunii Arap ulkelerindeki bu silahlanmanin Israile karsi olmadigina dikkati ceken, ABD’nin Irak’taki kuvvetlerinin komutanı General David Petraeus, 31 Ocak 2010 tarihinde verdiği demeçte, “İran, Körfez’in diğer tarafındaki Arap ülkeleri tarafından kendi ülkelerine karşı en büyük tehdit olarak görülüyor” diyerek, bölgedeki sunni-sii savaş çıkma olasılığının her geçen gün arttığına işaret etti.

Ayrıca bu Arap ülkeleri, “sözde” nükleer teknoloji transferi kapsamında başta ABD, Fransa, İngiltere gibi Avrupa ülkeleri ile görüşmelere başladı. Pazarlıkların en başında yer alan konu da; son 30 yılda Dubai’de faaliyet gösteren, Pakistan, Hindistan, Libya, İran gibi ülkelere yasadışı yollardan nükleer ve füze teknolojileri transferi yapan paravan şirketlerin kapanması yer aldı. Dubai, özellikle ABD’nin öne sürdüğü şartlar doğrultusunda bu ülkede faaliyet gösteren 40 adet kuşkulu şirketin ithalat-ihracat lisansını iptal ederek, onları kapattı.

Bu gelişmelerden sonra eski ABD Başkanı George W Bush, iktidarının son haftasında gider ayak, Amerikalı şirketlerin kendi ülkesinin tarihinde ilk kez Körfez’deki sünni İslam ülkelerine nükleer teknoloji ve en önemlisi de nükleer material transferine izin veren anlaşmayı imzaladı.

Bugüne kadar uluslararası anlaşmalara aykırı olarak nükleer silah üreten Hindistan, Pakistan, İsrail, İrlanda örneklerine olduğu gibi, nükleer silah yapamında kullanılacak malzemenin en kolay transfer şekli de nükleer materyalin nükleer santral teknolojisi satışı örtüsü altında düzenleyip satmaktı. Bu seneryo ve taktikleri uygulayan, dünyanın en zengin petrol, doğalgaz yataklarına sahip Birleşik Arap Emirlikleri de İran gibi son 10 yılda nükleer santral kurma programını başlattı. Bu programın başına da Dubai Şeyhi Halife Bin Ziyad El Nahayan getirildi.

Öte yandan, son dört yılda Bulgaristan ve Türkiye’de olduğu gibi, nükleer santral ihalelerine nükleer endüstrinin tüm şirketleri katıldı ama Güney Kore’nin adı rüşvet skandallarına karışmış , eski yöneticelere hapse mahkum olmuş devlet şirketi olan Korean Electric Power Coorparotion (KEPCO), diğerlerinin verdiği fiyatı 16 milyar dolar düşürerek, onların çekilmesini sağladı. KEPCO bu sayede Dubai’de kurulacak 4500 megavat kurulu gücündeki nükleer santralın ihalesini kazandı.

Nitekim 2009 yılının Aralık ayında Şeyh Halife Bin Ziyad El Nahayan ile Güney Kore Cumhurbaşkanı Le Myung arasında imzalanan nükleer teknoloji transferi anlaşmasına göre, KEPCO 2010 yılında yapımına başlamak üzere dört adet APR-1400 tipi reaktörleri içeren santralın yapımını 20.4 milyar dolar karşılığında üstlendi.

Ayrıca, bu santralın henüz açıklanmayan bir süre içerisinde işletmesini ve bakımını 20 milyar dolarlık ek bir ücretle toplam 40 milyar dolara Güney Kore tarihinin en büyük dışsatım anlaşması gerçekleştirildi.

Dubai’de kurulacak nükleer santralın henüz yer seçimi bile yapılmamışken, 16 Mart 2010 tarihinde, Türkiye Elektrik Üretim AŞ (TEAŞ) ile KEPCO arasında Dubai’de inşa edilecek santralın bir kardeşinin de Sinop’ta kurulması için iki ülke arasında devletlerarası prookol imzalandı.

Böylece İslam dünyasında sünniler ve şiiler arasındaki “sozde sivil nükleer program” adı altında nüklere silah programını dengelemek için Güney Kore-Dubai-Türkiye üçgeni kurularak, ülkemiz Ortadogudaki sonu acik olmayan nükleer program içerisine hapsedildi/cekildi. Böylece 1300 yıldır süren sünni-şii anlaşmazlığı, 21. yüzyılda nükleer silahlanma platformuna taşınmış oldu.

israilturkiye

Yorumlar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir