BAŞBAKAN’a ve BÜLENT ARINÇ’a AÇIK MEKTUP
TANER AKÇAM (takcam@clarku.edu)
Anlamakta çok zorlandığım bir nokta var. Kürt Politikası konusunda,
devletin 95 yıllık “Kürt yoktur, hepsi dağda gezen Türklerdir” yalan
politikasına son veren; Cumhuriyetin kurulmasından bu yana, astığı
astık, kestiği kestik; her istediği zaman darbe yapan Askerin siyaset
üzerindeki vesayetini ortadan kaldıran, demokratik açılımlar yapan
sizler, nasıl olur da 1915 konusunda 95 yıllık yalan politikasını
sürdürmekte ısrar edersiniz?
Ermenistan ile Ekim 2009 ayında protokolleri imzaladığınızda hepimiz,
Kürt konusunda olduğu gibi, 1915 konusunda da 95 yıllık yalanın sona
ermekte olduğunu düşündük. Acaba Protokolleri imzalarken, 95 yıllık
inkar politikasını sürdürerek mi bu sorunu çözebileceğinizi
düşünüyordunuz? İnanması bile zor… Kürt meselesini “Kürt yoktur
onlar dağda gezen Türklerdir”, demeye devam etseniz çözebilir
miydiniz? Kürt meselesini, bir terör meselesi olarak gören, Kürtleri
çivi, kendisini de çekiç olarak algılayan Askerin sorun çözme
mantığına bağlı kalsaydınız çözebilir miydiniz?
Ama öyle görülüyor ki, Ermeni meselesini 95 yıllık yalana devam
ederek çözeceğinizi zannediyor; buna da ciddi ciddi inanıyorsunuz.
Ermeni meselesinde aykırı sesler çıkartanları çivi, kendinizi de
çekiç olarak görüyorsunuz… ABD’ye posta koymalar,
kabadayılanmalar… 95 yıllık kangreni böyle mi çözeceksiniz? İyi de
sayın Başbakanım, sayın Arınç, böyle çözülseydi, bu 95 yıl boyunca
zaten çözülürdü. Size ne hacet… Şükrü Elekdağ çözerdi; Veli Küçük
çözerdi… Öyle değil mi?
Peki yarın Obama da, sizin yaptığınız gibi bir delikanlılık yapsa,
dese ki, “Beni tehdit ederek inandığımı söylemememi, yalan söylememi
istiyorsunuz! Tehditle beni inancımdan vazgçirmek istiyorsunuz! Ayıp
değil mi, utanmıyor musunuz adam tehdit etmeye! Yalan söylemiyorum…
1915 konusunda inandığımı tekrar ediyorum, bu bir soykırıdır”, derse
ne yapacaksınız?
İsviçre ile protokolleri imzalandığınızda artık 95 yıllık yalan
politikasının sonuna gelindiğini, Gündüz Aktan, Şükrü Elekdağ ve
Yusuf Halaçoğlu döneminin son erdiğini düşünmüştük. Çünkü sadece
sınırlar açılmayacak, tarihe ilişkin sorunların nasıl çözüleceğine
ilişkin tavsiylerde bulunacak çeşitli komisyonlar da kurulacaktı.
Aracılığı yapan İsviçre muhtemel ki sizi ve Ermenistan’ı komisyonlar
konusunda ikna ederken 1996’da kendisinin kurduğu, “Bergier
Komisyonu” olarak da bilinen “Bağımsız Uzmanlar Komisyonu” deneyini
örnek olarak vermişti. Söz konusu komisyon, İsviçre’nin Yahudi
soykırımı (Holocaust) konusundaki rolünü araştırmak amacıyla
kurulmuştu ve komisyon beş yıllık çalışma sonrası, 2001 yılında
nihayi raporunu sunmuş ama tüm süre boyunca da toplam 11.000 sayfayı
bulan 25 de araştırma yayınlamıştı.
Bundan daha önemli olan bir başka gerçek daha vardı: İsviçre
Hükümeti, komisyonun kurulmasından bir yıl önce, 1995 yılında tüm
dünya Yahudilerinden, İkinci Dünya Savaşı yıllarındaki politikaları
nedeniyle özür dilemişti. Komisyon aslında biraz da bu özür sayesinde
kurulabilmişti. Sizlerin bu komisyonun kuruluş koşullarından
birisinin Yahudilerden özür dilemek olduğunu bilmemenize imkan yoktu.
İsviçreliler size söylememiş bile olsalar, bu bilinen bir gerçekti ve
bizler de sizlerin bu bilgi ile protokollere imza attığınıza
inanarak, 95 yıllık inkar politikasında bir değişiklik başlıyor diye
düşünmüştük… “Ermenilerden özür dileme yolda” zannetmiştik. Meğer
öyle değilmiş; aklınızdan “Şark kurnazlığı” geçiyormuş. Hem 95 yıllık
inkar politikasına devam etmeyi hem de Ermenistan ile aramızdaki
sorunları çözmeyi planlıyormuşsunuz. İnanması zor ama geldiğimiz
noktada böyle düşündüğüz anlaşılıyor.
Sayın Başbakanım, sayın Arınç sizden şunu aklınızın bir kenarına not
almanızı rica edeceğim: 95 yıldır ezberlenen yalanı tekrar ederek
1915 sorununu çözemezsiniz. Bu ezberle sorun çözülseydi, bu güne
kadar bu işi sizden daha iyi savunanlar çözerlerdi. 1915’de Türk
milletinin alnına kara bir leke sürülmüştür. Bunu süren İttihatçı
katillerdi. Ve siz bu kara lekenin adını koymadan, bu kara lekeyi bu
milletin alnına sürenlerle aranıza mesafe koymadan bu konuda hiç bir
adım atamazsınız, boşuna uğraşmayın.
Sayın Başbakanım, 1938’de Dersim’de yaşananlara katliam diyorsunuz.
Gerçi kaç kişinin öldürüldüğünü tam olarak bilmiyoruz ama 1915’i
kınayanların, yani Dersimde imha edilen insanlardan en az 10-15 misli
daha fazla insanın öldürülmesini kınayanların üzerine kabadayılıkla
gidiyorsunuz. Gazza’da İsrail’in işlediği savaş suçları konusunda,
haklı olarak tepki duyuyor ve bu konuda sesinizi çıkartıyorsunuz. Ama
orada yaşanan insan hakları ihlalleri ile kıyaslanmayacak
cinayetlerin işlendiği 1915 konusu açıldığında “bana Müslümanlar
cinayet işliyor dedirtemezsiniz. Benim atalarım cinayet
işlememiştir”, biçiminde abuk-subuk açıklamalarda bulunuyorsunuz.
Size, “bu ne perhiz bu ne lahana turşusu” demezler mi?
Kürt Politikasında geleneksel çizgiyi değiştiren, askerin siyasi
hayatın dışına itilmesi konusunda uğraş veren sizler, niçin bu asker
ve bürokrasinin Ermeni konusunda 95 yıldır söylediği yalana sahip
çıkma ihtiyacını hissediyorsunuz? Bakınız size bir örnek vereyim:
Nasıl ki Şemdinli’de, “bizim çocuktur”, diyenlerin yanında yer almaya
çalışarak Kürt ve Asker meselesini çözemedinizse ve arada yaşadığımız
acı deneylerden sonra “bizim çocuklar” ile aranıza mesafe koyarak yol
alabildinizse, 1915 konusu da öyledir.
1915’de Ermenilerin imha edildiği gerçeğini “bizim çocuklar” inkar
ediyor! Talat Paşa komitesi kuranlar onlar, Boğazlayan Kaymakamı
katil Kemal’i anma toplantısı düzenleyenler onlar. Ve unutmayın ki,
size karşı suikastler planlayanlar, sizi devirmek isteyenler de
onlar… 1915 konusunda, sizin mezarınızı kazmak isteyenlerle aynı
safta olduğunuzu ve o safta kaldığınız müddetçe de hiç bir sorunu
çözemeyeceğiniz fark etmiyor musunuz?
Sayın Başbakanım, sayın Arınç, 1915’e ilişkin sorunların çözümüne
verilecek cevaplar Veli Küçük, Doğu Perinçek, Şükrü Elekdağ ve Yusuf
Halaçoğlu’nun inkar politikalarında yatmıyor. Cevapları oralarda
aramayın. Onların 95 yıldır tekrar ettikleri nakaratları tekrar
ederek gideceğiniz bir yer yok. Nasıl Kürt meselesinde, Askerin
siyasetteki yeri meselesinde onlar sizin hasımlarınızdır, 1915
konusunda da öyledir. 1915’e ilişkin cevapları, cinayetler işleyerek
ülkeyi kaosa sürüklemek isteyenlerle, Hrant Dink’i katledenlerle,
Hristiyanlara karşı katliamlar planlayanlarla, sizlere karşı darbeler
örgütleyenlerle aynı yerde saf tutarak veremezsiniz.
Eğer 1915’e bir cevap vermek istiyorsanız, Ergenekonun, darbecilerin
cevabından başka bir yerde cevap aramak zorundasınız. Bunun için ama
Partinizin üzerinde yükselmeye çalıştığı Anadolu’nun Müslüman
geleneğine gitmeniz, o geleneğin 1915’de neler yaptığına daha
yakından bakmanız gerekir.
Sayın Arınç, bu sözlerim size: haklı olarak Mersin’de CHP’lilerin
çarşaf yırtmasına karşı büyük tepki gösterdiniz. Ama siz 1915
konusunda takındığınız tutumunuzla Anadolu Müslümanlığının derin
kumaşını yırttığınızı, 1915 cinayetlerine cesurca tavır alan, alnı
açık, başı dik Anadolu Müslümanlarının kültürel mirasını param parça
ettiğinizin farkında mısınız? 1915’de İttihatçı çeteler Ermenileri
katlederken, onlara karşı en ciddi direnişin, en önemli karşı duruşun
Anadolu Müslümanlarından geldiğini bilmiyor musunuz? Kastamonu’nun
Müslüman ahalisinin, “komşularımızın ölüme götürülmesini
istemiyoruz”, diyerek Valiliğe yürüdüklerden haberiniz var mı?
Boğazlayan’da Katil Kemal’e, “masum insanları öldürmenin Kuran’da
yeri yoktur”, diye karşı çıkanların Yozgat Müslümanları olduğunu
biliyor musunuz? Katil Kemal’in asılmasında Boğazlayan Müftüsü
Abdullahzade Mehmed’in verdiği yazılı ifadenin çok önemli rol
oynadığından haberiniz yok mu? O Müslüman Müftünün, Kemal’in
cinayetlerine karşı çıkarken “yukarda Allah var, gazabından
korkarım”, dediğini duymadınız mı?
Sayın Arınç, III. Ordu Komutanı Mahmut Kamil Paşa’nın Temmuz 1915
tarihli emrinden haberiniz var mı? “Kim ki evinde Ermeni saklar,
kapısının önünde idam edilecek, evi de yakılacaktır”, der. Urfanın
Müslümanlarından Hacı Halil’in, bu emre rağmen, Urfa’nın çarşısında
sekiz kişilik bir Ermeni ailesini, evinin yakılma ve öldürülme
tehlikesine rağmen, evinin çatısında tam bir yıl boyunca sakladığını
bilir misiniz? Doğu Anadolu’ya gidin, kendi partinizdeki Doğu
Milletvekillerinize sorun, size buna benzer onlarca, yüzlerce hikaye
anlatsınlar.
Demem o ki, Anadolu’da İttihatçılar Ermenileri keserken, inançlı
Müslümanlar, masum insanların öldürülmesinin Kuran’da yeri yoktur
diye işlenen cinayetlere karşı çıktılar. Hangi toplantıya gitsem,
nerede Ermenlilerle konuşsam, bana “bugün yaşıyorsak elbette bize
yardımcı olan Müslümanların sayesinde oldu bu”, derler. “Ama
hükümetinizin bu inkar politikaları yüzünden bunları açık olarak
konuşamaz olduk”, derler.
Sayın Arınç, katillerin üzerinde yükselerek gelecek kurulmaz.
Katillere tavır alan Anadolu’nun o şerefli Müslümanları üzerinde
yükselerek yarınlar kurulur. Nasıl ki Hrant’ın katillerine,
Samat’lara, Veli Küçük’lere sahip çıkarak bugünkü sorunları
çözemezseniz, dünün Hrantlarının katillerine sahip çıkarak da bir
yere varamazsınız. 1915’e verilecek cevaplar, Doğu Perinçek’lerin,
Veli Küçük’lerin vereceği cevaplarda yatmıyor. Onlar bugün Hrant’ı
öldüren Ergenekon çetesinin mensuplarıdırlar; doğal olarak dünkü
Hrantlarının katilleri olan çete elemanlarını da savunuyorlar.
Bırakın bugünün katili Samat’ı, dünün katili Talat’ı, Enver’i ve
Kemal’i Veli Küçük’ler savunsun. Sizin yeriniz Veli Küçük’ün yanı
değildir. Size düşen görev Hacı Halil’lere sahip çıkmaktır; hem
kendilerinin hem de ailelerinin hayatlarını tehlikeye atarak
katliamlara direnen Müslümanlara sahip çıkmaktır.
Bir şeyi daha görmenizi isterim. 95 yıllık inkar politikaları
yüzünden, katillere sahip çıkma politikaları yüzünden Uluslararası
planda Türklüğün, Müslümanlığın alnına 1915 lekesinin yanında ikinci
bir leke daha sürülmüştür. Şükrü Elekdağlar, Veli Küçükler
izledikleri inkar politikalarıyla, Türkler cinayetleri seven,
cinayetleri savunan insanlar haline sokulmuşlardır. Türklüğü ve
Müslümanlığı dünün Talat ve Enverlerinin ve bugünün Samat’larının
elinden almak gerek ve Türklüğü ve Müslümanlığı Elekdağ ve Küçük’lere
bırakmamak gerek. Türklük ve Müslümanlık katillerin ve onların
savunucularının eline bırakılmayacak kadar saygı duyulması gereken
bir kimliktir. Benim bir Ermeni arkadaşım var; “düne kadar Türkçe
duydukça nefret ederdim, düşmanımın dili derdim. Ama ne zaman ki seni
tanıdım, bu dostum Türkün sesi demeye başladım” der.
Türklüğün ve Müslümanlığın dürüst ve namuslu çığlığına ihtiyacımız
var. Bırakın dünün ve bugünün katillerine Doğu Perinçek, Veli Küçük
ve sizlere suikast düzenleyenler sahip çıksın. Dünün Talat’ına,
Enver’ine, Doktor Nazımına sahip çıkanlarla, bugün Ogün Samat’lara
sahip çıkanların aynı insanlar olduğunu artık görmeniz gerekiyor.
Bugün nasıl Hrant Dink’in katiline katil diye bağırdığımız için bir
nebze alnımız dik gezebiliyorsak, 1915’in Hrantlarını öldürenlere de
katil diye bağırabildiğimiz zaman alnımız dik başımız açık
gezebileceğimizi görmeniz gerekiyor. 1915’e karşı alınacak tavrı en
özlü anlatan Nazım Hikmettir. Yazıma onunla son vermek isterim.
Bakkal Garabetin ışıkları yanmış
affetmedi bu Ermeni vatandaş
Kürt dağlarında babasının kesilmesini
fakat seviyor seni çünkü sen de affetmedin
bu karayı sürenleri Türk halkının alnına
Sayın Başbakanım, şiir okumayı sevdiğinizi biliyorum. Türk insanı ve
Ortadoğunu Müslümanları sizden bu mısraları duymak istiyor!
Yazıları posta kutunda oku