RAFAEL SADI
TURKISH FORUM DANISMA KURULU UYESI
Written by Rafael Sadi
Uzunca bir süredir içimi kemiren ve nasıl düzeltilebileceğini anlayamadığım bir konu beni bayağı meşgul ediyor.
İsrail’in Başkenti’nin YERUSHALAYİM (Kudüs) olduğunun dost ülkelerce bile tam olarak tanınmamasının yanısıra 1948’den beri bu ülkenin başşehri olduğunun yazılı ifadelerde bile söylenmesinin bazı basın kuruluşlarınca rahatsız edici bulunmasıdır.
Dikkat ederseniz Türk Basınında çıkan haberlerin çoğunda TEL-AVİV kararları veya TEL-AVİV hükümeti diye ibareler geçmektedir.
Peki resmi olarak Yerushalayim (Kudüs)’ü başşehir kabul etmesek ve göz göre göre Küdüs yerine olmayan bir Tel-Aviv hükümetinden sözetsek ne kadar gazetecilik olur bu?
Gazetecinin görevi doğruları yazmak değil mi?
Doğruları siyasi sebepler nedeni ile saptırmak kime görev diye verilmiş olabilir ki?
İsrail Parlamentosu KNESSET Yerushalayimde değil diyebilirmiyiz?
Yoksa İsrail Hükümet binaları ,Bakanlıkları Yerushalayimde değil hepsi Tel-Aviv’e taşındı demek imkanı varmıdır ve bu ne kadar doğrudur?
Ama ne yaparsınız ki bu temayül basın mensuplarının bir çoğunda yerleşmiş ve sanki Tel-Aviv yerine gerçek başşehir olan Yerushalayim(Kudüs) yazılırsa birileri kendilerini cezalandıracak endişesi ile yaşıyorlar.
Peki anlamaya çalışacak olursak bu tepkinin nedeni İsrail’in yakın tarihine kısa bir bakış atmamız gerekir.
İsrail 1947 BM kararı ile 1948 senesinde belirlenen harita ile kuruldu.
Kurulduğu anda ise bütün Arap devletleri İsrail’i yok etmek ve Yahudileri deniz’e dökmek için savaş açtılar. Ama evdeki hesap çarşıya uymadı ve 1949’daki İsrail haritası 1947 BM haritasından farklı bir konuma geliverdi.
Arap devletleri bu harita üzerinde anlaşmaya vardılar.
Mısır , Suriye , Lübnan ve Ürdün bir dizi anlaşma ile bu yeni haritaya onay veridler. Ve YEŞİL HAT çizilmiş oldu.
Ancak Arap dünyası bu anlaşmalara tarih boyunca hiç bir anlaşmaya uymadıkları gibi uymadı ve İsrail’i haritadan silmeyi ve Yahudileri bu coğrafyadan atmayı temel hedefleri olarak belirledikleri için İsrail’i sürekli taciz etmeye ve değişik saldırılarla kışkırtmayı elden bırakmadılar.
Bu saldırılar 1951 ıle 1956 yılları arasında süregeldi ve adına FEDAILER GERILLA savaşı dendi.
1956’da SİNAY savaşı kaçınılmaz hal’e geldi ve İsrail Fransa ve İngilterenin yanında Mısır ile Süveyş kanalı için şavaş’a girdi.
BU savaş 1967 savaşını getirdi ve devrin Mısır devlet Başkanı NASIR (Cemal Abdul Nasır) ‘ın Tel-Aviv’de kahve içme hayali bğtğn Sina yarımadasını kaybetmesi ile son buldu. BU savaşı fırsat bilen ÜRDÜN ve SURİYE ise bu savaştan karlı çıkamadılar.
Ürdün evvelce BM’in kendşsşne tanıdığı harştaya aykırı olarak işgal etmiş oldupu BATI ŞERİYA’nın tamamı ile yarısını kontrol ettiği DOĞU KUDÜS’ü kaybetti.
SURİYE ise kabaran iştahının kurbanı olarak İsrail’in ensesinde boza pişirdiği GOLAN tepelerinden oluverdi.
1967 SAVAŞI SONRASINDAKI HARİTA AŞAĞIDAKİ GİBİDİR
Ne yazık ki savaşlar bununla bitmedi. 1967 savaşini 1973 YOM KİPPUR savaşı takip etti. Mısır bir oruç günü Bütün Yahudiler oruçlu ve sinagoglarda dua ederken saldırdı ve ilk bozgundan sonra kısa zamanda kendisini toparlayarak Mısır’a gereken askeri cevap verilerek savaş ve harita yine değişiklik geçirdi.
MISIR bu savaş ile bir anlamda milii onurunu korumuş oldu ve topraklarının bir bölümünü geri aldı.
MISIR ile kalıcı bir barışı getirebilen belkide bu onur kurtarma meselesi idi.
Tabiiki cesur başkan ENVER SEDAT’ın ben Barış için Yerushalayim’e gelirim diyebilmesi ve cesur başbakan MENAHEM BEGİN ‘inde kabulünğ gözardı etmemek lazım.
26 MART 1979 da Enver Sedat’ın İsrail’i ve Küdüs’ü ziyaretinden 16 ay sonra barış anlaşması imzalanmış ve İsrail-Mısır sınırı aşağıdaki hal’i almıştır.
Mısır Gazze şeridini geri almayı red etmiş ve bu konuda israr ederseniz Barış ortada kalır diyerek Begin’ adeta tehdit etmiştir.
Ne Mısır Gazzedeki kendi vatandaşlarını anavatanına geri kabul etmiş ne de ÜRDÜN kendi pasaportlarını taşıyan Batı Şeria’daki vatandaşlarını anavatana kabul etmemiştir.
Ürdün’ün bu konudaki yaklaşımı Mısırdan daha vahşi ve KARA EYLUL olayları dıye adlandırılan Ürdün saldırıları ile Kral Hüseyin ordusu 6-7 bin kadar kendi vatandaşını zarka şehrinde öldürmüştür.
BU hernedense kimseler tarafından hatırlanmak bile istenmez.
Kippur savasını Lübnan savası takip eder.
İsrail her savaşta kendi varlığını korumak ve neredeyse bir ölüm kalım savası vermektedir. Durum günümüzde de aynı ciddiyetini korumakta ve İran Devlet başkanı İsrail Devletinin haritadan silinmesi gerektiğini söyleyebilmektedir.
BM kararı ve haritası ile kurulan İsrail devletinin varlığını kabul etmeyen ve haritadan silinmesini söyleyebilen İsrail düşmanlarının Savaşlar sonucu kaybettikleri toprakları BARIŞ ile geri almak yerine kendi karşı çıktıkları kurumun kararlarına uymak ile zorlamak gibi bir yüzsüzlüğüde talep etmelerine aslında şaşırmamak gerek.
Aşağıdaki harita İsrail’in başkenti YERUSHALAYİM- Kudüs’ün haritasıdır ve anlaşılabileceği üzere oldukça karmalık bir haritadır.
Ancak İsrail devleti halihazırda bu şehirdeki hükğmram güçtür ve İsrail Kudüş Kanunu denilen bir kanunile bu şehri ve topraklarını kendi topraklarına İLHAK etmiştir.
Sozkonusu yasanın kısa tercümesı şöyledir:
Kudüs Yasası’nın temel hatları]
1. Kudüs’ün tamamı İsrail’in başkentidir.
2. Devlet Başkanının evine, Knesset’e ve Yüksek Mahkemeye ev sahipliği yapar.
3. Kutsal sayılan yerler ve ziyaretçileri korunmalıdır.
4. Kudüs’ün gelişmesi için hükümet her türlü imkânı seferber etmelidir
Şayet günün birinde kurulması öngörülen Filistin devleti ile bri BARIŞ anlaşması tesis edileblir ve tartışmalı sayılan bölgelerde bir anlaşmaya varılabilinirse bu şehrin statüsü yine İsrail açısından değişmeyeceltir.
Aslına bakacak olursak şehrin statüsü iki değişik toplumun şehre verdikleri isimler ile belirlenmiş durumdadır bile.
Filistinliler şehrin bir bölümüne KUDÜS derken İsrailliler YERUSHALAYİM demektedirler.
Ve bu isim farkı bile aynı cografyada iç iç’e iki ayrı şehir olduğunu ortaya koymaktadır.
Zaten Yahudiler Filistinlilerin bölgelerinde yaşamıyorlar. Keza Filistinliler Yahudilerin Yerushalayim’inde değiller.( Bu kabaca bir ifadedir ve gerçekte mekan çok birbirinin içindedir ama yine de bir ayırım sözkonusudur ve mahalleler ayrıdır)
Şayet bu lisan’ı kullanır ve Yahudilerin yaşadığı şehre Kudüş demekten vazgecersek Yerushalayim diyebilirsek meselenin yarısı cözülmüş olacaktır.
Saygılarımla
RAFAEL SADİ
Jerusalem map
Yazıları posta kutunda oku