Sinan OĞAN
“Soykırım” mevsimi bu defa hızlı açıldı. Her yıl Nisan ayı başlarında gündemimize gelen 1915 yılında yaşanan tehciri bir soykırımmış gibi dünya gündemine ve parlamentolara getirme girişimi bu defa erken başladı. Bugün Mart ayının 12’si olduğu halde daha şimdiden iki ülke parlamentosunda tasarı görüşüldü ve kabul edildi. Önce Beyaz Saray yönetiminin “kuzuların sessizliğini” oynamasının ardından ABD Temsilciler Meclisi Dış İlişkiler Komitesi’nden geçen soykırım iftirası bu defa da İsveç Parlamentosu’ndan geçmiştir.
Türkiye bu gelişmeler üzerine derhal! Büyükelçilerimizi geri çekmiştir. ABD’ye veremedik ama muhtemeldir ki, İsveç’e bir nota bile verebiliriz. Başbakan Erdoğan’ın “müzik notası değil bu her önünüze gelene veresiniz” dediği ve aslında diplomatik teamüllerde en az müzik notası sıklığında kullanabileceğiniz nota verilmesi ve büyükelçilerimizin geri çağrılması öyle anlaşılıyor ki, ne ABD’nin gözünü korkutmuştur ve ne de Bundan cesaret aldığı anlaşılan İsveç’e geri adım attırmıştır. Hatta İsveç bir adım daha ileri giderek Tasarıda Ermenilerin yanısıra, Asurilerin, Keldanilerin, Pontus Rumlarının ve diğer Hristiyan azınlıkların Osmanlı İmparatorluğu döneminde soykırıma uğratıldığını ileri sürmüştür.
Fransa Örneği
[resim1sag]Türkiye’nin nota vermesi, ilgili ülkenin ülkemizdeki büyükelçisinin Dışişlerimize çağrılması ve bizim büyükelçimizin de derhal “danışmalarda bulunmak üzere” geri çekilmesi öyle anlaşılıyor ki, yeterli bir tepki oluşturmamaktadır. Hatta yeterli tepki oluşturmadığı gibi bazı çevrelerce Ti’ye bile alınmaktadır. Daha önce Fransız meclisindeki Ermeni kökenli parlamenter Deveciyan’ın Türkler çabuk unutur babındaki açıklamaları hatırımızdadır. Son olarak da Ermenistan Dışişleri Bakanı Edward Nalbandyan’ın Türkler büyükelçiyi çeker, bir iki itirazda bulunur ama onun ötesine geçemezler ve çabuk unuturlar tarzındaki açıklaması da arşivlere girecek kadar eskimemiştir. Her ne kadar Nalbandyan Ankara’yı gaza getirip, Türkiye ile ABD’nin arasını açmak ve 24 Nisan’da ABD başkanına “soykırım” terminolojisini kullandırma amacı gütse de söylediğinde aslında gerçek payı büyüktür. Bakınız Fransa konusu buna iyi bir örnek teşkil etmektedir.
18 Ocak 2001 tarihinde Fransa Ulusal Meclisi, sözde Ermeni soykırımına ilişkin “Fransa, 1915’te Ermenilerin maruz kaldığı soykırımı tanır” ifadesinin yer aldığı yasa tasarısını kabul etti. Bunun üzerine bugün yaşananlara benzer gelişmelere şahit olduk. Derhal büyükelçimiz geri çağrıldı, hatta bugün o günlerde Ergenekon soruşturması kapsamında daha içeri alınmayan ve bugünlerde herhangi çağrıda bulunmayan Ankara Ticaret Odası (ATO) Başkanı Sinan Aygün, Fransız mallarına boykot çağrısında bulundu. Fransızlar ihalelere alınmadı v.s. Ardından hadiseler çabuk unutuldu ve bu defa Fransa Parlamentosu’nun alt kanadı, Ermeni Soykırımı’nı inkârı suç sayan ve soykırımı inkâr edenlerin hapis ve para cezasına çarptırılmasını öngören yasa teklifini onayladı. Eee ne oldu peki? Cevabını dünkü 11 Mart tarihli gazetelerde okumak mümkün. Enerji Bakanımız Fransızları Türkiye’de yapılacak Nükleer Santral ihalelerine davet etti. Öncesinde ise Fransızlar Nabucco’ya alındılar…
Cezayir’de soykırım yapan Fransa’nın Başbakanı’na soykırımı ne zaman tanıyacaksınız sorunsuna Fransız Başbakan bu işleri tarihçilere bırakmak lazım diyecek, Ruanda’da yaptıkları yanına kar kalacak, Sarkozy her fırsatta Türkiye’yi AB’den dışlayacak ve hatta Ortadoğu’da Mısır ile birlik olup sizden rol çalmaya çalışacak. Türkiye’nin arka bahçesi Kafkasya’da bile Gürcistan ile Rusya arasında arabuluculuğa soyunacak ve dönüp bir de size dünyanın en ağır suçu sayılan soykırım suçunu yapıştırmaya çalışacak ve siz bütün bu olanlardan sonra kalkıp Fransa’yı nükleer santral ihalesine davet edeceksiniz… Nabucco’ya girmesine izin vereceksiniz… Dünkü 11 Mart 2010 tarihli gazetelere bakınca bu garabeti görebilirsiniz. Enerji bakanlığımız maalesef ki böyle bir garabete imza atmıştır. Bu hatanın derhal düzeltilmesi gerekir. Fransa parlamentosundaki iftirayı geri çekmediği takdirde hiçbir zaman Türkiye’den ne ekonomik ve ne de diplomatik çıkar sağlayamayacağını bilmelidir. Hatta bu konuda Azerbaycan ile de işbirliğine gidilmelidir ve Azerbaycan’da Fransız şirketleri ülkedeki petrol ve doğalgaz ihalelerinden dışlamalıdır.
Fransa Örneğinden ABD ve İsviçre’ye
Fransa karşısındaki tutumuz derhal terk edilmeli ve hatta ABD ve İsviçre’ye de uygun cevaplar verilmelidir. Büyükelçiyi çekmek ve/veya ilgili ülkenin büyükelçisini dışişleri bakanlığına çağırmak yeterlimidir. Bununla beraber bu ülkeye yakın zamanlı seyehati iptal etmek çözüm müdür? Elbette değildir.
Peki, öyleyse ne yapmalı?
Bu tür elçi çekmek tarzındaki eylemlerin diplomasi tarihinde pek netice verdiği görülmemiştir. Bir eylemin netice verebilmesi için hem karşı tarafın çıkarlarının doğrudan zarar görmesi gerekir.
Ne tür çıkarlar?
a) Ekonomik çıkarlar
b) Güvenlik çıkarları
c) Diplomatik çıkarlar
Ülkelerin ekonomik çıkarlarına zarar vermenin en kısa yolu soykırım tasarısı geçiren ülkelerin Türkiye’deki ihalelere alınmamamsı, boru hatları gibi uluslar arası projelerden dışlanması, ABD için özellikle askeri alımların ertelenmesi, Azerbaycan ile beraber hareket edilerek enerji ihalelerinden dışlanılması, Afganistan Barış Gücü Türk komutanının danışmalarda bulunmak üzere Ankara’ya çağrılması, Ermenistan’a mesaj vermek açısından Azerbaycan Savunma Bakanı’nın Türkiye’ye davet edilmesi ve Türk askeri heyetinin Azerbaycan’a gönderilmesi, Türkiye’de kaçak olarak çalışan Ermenistan vatandaşlarının bir kısmının geri gönderilmesi, Ermenistan’a uçak seferlerinin azaltılması, protokollerin TBMM’de Türkiye’nin bütün ön şartlarını yazarak gündeme alınması, Hocalı soykırımının TBMM gündemine alınması, Kızılderili soykırımı, Cezayir soykırımı v.d. suçların meclis gündemimize alınması gibi hususların değerlendirmeye alınması ve birkaç ay değil bu ülkeler geri adım atıncaya kadar devam ettirilmesi durumunda yeni bazı ülkeler bu kervana katılmaya cesaret edemezler. Hatta AB’nin enerji güvenliğini sağlayacak olan Nabucco bile bu çerçevede ele alınmalıdır.
Yukarıdaki örnekler elbette ki, çoğaltılabilir. Özellikle Irak, Afganistan ve İran kozu Türkiye’nin elindeki güçlü kozlardandır. Bütün bu kozlar zamana ve sıraya alınarak uygulanmaya konmalı ve daha da uygulanabileceği mesajı verilmelidir.