26.02.2010 21:26
Dünyaca ünlü Foreign Policy (Dış Politika) dergisi 2008 yılında dünyanın en büyük entelektüeli olarak Fethullah Gülen’i seçmişti. Gülen daha sonra dergiye röportaj da vermişti.
Foreign Policy Dergisi’nde 24 Şubat günü Soner Çağaptay imzasıyla Gülen hakkında bir makale yayınlandı. Yazının iddiası son dönem Türkiye’de yaşanan tutuklamaların arkasında Fethullah Gülen hareketinin olduğu iddiasıydı.
“Türkiye’deki darbe tutuklamalarının arkasında yatan gerçek neden ne?” başlıklı yazıyı Odatv okuyucuları için Türkçe’ye çevirdik.
İşte dergide yayınlanan o makale:
whats-really-behind-turkeys-coup-arrests-foreign-policy
—————————————————————————————————————————-
TÜRKİYE’DEKİ DARBE TUTUKLAMALARININ ARKASINDA YATAN GERÇEK NEDEN NE?
Tüm işaretler, gölgeler arasındaki İslamcı hareketi, ellerini hızla Türkiye’deki siyasi yaşamın her alanına uzatan Fethullah Gülen’i işaret ediyor.
Türk ordusu, son on – yirmi yıl boyunca dokunulmaz bir konumdaydı; başının belaya girmesi riskini göze almayan hiç kimse orduyu ya da ordunun üst rütbeli generallarini eleştirmeye cesaret edemezdi. Türk Silahlı Kuvvetleri ülkenin kurucusu Kemal Atatürk’ün bıraktığı laiklik mirasının en önemli koruyucusuydu ve ülkedeki hiç bir kuvvet ordunun bu hakimiyetine karşı ciddi bir tehdit oluşturamazdı. Ama artık durum böyle değil.
Aralarında muvazzaf generaller, amiraller ile Türk deniz ve hava kuvvetlerinin eski komutanlarının da bulunduğu 49 subay hükümete karşı darbe planları yapmak iddiasıyla 22 Şubat’ta gözaltına alındı. Subaylar, bir süre sonra yayın politikası orduya şiddetli darbeler indirmek olan Taraf gazetesinde de yayınlanan toplam 5000 sayfalık notları yazmakla suçlandı. Bu notlarda pek çok şeyin yanı sıra Türk ordusunun darbeye gerekçe sağlamak amacıyla İstanbul’daki tarihi camileri bombalayacağı ve kendi uçaklarını düşüreceği de yazıyordu. Birleşik Devletler’in eski bir Türkiye büyükelçisine bu haberler hakkındaki görüşlerini sorduğumda bu senaryonun saçma olduğunu düşündüğünü söyledi. “Türk ordusu darbe yapacak olsaydı, bu darbe hakkında 5000 sayfalık not yazmazdı” dedi.
Hava ve deniz kuvvetleri eski komutanları üç gün sonra serbest bırakıldı – hükümetin niyetinin yüksek rütbeli subaylara karşı suçlamada bulunmaktan çok Türk ordusunun gözünü korkutmak olduğunun bir başka kanıtı. Gözaltılar 19 Şubat’ta, Türkiye genelkurmay başkanının bir konuşmasının, geçmişinde Afganistan’daki Birleşik Devletler askerlerinin öldürülmesi hakkında övücü yazılar yayınlamış olan cihat yanlısı, İslamcı, küçük bir gazete Vakit’e sızdırılması olayından sonra gerçekleşti. Hem bireylerin konuşmalarının mahkeme izni olmadan kayda alınması hem de bu kayıtların yayınlanması Türkiye’de kanunlara aykırı. Ama hiç kimse hakkında genelkurmay başkanının konuşmasının kaydını yayınladığı için dava açılmadı, Türkiye’deki güç dengesinin değiştiğine dair bir işaret.
Türk siyasetinde taşlar yerinden önemli ölçüde oynadı. Artık orduya, belden aşağı da dahil olmak üzere vurmak serbest. Bu önemli değişimin arkasında yatan güç şu anda hükümette olan Adalet ve Kalkınma Partisi’ni (AKP) destekleyen aşırı muhafazakâr politik grup Fethullah Gülen Hareketi (FGH). FGH, şu anda Birleşik Devletler’de yaşamasına rağmen Türkiye’de halâ oldukça revaçta olan karizmatik vaiz Fethullah Gülen tarafından 1970lerde kuruldu. Gülen’in din anlayışını, politikanın, yönetimin, eğitimin, medyanın, iş hayatının, genel ve özel yaşamın üstünde bir güç haline getirerek, laik Türkiye’yi kendi görüşlerine göre yeniden biçimlendirme amacı taşıyan muhafazakâr bir hareket.
Yeni kazanılan, orduyu eleştirme özgürlüğünün, Türkiye’yi daha liberal bir demokrasi haline getirdiğini düşünenler olabilir. Ama işin doğrusu Türkiye “dokunulmaz” bir örgütlenmenin yerine başka, daha tehlikeli bir örgütlenme ikame etti. Polis teşkilatı ile bu teşkilatın güçlü istihbarat şubesini kontrolü altında tutan ve hukuk alanındaki etkisini günden güne arttıran Gülen hareketini eleştirmek, bir zamanlar orduya saldırmak kadar büyük bir tabu haline geldi. Bugün artık Gülen hareketini eleştirenlerin başı belaya giriyor.
Tabi ki darbe iddiaları, haklarında hemen harekete geçilmesi gereken önemli konular. Ama bu iddialar, son üç yılda rekorlara geçen 5800 sayfalık bir iddianame, sabahın erken saatlerinde yapılan yüzlerce ev baskını, aralarında Kemal Gürüz ve Mehmet Haberal gibi üniversite rektörlerinin ve Türkiye’nin önde gelen eğitimcilerinin göz altına alınmasından başka bir şey üretmeyen Ergenekon davasının anlaşılması güç soruşturmasının bir parçası. Tutuklananların tek ortak özelliği AKP hükümetine ve Gülen hareketine karşı olmaları. Ergenekon davasının başsavcısı Zekeriya Öz, polisin istihbarat şubesi başkanı Ramazan Akyürek ve polis teşkilatı içerisinde önemli mevkilerde bulunan bazı kişilerin Gülen sempatizanı olduğunu düşünenler yok değil.
Sorgulanan ve tutuklanan bazı kişilerin geçmişte suç işlemiş olma olasılıkları olsa da çoğu suçsuz gibi görünüyor. Örneğin 73 yaşında, kemoterapi tedavisi gören bir büyükanne olan Türkân Saylan’ı ele alalım. Saylan, Gülen ağının da rakip örgütlenmeler kurduğu Türkiye’nin doğusundaki yoksul kız çocuklarına eğitim için burs veren bir STK’nın başındaydı. Türk polisi tarafından hasta yatağından alınıp, sözümona darbe planladığı için sorgulandı ve bu olaydan sadece dört hafta sonra yaşamını kaybetti.
Başka pek çok kişi de suçlarının ne olduğunu bile öğrenemeden hapishanede hastalandı ve hatta hayatını kaybetti. Polis ve yargı içindeki Gülen kontrolünde olan birimler, Ergenekon davasına bulaşmış kişilerin itibarlarını zedelemek için bu kişiler hakkındaki, eşlerine sadakatsizlik gibi özel hayatlarının en ince detaylarını içeren bant kayıtlarını AKP yanlısı ve Gülen yanlısı medya kuruluşlarına sızdırdılar.
Yasadışı dinleme kayıtlarının ve keyfi tutuklamaların amacı suçlular hakkında dava açmak değil halkın gözünü korkutmak. Gülen hareketi ve AKP’ye karşı olan Türkler düşüncelerini özgürce söylemekten korkuyorlar. Bu konu hakkında bir şüpheniz varsa Türkiye’deki bir arkadaşınızı arayın ve bu olaylar hakkındaki görüşünü sorun. Arkadaşınız size hava durumundan bahsedecektir.
Kendisini Atatürk’ün Türkiye için öngördüğü laik devlet yönetiminin asıl bekçisi olarak gördüğü, dinin politika ve yönetim üzerinde hakimiyet kurmasına siper olduğu için AKP ve Gülen yandaşlarına karşı çıkan ordu asıl nedenleri siyasi olan bu tutuklamaların başlıca hedefi haline geldi. Aralarında gizli ve bazen dört yıldızlı generallerin mahçup duruma düşmelerine neden olabilecek tıbbi kayıtlar da bulunan, kanuna aykırı bir biçimde ele geçirilmiş belgeler Gülen yanlısı medyada açıkça yayımlandı. Genelkurmay Başkanı’nın belgelerin üzerinde oynama yapıldığını söylemesine rağmen, bu belgeler gizli tanıkların da desteğiyle muvazzaf generalleri ve amiralleri tutuklamak için kanıt olarak kullanıldılar.
Gülen hareketinin orduyla arasındaki kan davasının kökleri derinlere uzanıyor. Birleşik Devletler’deki evanjelik hareketi model alan FGH 1980lerde önemli ölçüde büyüdü. Gülen demokrasiye karşı Makyevelist bir tutum benimsedi ve 1999 yılında bir Türk televizyonunda yaptığı konuşmada yandaşlarına “halka yalan söylemek de dahil olmak üzere her yol mübahtır” mesajını verdi. Hareket 1990larda çeşitli hükümetleri destekleyerek politik güç kazandı ve bu gücün sonucunda FGH, polis ve istihbarat birimi de dahil olmak üzere bürokraside kalıcı mevkiler kazandı.
Gülen 1990ların sonunda Türk ordusuyla karşı karşıya geldi – ve kaybetti. Bu çatışmanın merkezinde FHG’nin desteklediği islamcı Refah Partisi (RP) hükümeti ve Silahlı Kuvvetler vardı. Türk Silahlı kuvvetleri 1997’de RP’ye karşı bir halk hareketini yönetti. RP hükümeti, yönetimi karşısında oluştulan baskı sonucunda geri adım attı. Sonuç olarak, aralarında FGH mensuplarının da bulunduğu İslamcı hareket üyeleri bürokrasi ve ordudaki mevkilerini kaybettiler.
Türk mahkemeleri Gülen’e 1999 yılında yolsuzluk ve laiklik karşıtı hareketler nedeniyle ceza verince Gülen Pennsylvania’daki bir kır evine kaçtı. Sonradan suçsuz bulunmasına rağmen Türkiye’ye hiç dönmedi.
Ama FGH geri dönüp intikamını aldı. Büyük oranda yasaklanmış RP’nin yeni bir bedende dirilişi olan AKP 2002 yılında yönetime gelince FGH medya, seçmen ve iş yaşamında lobi desteğini iktidara verdi. AKP de karşılık olarak FGH üyelerini yargıda ve polis istihbarat servisi de dahil olmak üzere bürokraside önemli mevkilere getirdi.
Gülen hareketinin yönetim erkinin büyük bir kısmını kontrol ettiği ve Ergenekon davası aracılığıyla muhaliflerine karşı politik bir cadı avı sürdürdüğü Türkiye tehlikeli bir biçimde baskıcı bir yönetime doğru ilerliyor. Sovyetler Birliği’nde siyasetçi olan yakın bir arkadaşım bir keresinde “Polis devleti polisin tüm yurttaşları dinlediği zaman değil, bütün yurttaşlar dinlenme korkusu duyduklarında ortaya çıkar” demişti. Yeni Türkiye’ye hoşgeldiniz: Dikkatli dinlerseniz ayaklarınızın altında kayan politik zemini duyabilirsiniz.
İşte Foreign Policy’nin kullandığı görsel;
Röportaj: Fethullah Gülen
Foreign Policy’nin 2008 yılında Gülen’le yaptığı röportaj
Foreign Policy’nin 2008 yılında Gülen’le yaptığı röportaj
Çeviri: Tansu Akgün
Odatv.com
Yazıları posta kutunda oku