Nuran Talay
Sağlıklı toplumların oluşmasına, çağdaş medeniyetler seviyelerine yükselmesine, kendini ifade edebilen, sorgulayabilen, toplumun kültürünü ve bilgi birikimini algılayabilen bireylerin yetişmesine imkân veren olmazsa olmaz bir sistem; eğitim.
Her ulusun kendi ulusal dili olduğu gibi, kendi özümüzü en iyi anlatan anadilimiz Türkçe. Türkçe; Türk ulusunun kendini ifade edişinin ortak dilidir.
Son yıllarda eğitim sistemimizi ve Türkçe kontrolünü yitirmiş bir vaziyetteyiz. Batıda uygulanan eğitim sisteminin ölçülerimize uyup uymadığı incelenmeden zorla giydirilmesi söz konusu. Batı modelli eğitim veya batıya yönelik hevesler, bizi kendi özümüzden uzaklaştırmakla kalmıyor, ölçülerimize uymayan, dar veya bol gelen bu sistem ile öğrenciler mücadele etmekten, bilgiyi, kültürü ve tarihi öğrenmekte başarı sağlayamıyor. Öğrencilerin, bu toplumu oluşturan bireyler olduğu çoğu zaman unutuluyor.
Milli eğitim sistemimize dahil okullar yerine tercih edilen birçok yabancı okullar da ailelere daha cazip geliyor. Bunun nedeni; yabancı okullarda öğretilen dil eğitiminin etkili olması ve ‘benim çocuğum şu kolejde, bu yabancı okulda okuyor’ gibi gösteriş düşkünlüğüdür.
Toplumda yabancı dil eğitiminin, ileriki yaşamında ve bilimsel çalışmalarda daha etkin (geçerli) olduğu düşüncesi egemen. Yabancı dil ile eğitim alan çocukların daha başarılı veya daha çok tercih edileceği düşüncesi de kuvvetle muhtemel. Batı özentili yetişen, yabancı dili“tarzanca” dahi konuşsa gözde olan, bunu büyüklük olarak benimseyenler, birbirine yabancı dil eğitimi ile üstünlük taslayanlar kendi kültürünü, tarihini öğrenmediği gibi, kendi “anadilini” de “küçümsüyor, küçümsetiyor”.
Anadilini bilmeyen, cümle yapısını “yüklemi, özneyi, zamiri, filli” öğrenmemiş bir kişinin yabancı dil ile eğitimde başarılı olacağını düşünmek, yürüyen merdivende ters yöne çıkmasını istemek ile eşdeğer. Esasında bu durumu bir başka örnekle daha net açıklamak mümkün. Şöyle ki; bir bebeğin anne, baba tarafından değil de yabancı bir bakıcı tarafından doğumundan itibaren yetiştirilmesi ile edindiği “bilgi birikim ve kültürün”ailenin kültüründen farklı olacağı gerçekliğidir. Dolayısı ile Türkçe yazamayan, okuyamayan, dil yapısını çözememiş bir bireyden yabancı dili özümsemesi, yapısını algılaması beklenemez.
Anaokulu ve okulöncesi döneminde verilmeye başlayan yabancı dil eğitimi, anadilini gerektiği gibi öğrenilmediğinden kendini ifade etmekte güçlük çeken, derdini anlatamayan aciz bireylerin oluşmasına sebep olmaktadır.
Yabancı dili öğrenmek çağımızda iletişim, teknoloji açısından gerekli. Bunun için özel kurslar bir hayli çoğunlukta.
Ancak söz konusu yabancı dil ile eğitim olduğunda detaylı değerlendirmek gerekir.
Yabancı dil eğitimi ile “Türk tarihini”, “Türk kültürünü”, “Türk dilini” öğrenmek ne kadar mümkün olabilir veya ne kadar tarafsız olabilir ki?
Neyzen Tevfik’i,
Nazım Hikmet’i
Yabancı dil eğitimi ile öğrenmek ne kadar gerçekçidir?
Bize sunulan kadarını bilmek, tarihimizi başkalarının dilinden öğrenmek gerçek tarihten eksik kalmamıza neden olmaktadır.
Önceliğimiz kendi özümüzü, ulusal kavramlarımızı anlamak olmalı.
Milli Eğitim Bakanlığı; eğitim sistemine gençliğin geleceği, halkın refahı için önem vermeli özünde “milli” olmayı korumalıdır.
Devlet okullarında verilen eğitim, öğrencilerin SBS ve üniversite sınavı gibi eğitim hayatında çok önemli dönüm noktalarında başarılı olmalarına yeterli gelemiyor. Birçok anne-baba çocuklarını ya özel dershaneye gönderiyor, ya da özel ders aldırıyor. Elbette bunu imkânı olanlar yapabiliyor. Yine Milli Eğitim Bakanlığı okullarının yetersizliğinden dolayı aileler çocuklarını özel okullara göndermeyi tercih ediyor.
Eğitim-öğretim her bireyin hakkıyken; sistem, parası olanın, gücü olanın lehine eşitsizliğe neden oluyor.
Bir de eğitim-öğretim kavramından uzak, ticari hesapların yapıldığı, hatta ciddi miktarların döndüğü bir sistem haline dönüşmüş olması durumu var ki bu da çok acı.
Çocuk, kadın, erkek…
İşçisi, memuru, doktoru, bilim adamı, gazetecisi, yazarı, vekili, çöpçüsü, madencisi, öğrencisi ile her biri toplumu oluşturan bireyler. Her birinin ayrı becerisi, ayrı düşüncesi, ayrı mücadelesi, ayrı hayali var. Bu ayrılıkları birbirine bağlayan ise ortak dilimiz Türkçe.
Üzüntüyü, sevinci, karşılaşılan güçlüklerde kendini en iyi ifade etmenin, anlatmanın ve en rahat şekilde paylaşmanın yolu anadil ile mümkün.
Yetişecek çocukların ve gençlerin görecekleri eğitim ve öğretimin şartları ne olursa olsun, köyde, şehirde her nerede okuyorsa olsun; Türkiye Cumhuriyeti değerlerinden, milli benlik ve Türk kültüründen uzak bırakılmamalıdır.
Bir milletin bağımsız ve özgür toplum halinde yaşaması bireylerin aldığı eğitim ile ilgilidir. Yarının geleceğini oluşturacak çocuklara, gençlere hiçbir güçlük karşısında boyun eğmeyen güçlü birey olmasını öğreten verdiği eğitim ile bilgiyi hayatlarının her alanında kullanabilmesini sağlayan öğretmenler de unutulmamalı. Medeni ve çağdaş bir toplumun oluşması, ancak ve ancak kendi değerleri, kültürü ve dili ile yetişmiş bireyler ile mümkün olur. Öğretmenlerin yeni nesillerin mimarı olması, kültür ordularını ve ülkenin bütünlüğünü koruyan orduları oluşturan ve karşılaştığımız bireyleri yetiştirmesindendir.
Ülkesine, değerlerine sahip çıkmak milli ruh bilincinin yüksek olması ile mümkündür.
Milli duygulardan yoksun bırakılmış,
Kültürünü, tarihini, tarihin her döneminde ulusuna karşı olmuş milletlerden öğrenmiş,
Dilini erozyona uğratarak anadili yerine Türkche konuşmayı tercih etmiş,
Ülkesini çağdaş medeniyetler seviyesine yükseltmek yerine dini eğitim ile köleleştiren bir zihniyetle yetiştirilmiş,
Kendi özünden arındırılarak farklı kültür ve dil ile sindirilmiş,
Özetle; sömürgeleştirilmiş beyinler ne kendine ne de kendi toplumuna bir fayda sağlayabilir.
Milli benliğini yitirmiş ve dilini kaybetmiş bir milletin varlığından söz edilmez. Dış güçlerin Türkiye Cumhuriyeti’ni görmek istediği nokta da tam da budur.
Bir yanıt yazın