İLKOKULLAR İÇİN HRİSTOFİYAS DERSİ

İLKOKULLAR İÇİN HRİSTOFİYAS DERSİ

Hüseyin MÜMTAZ

 

            Talât görüşüyor. Kimle görüşüyor? Hristofiyas’la görüşüyor.

            Talât kim? KKTC’nin, KKTC ilân edildiği zaman çaresizliğinden ağladığını söyleyen “Cumhurbaşkanı”.

            Hristofiyas kim? KKTC’yi tanımayan, uluslararası anlaşmalara rağmen Türkiye’yi ve “yerleşikler”i işgalci olarak gören, Kıbrıs Türkleri’ni defolu bir yama, sığıntı olarak içine alıp, kimliksizleştirmeye, kişiliksizleştirmeye çalışan, 59-60 Anlaşmalarıyla Kıbrıs Türklerinin de kurucu ve eşit ortak olduğu Kıbrıs Cumhuriyeti’ni gasbeden Rumların çakma Cumhurbaşkanı..

            Peki bu Talât, o Hristofiyas’la ne görüşüyor?

            Satış sürecini..

            Kıbrıs ihaleye çıkmış, özelleştiriliyor..

            Özelleştirilip, güzelleştiriliyor.

            Peşkeş çekiliyor..

            Peki buna çanak tutan Talât’ı kimler destekliyor?

            “Uluslararası camia”. BM, AB-D, Rusya, Çin hepsi..           

            BM Genel Sekreteri’nin Kıbrıs Özel Danışmanı Alexander Downer Rum radyosuna “Talat seçilirse sürecin devamının söz konusu olduğunun görüldüğünü, ancak Eroğlu seçilirse sürece nasıl yaklaşacağını bilmediklerini” kaydetmiş..

            Downer’a ne? Ne ilgilendiriyor onu KKTC’ye kimin Cumhurbaşkanı seçileceği?

            Downer ayrıca bir Rum gazetecinin, “ekonomi konusunda yakınlaşma olup olmadığı” şeklindeki ısrarı üzerine, “müzakerelerin nasıl gittiğini harfi harfine açıklayamayacağını” belirtmiş.

            Talât da söylemiyor.. Tam bir karartma söz konusu.

            Halbuki benzer görüşmeleri yıllarca yürüten Denktaş, “yöntem” konusunda ne diyordu?

            “Tüm baskılara rağmen, halkıma verdiğim söze bağlı kalarak görüşmelerle ilgili tüm gelişme ve gerçekleri günü gününe halkıma açıkladım. Bu benim hem görevim, hem vicdani sorumluluğumdu. Bunların yanısıra halka, davaya ve barışa büyük bir hizmetti ve yine aynı anlayış ve sorumlulukla 19 Şubat-22 Mart 2004 tarihleri arasında yapılan görüşmeleri belgeleriyle yayınlamayı görev bildim”. (“MÜZAKERELER” Akdeniz Haber Ajansı. Nisan 2004. Sayfa 10)

            Demek ki “şimdikiler”in, “yoldaş”ların, yoldaş-yoldaşa başbaşa yaptıkları görüşmelerde milletten sakladıkları bir şeyler var..

            Çok şeyler var..

            Bağış da Downer ile aynı fikirde..

            Estonya’nın başkenti Tallinn’de diyor ki;

            “İlk defa hem Türkiye, hem Yunanistan, hem Kıbrıs’taki iki tarafta da çözüm isteyen yönetimler var. Ama ne yazık ki şu ana kadar bir çözüm ortaya çıkmadı. Nisan ayına kadar bir çözümle gelmelerini ümit ederim. Çünkü, Sayın Talat’ın görev süresi Nisan ayında sona erecek ve eğer bir çözüm bulunmaması halinde yeniden seçilebilmesi mümkün görülmüyor. Bu yüzden ondan sonra bir çözüm için aynı platformu bulabileceğimiz konusunda emin değilim”.

            Bağış yanılıyor…

            En azından Türkiye; 1931 Rum İsyanı’ndan beri “çözüm” için çalışıyor..

            Onun için Bağış’ın önce arzuladığı, anladığı  “çözüm”ün ne olduğunu bize anlatması lâzım..     

            Peki, Talât seçilmezse “çözüm için aynı platformun bulunamayacağı” ne demek oluyor?

            Nereden biliyor Bağış meselâ Eroğlu’nun “onurlu ve Kıbrıs Türküne, Türk milletine yakışan bir çözüm” sağlayamayacağını?

            KKTC ilan edilince çaresizliğinden, hırsından ağlayan bir Talât ne tür bir “çözüm” başarabilir?

            Bağış engin Kıbrıs bilgisini Tallinn’de Estonyalılar’a satmaya devam ediyor;

            “Ve Annan Planı süreci başladı. Ben de bu planın hazırlanma sürecinde yer aldım. Dengeli ve adil bir planın ortaya çıkması için çabaladık. Planda tasvip etmediğimiz noktalar vardı, ancak Annan’a boşlukları doldurması yetkisi verdik. O da adil olmaya çalıştı. Bizim sindirmemiz zor olan şeyler vardı. Tüm bu güçlüklere rağmen Türkiye planı destekleme kararı verdi. AB Genişleme Komiseri Gunther Verheugen’a Ankara’da Türk tarafının planı kabul etmesi, Rum tarafının reddetmesi halinde ne olacağını sorduk. O da böyle bir şey olmayacağını söyledi. Ama ya olursa deyince, o da KKTC’ye yönelik izolasyonların kalkacağını söyledi. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin yüzde 66’sı plan lehinde oy kullandı, ama Rum tarafı da yüzde 76 ile planı reddetti. Bu referandumdan iki gün sonra Avrupa Konseyi KKTC’ye yönelik yaptırımlara son verilmesi yönünde karar aldı. Ancak 3 gün sonra genişleme çerçevesinde Güney Kıbrıs üye haline geldi ve bu kararı bloke ettiler”.

            “Boşluklar”ı Annan’ın doldurması yetkisi ne demek?

            Neden “boşluk” oldu? Görüşmelerde anlaşılamadığı için..

Peki Türk milletinin hak ve menfaatlerini değerlendirme yetkisi bir yabancıya nasıl verilebilir, devredilebilir?

            Kıbrıs konusunda kamuoyuna karşı yapılagelen en büyük yanıltma ise son iki cümlede gizli.

             “Bu referandumdan iki gün sonra Avrupa Konseyi KKTC’ye yönelik yaptırımlara son verilmesi yönünde karar aldı. Ancak 3 gün sonra genişleme çerçevesinde Güney Kıbrıs üye haline geldi ve bu kararı bloke ettiler”.

            Bu açıklamada yapboz’un “işe gelmeyen” parçası yok sayılmış, görmezden gelinmiştir..

            Resmî tarih şöyle yazıyor:

AB, Atina’da 16 Nisan’da yapılan zirvesinde üye sayısını 25’e yükseltti. 16 Nisan 2003 günü, Atina’da üyelik antlaşmaları imzalayan 10 ülke, 1 Mayıs 2004 tarihinden itibaren Avrupa Birliği’ne tam üye olma yolunda önemli bir adımı daha geride bırakıyordu. Güney Kıbrıs’ın, Kıbrıs’ın bütününü temsilen AB üyesi olmasını protesto eden Türkiye ise bu imza törenine katılmadı“.

Yâni Güney Kıbrıs 24 Nisan 2004’den “3 gün sonra üye haline gelip kararı bloke“ etmedi. (O da yanlış, bir hafta sonra, 1 Mayıs’ta olacak)

Güney Kıbrıs’ın 1 Mayıs 2004’de üye olacağı (ve kararı bloke edeceği) bir yıl önceden, 16 Nisan 2003 Atina Zirvesi’nden beri biliniyordu..

O kadar biliniyordu k,i zamanın Yunan Başbakanı Simitis zirveden üç gün sonra Larnaka havaalanına indiğinde kendisini karşılayanlara “Enosis’i gerçekleştirdik“ diye müjde vermişti.

Demek ki Rum kesiminin AB üyeliğinin “bütün adayı” temsilen AB’ye üye yapılacağı önceden bilinen Selânik Zirvesi’ne Türkiye olarak katılmak hatâ idi, oraya kadar gidip imza törenine katılmamış olmak zevahiri kurtarmaya yetmemiştir.

Dönüyoruz en başa..

Şimdi “çözüm” için “görüşülmekte olan” Hristofiyas hangi Hristofiyas, kimin Hristofiyas’ı?

“Güvenlik Konseyi’nin bir çok kararları Kıbrıs’ta tek devlet-tek egemenlik-tek vatandaşlık-tek uluslararası kimlik ilkelerine dayalı bir devlet kurulmasını öngörüyor.. Biz bunların Denktaş tarafından kabul edilmesi gerektiğine inanıyoruz”.

İmza AKEL Gen. Sek. Hristofiyas.. Tarih 15 Eylül 1994. Yer: AKEL İlçe Toplantısı. Kaynak: Haravgi..

Aşağıdaki lâfların hepsi de onundur..

“Federal Kıbrıs Cumhuriyeti’nin egemenlik ve uluslararası kimliğinin bölünmez olması gerekmektedir.” Aradip Köyü. 30 Eylül 1994, Haravgi.

“Halkımız devletini ve egemenliğini satmayı reddetmektedir.” Peristerona Köyü. 18 Eylül 1994. Haravgi.

“Bizce Denktaş’ın Kıbrıs sorununun özü üzerindeki politikasında değişiklik yapması ve 789 sayılı GK kararının içeriği doğrultusunda tek egemenliğe, tek uluslar arası kişiliğe ve tek vatandaşlığa sahip bir devletin kurulmasını ve göçmenlerin evlerine, yerlerine dönme hakkını kabul etmesi gerekecektir”. AKEL Siyasi Komite Toplantısı. 15 Şubat 1994 Haravgi.

Görüldüğü gibi Hristofiyas aynı Hristofiyas’tır. Milim değişmemiştir.

“Görüşlerini değiştirmesi gerekir” dediği Denktaş, “görüşlerini değiştirmediği için” değiştirilmiş, ve yerine “yoldaş” Talât getirilmiştir.

Demek ki Talât, “belirtilen noktaları” kabul etmiştir ki “görüşmeler” devam etmektedir..

İşte hendek, işte deve..

İşte keser, işte de sapı..

Ya atlıyacaksın, ya da boynunu uzatıp kurban edilmeyi bekleyeceksin ey Kıbrıs Türkü…

Veya o sapı alıp Elenofillerin, Enosisçilerin başına çalacaksın..

Ha bu arada  AB’nin üye ve aday ülkeleri kapsayan son Eurobarometre araştırmasının sonuçlarını duydunuz mu?

Eurobarometre’nin 27 AB üyesi ve KKTC’yle aday ülkeler Türkiye, Hırvatistan ve Makedonya’da geçen yıl ekim ve kasım aylarında, 1002’si Türkiye’den 30 bin 238 kişiyle görüşerek gerçekleştirdiği araştırmada ordusuna en fazla güvenen millet yüzde 90’la Finliler çıkmış.

KKTC yüzde 81’le ikinci sırada yer almış..

Orduya güven Türkiye ve Estonya’da yüzde 77’ye gerilerken bu oran İngiltere’de yüzde 76, Hollanda’da yüzde 70, Almanya, Yunanistan ve Portekiz’de yüzde 69, İrlanda’da yüzde 68 ve AB ortalamasında yüzde 64 düzeyinde gerçekleşmiş..

Yâni ey millet; “TSK’ya güven” Türkiye’de % 77;

Kıbrıs’ın kuzeyinde %81..

Yâni KKTC’de, Türk Ordusu’na Türkiye’den daha fazla güven duyuluyor..

“Günün mâna ve ehemmiyetini en güzel ifade eden bu sonuç”;

Hepinize, hepimize kapak olsun..27 Şubat 2010

“57’İNCİ ALAY HERYERDE..

HEPİMİZ 57’İNCİ ALAY’IN NEFERİYİZ.”

İLKOKULLAR İÇİN HRİSTOFİYAS DERSİ - alman turk

Yorumlar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir