Rum tarafı 19 Şubat tarihinde Temsilciler Meclisinde boşuna “AB’ye üye bir devlet olan ‘Birleşik Kıbrıs Cumhuriyeti’nde garantiler ve garantörler düşünülemez” kararını almadı.
Bu bir tezgahın parçası.
Büyük bir olasılıkla da “Batı” kökenli bir tezgah bu.
Amaç 1960 Kıbrıs Cumhuriyeti Anayasasına ek olan “İttifak” ve “Garantiler” anlaşmasını Türkiye aleyhine sulandırmak.
“İttifak Anlaşması” Garantör devletlerden sadece iki tanesinin, Türkiye ve Yunanistan’ın, adada belirli sayıda asker bulundurabileceği ile ilgili. Bu anlaşmaya göre Kıbrıs Cumhuriyeti toprakları içinde Yunanistan 950, Türkiye de 650 kişilik birer alay bulundurmakta. Ama bu anlaşma içinde adadaki İngiliz askerlerinin sayısı ile ilgili hiçbir tanımlama yok.
“Garanti Anlaşması” ise “Garantör Devletler”e adada statü değiştiği vakit birlikte veya münferiden 1960 Kıbrıs Cumhuriyetinin varlığını devam ettirebilmesi amacı ile müdahale yetkisini vermekte, aynen 15 Temmuz 1974 darbesi sonrasında Rumların “Kıbrıs Helen Cumhuriyeti”ni ilan etmesinden sonra garantör olan Türkiye’nin Mutlu Barış Harekatı ile müdahale ettiği gibi.
Hedef şimdi öncelikle “Garanti Anlaşması”nı sonra da “İttifak Anlaşması”nı sulandırmak ve çalışamaz hale getirmek.
Rumlar yıllarca “Garanti Anlaşmasını” istemediklerini dillendirdiler. Pek de takan olmadı. Her seferinde Türkiye Cumhuriyeti ve Kıbrıslı Türkler “Garanti Anlaşması Kırmızı Çizgimizdir vazgeçemeyiz” diyerek karşı çıktılar.
Şimdi sahneye yeni bir strateji ile yeni bir oyun kondu.
Bu oyunun kuralına göre ilk adımı Rum Temsilciler Meclisi attı ve “AB’ye üye bir devlet olan ‘Birleşik Kıbrıs Cumhuriyeti’nde garantiler ve garantörler düşünülemez” kararını aldı.
Bu girişime karşı beklendiği şekilde ikinci adımı da KKTC Meclisi attı ve “Kıbrıs sorununa bulunacak olan bir çözümde, Garanti ve İttifak anlaşmalarının devam ettirilmesi gerektiği” yönünde bir karar aldı.
KKTC Meclisinin bu kararı, etkiye tepki şeklinde yorumlanabilse de gerçekte artık 1960 Kıbrıs Cumhuriyeti Anayasasının eki olan “İttifak” ve “Garantiler” ile ilgili anlaşmalar, içeriği değiştirilmek üzere tartışılmaya açılmış demektir.
Bir müddet sonra ortaya birileri çıkacak ve “Adaya barışın gelmesi için bu iki birbirine zıt Meclis kararının ORTASINI BULALIM” diyecek ve her iki tarafın isteklerini belli bir ölçüde tatmin etmeye yönelik çeşitli önerileri masaya koyacak.
İşte o zaman Kıbrıs Türk tarafı ve Türkiye, illaki önerilerden birisini kabul etmek seçeneği ile karşı karşıya bırakılmış konuma sokulmuş olacak, gerek baskı ile gerekse de vaatlerle.
Sonunda da Kıbrıslı Türklere ve Türkiye’ye zorla veya vaatlerle kabul ettirilmiş olan “İttifak Anlaşması” ile “Garantiler Anlaşması” iyice sulandırılmış olacağından kağıt üstünde “İttifak ve Garantiler” var olacak ama uygulamada Türkiye, bir daha Kıbrıs adasına müdahale edemeyecek.
Prof. Dr. Ata ATUN
Bir yanıt yazın