“Laik Osmanlı”‘nın Yeni Bekçisi : Yeni Genelkurmay

“Laik Osmanlı”‘nın Yeni Bekçisi : Yeni Genelkurmay

Behiç Gürcihan

100. Yıl Mutabakatı

Röportajı okuduğumda gözüm Pelin Batu’yu aradı.

Murat Bardakçı’nın tarih programında “şamar kızı”na çevrilen,

Murat Bardakçı ve Erhan Afyoncu tarafından doğru düzgün bir cümle kurmasına bile izin verilmeyen ,

bu davranışa tahammül edip, arasıra bu kadar aşağılanmaya celallenince de “yeter artık” diye cılız serzenişlerde bulunan ama hemen sonrasında koltuğundan olmamak için o kadar aşağılanmayı sineye çekip, hiç bir şey olmamış gibi programa devam eden karakter Pelin Batu.

Sözünü ettiğim röportaj, Fatih Altaylı ve Murat Bardakçı’nın; Genelkurmay’da Orgeneral İlker Başbuğ ve ikinci başkan Aslan Güner ile yaptıkları röportaj.

Bu röportaj; Genelkurmay’ın bir kaç hafta önce yaptığı ve gündemin hay huyu arasında güme giden Kazım Karabekir açılımı ile birlikte okunduğunda daha da bir anlam kazanıyor.

Kurtuluş Savaşı’nda Mustafa Kemal’in yanında yeralan fakat Cumhuriyet projesine, en azından Mustafa Kemal’in kafasındaki hali ile karşı çıkan Kazım Karabekir, yakın tarihimizin en özenle perdelenmiş karakterlerinden. Rus generallerin bile yer verildiği Taksim’deki Cumhuriyet anıtında Atatürk’ün yanında yer verilmeyen bir general kendisi. (Atatürk’ün yanında sadece İsmet İnönü ve Fevzi Çakmak’ın heykelleri var)

Aynı tarih sahnesinde hem Mustafa Kemal’i , hem Kazım Karabekir’i eşit şekilde konuşlandırabilmeniz mümkün değil. Kazım Karabekir defterini bütün gerçekliği ile açmak ; kendini “Atatürkçü” ilan eden bir yapı için bir çok riskler içeriyor.

Ve Genelkurmay; açılım çağına uyarak, ürkekce de olsa bu defteri açtı geçenlerde. Fakat bu açılım, Başbuğ’un  mutad hale gelmiş  “asimetrik psikolojik saldırı altındayız” serzenişlerinden birine kurban gitti.

Genelkurmay’ın Kazım Karabekir açılımından bir kaç hafta sonra Haber Türk’e özel verdiği röportajda İlker Başbuğ yine gramer gücü ile Türk Ordusu’nun namusunu korumaya çalışıyor.

“Yeter yahu” demiş Fatih Altaylı’ya. Askerinin onurunu korumaktan sözetmiş. “Suikast diyorlardı, iddianamede yok, nerede?” diye serzenişlerde bulunmuş.

İlker Bey kusura bakmasın ama bu çıkışlar Halil Ergün tadı vermeye başladı. (Yaprak Dökümü’nü izleyenler, izlemeyenlere anlatsın.)

İlker Başbuğ ; sürekli olarak aynı mesajı vermesine rağmen, askerlerine ve temsil ettiği kuruma yönelik muamelede bir değişiklik olmamasının inandırıcılığını ve kurumunun itibarını yıprattığını göremiyor mu?

Hiç sanmıyorum. Bal gibi de görüyor ama elinden başka bir şey gelmiyor.

İşin sırrı, Yaşar Büyükanıt’ın emekliliğine günler kala; 26 Ağustos 2008 tarihinde, Türkiye Foto Muhabirleri Derneği ve Profesyonel Haber Kameramanları Derneği üyelerini kabulünde söylediği şu sözlerde gizli:

Herkes bu hayatta üzerine düşen rolü oynuyor, hayat tam bir tiyatro kral var, asker var, kameraman var, herkes bu hayatta rolünü oynuyor. Tiyatro bittikten sonra özel hayatta birlikte vakit geçiriyorlar.”

Bu söz iki şeyi ortaya koyuyor:

1) Fatih Altaylı ve Murat Bardakçı’nın röportajlarını pazarlamak için kullandıkları ;

“Görüşmede birçok ilk yaşandı, ilk kez bir foto muhabirine izin verildi.”

cümlesinin yalan olduğunu.

2) Genelkurmay Başkanları’nın üzerlerine düşen rolü oynadıklarını

İlker Başbuğ da; “devletin dönüşüm projesinde” üzerine düşen rolü oynuyor. Araya serpiştirilen bu çalı ateşi misali serzenişlerinin de somut bir anlamı olmadığını herkes biliyor.

Dostlar AKP’ye muhalefette görsün yeter ki.

Genelkurmay Başkanları’nın, “askerlerinin onuru” konusunda bu çıkışlarının somut hiç bir izdüşümü olmadığını  kanıtı yıllardır onlarca kez ortaya serildi.

Gün ortasında geminizi füze ile vurup, subaylarınızı ve askerlerinizi öldürüp, bir de üstüne utanmadan “yanlışlık oldu” diyecekler…

Sesinizi çıkarmayacaksınız….

Paşanızın helikopterini düşürmeye çalışacaklar…

Sesinizi çıkarmayacaksınız….

Paşanızın uçağını düşürecekler…

Sesinizi çıkarmayacaksınız….

İskenderun limanına asker ve tank yığacaklar…

Sesinizi çıkarmayacaksınız….

Askerinizin başına çuval geçirecekler…

Sesinizi çıkarmadığınız gibi, bir de üstüne üstlük çuval geçirenleri karargahta ballı-börekli ağırlayacaksınız…

Teğmenleriniz operasyon dönüşü helikopterden iner inmez gözaltına alınacak…

Sesinizi çıkarmayacaksınız…

Ondan sonra da,

“askerlerimizin onuru ile oynanıyor, yeter yahu”

diye serzenişte bulunacak, “bize psikolojik harp yapılıyor” diye şikayet edeceksiniz.

Size sormayacaklar mı…“Kardeşim, bunun zeminini geriye dön de bir bak, kim hazırladı?”

Bu sahne karşısında “yeter yahu” tepkisini sizce kim hakediyor?

İlker Başbuğ’un Haber Türk’e verdiği röportajın ikinci ayağında ise; içi doldurulmak için çok geç kalınmış sözler değil, anlayana çok şey söyleyen semboller var.

ABD’nin açtığı “Osmanlı Projesi” ihalesinde “laikçi” kanadın cephedeki en önemli kozlarından biri olan Murat Bardakçı’nın bu röportaja katılması boşuna değil.

Osmanlı tarihi konusunda uzman bir gazetecinin, Genelkurmay Başkanı ile gündeme dair konuların konuşulacağı bir röportajda sizce ne işi olabilir?

Ne işi olduğunu; röportaj vesilesi ile gözümüze sokulan “ayrıntılar” vesilesi ile anlıyoruz.

Genelkurmay Başkanının odasının karşısındaki camekanda ne duruyormuş biliyor musunuz?

Atatürk’ün kılıcı mı?

Çanakkale Savaşı’ndan bir anı mı?

Lozan anlaşmasının orijinal metni mi?

Bilemediniz…hiç biri değil?

Genelkurmay Başkanı’nın odasınının hemen karşısındaki özel camekanda korunan iki şey varmış…

Biri; Kanuni Sultan Süleyman’ın kılıcı…

Diğeri; ise Kanuni’nin sadrazamı Sokollu Mehmet Paşa’nın tombak miğferi.

Ayrıca Murat Bardakçı aracılığı ile ; duvarlarda Osmanlı’nın son dönemlerinde yaşamış iki ünlü ressamın büyük tablolarının asılı olduğunu öğreniyoruz.

İlker Başbuğ, röportaj sırasında Deniz Kuvvetleri’nin önemine değinirken, nelerden örnek veriyor…

İnebahtı savaşından ve hatta Kazakların Yeniköy’e kadar inmesinden…

Genelkurmay Başkanı’nın bu “Osmanlı” sembolleri ile süslü sohbetinde Murat Bardakçı aracılığı ile gözümüze sokulan çok önemli bir ayrıntı daha var…

Kanuni Sultan Süleyman’ın kılıcının üzerinde yazan Farsça beyiti  Murat Bardakçı okuyor.

Bakın bu Osmanlı emanetinin üzerinde ne yazıyormuş…

““Düşmanların, kılıcını savurduğun zaman dört bir yana yıkılırlar; bu kılıcın çeliğine sanki şarap verilmiştir

Çeliğine şarap verilmiş kılıçla savaşan cihan padişahın kılıcı Genelkurmay Başkanının odasının hemen karşısında sergileniyor.

Genelkurmay’In İlker Başbuğ aracılığı ile  verdiği mesajlar çok net.

“Laik Osmanlı”‘nın emanetleri emin ellerde.

Ve Genelkurmay’da artık , kendi yorumu ile “Osmanlı” kayığında. Bu Mustafa Kemal’e kendi yöntemleri ile mesafe koymalarını gerektirse bile.

(Mustafa Kemal’i Kara Kuvvetlerin armasından çıkarılmaya çalışıldığı günleri unuttuk mu?)

Askerlerin onuru bu bu büyük değişim sürecinde ayaklar altına alınıyorsa da; bu durum “askerlerinin onurunu koruyan” demeçler veren Genelkurmay Başkanları aracılığı ile telafi edilebilir.

Genelkurmay Başkanlarının onur intiharı yapan albayların aynı zamanda bir generalin çocuğu olmasından duyduğu üzüntüyü öğrenip içimiz acıyabilir. Bu acı; Muavenet’te ölenlerin çocuklarının ABD’ye karşı verdikleri hukuk mücadelesine ve Eşref Bitlis’in oğlunun çırpınışlarına yapılan “katkıları” bilenler için daha da artacaktır.

Söyler misiniz;

askerleri ABD füzeleri ile vurulurken, başlarına çuval geçirilirken, paşalarının uçakları düşürülürken sesini çıkarmayanların Murat Bardakçı ve Fatih Altaylı’ya serzenişte bulunmanın ne zararı olabilir ki?

Makamınızın kapısında Kanuni ve Sokollu’yu sergiliyorsanız; sahneyi yöneten krallar askerlerin mesajını hemen algılar.

Yaşar Büyükanıt’ın dediği gibi;

“tiyatro bittikten sonra da, kralın da, askerin de rolü biter”

Temeli olmayan serzenişler, sızlanmalar sona erer.

Bunca yazıdan sonra düşünüyorum da; ben bu röportajda Pelin Batu’nun yokluğunu boşuna hissetmişim.

B.G.

Yazıları posta kutunda oku

Yaşar Büyükanıt - İlker Başbuğ

Comments

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir