Sadi SOMUNCUOĞLU
Dünkü yazımızda, Türk düşmanlığını varlık sebebi sayan, soykırımcı ve işgalci Ermenistan’a karşı neler yapıldı? diye sormuştuk. Şimdi bunun cevabına özetle bakalım.
-Türkiye, Karadeniz’e kıyısı olmamasına rağmen 16.12.1991’de Ermenistan’ı Karadeniz Ekonomik İşbirliği Örgütü’ne (KEİ) kurucu üye olarak davet etti.
-Türkiye 1992’de, AB’den Ermenistan’a gidecek buğday yardımının topraklarımızdan geçmesine izin verdi, aynı yıl elektrik satışını onayladı.
-Türkiye Ermenistan’a buğday yardımı için karar aldı.
-Türkiye, Yukarı Karabağ’ın arkasından Kelbecer ve 5 Azerbaycan reyonunun daha işgali üzerine 25.11.1993 de Ermenistan sınırını kapattı.
-Türkiye, Ermenistan’a ve Ermenistan’dan transit kara taşımacılığına sınırlarını açtı, Erivan ile ülkemizin çeşitli kentleri arasında doğrudan uçuşların gerçekleştirilmesini sağladı.
-İlişkileri yumuşatmak için, iki ülke bilim adamları arasında tarih komisyonu kurdu.
-Ermeni Akdamar kilisesini 4 trilyon harcayarak, Ermenistan’dan getirtilen mimarların gözetiminde restore etti.
-İlişkileri başlatmak amacıyla Cumhurbaşkanı Gül, futbol maçı bahanesiyle Ermenistan’a gitti.
-Yasalarımızın çiğnenmesi pahasına 60-70 bin Ermenistan vatandaşının ülkemizde kaçak olarak çalışmasına göz yumdu.
-Türkiye, Ermenistan sınırımızı ve toprak bütünlüğümüzü tanıyacağını, Yukarı Karabağ işgalini kaldıracağını ve soykırım iftirasından vazgeçeceğini kabul etmediği halde, sınırın açılması ve ilişkilerin normalleştirilmesi yönünde hazırlanan iki protokolü imzalamıştır.
Türkiye Ermenistan ilişkilerinin özet bilançosu böyle. Buna göre kısa bir değerlendirme yaparsak;
1. İlişkilerde Ermenistan tamamen haksız. Uluslararası hukuku çiğniyor. Nitekim baskı yoluyla yaptırım uygulamasa bile; BM, AGİT, Minsk Grubu ve Avrupa Konseyi Parlamenterler Asamblesi, Ermenistan’ı “işgalci ve katliamcı” olarak nitelediği halde, bir santim bile geri adım atmıyor.
2. Türkiye ve kardeş Azerbaycan ise saldırıya uğrayan, mağdur ve haklı konumda.
3. Ermenistan saldırıyor, Türkiye ise hep geri çekiliyor. Taviz üstüne taviz vererek günü kurtarmaya çalışıyor. Verilen her taviz Ermenistan’ı daha güçlü konuma taşırken Türkiye’yi sürekli zayıflatıyor.
4. Ermenistan’ın soykırıma varan kanlı saldırıları ve işgalciği karşısında, tedbir olarak 1995’de sınırı kapatan ve ilişkileri kesen Türkiye, baskıya dayanamayıp bu kararını, parça parça da olsa kaldırmayı sürdürüyor.
5. Siyasi iktidar son olarak Protokolleri imzalayarak, sınırın açılması ve ilişkilerin normalleştirilmesi için iç kamuoyunu hazırlamaya çalışıyor.
SONUÇ
Uzatmadan söyleyelim. 19 yıllık görüşsüz, büyük güçlerin gölgesine sığınmış, kimliksiz, hedefsiz bu politikayı, “sıfır sorun”, “yumuşama”, “çözüm”, “başarı” gibi sloganlarla gizlemeye çalışan Türkiye, artık şapkasını önüne koyup düşünmelidir. Bu gidişin sonu, açıkça görülüyor ki kocaman bir çıkmazdır.
Bu günü kurtarmaya dönük taviz politikası; PKK, Barzani, Patrikhane, Ruhban Okulu, Ege, Kıbrıs gibi konularda da sürdürülüyor. Gelişmeler, her sorun alanında da Türkiye’nin aleyhine gelişiyor. Karşımızda Haçlılar var. Onlar yavaş yavaş da olsa hedefe doğru ilerlediklerini gördükleri için sabırlı ve mutludurlar.
Şimdi bu tespitleri 50 yıllık bir zaman dilimi içine alalım. Bu sürenin her 10 yılında nelerle karşılaşacağımızı hesaplayalım. Hedefsiz ve kimliksiz politika aldatmacasının günlük şamatalarıyla oyalanan, planlı olarak çıkarılan iç kavgalardan başını kaldıramayan Türkiye’yi nelerin beklediğini görmeye çalışalım. Dürüst ve cesur bir analiz yaparsak.
Üzülerek ifade etmek isteriz ki kendimizi, her 10 yıl sonunda, bütünlüğünden ve egemenliğinden büyük kayıplara uğramış bir Türkiye ile karşı karşıya bulacağımızdan kimsenin şüphesi olmasın.
Kısaca kimlik, egemenlik, sınırlar ve vatan namus ise, neleri kaybedeceğimiz belli olmuyor mu?
İç kavgaları bırakıp, milletimize dönelim. Bütünleşelim. Hiçbir saldırının aşamayacağı kutsal kale olalım. Tarihi misyonumuzdan güç alıp, tarihten gelen şanlı yolculuğumuza devam edelim. İnananlar için bu bir hayal değildir.
Yazıları posta kutunda oku