CUMHURBAŞKANLIĞI SEÇİMİNDE YA BAĞIMSIZLIK YA ENOSİS OYLANACAKTIR
Hüseyin MÜMTAZ
Kıbrıs’ta Cumhurbaşkanlığı ve yerel seçim süreci bütün hızıyla devam ediyor. Toplum ve siyasetin aksakallarından, saç ve sakallarını değirmende değil, 40 yıllık mücadelede ağartmış, dostluklarından onur duyduğumuz Veziroğlu ve Kotak yazılarıyla sürece ışık tutmaktadırlar.
Süreç, sadece KKTC’yi değil, güneyi de, AB’yi de hâttâ “Akdeniz İçin Birlik” yutturmacası kapsamında Akdeniz’in bütün doğusunu etkileyeceği için olağan dışı bir önem kazanmış durumda..
Kimse tanımasa da bir tarafta devlet, öbür tarafta devletin; “izolasyonların kaldırılması” kılıfıyla ilgası ve mülgası, Rum’a teslimi ve sonuçta taammüden, resmen ve alenen, cebren ve hile ile “Enosis” söz konusu olduğundan seçmen karpuz gibi ikiye ayrılmış durumdadır.
(Simitis, Kıbrıs’ın AB’ye kabulü imzalandığında Larnaka havaalanında “Enosis’i başardık” diye bağırmamış mıydı?)c0076
Seçimlerde standart olarak %70 devlet yanlısı, % 30 Enosis yanlısı oy kullanılacaktır.
Eroğlu’na oy vermeyecek olanlar, ENOSİS’e oy vereceklerini bilmek durumundadırlar.
%70 devlet yanlısı oyların % 40’ı, 74 sonrası Türkiye göçmenleridir.
Verilen bütün rakamlarda artı/eksi %3-4’lük bir hata payı hoşgörülmelidir.
İşte bu %40, sonucu doğrudan etkileyecek kritik önemdedir. Çünkü Karadenizliler, Hataylılar ve Güneydoğulular bir önceki yazıda da belirttiğimiz gibi “35 yıldır orada yaşamakla birlikte hem geride bıraktıkları aile bireyleri-büyükleri ile yakın ilgi, hem de “eski” memleketlerindeki sosyal ve kültürel (ve de siyasi) cereyanlarla etkileşim içindedirler”.
Dolayısı ile Toroslar’dan esecek rüzgâların yönü bu %40’ı kaçınılmaz olarak şekillendirecektir.
Kotak Cumhurbaşkanlığının iki adayından biri olan Eroğlu hakkında, Magosa limanındaki gençlik yıllarından başlayan nefis bir yazı yazdı. Eroğlu’nun “Resmi cv”sini değil, “insani taraf”ını anlattı.
“Eroğlu, Ergazi′den sonra hayata tutunmak için Gazimağusa′da mücadele etti. Ortaokulu hepimiz gibi Kutup Osman Tekkesi’nin sınıfa dönüştürülen odalarında okudu. İlk müdürümüz rahmetli Suphi Rıza, ikincisi rahmetli Ali Süha idi. Namık Kemal Lisesi oluşturulunca rahmetli Yavuz Konnolu lise müdürümüz oldu. Ahmet Yağızkurt çalışkan bir spor hocası olarak Eroğlu′nun hayatını da şekillendirdi. Hem okulun hem de Mağusa Türk Gücü futbol takımının başarılı kalecisini yetiştirdi.
O yıllar ‘milli mücadele’ yılları idi. Herkes bir ucundan tutmakta, herkes omuzlarına düşen görevi yapmakta idi. Eroğlu da öyle yaptı. Türkiye′den gelen öğretmenlerimizle omuz omuza idik. Eroğlu ,Namık Kemal Lisesi’nin mezun verdiği ilk sınıfta idi. Dr.Tahsin, Mustafa Başar, ünlü ressam ve karikatürist Dt.Ramiz Gökçe, öğretmen ve kaymakam Erol Erozan, Asil Nadir′in kızkardeşi Meral Nadir (Kâşif) sınıf arkadaşlarından bazıları idi. Ben, 46 yıl sonra cenaze törenini yaptığımız, kayınbiraderi Şehit Hasan Gencay′la bir alt sınıftaydık”.
Veziroğlu’nun da; KKTC’deki sosyal ve siyasi ve de hukuki süreci en güzel yansıtan şu satırlarını tekrar okumazsak, değerlendirmemiz eksik kalacaktır:
“Bazı şeyler var ki ikisi ortası yoktur. Ya yandaş olmak ya da karşı çıkmak zorundasın. Orta yolu denemekle yarar elde edemezsin. Annan Plânı da, Tazmin Komisyonu işi de o türden konulardı.
Bir savaştan mağlûp çıkanlar tazminat ödemek zorunda kalabilir. Biz, Barış Harekâtı’nda yenildik mi?Bir savaşta suç işleyenler tazminat yaptırımı ile karşı karşıya kalabilir. Türk ordusu hukuka dayalı müdahale hakkını kullanmakla suç mu işlemiştir ki biz şu anda Rum’a, bizim bütçemizin asla kaldırmayacağı oranda okkalı tazminatlar ödemekteyiz? Üstelik o yasa sadece maddi değil, manevi tazminat ödenmesini de emretmektedir. Biz soykırım mı yaptık ki manevi tazminata da mahkûm olmaktayız? Soykırıma uğrayan asıl biz değil miyiz?
O Tazmin Komisyonu … Avrupa mahkemesinin empozesidir. Ve o mahkemenin kararlarına göre, bu Komisyon, KKTC’nin değil, Kuzey Kıbrıs’ı işgâl (!) altında tutan Türkiye’nin bir organıdır ve bu organın kararlarından tatmin olmayan Rumlar bizi değil, Türkiye’yi dava etmektedirler. Yine o Avrupa mahkemesinin kararlarına göre KKTC meşru bir devlet değil, ‘işgâlci’ (!) Türkiye’nin bir idari alt birimidir. Böyle bir Komisyon kurulması da işte emperyalistlerin o mahkemesinin talebiyle gerçeğe dönüşmüştür. O yasayı geçirenler bütün bunları yani Türkiye’nin işgâlciliğini (!), KKTC’nin gayrımeşruluğunu (!) ve de işgâl (!) altında bir ‘idari alt birim’ olduğunu kabul etmiş olmadılar mı?
Türkiye işgâlci (!) midir, değil midir, KKTC meşru mudur, yoksa işgâl (!) altında bir ‘idari alt birim’ midir, bunun cevabı ya evet ya da hayırdır ve bunun da orta yolu yoktur”.
Evet, bu Cumhurbaşkanlığı seçiminde ya “devlet”e oy vereceksiniz yahut ENOSİS’e..
İster Baf göçmeni, ister İskele göçmeni, ister Trabzon göçmeni olun; isterseniz de Lefkoşa Köşklüçiftlik’te oturun..
Zurnanın zart dediği yerdesiniz.. Ya 1931’den bu yana süren mücadelede devletten yana oy kullanacaksınız ya da güneyle beraber Yunanistan’a bağlanmaktan.. 11 Şubat 2010
“57’İNCİ ALAY HERYERDE..
HEPİMİZ 57’İNCİ ALAY’IN NEFERİYİZ.”
Bir yanıt yazın