Pulat Tacar
TURKISH FORUM
BEZİRKGERİCHT WİNTERTHURMAHKEMESİNİN
ALİ MERCAN HASAN KEMAHLI VE ETHEM KAYALİ HAKKINDAKİ KARARININ AYRICA BELİRTTİĞİMİZ GÖRÜŞ İLE İLGİLİ BÖLÜMLERİNİN ÖZETİ
1)Frankfurt’ta mukim Türk vatandaşı Ali Mercan ırk ayrımcılığı suçundan
İsviçre Zürih’te mukim Hasan Kemahlı ile İsviçre Schlern’de mukim Ethem Kayali ırk ayrımcılığı suçuna iştirak etmekten mahkum edilmişlerdir.
2)Karar Bölüm II . Md.2
“ Davalı Ali Mercan 1915 yılında vuku bulan olayların soykırımı değil karşılıklı savaş eylemleri neticesinde vuku bulan trajik olaylar olduğunu ve bu nedenle ırk ayrımcılığı fiilinin oluşmadığını belirtmiştir”
“Kendisinin suçuna iştirak eden diğer iki davalı bu görüşe esas itibariyle katılmışlar, ayrıca avukatları vasıtası ile Doğu Perinçek’in düzenlenen toplantıya katılmasını bekledikleri için konuya methalder olduklarını, Doğu Perinçek’in katılamacağı toplantıdan kısa süre önce belli olduğunda, desteklerinin onun yerine toplantıya katılan Ali Mercan’a yöneldiğini belirtmişler, eylemlerini önceden tasarlamadıklarını ” vurgulmışlardır.
“Mahkeme ilk önce Davalı Ali Mercan’ın eyleminin ırk ayrımcılığı olup olmadığını inceleyecek, bu yönde karar alırsa, kendisine yardım eden iki sanığın eylemlerinde teammüd bulunup bulunmadığını ele alacaktır. Yargıç – itiraf olmadığı durumda- suçu önceden tasarlama konusunda tesbit edilebilen delillere ve deneyim kuralına dayanacaktır.
3)Bölüm III Md.1
Kararda savcının iddianamesine kısmen yer verilmiştir. Savcının iddianamenin özet çevirisi de aşağıda sunulmuştur. Kararda savcının şu görüşlerinin altı çizilmektedir. “Sanık 30 Haziran 2007’de Hotel Zentrum Töss’de 40 dinleyici ve basın mensuplarının önünde Türkçe ve Almanca, Osmanlı İmparatorluğu tarafından Ermeni halkına uygulanan katliamın (massaker) ve sürgünün (deportation), bu ülkede kabul gören tarihe dayalı görüş birliğine rağmen ( entgegen des hierzulande aufgrund der anerkannten Geschichtswissenschaft herrschenden Konsenses) ve genel olarak kabul edilen anlayışa karşın ( allgemein anerkannten Verstaendnisses) soykırımı olmadığını , ayrıca soykırımı iddiasının bir uluslararası tarihi yalan olduğunu belirtmiştir. Bu iddiasını kendi imzasiıyla dağıtılan üç sayfalık bir bildiride dile getirmiştir Sanık, Ermeni toplumunun kendisini tarihine, özellikle 1915 olaylarına dayanarak tanımlayan bir halk ya da bir etnik grup olduğunu bilmekteydi”
“Sanık, Ermenilere yapılan soykırımını inkar eden ve küçümseyen eylemi ile, şimdiye kadar iki kez mahkum edilmiş bulunan Türkiye İşçi Partisi lideri Doğu Perinçek’in daha önce yaptığı açıklamaları bilinçli olarak savunmuştur.
Sanık bu eylemi ile Ermenilerin eşitliklerini (Gleichwertigheit) sorgulamış ve insanlık onurunu yaralamıştır ; bunu bilinçli olarak yapmıştır. Bu eylemini, 1915 olaylarının soykırımı olduğu yolunda bu ülkede egemen olan ve İsviçre Ulusal Meclisindeki (Nationalrat) ve uluslararası kurumlardaki görüş birliğine rağmen yapmış, böylece bilinçli olarak yasaya aykırı davranışta bulunmuştur.”
4)Bölüm III. Md.1.b.
4.Irk ayrımclığı İsviçre Ceza Yasasının 261 Ek maddesinin 4 fıkrasına göre cezalandırılacak bir eylemdir. Kim yazı ile sözle, eylemle veya başka şekilde bir kişiyi ya da kişilerden oluşan grubu, ırkı etnik veya dinsel aiditiyet nedeniyle, insanlık onurunu zedeleyecek şekilde aşağılarsa ya da onlara ayrımcılık yaparsa veya herhangi bir nedenle, kabaca küçümserse veya bu eylemleri haklı göstermeye tesebbüs ederse veya soykırımını veya insanlığpa karşı başka bir suçu inkar ederse suç işlemiş olur. Bu konuda ırkçı bir saikinin bulunup bulunmadığı aşağıda ele alınmıştır.
5)Bölüm III.1.c.
Davalılar eylenlerini kamu oyu önünde gerçekleştirdikleriini yadsımamaktadırlar. Bu vesile ile Türkiye İşçi Patisi için seçim propagandası yapmış bulunmaları konuyla ilgili sayılamaz. Zanlılar Ermenilerin kendilerini 1915 olayları ile tanımladıklarını bilmektedirler.. Buna karşı, zanlılar eylemleri ile soykırımını ya da insanlığa karşı bir başka suçu inkar ettiklerini kabul etmemişlerdir.
6) Bölüm III 1c/aa
Ali Mercan olayların Ermenilere karşı soykırımı olöadığını, karşılıklı öldürmeler olduğunu, ayrıca insanların hastalıktan ve açlıktan oldüğünü söylemiştir. Ermeniler o dönemde Rusya, Fransa ve İngiltere gibi emperyalist güçler tarafından kullanılmışlardır. Bu Nazi Almanyasının yahudilere uyguladığı bilinçli soykırımına benzetilemez.
Savunma, İsviçre Federal Anayasasında klayıtlı fikir ve bilim özgürlüğüne değinmiş , eyleminin suç olmadığını savunmuş, 1915 yılında Doğu Anadolu’da vuku bulan olayların serbestçe tartışılmasını istemiş, bu olayların yeterince incelenmemiş bulunduğunu ve sıradan bilgi sahibi kesim tarafından soykırımı olarak tanımlandığını vurgulamıştır. …. Bu konuda gerçeğin ne olduğunu tarihçiler ve uzmanlar söyleyebileceklerdir.Sanık, uluslararası hukuk açısından geçerli bir soykırımı kararı bulunmadığı cihetle, bu eylemin ceza Kanunun 261 maddesi çerçevesine girmediğini belirtmiştir.
Her ne kadar 1985 yılında Birleşmiş Mişlletler İnsan Hakları Alt Komisyonu Doğu Anadolu’da 1915 yılında vuku bulan olaylarının soykırımı olduğu saptamasını yapmış ise de bu tarihsel inceleme yapılmadan söylenmiş olan ifadesini bulmuş olan bir siyasal söylemdir. Bu konuda Ermenistan ile Türkiye arasında görüşmeler yapılmaktadır. Nihayet
mahkeme tarihsel konularda karar verme konusunda yetkili değildir.
7) Mahkeme, Ceza Kanunun 261 maddesinin sadece Nasyonal Sosyalistlerin suçlarını değil tüm soykırımlarını kapsadığı görüşünü benimsediğini açıklamıştır
8) Mahkeme, kararlarının, araştırmaların ve hukuk öğretisinin Holokost’un inkarının bir ceza davasında isbatlanmasına gerek bulunmayan herkes tarafından doğru olarak kabul edilen tarihsel gerçek ( von der Allgemeinheit wahr erwiesenen anerkannte historische Tatsache) olduğunu belirtmiştir. Bu durumda mahkemenin tarihçilerin çalışmalarına başvurmasına gerek yoktur. Holokost’un inkarının cezalandırılması esası, yargıcı başka soykırımlarının inkarı durumunda yönlendirecektir. Bu durumda isbatlanması gereken husus, davalı tarafından inkar edilen vakada genel uzlaşma bulunup bulunmadığının saptanmasıdır.
Federal Mahkeme Doğu Perinçek hakkında verdiği kararın 4.1 ve 4.2 maddesinde Lozan Mahkemesinin tesbitlerinin keyfi olup olmadığını ele almış keyfi olmadığı sonucuna varmıştır. Mahkeme , görevinin tarih yazmak olmadığını, işinin bu konuda bir karar vermeden önce, soykırımının bilinen ve kabul edilen ve hatta isbatlanmış olup olmadığının tesbiti olduğunu beliertmiştir. Lozan Polis Mahkemesi kararında, sadece Ermenilere karşı soykırımı suçu işlendiği konusunda mevcut siyasal tanıma ile yetinmemiş ve soykırımını tanıtan organların -makamların- Fransız Ulusal Meclisinin Ermeni soykırımının tanınmasına ilişkin 20 Ocak 2001 tarihli yasasının kabulü sırasında sunulan 100 tarihçinin uzman raporu veya Avrupa Parlamentosunun soykırımını tanıma kararının iyi gerekçelendirilmiş ve belgelenmiş uzman saptamalarına istinad ettiğini belirlemiştir. Lozan Polis Mahkemesi kararında , doğru olarak, sadece siyasal tanımaya istinad etmemiş ama bu siyasal tanımanın temelinde 1915 olaylarının soykırımım olarak nitelenmesi hakkında toplumda geniş mutabakatın bulunduğunu vurghulamıştır. Benzer şekilde İsviçre Ulusal Meclisinin 16 Aralık 2003 tarihinde aldığı soykırımını tanıma kararı ile ilgili görüşmelerde “Ermenilere yapılan soykırımı ve Shoah” başlıklı uluslararası araştırmaya işaret edilmişti (Lang’ın konuşması) . Nihayet, Ermenilere yapılan soykırımı , uluslararası ceza hukuku ve soykırımı araştırmaları konusundaki literatürün “klasik” örneğidir ( Marcel Alexander Niggli, Rassendiskriminiruung, 2 basım. Zürih 2007)
Dosyada bu verilerin reddini sağlayacak bir dayanak bulunmamaktadır. Bu durumda, savunmanın, 1915 yılında vuku bulan olayların tereddüd edilemeyecek şekilde soykırımı olmadığına ve soykırımının genelde kabul edilen bir gerçek sayılamayacağına dair itirazı dayanaksızdır. Son yıllarda bu konuda uluslararası gelişmeler olmuştur. Tarihçiler arasında Ermenilere soykırımı suçu işlendiğinin tanınması hakkında geniş bir görüş birliği vardır. Bu siyasal nitelikli tanıma da çok sayıda ulusal ve uluslararası örgüt ve kurum tarafından dile getirilmektedir.
Nihayet, sanık tarafından inkar edilen 1915 olayları İsviçre Ceza Kanununun 261 ek fıkra 4 bağlamında tereddüd edilemeyecek biçimde soykırımı çerçevesne girdiğinden bu Ceza Davasında ayrıca kanıt gösterilmemiştir. Ayrıca kanıt toplanmasına da gerek bulunmamaktadır.
…………..
9)Bölüm III.1.d/bb ve d/cc ve d/dd ve d/ee
Sanık Doğu Perinçek’in bu konudaki sözleri nedeniyle mahkum edildiğini bilmekte olmasına rağmen yasaya karşı hareket etmiştir Sanık bu eyleminde ırk ayrımcılığı saiki ile mi hareket etmiştir? Yoksa, ırk ayrımcılığı soykırımının inkarı fiilinin içinde esasen bulunmakta değil midir ve bu nedenle ırkçı saik bulunduğunun ayrıca kanıtlanmasına gerek var mıdır ?
Bu konuda doktrin ve yargı kararlarında görüş birliği yoktur. Federal Mahkeme bu nedenle kararında konuyu açık bırakmıştır. Doktrine göre soykırımının inkarı saikten ayrı olarak ele alınmamalıdır. Zira, ırkçı gerekçelerle olmasa da ulusalcılık nedeniyle böyle bir durumun ortaya çıkması halinde soykırımı suçunun inkarı cezasız kalır.
Sanık sözleri ile 1915 yılı olaylarının soykırımı olduğunu inkar etmekte ve o dönemin Türkiyesinde işlenmiş olan suçu haklı göstermektedir….
Üç sanık ta ırkçı stmediklerini, saikle hareket etmediklerini, amaçlarının tarihe aöçıklık getirmek olduğunu belirtmektedirler. Ancak 22 haziran 2007 olayları incelendiğinde sanıkların Türkiye’yi daha iyi bir imge altında göstermek istyedikleri, ancak bunu yaparken Ermenilerin eşitliğini zedeledikleri görülmektyedir. Olay popülist biçimde gerçekleştirilmiştir. “Hepimiz Perinçek’iz” “ Ermeni soykırımı bir uluslararası yalandır” şeklinde pankartlar asılmıştır. Bunun ciddi bire tarihsel tartyışma ortamı ile ilişkisi yoktur. Sanıkların aksi yönfeki beyanları kendillerini korumağa yöneliktir. Her üç sanık ta ayrımcılık saiki ile hareket etmişlerdir.
WİNTERTHUR/UNTERLAND
SAVCILIĞI İDDİANAMESİ ÖZET
Savcı A.E. Gnehm
16 Eylül 2008 Saat 13.45
Sanıklar : Ali Mercan, 1.1.1950 doğumlu , T.C. vatandaşı Almanya’da Frankfurt’ta mukim
30 Haziran 2007 tarihinde saat 13.00’ten 22.45’e kadar tutuklu
Avukatı: Freiburg Rue St Pierre 10, 1701’de mukim Dr.Tarkan Göksu
Dava konujsu : Irk ayrımcılığı hakkında
Ve
Ethem Kayalı, 7.10.1955 doğumlu, TC vatandaşı, işsiz,…. Köniz’de mukim, 30 Haziran 2007 tarihinde saat 13.00 ‘ten 1 Temuz 2007 saat 01.20 kadar tutuklu
Avukatı : Dr. Tarkan Göksu
Dava konusu : Irk ayrımcılığına yardımcı olmak hakkında
ve
Hasan Kemahlı, 25.06.1966 doğumlu. TC vatandaşı….. Zürih’te mukim
Dava konusu : Irk ayrımcılığına yardımcı olmak hakkında
Çok Sayın başkan, çok sayın yargı sekreteri, çok sayın üye, sayın katılanlar
Talep : Ali Mercan,Ethem Kayalı ve Hasan Kemahlı davasında 6 Mart 2008 tarihli dava talebimin ayrıntılarını belirtiyorum:
Vakıalar : Dava açılmasına neden olan olaylar, davalılar tarafından reddedilmemektedir ve bu nedenle vuku bulmuş sayılmaktadır.
Kendi ifadesine göre Türkiye İşçi Partisinin Avrupa temsilcisi olan Mercan, davalı Kayalı ve Kemahlı tarafından Winterthur’da Hotel Zentrum Töss’te düzenlenen halka açık basın toplantısında yaklaşık 40 dinleyici ve medya mensubunun önünde mikrofonda tekraren Almanca ve Türkçe olarak, 1915 yılında Osmanlı İmparatorluğunda Ermeni halkına yapılan ve şiddet kullanımını içeren saldırıların soykırımı olmadığını belirtmiştir. (Ona göre) Soykırımı iddiası uluslararası ve tarihsel bir yalandır. Daha sonra, sanıklar, Mercan adına orada bulunanlara üç sahifelik bir bildiri dağıtmışlardır. Bu bildiride diğer konular meyanında şu belirtiliyordu: “ Türklerin Ermenilere soykırımı yaptığının tarihsel ve uluslararası bir yalan olduğunu beyan ediyorum” ve “ Ermeni devlet adamları, askerleri ve tarihçileri, Birinci Dünya Savaşı sırasında, Çarlık Rusya’sı, İngiltere ve Fransa tarafından kullanıldıklarını, Türklerin anayurtlarını savunduğunu ve olayların halklar arasında karşılıklı katliam ve Devletler arasında savaş olduğunu belirtmişlerdir.”
Hukuki değerlendirme:
Objektif açıdan
Bu gelişmelerin ışığı altında, zanlıların objektif olarak yasanın öngördüğü anlamda soykırımını inkar edip edip etmedikleri ya da bu eyleme yardımcı olup olmadıkları sorusu sorulmalıdır.
İsviçre Ceza Yasasının (İCY) 261 mükerrer (m)maddesinin 4 fıkrasına göre, (İCY 261m.4) kim sözlü veya yazılı olarak soykırımını inkâr ederse, kaba şekilde küçümserse veya haklı gösterirse suç işlemiş olur.
Zanlılar bu bağlamda ırk ayrımcılığı yaptıklarını reddediyorlar. Gerekçeleri, 1915 yılında Osmanlı İmparatorluğunda vuku bulan olayların soykırımı olduğunun isbatlanmamış bulunmasıdır.
O halde, İsviçre Ceza Yasasına göre soykırımı nedir? Bir halk grubuna mensup bulunan insanları öldürmek hangi noktadan itibaren soykırımı sayılacaktır ?
İşte Lozan Polis Mahkemesi, Vaadtlaender ( Vaud) Kantonu Mahkemesi ve Federal Mahkeme tam da bu konuya eğilmiştir. O sırada sanık olan Doğu Perinçek, Mahkemeyi tarihsel araştırma yapmaya sevketmeğe boşuna çaba harcamıştı. 12 Aralık 2007 tarihli (68_398/2007) sayılı Federal Mahkeme kararına göre, yargıcın görevi tarihsel araştırma yapmak değildir. Bu nedenle yargıç, özgün tarihsel belgelerin doğruluğunu incelemek ya da bir arkeolog gibi başka kanıt malzemesi aramak durumunda değildir. Buna mukabil, yargıcın görevi, genel olarak ve özellikle tarihsel bağlamda bir soykırımı tartışmasının yapılmamasını sağlamaya yetecek derecede bir konsensüsü (genel uzlaşmanın)var olup olmadığını tesbit etmektir. (Kararın 4.3 maddesi) . Vaud Kantonu makamları 1915 yılında Ermeni halkına yapılan saldırılar konusundaki bu soruya gerekçeli olarak olumlu yanıt vermişlerdir; Federal Mahkeme de bu değerlendirmenin keyfi olmadığına açıkça hükmetmiştir. Aksine, Federal Mahkeme, kararının 5.2. maddesinde Ermenilere yapılan soykırımının inkarının o topluma mensup kişilerin kimliklerine bir saldırı olarak değerlendirmiştir.
Federal Mahkeme, Vaud Kantonu (yargı) makamlarının Perincek’in tarihsel-hukuksal bir tartışma açma konusundaki teleplerini haklı olarak reddettiklerini belirtmiştir (Kararın 4.6. maddesi). Benzer şekilde, bugün de, zanlılar, soykırımı konusunda kesin kanıt bulunmadığı veya pek çok devletin 1915 hadiselerini soykırımı olarak tanımadıkları yolunda karşı görüş ileri sürdükleri takdirde, bu iddiaları dinlenmemelidir. Bu tesbitler yüksek yargı kararı gereğince anılan olayların soykırımı niteliği taşıdığı yolunda çok geniş bir mutabakat bulunduğu vakıasını hiçbir şekilde zedelemez. (Kararın 4.4. maddesi)
Federal Mahkeme kararında çeşitli uzman görüşlerine ve kapsamlı raporlara işaret etmiş, örneğin Birleşmiş Milletler Teşkilatının İnsan Hakları Alt Komişsyonunun, Avrupa Parlamentosunun ve İsviçre Halk Konseyinin 1915 Ermeni soykırımını tanıyan kararlarına atıfta bulunmuştur.
Özetlenecek olursa, artık, 1915 yılında Osmanlı İmparatorluğunda Ermeni halkına yapılan saldırıların, İsviçre Ceza yasasının (İCY) 261m.4 ‘e göre soykırımı yargısal açıdan kabul edilmiş bir veri sayılır.
Bayanlar, Baylar kesin olan şudur: Bu durumda, yasaya uygun davranmak durumunda bulunan , ister zanlılar olsun, ister bura makamları olsun, kendi kişisel düşüncelerinden bağımsız olarak, söz konusu gelişmelerin, İCY 261m.4 gereğince soykırımı çerçevesine girdiğini kabul etmek zorundadırlar.
Zanlı Mercan, davranışı ile Ermeni soykırımını bir çok kez sorgulamıştır ve bunların öldürülmelerini izaha çalışmıştır. Zanlılar Kayalı ve Kemahlı, bilfiil yardımları ile ona bir platform sağlamışlar, böylece Sanık Mercan’ın davranışını önemli ölçüde özendirmişlerdir. Objektif açıdan tüm zanlılar İCY 261m.4 hükümlerine karşı hareket etmişlerdir.
Sübjektif açıdan
Zanlılara, ırkçı davranış suçlaması konusunda ne söyleyeceklerini sordum: Mercan şu cevabı verdi. “Bunu reddediyorum. Bu benim için en ağır suçlamadır. Ben sosyalistim. Ben her zaman ırkçılığa karşı çıktım.” Kayalı da aynı şekilde “ Bunu reddediyorum” dedi. Ve Kemahlı “ ne ben ne de ötekiler ırkçılık yaptık” dedi.
Bu durumda herşey ortada mı? Zanlılar ırkçılık yapmadıklarını ileri sürüyorlar, bu nedenle aklanmak istiyorlar. İşte savunma bugün bu gerekçeleri kullanacaktır.
Bununla birlikte, yasa koyucunun amacının, İCY 261m. 4 hükmünün objektif bir şekilde çiğnenmesi durumunda, ırkçı amaçlarla hareket edildiğinin tek kalemde inkar edilmesinin aklanmaya yetmediğini öngördüğü açıktır. Öyle olsaydı, her Yahudi soykırımı inkarcısı cezalandırılmaktan kurtulurdu ve Yahudi düşmanlığını cezalandırmayı öngören madde ölü bir harf olarak kalırdı.
Federal Mahkeme, BGE 126 IV 28 E. 1” d ve BGE 127 IV 206 E.3 kararlarında, kasıtlı olarak yapılan bir eylem hakkında ceza verilmesi için ırkçı bir niyetin bulunup bulunmadığı hususunu açık bırakmıştır.
Bu konuda egemen olan kanı, ceza verilmesi için ırkçı niyetin bulunmasının kanıtlanması gerekmediği yolundadır. ( Bu konuda bakınız Asndreas Donatsch – Yorum İCY 17.A.,S.327) Federal Mahkeme de kendi kararının sonunda, bu gibi suçların savaş yasası adına veya sözde güvenlik gerekçesiyle yapılmasının da İCY. 261m. 4 çerçevesine girdiğini belirtmiştir.Bu nedenle, ırkçı bir soykırımını kasıtlı molarak inkar eden kişi cezayı hak eder. Savcılık, böyle bir soykırımını kasıtlı şekilde inkar eden kişinin yasanın öngördüğü anlamda ırkçılık yaptığı görüşünü paylaşmaktadır.
Federal Mahkeme Perinçek kararında,Perinçek’in davranışının ırkçı olduğu sonucuna varmıştır. Kanton makamları bu konuda izhari verileri sunmuştur.
Sanıkların eylemleri konusunda haricen tesbit edilebilen koşullar, yukarıda işaret edildiği gibi, eylemlerinin ırkçı hareket olmadığı şeklinde tek kalemde ileri sürülecek ifade ile ortadan kaldırılmış olamaz.
Bugünkü dava, sona ermiş ve kesinleşmiş karar haline dönüşmüş bulunan Perinçek davası ile doğrudan ilişkilidir. 30 Haziran 2007 tarihli basın toplantısının da ana konusu o davaydı. Perincek’in zihniyetini yansıtan davranışlar bu davanın tüm zanlıları için de geçerlidir . Bunu daha da ağırlaştıran husus, zanlıların sadece burada (bu ülkede) Ermeni soykırımı konusunda mevcut olan konsensüsü bilerek değil, ayrıca Vaud (Waadtlaender) Kantonu kararlarının hangi nedenlerle verildiğini de – en azından geniş hatları ile- bilerek hareket etmiş bulunmalarıdır.
Perinçek, kendisine karşı açılan soruşturmada, “ İsviçre halkına ve İsviçre Uluslar Meclisine yaptıkları yanlışı düzeltmeleri için yardım etmek “ istediğini belirtmişti. Zanlı Mercan da sorgusunda , kendi açısından “ Biz Bay Perinçek ile aynı görüşte bulunduğumuzun altını çizmek istiyoruz” ve “ ayrıca Ermenilere karşı yapılan sözde katliam suçlamalarının doğru olmadığı kanısındayım ve biz bunu her yerde söylemek istiyoruz” ve “biz Türk tarihi hakkındaki bu yanlış görüşün düzeltilmesini istiyoruz” ve “ ben tartışmalı olaylar konusunda gerçeği ortaya koymaya çalıştım” demiştir. Zanlı Kayalı da aynı yönde beyanda bulunmuştur. Zanlı Kemahlı da yanlış bilgileri düzeltmek istediğini söylemiş ve “ toplumun doğru bilgilenmesini istemekteyiz” demiştir.
Daha önce Perincek, kendi hareketinin gerekçesini (motifleri) tarihsel bir tartışmaya dayandırmayı başaramamıştı . Bu zanlılar da yapamamışlardır.
Soykırımını bilerek ve tekraren inkar eden ve Perinçek’in gerekçelerini tekrar eden zanlılar, Ermenilerin eşitliğini bilerek yadsımışlar ve onların insanlık onurunu aşağılamışlardır.
Zanlılar açıkça kasıtlı hareket etmişlerdir. Baklenenin aksine Mahkeme ırkçı düşünce ile hareket etmeme gerekçesini kabul ederek cezalandırma yoluna gitmez ise, zanlılar kendi düşüncelerinin isbatlanmış olduğuna inanacaklardır.
Üç zanlı davranışları ile, hem objektif, hem de subjektif açılardan İCY 216 m. 4 fıkrasının öngördüğü koşulları yerine getirmişledir. Bu nedenle, 6 Mart 2008 tarihli iddia hakkında suçlu bulunmalıdırlar.
Cezanın hesaplanması
Ceza eylemi yapanın suçuna göre saptanır.Bunda zanlının geçmişi ve kişisel tutumu ile cezanın kişi üzerindeki etkileri göz önünde tutulur.Ben zanlıların tutumlarını ve kişisel ilişkilerini anlatmaktan vazgeçiyorum ve dosyalara yönledirme ile yetiniyorum .
Zanlıların işledikleri suç ağırdır. Zanlılar bilerek ve isteyerek yasaya karşı gelmişler ve bu eylemlerini kamu oyuna açıklamışlardır. Zanlılar eylemlerinin polisin müdahelesini gerektireceğini bilmekteydiler. Zanlılar polisin müdahelesini teşvik etmişlerdir. Eylemlerinin olası sonuçlarını bilmediklerini ileri süremezler. İdare bu gibi durumlarda enerjik bir şekilde müdahele etmek durumundadır.
Türkiye İşçi Partinin Avrupa temsilcisi olan Mercan için 180 gün hapislik bir para cezası uygun olacaktır. Yardımcıları Kayalı ve Kemahlı kendisine bir podyum sağladıukları için her biri için 15* gün hapis karşılında para cezası uygun olacaktır
Cezanın uygulanması
(Bu bölümnde cezanın ertelenmesi konusu ele alınmaktadır. Bununla birlikte savcının aşağıdaki hususlara ayrıca değinmesi ilgi çekicidir )
Zanlı M ercan, Perinçek’in görüşünün kendi görüşü olduğunu söylemiştir. İsviçre yasasını bilerek çiğnediği iddiasını şu sözlerle yanıtlamıştır : “ Bir gerçek başka türlü savunulamaz”Zanlı Mercan böylece parti temsilcisi olarak Ermenilere soykırımı yapıldığını kamu oyu önünde inkar etmeğe devam edeceğini açıklamıştır. Aynı husus yardımcıları için de geçerlidir. Zanlı Kayalı, bilinçli olarak yasayı ihlal etme durumunda olduğunu açıklamıştır:
” Kabul etmediğimiz için ileride de aynı görüşü açıklayacağız”. Kemahlı da bilinçli olarak yasayı ihlal ettiği suçlaması karşısında şunu söylemiştir. “ Gerçeğin bir bedeli vardır, birisi bunun için bir bedel ödemesi gerekiyorse, o bedeli ödmesi lazımdır.”Zanlılar böylece Perinçek’in kendileri için bir sözde düşümce lideri olduğunu belirtmiş oluyorlar……
Zanlılar kendilerini saygın ve yüce bir dava için kurban (Martyr) sayıyorlar. Bu nedenle eylemlerini tekrarlamayacakları beklentisinden hareket edilemez. Bu nedenle, zanlılara sacede bir ihtar cezası verilmesi yetmez. Cezaların uygulanmasını talep ediyoruz.
From: Pulat Tacar [tacarps@gmail.com]
İsvicre’de temyiz durusmasi
Sayin Kemal Albayrak 07.02.2010
Sayin Turkish Forum üyeleri
Wintherthur Mahkemesi tarafindan Ermeni Soykirimini yadsiyarak Isvicre Ceza Yasasinin ayrimciliklla ilgili 261 Ek maddesinin 4 fikrasini ihlal ettikleri icin mahkum edilen uc Turk vatandasinin (Ali Mercan-Hasan Kemahli-Ethem Kayali) 9 Subat 2010 tarihinde yapilacak olan temyiz durusmasına katilma cagrisini yapan sayin Cemal Albayrak’in mesajini dikkatle okudum.
Bu davanin sonucu onemlidir. Bu nedenle -dava ile ilgilinen avukata/avukatlara disardan gazel okumak pahasina da olsa- goruslerimi Sayin Albayrak araciligi ile
aciklamakta yarar gordum.
Her seyden once bu konuda davali yurttaslarimizin duyarliliklarini ve kendilerine haksizlik yapildigi duygularini anlayisla karsiladigimi soylemeliyim..
Ancak, karsi karsiya bulundugumuz durumun (İsvicre yargisi yonunden) hukuksal cercevesini iyi tahlil etmezsek, bu hukuksal cercevenin İsvicre’nin kendisine has siyasal-hukuksal-toplumsal niteliklerinden neden ve nasil etkilendigini duygusal degil de akilci bir sekilde tahlil etmez isek , Perincek davasinda oldugu gibi , karsi tarafin kurgusunun icine duser ve kaybeden taraf oluruz. Ayrica, bu davada ve temyiz asamasinda Federal Mahkeme asamasinda, ve hatta ileride Avrupa İnsan Haklari Mahkemesine yapilacak basvurunun temel taslarini simdiden atmak lazimdir.
temyiz durusmasini izlemek dogal bir haktir. Sncvak bunu siyasal bir gosteri haline donusturmemek gerekir. Perincek durusmalarindan once ve daha sonra yapilan goster, niteligindeki bir araya gelmeler davalilara ve savundugumuz dusuncelere dolayli da olsa zarar vermistir. baska bir anlatyimla, ben bugune kadarki uygulamada, gerek Sayin Perincek’in gerek bu kez tyemyiz durusmasi yapilacak vatandaslarimizin, hukuksal acidan ve daha da onemlisi dava ile ilgili olarak vitrine cikarmamiz gereken soylem yonunden -akilci olmaktan cok siyasl ve duygusal bir davranis icinde bulunduklari kanisindayim.
Bu davranis modeli, kanimca, Sayin Dogu Perincek davasindan önce basladi ve devam ediyor. Siyasal veche ile salt hukuksal veche birbiri icine karistirildi. Dogu Perincek bey ile , kendisi Turkiye’de baska bir dava nedeniyle tutuklanmadan once bir kac kez gorustum ve bu konudaki cekincelerimi acikca belirtmis, partisinin siyasal soylemi ve buna bagli gosteriler ile , bu dava konusundaki hukusal soylemini birbirinden ayirmasi gerektiigini anlatmaga gayret ettim.
Dogu Perincek’in tutumunun ardinda – kendi ifadesine gore- İsvicre Ceza Yasasinin 261 ek maddesini yururlukten kaldirtabilecegi inanci vardi. Ben ise tamamemn aksi kanaatte idim. O kanim bugun de degismedi. O donemde İsvicre Adalet Bakani olan Blocher Yahudi karsiti ve İsvicrede bulunan gocmen isciler karsiti olan sagci partinin baskaniydi. Bir amaci da Yahudilere ve gocmen iscilere karsi -ceza almadan- irkcilik sinirlarini zorlayan ayrimcilik yapabilmekte. Bu nedenle isvicre’de – halk oylamasi ile kabul edilen Ceza Yasasinin 261/ek maddesini kendi eylemlerinin de yardimi ile kaldirtabilecegini iddia ediyordu. Blocher – kanimca- Sn. Perincek’i de kendi politikasi cvercevesinde kullanmak istedi ve tabirimi mazur gorun “doldurusa” getirdi. Ayrica isvicre yargiclarinin pek cogu Blocher’e irkci tutumu ve yargiclarin haklarini kisitlamaya gitmesi nedenleriyle karsi idiler. Blocher ile ayni safta bulunmak cok yanlis ata oynamak demekti. Bu konuyu İsvicrede kimse sorarsaniz ayni yaniti alirsiniz.
Ben bir kimsenin 1915 olaylarinin soykirimi sayilamayacagi yolundaki gorusunu ozgurce aciklayabilme hakki bulundugunu savunuyorum. Bu dusuncenin sonucu olarak, karsi goruste olanlar da kendi goruslerini savunacaklardir. Bu nedenle “soykiriimi bir uluslararasi yalandir ve İsvicre uluslararasi emperyalizmin bir masasi haline getierilmistir” soyleminin hukuki sonuclari bulunacak bir ortamda – oyle dusunulse bile- aciklanmaması gerektigi kanisindayim.
Hele bu soylem yabanci uyruklular ve baska bir ulkede siyaset yapan bir politikaci tarafindan Isvicre gibi bagimsizligina duskun olan bir ulkede soylenirse, bu konuda israr edilirse, sonuclari ulkemize zarar verecek boyutlara varan hukuksal prosedurlerin baslatilmasi kacinilmaz olur. Olmustur da . Savci Sayin Perincek’e israr etmemesini ve oradan gitmeasiini istedigi halde, Sn Perincek kendisinini ifadesinin iki saat sure ile alinmasinda ve prosedurun surudurulmesinde israrci olmustur.
Bunu bana kendileri gulerek anlattyilar.
Soykirimi sucu 1948 Soykiriminin Cezalandirilmasai ve Onlenmesi Sozlesmesi ile uluslararasi hukuk alanina sokulmus bulunan ozel bir suctur. Bu sucun islenmis sayilmasi icin
“ozel kasit” unsurunun bulunmasi gerekir. Bu ozel kasit sadece yok etme kasti degildir. Hukuk diliyle latince dolus specialis diye anılan ozel kasit, “bir ulusal, ırksal, dinsel, etnik gruba mensup kişileri tamamen veya kismen sirf o gruba mensup bulunduklari gerekcesiyle ortadan kaldirma……... kastinin bulunmasini ve bunun en ufak bir tereddude mahal birakmayacak sekilde isbatlanmasini gerektiirir.. Bu sucu birey isler, devlet degil. Sucun islenip islenmedigine yetkili mahkeme karar verir. Yetkili mahkeme ise ya sucun islendigi ulke mahkemesi ya da bir uluslararasi ceza mahkemesidir . Uluslararasi Adalet Divani Bosna konusunda verdigi kararda ozel kastin ne anlama geldigini, nasil isbatlanmasi gerektigini aciklamistir. Bu karar kesinlesmistir. İsvicre acisindan da baglayicidir.
İsvicre mahkemeleri ne ozel kasit unsuruna bakiyor ne de yetkili mahkemenin kararinin gerekliligine.
Daha once Perincek karari ile ilgili cok ayrintili (34 sayfa) goruslerimi sunmus ve sizlere dagitmistim. Bu kez Winterthur Savcisinin iddianamesini ve Mahkemenin kararinin cok kisa ozetini ekte sundum.
Savunma avukatlarimiz Federal Mahkeme tarafindan da onaylanan Bern Laupen kararini dile getirmelidirler. Mahkeme bu ictihadi yok saymakta sadece Perincek ile ilgili karari esas almaktadir.
Yukarida sundugum ozel kasit konusu savunma tarafindan dile getirilmelidir. Bosna davasi kararina behemahal atif yapilmalidir.
Soykirimi ve İnsanliga karsi suc ayri suclardir. Bunlar Mahkeme kararinda birbirine karistirilmistir. Davalilar ise ozel kasit bulunmadigi icin sadece soykiriminin vuku bulmadigini belirtiyorlar. İnsanliga karsi suctan soz etmiyorlar. Bu da gerek AİHM gerek Federal mahkeme incelemeleri acisindan dile getirilmelidir.
Avukat BM İnsan Haklari Alt Komisyonunun Ermeni soykirimini kabul ettigiini mi soylemis? Mahkeme karindan bu anlasiliyor…. Bu dogru degil. Perincek karari nedeniyle yazdigim notta bu konuda cok ayrintili, bilgi ve belge referansi var…
Davalilarin avukati bu dava ile Perincek davasi arasindaki baglantiyi koparmaga calismalidir.
“Herkes tarafindan kabul eddilen tarihsel gercek” ifadesi ve tanimi da itiraz edilmesi gereken bir diger onemli noktadir. Bu ifade AİHM ‘nin Holokost’a iliskin kararlarinda ifadesini bulan tanimin cok uzaginda kalmaktadir.
Turkiye ile Ermenistan arasinda imzalanan protokoller olaylarin bir tarih komisyonunda ele alinacagini gostermektedir. Bu komisyonda taraflar trajik 1915 olaylarinin niteligi ve kapsami konusunda farkli gorusler bulundugunu, farkli kanitlar oldugunu ortaya koyacaklardir. Bu da konsensus bulunmadiginini bir baska kanitidir. İlgili ulkeler İsvicre’nin araciligi ile soruna cozum arar iken İsvicre yargisinin tarafllardan birinin gerekcelerini dinlemeden Uluslararasi Adalet Divaninin Bosna konusunda verdigi kararda bulunan en onemli hukuksal argumanlari yok sayarak, acele ile karar almasi , icinde bulunulan baris ve uzlasma surecini baltalamak anlamina gelecektir. Adalet taraf tutmamalidir.
Yargic davalilarin sundugu konsensus bulunmadigini ortaya cikaran belgeleri incelememis, kabul etmemis, hatta yok saymistir. Davanin mahkemeye iadesi ve Avrupa İnsan Haklari Mahkemesinin dusunceyi ifade ozgurlugune iliskin kararlari (Ornegin Ginievski karari) cercevesinde ele alinmasi gerekir. Bu yapilmaz ise adil yargilama hakki ihlal edilmis olur.
Bu konuda daha fazla ayrintiya girmiyorum. Temyiz Mahkemesinin davaya cok formalist yaklasmasi ve temyizi reddetmesi bir olasiliktir. Bu durumda federal mahkeme nezdinde yapilacak itirazin daha iyi hazirlanmasi gerekir.
Bu alanda hukuksal gorus yardimi istendigi takdirde, bunu sunmaga elbette hazirim
Saygilarla
Pulat Tacar