van Ermeni Ayaklanmasının İç Yüzü
Naci kaptan
Alman misyoneri Bayan Käthe Ehrhold
Van’da Ermeni mezalimini anlatıyor …
Käthe Ehrhold Bad Freienwalde ‘deki Bibelschule Malche (Protestan Tefrat Okulu)’nda okudu. Van’ daki Ermeni öksüzler yurdu’nda öğretmenlik ve misyonerlik yaptı.
Käthe Ehrhold Van’daki iç savaş’ın başında Ermeni köylüleri bakıp korudu. Ne görüp neye tanık olduğunu Flucht in die Heimat (Anayurda Kaçış) başlığı altında 1937’de Geç de olsa yaşadıklarımı gördüklerimi Tanrı katında artık kendime saklama hakkını görmüyorum diyerek Dresden’de yayınladığı kitabına yazdı. Osmanlı döneminde, Vanda meydana gelen Ermeni ayaklanmasında, Ruslardan destek alan Taşnaksiyun çeteleri (en üstte), görülmemiş zulümler uygulamıştı. Her şey olup bittikten sonra geriye yetimler kaldı. altta sağdaki fotoğraf, Urfada kurulan Ermeni yetimhanesinde, 1919 yılında çekilmiş…
BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞINDA TÜRKİYEDE OLAN ALMANLAR
ve ALMAN MİSYONERİ ANLATIYOR.
Alman protestan misyoneri Bayan Käthe Ehrholdun Van Ermeni isyanının üzerinden 22 yıl sonra 1937de kaleme aldığı, çektiği vicdan azabı yüzünden, olayların gerçek yüzünü anlatma ihtiyacı göstererek kaleme aldığı bir kitaptan bölümleri bulacaksınız. Savaşın ilk iki yılını Vanda yaşayan ve kentteki yetimler yurdunda kalanları protestan Hristiyan yapmak için uğraşan bu misyoner-Protestan tarikatçı hemşire, aşağıda kısa başlıklar eklediğim şekilde Ermeni isyanı sırasında gördüklerini Hristiyan Ermeni çetelerinin, Vanda uyguladığı vahşeti Hristiyanlığından utanarak anlatıyor. Misyonerin kendi gördükleri ve yaşadıkları ise, hem Ermeni çetelerinin vahşeti hem de işgale gelen Rusların Ermenilere karşı yaptıkları vicdansızlıklar ve kötü muameleler, Türk askerlerinin yardımseverliğ i. Geçte olsa, Vanda gördüklerimi, yaşadıklarımı Tanrı katında kendime saklama hakkını görmüyorum Vanda 20.000 kişi yaşıyordu. Rusların yaklaşması ile birlikte(20. Nisan 1915) Ermeniler sakladıkları silahları çıkararak savaşa başladılar. Şehirde büyük bir iç savaş, kardeş savaşı başladı. Günlerce sokak çatışmaları oldu. Ruslar kente iyice yaklaşınca, Türkler kenti boşaltma kararı aldılar ve bir gecede sivil ve asker kenti terk etmek zorunda kaldı. Geriye yalnızca kadınlar, yaşlılar ve hasta Türkler kaldı. Ertesi gün Şehir Ermeni çetelerinin ve Rusların eline geçince, Ermeniler kaçamayan, kadın, yaşlı ve hasta Türkleri katlettiler. Dindar bir Hristiyan olarak önce kendilerine bu günü veren Tanrıya şükretmeleri gerekiyordu. Fakat onlar bunu yapmadılar, bağımsız oldukları ilk gün yaptıkları bu cinayetleri büyük bir günahkarlık olarak görüyorum. Rusların gelmesinden sonra savaş muhabirlerinin yazdıkları yalanları görünce, bu gazetecilerin yazdıklarına güvenim kalmadı. Ermeniler Türklerin geride bıraktıkları mal ve mülke el koydu ve sanki kendilerininmiş gibi kullanmaya başladı. Yetimhaneme, şimdi Ermeni köylüleri yerine çevre köylerden Türk kadınlar gelmeye başladı. Rusların bölgede bulup topladığı bu kadınları yetimhanemizde korumaya aldık. Yoksa bu zavallılar tutanın elinde kalacaklardı. Bu kadınlara çok fazla yardımcı olamadık. Çünkü çetecilerden çok kötü muamele görmüş, namuslarına tecavüz edilmiş bu kadınlar korkudan tir tir titriyorlardı . Yenilmiş Türk milletinin geride kalan bu çaresiz kadınlarına çeteciler tarafından bilinçli ve istemli olarak yapılmış bu tecavüzler ve kötülükler Vanda kaldığım süre içinde yaşadığım en karanlık ve en üzüntülü olaylardır.
Türk birliklerinin Van kentine yaklaştığını gören Rus generali 3 Ağustos 1915de savaşmadan şehri terk etme kararı aldı. Şehir boşatıldıktan sonra yakılması kararı verildi. Hayal kırıklığına uğramış Ermeni halkı geri çekilen Rus ordusu ile birlikte en az 10.000 kişi olarak şehri terk etmeye ve Rusyaya doğru göç etmeye başladı. Bu göçmenlerin küçük bir bölümü Rusyaya ulaşabildi. Günlerce yollarda yaya olarak yürüyen bu mülteciler, yorgunluk, hastalıklar ve salgınlar nedeniyle öldüler. Sınıra ulaşanları ise Ruslar ülke içine almayıp, sınırdaki mülteci kamplarında beklettiler. Güya kurtarıcı olarak gelen Ruslar geri çekilirken birlikte gelen bu halkı bizde yeterince fakir halk var diye sınırdan içeri koymadı. Bu zavallılar perişanlık içinde açlık ve susuzluktan öldüler. Ruslar şehri yaktıktan sonra kenti terk ederlerken yetimhanedeki çocukların kendileriyle birlikte gelemeyeceğini, çocukların bu yanmış kentte bırakılmasını istediler. Anladığım kadarıyla onlar bu Ermeni çocuklarını istemiyorlar, onların burada kalıp açlık ve susuzluktan ölmelerini istiyorlardı. Şehri terk eden Ermeniler ve Ruslar kenti tamamen yaktılar. Giderken yetimhanenin başkanı İsviçreli Misyoner S. bana bir miktar para verdi.
Rus askerleri bana ve yetimhanenin çocuklarına kılavuzluk yaparak bizi sınıra kadar götüreceklerine söz vererek, kayığa bindirdiler. Van gölüne açıldık. Rus askerleri daha sınıra yaklaşmadan bizi Türk sahillerinde kıyıya çıkarttılar ve bizi ortada yüz üstü bırakarak kaçtılar. Savaş bölgesinin ortasında kalmıştık ve Vana geri dönmekten başka çaremiz yoktu. Açlık ve susuzluk içinde günlerce yürüyerek Van kentine geri dönmek zorunda kaldık. Daha sonra küçük bir birlik olarak Türk askerleri kente girdiler. Yanmış bomboş bir kent buldular. Birlikte geri getirdiğim perişan haldeki Ermeni yetim çocuklara yardım ettiler, binamızı onardılar. Sanki Tanrı Türk askerlerini bize yardım etsin diye yollamıştı. Sonra Rusların yaklaştığı haberi gelince Vana girmiş bu küçük Türk birliği kenti terk etti. Ardından Ruslar tekrar şehre girdiler.
Bir süre sonra Türklerin büyük bir birlikle geri gelmekte olduğu haberi gelince, Ruslar kenti yine boşaltma kararı aldılar. Ermeni yetim çocukları birlikte götürmeme Ruslar yine izin vermediler. Bu sırada zengin bir Ermeni tüccarının Vandaki gizli deposunda sakladığı kumaşları almak için büyük rüşvetler ödeyerek Vana geldiğini ve kumaşları alıp Tiflise gideceğini duydum. Bu tüccara yalvardım, yakardım, lütfen sadece kumaşlarınızı değil, şu zavallı kendinizden olan Ermeni yetim çocukları da birlikte Tiflise götürünüz dedim. Adam sonunda evet dedi. Duyduğuma göre sözünde durmuş çocukları Tiflise götürmüş. Daha sonra Rusyaya doğru yola çıktık, yolda başıma gelmeyen kalmadı, tacize uğradım. Rusyada hapishaneye girdim. Sonra Hastaneye çıktım. Boydan boya Rusyayı geçmek zorunda kaldım. Japonya sonra Çin, San Fransisco, Newyork, İngiltere, İsveç ve Danimarka üzerinden, okyanusları, denizleri aşarak oradan da sonunda memleketime, varabildim. Yorum yapmaya gerek bırakmayacak kadar açık, en düşük zekalının bile anlayabileceğ i kadar seçik. İlginç olan ise Alman tarihçilerin topunun bu konuda toptan bellek kaybına uğramış olmaları ve her konuda kılı kırk yararken bu konuda birden bire genel bir tembellik içine girmeleri. Türk tarihçilerine konunun bu önemli püf noktasını bir kez daha hatırlatıyorum. Yazıda Hemşire Ehrhold, adlarının baş harflerini verdikleri kişileri şöyle açıklayabiliriz. Vandaki Yetimhanenin başkanı İsviçreli misyoner Rahip Johannes Spörri ve Karısı İrene Spörri, burada çalışan Alman misyoneri hemşireler Küthe Ehrhold, Anna Greiner ve Marta Kleis. Van isyanı sırasında Marta Kleis Bitlisteki Türk askeri Sahra hastanesinde yaralıların tedavisi için çalıştığı için, burada bulunmuyordu. Daha sonra da geri dönmemiş ve Türk askerlerinin yanında kalmış sonra da Tifus
hastalığına yakalanarak ölmüştür. (Käthe Ehrhold ) europa.com/ Atb-News_ -_file_-_ print_-_sid_ -_1044.html