“Anlatsam roman olur” diye başlar birçok acılı anı… Dolu dolu yaşanmış bir hayat, kitaplara sığmaz, kuşaklar boyu hatırlanır durur. Berlinli Türk Yahudi Isaak Behar’ın 85 yıllık ömrü, işte tam da bu kalıba uyuyor.
Almanya’ya 1961 yılında işçi göçü başlamadan çok önceleri, 1890’li yıllarda Anadolu topraklarından çok sayıda Yahudi Berlin’e göç etti. 1920 yılında sayıları 500’ü geçen Türk vatandaşı Yahudiler 1911 yılında Berlin’de ilk sinagoglarını inşaa etti. Ancak o zaman gelenlerin çoğunun Nasyonal Sosyalizm rejimi döneminde öldürüldüğü biliniyor. Çok azı Nazilerden kaçabildi. “Centrum Judaicum” bugün Osmanlı döneminde Berlin’e gelip yerleşen Yahudileri ele alan „Boğaziçinden Spree nehrine-Berlindeki Türk Yahudiler“ adlı bir sergi açıyor. Erhan Merttürk, Berlin’de 1800’lü yılların sonunda Berlin’e göç eden Yahudi ailelerden birinin hayatta kalan son ferdiyle konuştu.
Behar ailesinin yasayan son ferdi Isaak Behar bugün 85 yaşında. Berlin’in Zehlendorf ilçesindeki villasında esprili ve misafirperver bir şekilde karşılıyor bizi…
Sohbete 1930´ların başındaki okul yıllarıyla başlıyoruz… “Şimdiki gibi çok Türk yoktu o zamanlar” diyor İsaak Behar ve Türk olmasının yarattığı etkiyi anlatıyor…
“1930 yılında okula başladığımda tek Türk bendim. Okulda Yahudi olmamla kimse ilgilenmiyordu ama Türk olmam sansasyon yaratmıştı. Okulda adeta maskot gibiydim.”
İki kere vatandaşlığa alındı, iki kere çıkarıldı
Ancak ilerleyen yıllarda Behar ailesinin Türk kimliğinden çok Yahudi kimliği ön plana çıkmaya başlıyor… Nasyonal Sosyalizm rejimi döneminde aile fertleri toplama kampına götürülürken Isaak Behar kaçmayı başarıyor. Çok geçmeden annesi Lea, babası Nesim ve iki kız kardeşinin öldüğü haberini alıyor…
Türkiye’ye geri dönmek istiyor. Ancak pasaportunda mührün eksik olduğunu gerekçe gösteren konsolosluk Isaak Behar’ı Türk vatandaşlığından çıkartıyor. Savaş yıllarından sonra İsaak Behar Türkiye yollarına düşüyor ve akrabalarını arıyor…
Ondan ümidi kesen yakınlarının sevincini kelimelere sığdırmak zor oluyor.
“Elbette büyük bir bayram gibiydi. Hayatta kalan tek kişi Türkiye’ye dönmüştü. Akrabalarım benim için bir avukat tuttu ve yeniden Türk vatandaşı oldum, hemen pasaport aldım.”
Ancak hikâye burada bitmiyor. Behar Berlin’e geri döndüğünde, posta kutusunda Türkiye’den gelen bir mektup buluyor.
“Bu Türkiye’den gelen, askere çağrılma mektubuydu. % 65 oranında sakat olduğumu belgelesem de kabul edilmedi. Bir süre sonra yine Türk vatandaşlığından atıldım. Yani iki kere alındım iki kere de atıldım.”
“Şşşt çocuk var”
İsaak Behar sonunda çareyi Alman vatandaşlığına geçmekte buluyor. 1980 yılından bu yana da yaşadığı zor yılları gençlere anlatıyor…
Okullarda ve askeriyede binlerce genç onun yaşam hikâyesini dinliyor.
İsaak Behar bu dersler sırasında Türkiye kökenli olduğunu söylediğinde herkes önce şaka zannediyor. Gerçek olduğu anlaşıldığında Türk öğrencilerin ilk sorusu “Türkçe konuşabiliyor musunuz?” oluyor.
“Türkçeyi çok ilginç bir şekilde öğrendik. Babam mutfaktan ‘ekmek’, ‘su’ diye bağırırdı. Biz de sorardık: ‘Bu ne demek?’ diye. Ya da evde misafirlerle anlamamamız gereken şeyler konuşulduğunda babam ‘şşşt çocuk var’ derdi ve Türkçe konuşmaya başlarlardı.”
Bu nedenle Türkçe bilgisi bir kaç kelimeyle sınırlı kalan İsaak Behar’ın yaşadıkları “Roman olur” denilen cinsten… O da zaten bunları 2002 de yayımlanan kitabında toplamış..
“Bana hayatta kalacağına dair söz ver” adlı kitabının satırları arasında dolaşırken ailesini kaybetmiş, Türkiye’ye alınmamış, genç yaşta acılarla yalnız mücadele etmiş birini bulacaksınız.
© Deutsche Welle Türkçe
Haber: Erhan Merttürk
Editör: Murat Çelikkafa
Yazıları posta kutunda oku