UFKUN ÖTESİNİ GÖREBİLMEK (2) İÇ VE DIŞ ÇEVRESEL FELÂKETLER
Hüseyin MÜMTAZ
Ülkenin 2010 fotoğrafına biraz yukarıdan bakarsak gözümüze ilk çarpacak olanlar şunlardır:
Cumhuriyet, ve muhtemelen İmparatorluk tarihinde de; ilk defa bir büyükşehir belediye başkanı ekranlardan gözümüzün içine baka baka devlete ve hükümete alenen ve taammüden, üstelik yayın yoluyla hakaret etmiştir..
Üzerinden bir ay geçmiştir ve halen “tık” yoktur.
Fener’deki başpapaz; a)Önce Amerika’daki bir televizyon kanalına “Türkiye’de kendimizi çarmıha gerilmiş gibi hissediyoruz” demesinin dumanı kaybolmadan bu sefer İzmir Ticaret Odası Başkanı’nın “yardım talebine”; “Bazen iki ateş arasında kalsam da elimden geleni yapıyorum” cevabını vermiştir.
İZTO Başkanı’nın “Ticaret hacminin arttırılması için başpapazdan Ege’de güven ortamının tam olarak sağlanabilmesi” yardımı istemesi bir başka garabettir de; muhatabının da, Anayasa Madde 66’yı gözardı ederek “iki ateş” edebiyatına girmesi çarmıh rezaletinin bir başka boyutta devamıdır.
Madde 66 başpapaza, sadece Türkiye Cumhuriyeti’nin düşünsel sıcaklığında kendisini ve gönlünü ısıtmakla yetinmesi fırsatını sunmaktadır.
“Nâr”ında yanacağı başka bir ateş olmamalıdır kimsenin.
İZTO Başkanı; Başpapaz’ın Ege’nin karşı kıyısı ile ne gibi bir alâkası ve orada yaptırım gücü olduğunu düşünmektedir de “yardım” taleb etmektedir kendisinden?
İZTO Başkanı aynı aklıevvelliği Hristofiyas’la görüşerek de göstermiş; 1 Eylül Dünya Barış Gününün olduğu hafta Fener’in papazı ve müftünün katılımıyla Kuşadası ile Samos arasında Türk ve Yunan tekneleriyle barış zinciri oluşturacaklarını belirterek, “İnşallah o tarihe kadar sizler de müzakereler sürecini başarıyla tamamlamış ve barışa ulaşmış olarak orada bulunur ve Sayın Talat ile birlikte zincirin en anlamlı yerinde birlikte el ele oluruz” ifadesini kullanmış..
Hristofiyas’tan da “halkımı ve vatanımı tekrar birleştirmek istiyorum” lâfını kemali afiyetle işitmiş, o lâfı alıp cebine koyarak dönmüştür İzmir’e..
Ne diyorsunuz? AB’nin çok önem verdiği STÖ’ler dış politikada bir hayli cevval ve başarılılar, değil mi?
Dahilde AB’nin sağladığı, daha çok vaadettiği, miş gibi yaptığı bu “huzur ve güven ortamı” içinde çeşitli postları işgal eden “görevliler” böyle tavırlar sergilerken…
Hariçte de çeşitli başarılara başarılı imzalar atıyoruz..
Türkiye, uzun bir süre sonra tekrar BM Güvenlik Konseyi “geçici” üyeliğine seçildi, biliyorsunuz..
İşte bu çok önem verilen göreve rağmen; Kıbrıs’ta Barış Gücü’nün görev süresinin uzatılması, bir tek Türkiye’nin “hayır” oyuna rağmen 14’e 1 gibi bir farkla; ve “Kıbrıs’ta Türk tarafının fikri sorulup, rızası alınmadan” “kabul edildi”..
Peki böyle bir konuda işe yaramayan BM GK Geçici üyeliği başka nerede, hangi işe yarayacaktır?
Birleşmiş Milletler’den sonra ikinci büyük başarıyı Avrupa’da elde ettik..
Antalya Milletvekili Mevlüt Çavuşoğlu, Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi Başkanlığı’na seçildi..
Daha bunun keyfini tam yaşayamadan, “KÜT”; AP Dış İlişkiler Komitesi’nde hakkımızda nur topu gibi bir rapor hazırlanıp kucağımıza bırakılıverdi..
AKPM ile AP’nin ne alâkası var demeyin….
Yoksa size yokmuş gibi mi geliyor?
Bildiğiniz gibi AB’ye üye değiliz.. Ama son 50 yıldır “Aday ülke” olduğumuz hakkında muhtelif rivayetler var. “İmtiyazlı ortak” filan da diyorlar..
İşte bu AP; üye olmadığımız halde Hollandalı “Hristiyan demokrat” bir raportör seçip Türkiyeye yollar.
Türkiye’nin çeşitli yörelerinde uzun süren bir rakı-balık-kebap muhabbetinden sonra hazırlanan rapor AP’de oylanır..
Raporda hakkımızda yer alan “incelikler” şunlar..
- Kıbrıs’ta Türk askeri “derhal” çekilmeliymiş.
- Maraş hemen Rumlara teslim edilmeliymiş.
- KKTC’ye yerleşen “yerleşikler” konusu halledilmeliymiş.
- Gökçeada ve Bozcaada’daki “iki kültürlü yapı” aynen korunmalıymış..
Evet, 2010 başında “dahili ve harici” ahvalimiz işte böyle, böyledir kıymetli okuyucu..
1 Şubat 2010
“57’İNCİ ALAY HERYERDE..
HEPİMİZ 57’İNCİ ALAY’IN NEFERİYİZ.”
Bir yanıt yazın