Çuvalın Paşası Kovalamaca Oynuyormuş!

Çuvalın Paşası Bahçede Torunlarıyla Kovalamaca Oynuyormuş

Mart/2003 ayı içinde İstanbul’da konuşlu 1. Ordu Komutanlığı tarafından hükümete karşı hazırlandığı söylenen “Balyoz Darbe Planı” çerçevesinde suçlanan dönemin 1. Ordu Komutanı Emekli Orgeneral Çetin Doğan, bu iddiaların asılsız olduğunu belirterek dönemin Genel Kurmay Başkanı Hilmi Özkök’e adeta yalvarıyor ve diyor ki;
“Dönemin Genelkurmay Başkanı emekli Orgeneral Hilmi Özkök’ün sessiz kalması da soru işaretlerine neden oldu. Genelkurmay Başkanımız hafıza sorunu olmayan, zeki bir komutandır. Bu bulanık suyun devam etmemesi için açıklama yapması da yurttaşlık görevidir. Elinde bilgi-belge ne varsa söylemelidir. 1’inci Ordu Komutanlığı tarafından gerçekleştirilen senaryoya Genelkurmay Başkanlığı’ndan katılanlar oldu. Bu çalışmanın sonuçları, orada yapılan konuşmalarla ilgili andıç çıkartmışlardır. Konuşmanın disketini de istemiş olabilir. Neler konuşulduğu konusunda bilgisinin olmaması mümkün değildir…”(1).

Hilmi Özkök’ün kendisine iletilen bu tür taleplere vermiş olduğu cevaba bakar mısınız lütfen:
“Hiçbir şey söylemeyeceğim. Ben artık konuşmuyorum. Ben söyleyeceklerimi söyledim. Hani şair demiş ya, ‘izzet-i ikbal ile çekildik’, diye. Ben de izzet-i ikbal ile gündemden çekildim. Şimdi bahçede torun kovalıyorum”(2).

Anadolu’da bu tür bir tavır karşısında söylenen söz şudur: “Ölür müsün, öldürür müsün?” Adama bakın. Çoğu Kara Kuvvetleri Komutanı ve Genel Kurmay Başkanı olduğu dönemle ilgili olarak bir sürü operasyon ve darbe planı olduğu söyleniyor, ancak onun hiçbirisinden haberi yok! Adamın emrindeki askerler, sözde bir sürü kanunsuz ve suç teşkil edecek boyutta eylemlerin hazırlığını yapmışlar, onun bunların hiçbirisinden haberi olmamış. Buyurduğuna göre hazret “İzzet-i ikbal ile bâbı devletten çekilerek, bahçesinde torunlarıyla kovalamaca oynuyormuş…”. Sanki bu millet onu torunlarına dadılık yapması için yetiştirdi! “Söyleyeceklerimi söyledim” dediği şey ise, İstanbul’dan kalkıp İzmir’deki evine çay içmeye gelen Ergenekon savcılarına rica minnet söylediği iki çift laftan ibarettir. O laflar da laf olsalar: “Vardır da diyemem, yoktur da diyemem…”

Kim bilir belki de doğru söylüyordur Sayın Özkök! Haberi gerçekten de yoktur! Zira Türk Milleti onun haberinin olmadığı birçok olaydan haberdar durumdadır. Bunların başında da Meşhur “Çuval Olayı” gelmektedir. Hani şu, ABD askerlerinin Kuzey Irak’ta Süleymaniye şehrinde 11 Türk askerinin başına çuval geçirmesi olayından bahsediyorum. Çünkü olayın cereyan ettiği 4 Temmuz 2003 tarihinde Hilmi Özkök Genel Kurmay Başkanı’dır. Ayrıca Sayın Özkök’ün, bir Çanakkale Şehitlerini anma töreni sırasında kendisine “Hocam” diye hitap edilmesinden de haberi yoktur. Alimallah, kendisine “Hocam” diye hitap eden devlet adamını da tanımıyordur!

1996 yılında Orgeneral olan Sayın Özkök’ün öz geçmişinde “Orgeneral rütbesi ile NATO Güneydoğu Avrupa Müttefik Kara Kuvvetleri Komutanlığı, Genelkurmay II’nci Başkanlığı, 1’nci Ordu Komutanlığı ve Kara Kuvvetleri Komutanlığı görevlerinde bulunduğu” ve “28 Ağustos 2002 tarihinde Genelkurmay Başkanlığına atandığı” yazılı. Ayrıca 1984 yılında Tuğgeneral olduğu belirtiliyor.
***
29 Ocak 2010 gecesi Haber Türk TV kanalında yayınlanan “Basın Kulübü” programına katılan konuklardan Emekli Tuğg. Nejat Eslen, “28 Şubat’ın Amerikan planı olduğunu” söyleyince diğer konuk Gazeteci Nazlı Ilıcak haklı olarak kendisine şu cevabı vermiştir: “28 Şubat’ın Amerikan planı olması TSK’nin suçunu hafifletmez. TSK Amerika’nın maşası mıdır ki; onun her planını uyguluyor…” Nejat Eslen aslında belki de farkında olmadan bir itirafta bulunmuştur ve Nazlı Ilıcak’ın haklı cevabı karşısında gıkı bile çıkmamıştır.

Araştırmacı Yazar Aytunç Altındal ise 31 Ocak 2010 günü Star TV’de yayınlanan “Her Açıdan” isimli programda hem de “Balyoz Darbe Planı”nda adı geçen E.Org. Çetin Doğan’ın gözünün içine bakarak “Türkiye’deki bütün darbeler NATO’nun bilgisi dâhilinde yapılmıştır” dedi. Bu söze Org.Çetin Doğan olumlu veya olumsuz hiçbir tepki göstermemiştir. Böyle olunca, yukarıda özgeçmişinden ve yapmış olduğu görevlerden özetle bahsedilen Org. Hilmi Özkök’ün, darbelerden ve eğer varsa darbe planlarından haberinin olmadığını düşünmek biraz safdillik olmaz mı? Ancak hazret “Darbe girimleri olmuştur da diyemem, olmamıştır da diyemem…” şeklinde askeri disiplinle ve askeri eğitimle uzaktan yakından alakası olmayan ve orgeneral seviyesinde bir askere yakışmayacak tarzdaki bir yaklaşımla konuyu geçiştirmektedir. Oysa şu anda yargılaması ve sorgulaması devam eden darbe girişimlerinin hemen tamamı, onun dönemine aittir ve haberinin olmaması mümkün değildir. Dolayısıyla adı geçenin tavrına bakılınca insan “Acaba bu bilgi sızdırma işini Hilmi Özkök ve çevresi mi yapıyor?” diye sormadan edemiyor.

Bana kalırsa Hilmi Özkök, bu tür sorulardan ve şaibelerden arınmak için hiç tereddüt etmeden ve hiç vakit geçirmeden ortaya çıkıp her şeyi açık açık konuşmalı ve bir zamanlar emrinde çalışan subaylarını ve TSK’yi ithamlardan ve bütanlardan bir an önce arındırmalıdır. Eğer bunlar gerçekten suçlu iseler ve ortalıkta bir suç varsa o zaman da vereceği bilgilerle adaletin tecellisine yardımcı olmalıdır.”TSK Şeref Madalyası”, “TSK Üstün Hizmet Cesaret ve Feragat Madalyası”nın yanı sıra “Devlet Şeref Madalyası” da olan bir askere düşen görev, budur. Yoksa yandaş medyanın, sözüm ona darbeleri önlediği gerekçesiyle Demokrasi Şampiyonu ilan ettiği Hilmi Özkök en azından toplumun bir kesiminin gözünde şaibeli bir adam olmaktan kurtulamayacaktır. Tabi bu durumda kendisinin de yargılanması ve sorguya çekilmesi riski olduğunu biliyor Sayın Özkök. Çünkü eğer “Hükümete karşı darbe planları yapılmıştır ve b planları şunlar şunlar yapmıştır” derse, o takdirde birileri de çıkar kendisine “Neden bu tür girişimleri vaktinde ilgili makamlara bildirmedin? Bu tür girişimlerde bulunanları neden vaktinde adalete teslim etmedin ve TSK içinde barındırmaya devam ettin?” diye bazı sorular sorar…

Çuval olayının gerçekleştiği dönemin Genel Kurmay Başkanı Özkök ile Aktütün ve Dağlıca Baskını dönemlerinin Genel Kurmay Başkanı Büyükanıt bir yana, 28 Şubat döneminin kudretli generallerinin soruşturmalara konu edilmemesi sizce de biraz garip değil midir? Çevik Bir, Erol Özkasnak, Doğu Silahçıoğlu, Osman Özbek ve Erdal Ceylanoğlu acaba neden hiç yoklar ortalıkta?

Unutanlar ve yaşı yetmeyenler için kısaca hatırlatalım: Org. Çevik Bir, dönemin İç İşleri Bakanı Sayın Meral Akşener’e “O kadını kazığa oturturum!” diyecek kadar fütursuz hareketlerde bulunan birisidir. Erol Özkasnak, o dönemin kudretli Genel Kurmay Genel Sekreteri’dir. Hükümete karşı en sert açıklamaları o yapmıştır. Doğu Silahçıoğlu, RP’li Sultanbeyli Belediye Başkanı Ali Nabi Koçak ile sürtüşmeye girmiş, Sultanbeyli ilçesinin meydanına Atatürk heykeli konduracak kadar şımarıklıklar göstermiştir(3). Osman Özbek, dönemin Başbakanı Erbakan’a açıkça küfretmiştir. Erdal Ceylanoğlu ise Ankara’nın Sincan’ında tankları yürüten kişidir. Öte yandan Güven Erkaya dışında, 28 Şubat Post Modern Darbesi’ni yapan Genel Kurmay Başkanı ve kuvvet komutanlarının hemen tamamı halen hayattadır.

Kimse yanlış anlamasın; biz ille de birilerini yargılatma peşinde koşanlardan değiliz. Ancak 12 Eylül 1980 ve 28 Şubat 1997 darbelerini yapanların yanı sıra 27 Nisan 2007 E muhtırasını veren generaller hakkında hiçbir işlem yapılmazken, ismi (çoğunun sanal olduğu söylenen)darbe söylentilerine karışan bazı generallerin ve sivillerin yargılanıyor olması, sizlerce de biraz garip değil midir? Yani siz fiilen ve resmen gerçekleşen darbeleri yapanları yargılamayacaksınız, ancak darbe söylentilerine isimleri karışanları yargılayacaksınız. Böyle bir adalet anlayışı acaba dünyanın hangi demokratik ülkesinde ve hangi hukuk düzeninde vardır?

Bu çelişkinin bence iki önemli nedeni olabilir:

1- 28 Şubat Post Modern Askeri Darbesi ve 27 Nisan E Muhtırası, ABD ve NATO’nun eseri olduğu için, bu hareketlere adı karışan generaller ABD’nin ve NATO’nun koruması altındadır. Onun için yargılanamazlar.
2- Mevcut iktidar partisi, 28 Şubat müdahalesinin ürünüdür, ayrıca iktidar partisi 27 Nisan E Muhtırası sayesinde daha güçlü olarak iktidara gelmiştir. Onun için 28 Şubatçılarla 27 Nisancılara minnet borcu vardır.

Soruşturmalara ve yargılamalara adı karışanlar arasında, Org. Tuncer Kılıç gibi görev yaptığı dönemde “ABD ve AB ile ittifak, Türkiye’nin tek seçeneği olmamalıdır. Türkiye, İran, Rusya ve Şangay Beşlisi gibi oluşumları da dikkate alabilir…” anlamında gayet aklı başında ve milliyetçi-ulusalcı laflar eden generallerin bulunuyor olması herhalde bir tesadüf olamaz.

Hükümet çevreleri ve yandaş medya ısrarla “Darbe Planları var” diyor, muhalefet ise “Darbe ve darbe planı yok, ancak darbe istismarı var” diyor. Üstelik Başbakan kendisini “Savcı” ilan etmiş Baykal ise “Avukat”. Ne kadar yakışı kalır bilmiyorum ama bu durumda şu temel fıkrasını galiba bizim de anlatmamız gerekiyor:

Temel bir sabah parkta yürürken bir adam görmüş. Adam yerde şınav çekiyor. Adama yaklaşmış, bir sağına geçmiş bakmış, bir soluna geçmiş bakmış, bir arkasına geçmiş bakmış, sonra durmuş:
“Hemşeruuum” demiş, “Karı kaçmış, boşuna kendini yorma…”(4)
31 Ocak 2010
Ömer Sağlam
____________
1-31 Ocak 2010 tarihli Hürriyet, “Yurttaşlık görevini yapsın, konuşsun” başlıklı haber.
2- Fikret Bila, “Özkök: İzzet-i ikbal ile gündemden çekildim” başlıklı makalesi, Milliyet, 21 Ocak 2010.
3- Bizim şehir meydanlarına Atatürk heykeli dikilmesine karşı olmamız düşünülemez. Bizin karşı olduğumuz, General Doğu Silahçıoğlu’nun Atatürk’ü bir dayatma aracı olarak kullanması ve üstüne vazife olmayan bir işi yapmış olmasıdır.
4- Prof. Dr. Şükrü Kızılot’un 31.01.2010 tarihli Hürriyet’te bulunan yazısından aktarılmıştır.

Not: yukarıdaki yazı 31 Ocak 2010 günü itibarıyla kaleme alınarak bazı internet sitelerinde yayına verilmiştir. Bir gün sonra Sayın Hilmi Özkök’ün Star Gazetesi yazarı Şamil Tayyar’a bazı açıklamalarda bulunduğu görülmüştür. Hilmi Özkök’ün açıklamalarının en önemli bölümü şunlardır:

“Size söyleyebileceğim sadece şudur. Genelkurmay Başkanlığı bildirisinde hangi tür planın seminerinin yapılacağı açıkça yazılmıştır. Adı geçen emekli orgeneralin (Çetin Doğan) 26 Ocak tarihinde t24 İnternet Sitesi’nde yayımlanan beyanatında hangi plan unsuruna ağırlık verdiği belirtilmiştir. Seminerden haberim vardır çünkü yapılmasını genelkurmay başkanı olarak ben emrettim… Seminer sonuç raporu gayet doğal olarak emreden makama hiyerarşik komuta kanalıyla sunulur. Bu raporu Kara Kuvvetleri Komutanlığı ve Genelkurmay Başkanlığı karargâhları inceler ve özetini komutanlara sunarlar. Basında yer aldığı şekilde suç sayılacak şeyler bana sunulmadı. Sonuç raporunda da bunların yer aldığını sanmıyorum. Esasen adı geçen emekli orgeneral de bunları reddetmektedir. Ama yıllar sonra ortaya çıkan bu belgeler ciddi bulunursa yargı tarafından gereği yapılacaktır.”(bkz. Şamil Tayyar, “Seminer emrini ben verdim Balyoz’dan haberim yok” başlıklı makalesi, Star Gazetesi, 1 Şubat 2010).
Hilmi Özkök’ün açıklamaları gösteriyor ki; ortalıkta çok büyük bir yalan veya iftira vardır. Acaba Org. Çetin Doğan yalan mı söylüyor yoksa gerçekten de adı geçenin dediği gibi söz konusu plana eklemeler mi yapılmıştır? Yani adı ğeçene iftira mı atılıyor? Bunun cevabını vermek elbette mahkemelerin işi. Bize göre, Sayın Özkök’ün açıklamaları Org. Çetin Doğan’ın elini bir hayli güçlendirmiş bulunmaktadır. Şimdi adı geçenin, plana “kopyala-yapıştır” şeklinde yapıldığını söylediği eklemeleri ispatlamasını bekleyeceğiz. Eğer ispatlarsa, ortalıkta gerçekten de büyük bir o… var demektir! Yok eğer ispatlayamazsa çok daha büyük o…(ös)

Çuvalın Paşası Bahçede Torunlarıyla Kovalamaca Oynuyormuş - Akşener

Yorumlar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir