EROĞLU’NUN CUMHURBAŞKANI ADAYLIĞI Hüseyin MÜMTAZ Nihayet açıklandı.. Bekleniyordu. Hayırlı olsun.. Eroğlu 19 Nisan’dan sonra bir taraftan, CTP’nin üç ayda boşaltmış olduğu 2009 bütçesinin kayganlaştırdığı kızgın zeminde yürümeye çalışırken diğer taraftan da embedilmiş sendikaların ağızlarından salyalar akıtarak görünürde hükümeti ama aslında devleti ve milleti silkelemek isteyen “sosyal” bahaneleriyle mücadele etmek zorunda kaldı. Ama bu süreçte siyaseten de iki “krizi” çok iyi yürüttü. İlki, 26 gibi bıçak üstünde bir çoğunluğu; önce “hükümet” yaptı, sonra “katılım-koalisyon” için kapıyı açık bıraktı.. Böylelikle; içerideki arkadaşlarını küstürmek ihtimalini ortadan kaldırarak, dışarıdan gelecek olanların isteklerinin önünü kesmiş oldu. “Katılacakların” bakanlık isteme şantajları, hükümet önceden kurulmuş olduğu için peşinen rafa kalktı. İkincisi, Cumhurbaşkanlığı adaylığını bilerek geciktirdi..Önce Ankara’nın havasını kontrol etti.. En azından Ankara’nın “müsbet çekimserliğini” aldıktan sonra, kendisinden sonraki parti başkanlığı-başbakanlık çekişmesini en aza indirmeyi başardı. Gruplar arasındaki mücadeleyi, Cumhurbaşkanlığı seçimi sonrasına erteledi. Bu arada, sürpriz bonus olarak CTP içindeki gruplaşmalar, çekişmeler su yüzüne çıktı. Beklenmedik, en büyük yardım da rakibi Talât’tan geldi.. Talât KKTC’nin ilânını ağlayarak karşıladığını açıkladı. Arkadan Rum Merkez Bankası eski başkanı; Kıbrıs Türkleri’nin ekonomik durumlarını iyileştirmek için çözümden sonra Rumların, Türkiye’nin 74’den bu yana yapmış olduğu gibi cömert davranmayacağını açıkladı. “Birleşince” herkese (Annan Plânı) Lapta’da havuzlu villara yapılıp, “fert başına düşen milli gelir” Rumlarınkinin seviyesine çıkacaktı ya, işte bu balon da sönmüş oldu.. Hele; Rumlar, Yunanistan, AB, BM, ABD herkes Talât’ı isterken Orams davasının aldığı son durum, dış siyaset açısından da Eroğlu’nun elini güçlendirmiş oldu. AB müktesebatında, KKTC’den nasıl behsediliyordu? “Kıbrıs Cumhuriyetinin egemenliğini taşıyamadığı bölge”.. Peki siyaseten AB kurumları, hukuken de ATAD nasıl olup da Rum mahkemeleri, bu “egemenliğin geçerli olmadığı kuzey” ile ilgili bir boşaltma-yıkma- tazmin kararı alabiliyordu? Bu tavır, nafile görüşmeleri torpilleme anlamı taşımıyor muydu? İşte buna “rağmen” masadan kalkmama yeminlisi Talât yerine; “elbette herşeyi görüşebiliriz” ama “onurumuzla” yaklaşımındaki Eroğlu; Rum hakimli ATAD’ın bu inanılmaz son dakika gollük pasını mutlaka değerlendirecektir. 18 Nisan seçiminde şimdilik iki aday vardır. DP’nin tavrı; dosta düşmana gözdağı vermek ve seçimin ilk turda sonuçlandırılması bakımından önemlidir. Önemlidir ama DP yine 24 Nisan referandumundaki yanlışlarını tekrarlamakta, yalpalamaktadır. Talât ve Eroğlu’nun aday olduğu bir seçimde; DP’nin, (yahut meselâ beşibiryerde’lerin) diğer küsurat partileriyle anlaşarak çıkaracağı herhangi bir adayın en ufak bir kıymeti harbiyesi olmayacaktır ama suyu bulandırıp Talât’tan değil Eroğlu’ndan oy koparacak, böylece seçimi ikinci tura taşıyacaktır. Serdar Denktaş; 24 Nisan referandumundaki “parti tabanımı serbest bıraktım” yaklaşımını “son tahlilde” bu seçimin ikinci turunda da sürdüremez. O halde ilk tur için karar alıp, Eroğlu’nu desteklemelidir. Çünkü bu seçim herhangi bir seçim değildir. Devlet vardır veya yoktur seçimidir. KKTC ilan edildiği zaman “ağlayan” Talât’ın karşısında; adaylığı açıklandıktan sonra yaptığı konuşmada “Ben bugüne kadar KKTC’nin ilanına ayakta alkışlayanların verdikleri tüm görevleri layıkıyla yerine getirme gayreti içerisinde oldum” diyen Eroğlu vardır. 18 Nisan seçimi işte” böyle” iki aday arasında geçecektir. Ve seçim hem Orams kararının, hem de Avrupa Parlamentosu Türkiye Raportörü Ria Oomen-Ruijten tarafından kaleme alınan rapor ve buna ilişkin karar taslağı ile “Türk askerinin derhal çekilmesi, Maraş’ın Rumlara iade edilmesini” isteyen ifadeleri içeren değişiklik önergelerinin AP Dış İlişkiler Komisyonu’nda bugün oylanarak kabul edilmesinin gölgesinde yapılacaktır. Raporun kabul edilmesi sonrası AP Hıristiyan Demokrat Grubu üyesi eski Rum Dışişleri Bakanı Ioannis Kasoulides, Ria Oomen-Ruijten’in yanına gelmiş ve kendisini öperek tebrik etmiş. Kasulides yahut Hristofiyas’ın, yahut başka bir Rum’un bizi de “öpmemesi” için Eroğlu’nun kazanması lâzımdır. Gerisi hikâyedir, teferruattır.. Geçen yazımızda “zaten öpülmedik bir kulağımızın arkası kaldı” dedik diye alınmış mıydınız yoksa? 27 Ocak 2010 “57’İNCİ ALAY HERYERDE.. HEPİMİZ 57’İNCİ ALAY’IN NEFERİYİZ.”