ORAM(I)Z, BURAM(I)Z’dan daha fazla bahsetmek istemiyorum, çünkü iyice kabak tadı verdi..
Öpülmedik bir tek kulağımızın arkası kaldı… KKTC kurulduğu zaman hırsından ağlayan CB Talât’ın sayelerinde.. İngiliz çifte dava açan “mal sahibi” Apostolidis ile avukatı Kandunas düzenledikleri basın toplantısında: “Üzgünüz parti sona erdi” demişler.. Evet parti gerçekten sona erdi.. Balayı bitti… Ama bizce biten parti Talât’ın partisidir.. Talât’ın cicim ayları;
1. KKTC kurulduğu zaman ağladığını ağzından kaçırdığında;
2. Rum eski Merkez Bankası Başkanı; “Kıbrıs Türkleri’ne Türkiye bol kepçe yardım ediyor.. Birleşme olduğunda Kıbrıs Türkleri’nin hayat seviyesini yükseltmek için Rumlar aynı şekilde katkı yapamaz” dediğinde, ve nihayet
3. İngiliz çiftin Lâpta’daki evleri davasının aldığı son şekil üzerine bitmiştir.. Sıfırlanmıştır.. Yolun sonu görünmüştür.. Geçen sene Yeşilırmak Kapısı dedikoduları zamanında sormuştuk; “1. Kapıları açıp kapatmak ve 2. ORAM(I)Z davası Talât’ın tekelinde midir?” diye… Bu memleketin Dışişleri, İçişleri Bakanları, hükümeti yokmuydu da tek başına Talât ve kerameti kendinden menkul ekibi nerede, hangi kapının nasıl açılıp, nasıl açılamayacağını ve İngiltere ile ATAD davalarını yürütüp karar verebiliyordu? Aynı tarihlerde Özgürgün konu ile ilgili bir soruya; “Bizim bir şeyden haberimiz yok” cevabını vermişti.
Talât ve nasıl seçildiği belli olmayan hukuk ekibi ile avukatlarının; Loizidou, Arestis ve Oram(ı)z davalarındaki teslimiyetçi, alttan alan, “anlaşırsak üstümüze fazla gelmezler” tavrı; Maraş’taki dava konusu arazilerin Abdullah Paşa, Lala Paşa, Köprülü vakıflarına aidiyetlerinin ilgili mahkemelere zamanında ibraz edilmeyişi; son olarak da Apostolidis’in Rum mahkelemelerinde açtığı davaya müdahil olunarak mahkemenin muhatap kabul edilmesi, arkadan Rum tarafından madalya alan Rum yargıçlı ATAD’a davanın götürülme aşamasına itiraz edilmeyişi… Bütün bu “yanlışların” üstüste gelmesi, hepsinin bilinçli olarak yapıldığı izlenimi vermektedir. Talât bu sonucu; yâni devam etmekte olan sürecin “Rum mahkemesinin kararlarının kuzeyde de, üstelik bütün AB ülkelerinde de geçerli olduğu” sonucuna varmasını istemiştir. Herşey olup bittikten, “kocakarı-kapının pekisi” tekerlemesi vukubulduktan sonra “Ulusa Seslenmesi”, hükümeti yanına alarak “konunun aciliyetini” görüşmesi, dayanışma istemesi timsahın gözyaşlarıdır. Şimdiye kadar hükümeti tanıyıp bir şey sormuş mudur ki şimdi “suça-ayıba ortak olmalarını” istemektedir? “Şimdiye kadar” fikri sorulmamış olan hükümetin, “şimdi” Talâtlı o fotoğraf karesinde ne işi vardır?
Oram(ı)z davasının sonucu; Talât’ın ulusa seslenişinde dillendirdiği “Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin yönlendirmesi ile bir iç hukuk yolu olarak kurulan -Taşınmaz Mal Komisyonu-muz” politikasının da iflâsı demektir.. “Taşınmaz Mal Komisyonu”muz var idiyse ve AİHM ve ATAD bu komisyonun kararlarına uyacak idiyse ORAM(I)Z neden öpülmüştür? Talât’ın Güzelyurt-Bostancı sel felâketi, görüşmeler ve son ATAD kararları ile ilgili olarak telaşla yaptığı “Ulusa Sesleniş”indeki ifadeleri, bu çağda hâlâ kurtulamadığı ortodoks komünist “idelojik yaklaşımı”nın da ipuçlarını içermektedir..
Talât “hitabında” ısrarla doktriner marksizmin terminolojisi olan; “halk” ve “yurttaşlar” deyimlerini kullanmıştır.
Defalarca “Sevgili Kıbrıs Türk Halkı”,”Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin Tüm Yurttaşları”, “Değerli Kardeşlerim”, ”Sevgili Kardeşlerim”, “Değerli Yurttaşlarım” diyen; bir kere de Kıbrıslılığın altını çizerek ”Değerli Kıbrıslı Türk Halkı”, diyen Talât’ın; Bir türlü ağzından bir kere bile “EY KKTC Vatandaşları”, “Sevgili Kıbrıs Türkü” kavramlarının çıkmamış olmasını nasıl yorumluyorsunuz? Binlerce Kıbrıs Türk ailesinin şu an içinde bulunduğu “74’ten beri eşdeğer karşılığı yaşadığım evim ne olacak?” ruh halini nasıl gidereceksiniz? Daha ne bekliyorsunuz? Ne bekliyordunuz?
24 Ocak 2010
“57’İNCİ ALAY HERYERDE.. HEPİMİZ 57’İNCİ ALAY’IN NEFERİYİZ.”
Bir yanıt yazın