Evet önce bir kitaptan alıntılarla rahmetli Abdi İpekçi’nin ticari bir cinayete kurban gidip gitmediğine ilişkin akıllara durgunluk veren detaylar:
(Kitap: Çarmıhtaki Ülkücü, Sayfa: 165-172, Yazar:Tamaşa F. Tural, Yayıneve: Sorun Yayınları, Basım Tarihi: Ağustos 2000. Aşağıdaki satırlar Kitabın Dokuzuncu Bölümünden aynen alınmıştır.)
Karacan, gazeteyi satıp gitmek istiyordu.
Milliyet Gazetesinin sahibi Ercüment Karacan, gazeteyi satarak Londra’ya yerleşmek istiyordu. Semiramis Pekkan’la evlenmiş, ona orada dükkan açmıştı. Ama Abdi İpekçi 1954 yılından beri başında olduğu Milliyet’in satışına engel oluyordu. Abdi İpekçi’nin öldürülmesinden hemen sonra “beni de öldürecekler” korkusuna kapılan Ercüment Karacan, gazeteyi hemen satarak yurt dışına gidiyor.
İpekçi sattırmazdı
Milliyet Gazetesi’nde Abdi İpekçi’yle birlikte başından beri bulunan, Dış Haberler Şefi Sami Kohen, gazetenin satışı konusunda şunları söylüyor:
“Ercüment Karacan, kalp yetersizliğinden rahatsızdı. Zaten bir ayağı da dışarıdaydı. Hayatının bir kısmını hem Los Angeles’ta, hem Londra’da geçiriyordu. Tabii gene de, İstanbul’da yaşıyordu. Fakat gerek rahatsızlığı, gerek vaktinin büyük bir kısmını dışarıda, geçirmesi, yani böyle ‘satılıyor’ gibi bir takım söylentilere yol açıyordu. Gerçi söylentilerden de öte, kendisi satmak gibi bir fikrinin zaten var olduğunu söylüyordu. Fakat Abdi İpekçi olduğu sürece bu gazetenin satılması söz konusu değildi. Çünkü, açıkçası bütün işi çeviren ve götüren Abdi İpekçi’ydi. Ve Ercüment Karacanın da, Abdi İpekçi’ye sonsuz bir güveni vardı, haklı olarak
İşte ‘gazete satılıyor’ gibi söylentiler oluyordu veya satın almak isteyenler vardı. Fakat o sırada, ben onu Abdi’yle falan da konuşuyordum zaten. Yani satılması söz konusu değildi açıkçası. Yani gazetenin satılması zaten Abdi’nin öldürülmesinden sonra oldu.”
Gazete patronu mu, halıcı mı?
Milliyet gazetesi muhabirlerinden, Ergin Konuksever de gazetenin satışına ilişkin tanıklıklarını anlatıyor:
“Ercüment Bey gelir, gazetenin ziyan ettiğinden yakınır, istihbarat servisinde uluorta konuşur, ‘Burayı halı sarayı yaparsak daha çok para kazanmamız mümkün olur’ diye söylediği zaman, ilk tepkiyi Abdi Bey’den alırdı. Hatta birkaç defasında da şahit oldum. ‘Ercüment, o ne biçim söz? Yani, sen şu anda bir gazete patronusun, o zaman bir halıcı dükkanının mı patronu olacaksın, öyle mi olmak istersin?’ dediğini duymuşumdur.
Her gün bir laf çıkardı, ‘Milliyet satıldı, satılıyor, falan aldı, filan aldı’ gibi, Abdi Bey de, bunlara hep gülerek cevap verirdi. Sorardık ‘Abdi Bey satılır mı?’, o da, ‘bugün de kim aldı acaba, kim alıyor, kaç para veriyor’ gibi laflar ederdi.
Fakat bu satıştan evvel, Ercüment Bey gazeteyi satacağını söylediği zamanlar, Koç Holding’den Rahmi Koç’un sekreteri olan Filiz Hanım (Ofluoğlu) gazeteye geldi. Ercüment Bey’in koordinatörü veya baş sekreteri oldu. Bir sekreteri daha vardı çünkü Ercüment Bey’in. Filiz hanım, Abdi Bey’in ölümünden bir süre sonra ayrıldığında, gazete satıldı. Koç Holding’in aldığı söylendi. Fakat Koç Holding almamıştı. Gazeteyi, şimdi ki sahibi olan, o zaman Gümüşhane’de Aygaz Bayiliği ve aynı zamanda Sirkeci de Tofaş Bayiliği olan kişi, yani Koç Holding’in bayii olan Aydın Doğan aldı.”
İpekçi’nin sekreteri
Cinayetin işlendiği gün, İpekçi’nin Sekreteri Melek Beler gazetede bulunmuyor. “Ben kendisini son gün göremedim. Bodrum’a beni bir iş için göndermişti. Abdi İpekçi sitesinin alımı için gitmiştim. O gün gazeteye gitmemiştim. Abdi Bey’in de 16:30 uçağıyla geleceğini öğrenince, Ercüment Karacan Bey’in sekreteri, arkadaşım Zeynep Hanıma telefon ederek, masamdaki dosyayı Abdi Bey’in masasın bırakmasını rica ettim” diye o günü anlatıyor Melek Beler, Bodrum’dan gelmiş ve o gün gazeteye gitmemesine rağmen masasının üzerinde bir dosya olduğundan haberdar!
İpekçi’nin sekreteri Melek Beler de, diğerleri gibi gazetenin satışını, gerçekleştikten bir süre sonra öğreniyor. “Gazetenin satıldığından bizim bir süre sonra haberimiz oldu. Benim tanıdığım, çok önceden tanıdığım bir beyefendi aldı gazeteyi Aydın Doğan Bey. Ben Koç Holding’de Can Kıraç Bey’le çalışırken tanımıştım kendini, bir Koç Bayii olarak. Aydın Bey’den önce çok talipleri vardı, ama olmayacak kişilerdi.
Gazete satılmadan önce, gene benim, eskiden Koç Grubu’ndan tanıdığım Filiz Ofluoğlu, danışman olarak Milliyet’te göreve başladı. Daha sonra daha büyük değişiklikler oldu.”
Koç, Milliyet ve düşündürdükleri
– Melek Beler, Abdi İpekçi’nin sekreteri
– Milliyet’ten önce Koç grubunda Can Kıraç ile çalışmış.
– İpekçi öldürülmeden kısa bir süre önce, telefon defteri kayboluyor ve olaydan bir hafta sonra kendi odasındaki dolabın arkasında içi boşaltılmış olarak bulunuyor.
– Cinayetin işlendiği gün Melek Beler gazeteye gitmiyor, ama masasının üzerindeki bir dosyayı telefonla, İpekçi’nin masasına gönderiyor. Ama cinayetten sonra hemen gazeteye gittiklerinde, odasında dosyaya rastlamadığım belirtiyor Melek Beler.
– İpekçi’nin öldürülmesinden kısa bir süre Melek Beler, gazeteden ayrılıyor.
– Koç grubundan gelen Filiz Ofluoğlu, Ercüment Karacan’a danışmanlık yapıyor.
– Ofluoğlu, gazete satıldıktan sonra da Milliyet’ten ayrılıyor.
– Ofluoğlu kendisinin yönetim kurulunda olduğunu, İpekçi öldürülmeden önce çalışmaya başladığını söylüyor.
– Ağca’nın cebinden çıkan isim listesinde, Koç Grubu’nun yöneticilerinden Can Kıraç’in ismi ve adresi çıkıyor.
– İpekçi’nin öldürülmesinden sonra da gazeteyi, Koç bayii Aydın Doğan satın alıyor.
“Gazetenin temeli yıkıldı”
İpekçi’nin öldürülmesini gazetenin temelinin yıkılması olarak değerlendiren Dış Haberler Şefi ve İpekçi’nin çok yakın arkadaşı Sami Kohen, Karacan için satışın kaçınılmaz olduğunu belirtiyor:
“Şimdi Abdi’nin öldürülmesinden sonra, bu, bu şoku hepimiz yaşadık. Fakat en büyük şok tabii Ercüment Karacan için oldu. Çünkü gazetenin temeli yıkıldı. Bu temeli yıkıldıktan sonra işte gazetenin geleceği ne olacak? Kim yönetecek? Ercüment Karacan bununla pek meşgul olacak durumda değildi. Hem sağlık, hem de ailevi sebeplerden, dışarıda yaşadığı için. O zaman iyice aklına koydu, ‘Artık bu gazetenin satılması zamanı geldi’ dedi. Bir de hedef olan bir gazete. Yani bu hedef olan, yerde kendisidir. Yani zaman zaman kendisinin de bazı tehdit mektupları ve telefonlar aldığı biliniyor. Yani bir yerde, Ercüment Karacan Rahmetli, artık bıktı, yıldı. ‘Bu iş Abdi’siz yürümeyecek’ gibi bir kanaati de vardı. Onun için de işte satmaya karar verdi”.
Koltuk Kavgası
İpekçi’nin öldürülmesinden sonra, Milliyet gazetesini kimin çıkartacağı tartışmaları vardı. Öyle de kolay değildi İpekçi’nin 25 yıldır başında olduğu gazeteyi yönetmek. Gazete içinde tartışmalar başlar. Bakın o dönem Yazı İşleri Müdür olan Hasan Pulur bunu nasıl aktarıyor:
“Ölümünden sonra, gazetede birçok teori ortaya atıldı. Yani yürütme teorisi. İşte kimisi, Ankara bürosundan arkadaşlar gazeteyi çıkarmak istediler. Bir takım teşebbüsleri oldu. Turan Aytul eksilmeyen ihtirasıyla, ‘Gazetede birinci adam olacağım’ dedi.
Ben Ercüment Karacan’a, ‘Arkadaşlar da bilir, Abdi Bey uzun gezilere giderdi. 2-3 ay kalır, dönerdi. Mesela, uzun Kanada gezileri vardı. Afrika gezisi filan vardı. Biz Abdi İpekçi bir gezideymiş gibi bu gazeteyi çıkaralım. Olduğu gibi hiç statüyü bozmadan çıkaralım. Belirli bir süre sonra, bakalım kim daha başarılıysa bu gazete içinde o kalsın. Veya dışarıdan birisi gelsin. Ama şu anda gazetede bir değişiklik yapmaya gerek yok’ dedim. Ama Ercüment Karacan benim görüşüme itibar etmedi. Doğru bulmadı herhalde ki, yetkileri Turan Aytul’a verdi. Aytul’a yetkiyi verdiği gün, ben de istifa ettim. 22 yıl çalıştığım Milliyet’ten 1979’un Nisan ayı itibariyle ayrıldım ve Hürriyet’te çalışmaya başladım.”
Gazete satılıyor
Ve İpekçi’nin ısrarla engellediği, Milliyet gazetesinin satışı, Abdi İpekçi’nin öldürülmesinden kısa bir süre sonra gerçekleşiyor. Gazetenin birinci sayfasını bağlayan genç gazeteci Tufan Türenç’de gazetenin satışının, haberleri olmadan geçekleştiğini söylüyor. “Zaten satıştan bizlerin, kadro olarak haberi olmadı. Yani pazarlıklardan filan kesinlikle haberimiz olmadı. Sonra bir gün baktık, duyduk ki, Milliyet’in yüzde 25’ini Aydın Doğan diye birisi almış. Kim? İşte işadamıymış. ‘Sirkecide otomobil satı-yormuş, işleri varmış, çok zenginmiş’ filan diye böyle duyduk. Sonra yüzde 25, yüzde 45 oldu. Sonra yüzde 75’i… Tamamı oldu.
Ve bir gün Aydın Bey geldi, oturdu. O geçiş süreci, yavaş yavaş, çok akıllıca yaşandı. Türkiye’de ilk defa oluyordu. Satıldıktan sonra, ‘gazete tepe takla olur mu olmaz mı’ diye herkeste bir kuşku vardı. Aydın Bey, 42 yaşındaydı Milliyet’i satın aldığında. Ve o yaşının çok üstünde bir olgunlukla, bu işi çok yumuşak geçirdi ve çok hızlı iyi bir gazete patronu oldu. Aydın Bey’in burada, büyük başarısı vardı, kolay değil. Yani Abdi İpekçi’nin Milliyet’ine geleceksiniz, Abdi İpekçi’siz sahip olacaksınız ve Babıali sizi kabul edecek. Çünkü o güne kadar, Babıali de, Babıali dışından patron yok. Yok böyle bir gelenek, kimsenin aklı almıyor. Yani bu Aydın Bey’in başarısıdır.
“Kasanın sahibiyim”
Milliyet’in Ankara bürosu, merakla beklemektedir yeni patronlarını. “Yüzde yirmi beşinin Aydın Doğan Bey’in aldığı söylendi. Ben bilmiyorum Aydın Doğan beyi, tanımıyorum da. Sonra bir gün, Ercüment Bey telefon etti, ‘Aydın Bey oraya gelecek, gereken ihtimamı göster, gereken ağırlamayı yap’ dedi. Ben de, ortak diye Ankara Oteli’ne gittim. Yemekler yedik. En nihayet bir gece, Aydın Beyi büroya davet ettim, gazetenin diğer personeliyle tanışsın diye. Yemek yiyoruz, Mümtaz Soysal da var, bir ara ‘hayırlı olsun yüzde yirmi beşini de almışsınız’ dedim. ‘Hayır kardeşim, ben yüzde yetmiş beşini aldım gazetenin. Kalan yüzde yirmi beş, bir arkadaşta, onu da alacağım. Kasanın sahibiyim’ dedi. Biz de, gerçek patronu gördük artık orda” diye gazetenin el değiştirişi anlatıyor Milliyet’in Ankara temsilcisi Orhan Tokatlı.
“Bu ticari bir cinayettir”
Orhan Tokatlı, o denemler Turan Feyzioğlu ile yaptığı bir konuşmayı da eklemeden edemiyor. “Turan Feyzioğlu’nun Abdi İpekçi’nin ölümünden sonra söylediği şuydu, ‘Bu bir ideolojik cinayet değil, bu ticari bir cinayettir. Bu gazetenin satışıyla ilgilidir’. Yani Turan Feyzioğlu’nun bana söylediği, Abdi Bey’in ideolojik bir nedenle öldürülmediği, gazetenin satışıyla ilgili olduydu. Yani sonra Aydın Doğan’la ilgili başka birileri de araya girmiş, onları söyledi Turan Bey.”
İkinci ipekçi davası
İpekçi cinayeti ve Ağca olayının üzerine yıllarca giden ve birçok bağlantıyı ortaya koyan Uğur Mumcu’nun gerek gazetede gerekse de kitabında ortaya attığı iddialar, Ağca’nın Roma’da verdiği ifadelere de dayandırılınca, ikinci İpekçi davası açılır. Mumcu kendisi de davaları yalandan takip eder.
Mumcu’nun iddiaları
“Uğur Mumcu, bir gün, yazdığı bir yazı nedeniyle İstanbul Sıkıyönetim Mahkemesinde ifade vermeye gelmişti. Yolu şaşırmıştı. Onu alıp savcıya götürdüm. Sonra Ankara’ya döndüğümde beni aradı. ‘İpekçi dosyasında, Milliyet gazetesinin satışıyla ilgili bir ifade var. Gazetenin satışını engellediği için Abdi İpekçi’yi öldürmüşler’ dedi. Böyle bir bulguya, sahip olmadığımı, ama dosyayla ilgili ifadeleri gönderebileceğimi söyledim. Dosyadan, o güne kadar Ağca’nın verdiği tüm ifadeleri ve diğer sanıkların ifadelerini, Uğur Mumcu’ya gönderdim. O da ‘Papa Mafya Ağca’ kitabında, Milliyet’in satışıyla ilgili olaya, küçük bir bölüm şeklinde yer verdi. Milliyet’in satışını engellediği için Abdi İpekçi’nin öldürüldüğü iddiasını orada ortaya koydu” diye anlatıyor İpekçi davalarını yakından takip eden Hürriyet Gazetesi polis adliye muhabiri Özkan Altuntaş.
İfadelerde somut bir şey olmamasına rağmen, Uğur Mumcu bu iddiayı başka kaynaklardan doğrulattırmış olduğuna inandığını da söylüyor Altuntaş. “Nitekim biz Uğur Mumcu, Örsan Öymen’le birlikte, Roma’da Papa davasını iki ay boyunca beraber izledik. Orada da bunu tartıştık, konuştuk. Onun başka kaynakları olduğu belliydi”.
Aydın Doğan mahkemede
Uğur Mumcu’nun, 12 Aralık 1982 ve 14 Ocak 1983 tarihli yazılarını ihbar sayarak, İstanbul Sıkıyönetim Komutanlığı Askeri Savcılığı, 14 Mart 1983’de ikinci İpekçi davasını açıyor.
Uğur Mumcu’nun gazete satışıyla ilgili iddiaları, mahkemece dikkate almıyor. Milliyet gazetesinin polis adliye muhabiri Vasfiye Özkoçak, bu iddialar üzerine açılan davada Milliyet’in yeni patronu Aydm Doğan ile birlikte gidiyor duruşmaya.
Vasfiye Özkoçak anlatıyor:
“Bazı iddialar vardı Uğur Mumcu’nun da kitabında. ‘Abdi Bey’den sonra, hiç gazeteci olmayan bir kişiye satıldı gazete…’ Bana, ‘o kitabı okudunuz mu?’ dediklerinde okuduğumu ama değerlendiremeyeceğimi söyledim. Adeta zımni bir suçlama vardı. Bu suçlama için de, ‘Aydın Doğan beyi de dinleyeceğiz. Davayı açmak zorundayız’ dediler ve ikinci davayı açtılar. Ben o duruşmada, Aydın Doğan beyle beraberdim.
Uğur Mumcu’yu uzun uzun dinlediler. Tabi kendisine nakledilenleri, telefonla yapılan konuşmaları, imzasız mektupları dahi anlatmıştı. Bu hakimlerin hoşuna gitmedi, ‘Delil değil bunlar. Siz bize burada açıklama yapacaksınız diye sizi çağırdık’ dediler. Mumcu’da, ‘ben gazeteciyim her şeyin değerlendirilmesini bilirim. Geldi, ben öyle değerlendirdim, yazdım. Siz de, emniyet güçleri de bunu arayıp bulacaklardır. Ben, bana iletileni bildirdim, bana, benim ismim şudur demediler ki, ben de onun ismi şudur diye size vereyim’ dedi.
Uğur Mumcu’yu yaklaşık dört saat, uzun uzun dinlediler. Sonra, bizim işverenimiz Aydın Doğan bey dinlendi. Sonra hakimler, hiçbir delil olmadığı gerekçesiyle davayı 3-4 celsede bitirdiler. Belki, o kadar bile değil”.
Soruşturma gizli tutuldu
Milliyet Gazetesi’nin satışı konusunda, Tercüman gazetesinin sahibi Kemal Ilıcak’ın da Milliyet’e gidip geldiğinin görüldüğünü anlatan, Cumhuriyet Gazetesi polis adliye muhabiri Doğan Katırcıoğlu, gazetenin satışını kendi adına mı, başkası adına mı konuştuğunu bilmediğini söylüyor:
“Eğer Abdi İpekçi öldürülmemiş olsaydı Milliyet gazetesi satılmazdı. Daha evvel gazetenin satılması için, o da rahmetli olan Kemal Ilıcak’m gidip geldiği görüldü gazeteye. Fakat, İpekçi buna maniydi. İpekçi’nin vurulduğu günün sabahında Ankaradayken de, Kemal Ilıcak gelerek Ercüment Bey’le konuşmuştu.
Şimdi, gazetenin satışındaki iddialar ile ilgili soruşturmayı yürüten, Sıkıyönetim Askeri Savcısı, Hakim Albay Refik Kara bu duruma da el koymuştu. Fakat yapılan soruşturma neticesini biz anlayamadık, bir açıklama yapılmadı. Bu sorgulamalar gizli tutuldu, neticesini öğrenemedik”.
AYDIN DOĞAN YARGILAMAYI DOĞRULUYOR…
Evet, İpekçi’nin öldürülmesiyle ilgili olarak Sıkıyönetim Mahkemesi’nde sorgulanan Aydın Doğan da, olayla ilgili ifade verdiğini aynen doğruluyor. İşte yine bir kitaptan alıntılar eşliğinde o itiraf:
(Kitap: Milliyet Olayı, Sayfa: 272, Yazar: Emin Karaca, Yayınevi: Altın Kitaplar, Basım Tarihi: Mayıs 1995.)
“Başka taliplilerin olup olmadığı konusunda hiçbir şey bilmiyorum. Sonradan Abdi İpekçi’nin öldürülmesiyle ilgili olarak Sıkıyönetim Mahkemesi’nde yeniden açılan davada da bu soru soruldu. Rahmetli Uğur Mumcu da bu işin üstüne gitmişti. “Başka talipliler var mıydı?” sorusunu ortaya atmıştı. Bunun üzerine Sıkıyönetim’de yeniden dava açıldı. Bana orada da sordular. Bir zatı göstererek, «Bu beyi tanıyor musun?» dediler. «Tanımıyorum,» dedim. O kişinin, Kemal Derinkök olduğunu söylediler. O da talipliymiş meğer. Ben Kemal Derinkök’ü orada, Sıkıyönetim Mahkemesinde gördüm.
UĞUR MUMCU’NUN GÜNDEME GETİRDİĞİ…
…ve de tabii ki Türkiye’nin en büyük araştırmacı gazetecisi Uğur Mumcu’nun, bir kitabından alıntılarla Abdi İpekçi’nin öldürülmesiyle ilgili düşünceleri:
(Kitap:Papa-Mafya-Ağca, Sayfa:175, Yazar: Uğur Mumcu, Yayınevi: Tekin, Basım Tarihi: Haziran 1984)
Mehmet Ali Ağca’nın, İstanbul Sıkıyönetim Komutanlığı Adli Müşaviri Hava Yargıç Binbaşı Önder Ayhan ve sivil savcı Tunç Okan’a 17 Haziran 1983 günü, Roma’da verdiği ifadeden:
“…Kemal Derinkök’ün Milliyet Gazetesi’ni satın almak niyetinde olduğunu biliyordum. Bir başka şahıs daha, yani gazetenin şimdiki sahibi Aydın Doğan da o zamanlar gazeteyi satın almak istiyordu. İpekçi, gazetenin her ikisine de satılmasına şiddetle karşıydı.”
Şimdi Parçaları Birleştirmek size düşüyor…
Hakan KORUK, Salı, 19/01/2010 – 09:45
[email protected]
Bir yanıt yazın