TALAT’IN ÇIKMAZI, EROĞLU’NUN AÇMAZI
Hüseyin MÜMTAZ
Talât için yolun sonu görünmüştür.. Düştüğü, içine çekildiği gayya kuyusunda her çırpınışında biraz daha batmaktadır.
Önce, “Mr.Talât” olarak gittiği bir yurtdışı gezisi dönüşü İstanbul’da KTHY uçağı onun için bekletilince yolcuların istiskale varan protestoları ile karşılaşmış ve uçağı terketmek zorunda kalmıştır.
Arkadan KKTC’nin ilânında çaresizliğinden ağladığını beyan etmiştir.
“Yoldaş yoldaşa” görüşmelerinin “çok güzel” devam ettiğini belirttiği bir günün ertesinde “tesadüfen” Rum basını; (Cyprus Mail. 1 Aralık 2009) Merkez Bankası eski başkanı Hristodulos Hristodulu’nun, kuzeydeki sendikaları “nankörlükle” suçlayan şu sözlerini yayınlamıştır:
“Türkiye Kuzeye yılda 500 milyon Dolar veriyor ve maaşları ödüyor. Peki, olası bir çözümden sonra Ankara ile Kıbrıs Türk oluşturucu devletçiğinin bağları kalmadığı zaman ne olacak? Kıbrıs Türk memurlarının yükünü kim çekecek? Rum halkı, olası bir çözümden sonra KKTCdeki kamu görevlilerinin maaşlarının ödenmesine katkı yapmak istemiyor”..
Ve Talât; “Cumhurbaşkanlığı kaynakları”nın özenle “İngiltere Başbakanı ile görüşmeye gidiliyor” diye açıkladığı son Londra ziyaretinde Londra’da oturan Kıbrıs Türkleri’nin yoğun protestosuyla karşılaşmıştır.
“Londralı” Kıbrıs Türkleri Talât’ın, İngiltere Başbakanı ile görüşmeye neden arka kapıdan sokulduğunun hesabını sormuşlar, sıkışan Talât da “Ben aslında sizle görüşmeye gelmiştim, bunu duyan İngilizler başbakanla da görüşmemi istediler” diye kargaların bile inanmadığı bir takım bahaneler gevelemiştir.
Ve nihayet “çapraz oylama” rezaleti gün yüzüne çıkmıştır.
Yoldaşların anlaştıkları “Cross voting-çapraz oylama”, rezaletin son perdesidir..
Kısaca ve kabaca müşterek devlette seçime tek liste ile gidilecek, her iki tarafın adayına karşı taraf ta oy verecektir..
Bu, güneyde çoğunluğu temsil eden komünistlerin, kuzeydeki % 20 kıytırık komünist-rumcu-embedilmiş oya katkı yaparak çıkarılan listenin kazandırılması demektir..
Yâni hiçbir şekilde kuzeyde ve güneyde “milliyetçi-devletçi” bir aday kazanamayacaktır. Güneyin böyle bir problemi yoktur, çünkü güneyin komünisti defalarca yazdığımız gibi zaten önce Elen milliyetçisi sonra enternasyonalisttir.
Bu kadar açık ve net bir biçimde “tuzak” allanıp-pullanarak “anlaştığımız kâğıtlar” diye sunulmaktadır..
Eroğlu, son Talat-Erdoğan görüşmesi öncesinde Erdoğan’a bir mektup göndermiştir. Mektupta son zamanlarda gündemde olan bazı konulardaki endişeler iletilmiş ve bilhassa “cross voting” (çapraz oylama) fikrinin “kesinlikle kabul edilemez” olduğunun altı çizilmiştir.
Başbakanlık kaynakları, mektupta barış sürecine bağlılığını teyit eden Eroğlu’nun adada varılacak olan çözümün BM belgelerinde de yerini bulan iki kesimlilik, iki toplumluluk ve siyasi eşitlik prensiplerine uygun olması ve Türkiye’nin etkin garantörlüğünü teminat altına alması gerektiğini, bu konularda hükümetinin ve Ulusal Birlik Partisinin hiçbir şekilde tavizi kabul edemeyeceğini vurguladığını belirtmişler, Rum tarafının başkanlık seçimlerinde önerdiği “Cross voting” modelinin Kıbrıs Türkünü 1960 öncesi koşullara götüreceği için bunu kabul etmelerinin söz konusu olmadığını mektubunda vurgulayan Eroğlu’nun, Rum kesimine Kıbrıs Türk oylamasında yüzde 0.01 bile etki yapabilecek bir düzenlemenin kabul edilmesinin ve hatta görüşmelerde konu edilmesinin hayati bir hata olacağının altını çizdiğini ifade etmişlerdir.
Tam bu noktada Serdar Denktaş’ın konu ile ilgili tutumu önem kazanmaktadır..
BRT yayınlanan konuşmasında şikayetlerini Talat′a ilettiklerini ve “O zaman nasıl federasyon olacak?” yanıtını aldıklarını aktaran Serdar Denktaş, Talat’a seslenerek şöyle konuşmuştur; “Çözüm için yüzde 50′den fazla oy gerekiyor. Çözüm istiyorsanız, DP′nin gündeme getirdiği, UBP′nin de desteklediği eleştirileri göz önünde bulundurmanız gerekir. Bizim ikimizin oyu yüzde 65. Bu madde varsa, işte size yüzde 50′nin üzerinde ‘hayır’ oyu. Çözüm istiyorsanız, hassasiyetlerimize özen göstermelisiniz. 2 ayrı demokrasinin varlığı benim için dönüşümlü başkanlıktan daha önemlidir. Kendi yöneticimi ben seçeceğim, o da beni ortak devlette temsil edecek.”
Öneriyi kabul etmemenin çözüm karşıtlığı olmadığını ifade ederek, “Çözüm olmasa da dünyanın sonu değil. Rum′a yama olmak Kıbrıs Türkü′nün kaderi değil” diyen Serdar Denktaş, bu sefer de çözüm olmaması durumunda bu işin artık sonlandırılması ve 2 tarafın anlaşamadığının dünyaya duyurulması gerektiğini kaydetmiştir. Kıbrıs Türkü için belirsizliğin ortadan kalkmasının önemli olduğunu belirten DP Genel Başkanı Denktaş, “Çözüm olamıyorsa bu işi kesip, mülkiyette tazminatı ve sınır düzenlemesini konuşalım ve yolumuza devam edelim. AB, bizi kabul ediyorsa derogasyonlarla işi yürütelim. O da ‘hayır’ diyorsa o zaman biz Avrupa′nın komşusuyuz kararını alıp, kendi ekonomik ve sosyal politikalarımızı yeniden düzenleyip hareket edeceğiz. Kendi ayaklarımız üzerinde duran bir politika benimsemeliyiz” demiştir. Müzakerelerde, “liderlerin mutabakatı ile değil, dış kaynaklı bir plan ya da bir ara formülün gündeme gelebileceğini” kaydeden Serdar Denktaş, “Annan Planı′ndan da geri bir planın söz konusu olabileceğini” belirterek, “Annan Planı′nda yeni bir devlet varken, şimdi ‘Kıbrıs Cumhuriyeti’nin devamının öngörüldüğünü” savunmuş, “içteki bazı ekonomik tepkiler nedeniyle”, halkın, önüne konulacak olası plana “evet” diyebileceğini, ancak içeriğin iyi bilinmesi gerektiğini söylemiştir.. “Tek egemenliğin, 2 tarafın egemenlik hakkı tanınmadan kabul edildiğini, tek vatandaşlığın da KKTC vatandaşlarının tümünü içermediğini” kaydeden Serdar Denktaş, liderlerin kararlaştırdığı “ev diplomasisini” de “Cumhurbaşkanlığı seçimlerine dönük bir adım” olarak nitelemiştir.
Serdar Denktaş’ın, UBP+DP eşittir % 65 denklemi, olası bir refeandum ve KKTC Cumhurbaşkanlığı seçim süreçlerinde son derece önemlidir.
Denktaş, “Annan Plânında yeni bir devlet vardı şimdi ise Kıbrıs Cumhuriyetinin devamı öngörülmektedir” derken bir anlamda 2004’deki tavrının da günahını çıkarmaktadır.
Bu % 65 oy oranı gerçekten önemlidir, hâttâ “referandum kararı”nın yahut “referandumun bizatihi kendisinin” mecliste oylanabileceği olasılığı gözönüne alındığında daha da önem kazanmaktadır.
Ama bu hayati % 65’in, kişisel kaprislere feda edilmemesi gerekmektedir.
DP; Eroğlu’nun Cumhurbaşkanı adayı olmaması, iki partinin ortak belirleyeceği bir adayın desteklenmesi fikrindedir.
Ama arkasında % 44 oy olan Eroğlu’nun neden aday olmaması gerektiğine mantıklı bir izah da getirememektedirler.
DP’nin seçeceği Eroğlu dışındaki bir adaya UBP tabanı net % 44 destek verecek midir? Oylar her halü kârda parçalanacak, Talât’ın ekmeğine yağ sürülmüş olunacaktır.
Öte yandan Eroğlu’nun da bir takım sıkıntıları vardır.
UBP, 50 sandalyeli mecliste, kıl payı 26 milletvekiline sahiptir. Hastalık sair nedenlerle zaman zaman sıkıntı yaşanmaktadır.
Cumhurbaşkanlığına aday olacak ve seilecek bir Eroğlu; UBP’yi mecburen 25’e düşürecektir.
Öte yandan “Eroğlu’ndan sonrası” için parti genel başkanlığı postuna oturmak isteyen en az üç aday mevcuttur.
Eroğlu’nun; Cumhurbaşkanlığı adaylığını şimdiye kadar net olarak açıklamamış olması, parti içindeki bu gruplaşmalarla yakından ilgilidir.
Eroğlu’nun; önce kendisinden sonrası için tek adayda uzlaşma ve anlaşma sağlanmasını sağlamaya çalıştığını, ancak ondan sonra Cumhurbaşkanlığı adaylığını açıklayacağını düşünüyoruz.
Fakat nereden bakarsanız bakın 26 eksi 1; eşittir 25 sandalye yeterince sıkıntılı bir denklemdir..
Refrandum-seçim sürecinde CTP-Talât’ın güdümündeki embedilmiş sendikalar ve AB Kıbrıs Temsilcisinin ifade ettiği “yetiştirilmiş” elemanlar ve STÖ’ler de KKTC’de toplumsal yaşamı dinamitleyerek açmazı derinleştirmektedirler.
Fakat ne olursa olsun aklı selimin galip geleceğini, önce Cumhurbaşkanlığı seçiminde DP destekli Eroğlu’nun “ilk turda” kazanacağını, sonra da referandumda kuvvetli bir “hayır” çıkacağını ümit ediyorum..
“Hayır”da hayır vardır.
Yahut, “Hayır”ın hayırlara vesile olacağını ümid ediyorum.. 10 Aralık 2009
57’İNCİ ALAY HER YERDE
HEPİMİZ 57’İNCİ ALAY’IN NEFERLERİYİZ