AVRUPA HIZLI TRENİ

AVRUPA “HIZLI” TRENİ

Bağış batıda, Davutoğlu doğuda, ertesi gün Bağış kuzeyde, Davutoğlu güneyde sonra yine tam tersi…

Çift, bazen dört yönlü dış politik hızımıza ben yetişemiyorum, yabancılar nasıl yetişsin..

Aslında Bağış’ın ”Ekümeniklik ve Heybeliada olayı ile Kıbrıs’ın ne alâkası var? Biz limanlarımızı açmaya hazırız ama KKTC’ye uygulanan ambargo kalksın, Ercan limanından bir gemi gidip portakal yüklesin getirsin, limanlarımızı açalım”.. (HaberTürk Gazetesi- Muharrem Sarıkaya. 12 Haziran 2009) deyişinden beri her söylediğini gülerek dinliyor, üzerinde fazla durmuyorum.

Bağış Ercan Havaalanını liman, oraya inip kalkan uçakları da gemi olarak biliyormuş meğer de Rum gemisi oraya yanaşıp portakal yükleyip getirsin bizim limanımıza, biz de limanları açalım düşüncesindeymiş..

Fakat bu sefer söyledikleri öyle pek de gülünüp geçilecek gibi değil..

Avrupa Parlamentosu (AP) Dış İlişkiler Komitesi´ne hitap eden ve milletvekillerinin sorularını cevaplandıran Bağış, Türkiye´nin Kıbrıs sorununun çözümü için askerlerini çekerek jest yapmasını isteyen Rum ve Yunan milletvekillerine tepki göstererek “Biz 2002´den bu yana sürekli jest yapıyoruz. BM´ye çözüm için hep bir adım önde olma sözü verdik ve Annan Planı başta olmak üzere bu yolda çok çaba gösterdik” demiş.

2002’den beri sürekli jest…

Bundan güzel itiraf olur mu?

2002’den beri sürekli jest yapmışız da ne olmuş? Ne almışız? Ne elde etmişiz?

Demek o çok meşhur “bir adım önde olmak” ince politikası tam yedi senedir boşa kürek çekmemize neden olmuş..

Çünkü Kıbrıs meselesinin 2002’deki ve bu gün 2009’daki hali ortadadır.

“Sürekli jest”, hep bir şeyler vermek demektir..  Masadaki pozisyonunuzda  karşı taraf elini açmadan yaptığız jestler, gerilemeniz, mevzii kaybetmeniz demektir.

Bağış’ın söylediklerinden bu sürede ne aldığımız anlaşılmıyor.. Bir şey diyemez Bağış, çünkü Rum’un verdiği, geri adım attığı, “karşılığında” yaptığı tek jest yoktur..

Hani “her iki taraf da kazanacaktı”?

Kaybedilen yılların, ellerimizden kayıp giden yedi kocaman yılın bundan güzel itirafı olabilir mi?

Ve emin olun Rum masaya her oturduğunda, örneğin Talât’la Hristofiyas’ın 147’inci görüşmesine, Hristofiyas cebine bir önceki 146’ıncı buluşmadaki “karşılıksız” yaptığımız jesti koyarak gelecektir..

1931 İsyanı’ndan beri bu böyle olmuştur..

Eş zamanlı olarak Davutoğlu da Yunanistan’ın Devlet televizyonu NET’e demeç veriyor..

Barışa ve AB’ye- ”Evet” diyen Kıbrıslı Türklerin cezalandırılarak izole edildiklerini kaydeden Davutoğlu;

Kıbrıslı Türkler daha ne yapabilirler? AB tarafından desteklenen, BM tarafından sunulan, Türkiye ile Yunanistan tarafından eş zamanlı desteklenen planı kabul ettiler, ama bugün AB kararları çerçevesinde alınan tüm yükümlülüklere rağmen cezalandırılmaya devam ediliyorlar” diyor.

Plânın “Yunanistan tarafından da desteklendiğ”i iddiası bir sanal siyaset vizyonudur kıymetli okuyucu.. Hiç Yunanistan destekleseydi, Kıbrıs Rumları “OHİ” der miydi?

Bağış ne diyordu; “2002’den beri jest yaptık”..

Davutoğlu ne diyor; “Kıbrıslı Türkler AB tarafından desteklenen, BM tarafından sunulan” planı kabul ettiler..

Annan referandumu 2004’dedir.. Yâni Bağış’ın” 2002’den beri” dediği zaman arlığının içindedir.

Demek ki AB tarafından desteklenen, BM tarafından sunulan Annan Plânında Türkler jest yapmışlardı..

Karşılıksız, karşılığı 2009’a kadar alınamayan bir jest..

Böylelikle iki bakanın itirafları eldiven gibi uymuş, aynen örtüşmüştür..

Devam ediyor AP Dış İlişkiler Komitesinde Bağış; “Ben Kıbrıslı olsaydım, Türk ya da Rum, Türkiye´nin AB üyeliği için Türk başmüzakereciden daha fazla çaba gösterirdim” diyor..

Ercan’ı liman zanneden Bağış tüm “Kıbrıslıları” da a)Rumlar ve b)Türk askerine “barra” diyen “kıprıslıtürkler”den ibaret zannediyor..

Onların Türkiye’nin AB üyeliğini istemeleri son derece normaldir. Papandreu’nun, Hristofiyas’ın, Sarkisyan’ın, Barzani’nin “Türkiye’den istediklerini elde edebilecekleri” tek platform AB platformudur..

Merkel ile Sarkozy de kapıyı tamamen kapatmamış olmak için “imtiyazlı ortaklık” lafları etmektedirler..

Kapı tamamen kapatılmasın ki o umutla Türkiye’den “Dicle-Fırat arası” dahil alabileceklerini alsınlar..

Fakat Kıbrıs’ta bunların dışında bir de “bayrak-millet-vatan” ve dolayısı ile “devlet”e oy veren 19 Nisan iradesi mevcuttur.

19 Nisan 2009 günü Eroğlu’na oy veren, seçim zaferini 2004 Annan ve 2005 Talât’ın seçimindeki gibi AB veya Rum bayraklarıyla değil, al ve ak ay-yıldızlı al ve ak Türk bayraklarıyla kutlayan Kıbrıs Türkleri vardır..

Onlar devletlerini Ruma teslim eden AB’yi neden istesinler? İstemiyorlar.. İstemedikleri için de Bağış onları yok sayıyor, “görmüyor”..

Bağış’ın bir de, bu ayın başında  Stockholm’den Brüksel’e geçerken gazetecilere “yeniden yapılanan AB Genel Sekreterliği” hakkında söylediği şu sözler var:

“340 kadrolu esnek yapı oluşturduk. Ana birimleri 6’dan 14’e çıkardık. AB heyecanını artırmak için valileri sürece dahil edeceğiz. Her ilde AB’den sorumlu vali yardımcısı olacak. İçişleri Bakanı’yla çalıyoruz. Valiliklere 150 AB uzmanı göndereceğiz. AB süreci Türkiye’nin her yerinde etkisini gösteren süreç haline geldi. AB fonları ile başlayan projeler ülkenin her yerinde yürüyor. AB Hukuk Başkanlığı’nı kuruyoruz. Böyle bir mekanizmamız yoktu. Sivil Toplum Kültür ve İletişim Başkanlığı ve Çeviri Eşgüdüm Başkanlığı kuruyoruz. 110 bin belgeden 4 bini ancak çevrildi. AB Genel Sekreterliği’ne sınavla 42 uzman, 140 uzman yardımcısı alacağız. Yeni ekip, müzakereleri omuzlayacak. 14 birim başkanının 8’i bayan”.

Bağış, 11 aylık görevinde Avrupa’da mı yoksa Türkiye’de mi daha fazla engelle karşılaştığı sorusunu da şöyle cevapıyor:

“Şu an itibarıyla Türkiye’de Avrupa’dan daha fazla engel çıkıyor. Devletin çeteler tarafından yönetilmesini isteyenler AB sürecini engellemek için çaba harcıyor. Bunların hiçbirine pabuç bırakmayacağız. Kamuda bir sorun görmüyorum, Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ devir teslim töreninde AB projesinin önemine dikkat çekmişti.”

Şöyle basit bir hesap yapalım.. 81+150+42+140+14…

Eşittir; 427 kişi.. Tam 427 “AB uzmanı”.. 2023’e kadar (Davutoğlu) “acelemiz” olduğuna göre de bir önerim olacak..

Bu 427 yetişmiş AB uzmanını bu kadar kısa sürede yurt içinden edinemeyiz..

Özelleştirelim..

Kamu ihaleleri yabancılara da açıldı ya.. Açalım bir ihale.. Bu 427 AB uzmanını batı ülkelerinden, batılılardan getirelim.. Nasıl İmralı’nın koşullarının uygunluğunu denetlemek için Avrupa’dan heyet davet ediyoruz, bunları da oradan getirelim..

Hayli zaman kazanmış oluruz..

Ama…

Lâfının ikinci bölümünde söylediği “Devletin çeteler tarafından yönetilmesini isteyenler AB sürecini engellemek için çaba harcıyor” bölümü hayli iddialı ve “köşeli” bir yorum…

Çok önemli bir saptama..

Tıpkı Bush’un 11 Eylül’ü fırsat bilerek söylediği “Ya benden yanasınız, ya teröristlerden” lâfı gibi tarihe geçecek iddialı sözlerden..

Ama iki tarafı keskin bıçak..

Bir insan hem kanunlara saygılı, hem AB karşıtı olamaz mı?

AB ülkelerinin hiçbirinde bireyler kanun dışı işler yapmıyorlar mı?

Peki yukarıdaki lâftan sonra doğal olarak şöyle bir yorumun gelmesine nasıl engel olabilirsiniz?

“Türkiye’de bakanlık yapabilmek için ille de AB’ye mi ihtiyacınız var?”

Sözün devamını irdeleyelim: “(AB sürecine) Şu an itibarıyla Türkiye’de Avrupa’dan daha fazla engel çıkıyor”.

Neden acaba?

Hepsi mi “kötü” adam?

“Daha fazla engel” demek “daha az”ın AB taraftarı olması demektir.

Aynı Kıbrıs’taki gibi “daha fazla”nın, “çoğunluğun” iradesini Türkiye’de de yok sayıp, onlara “rağmen” mi siyaset yapacak acaba Bağış?

Sonuçta bir trenin güzel rüyalar görülen yataklı vagonu  veya daha basit bir ifadeyle “dolmuşa”  bin(diril)diğimiz kesindir de, varılacak durak-istasyon  hakkında rivayetler hayli muhteliftir.

6 Aralık 2009

57’İNCİ ALAY HER YERDE

HEPİMİZ 57’İNCİ ALAY’IN NEFERLERİYİZ

Hüseyin MÜMTAZ

AVRUPA “HIZLI” TRENİ - avrupa ekseni

Yorumlar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir