“KIZIMI DA GÖTÜR ..”

(Okumaya yazmaya özlem duyulan yıllarda bu eksiklikleri gidermeye
çalışan bir öğretim gönüllüsünün ibret veren macerasını
okuyacaksınız.)

Yıllarca önce İzmir Kadınlar Hapishanesi’nde mahkum kadınlara akşam
dersleri verilmesi kararlaştırılmıştı . Bir gün maarif müdürünün
odasına zayıf ufak tefek bir genç kız girdi:

“Ben bu dersleri memnuniyetle kabul ederim efendim” dedi.

Maarif müdürü şaşırmıştı karşısındaki genç kız okuldan yeni çıkmış
üstelik de son derece hassas bir insana benziyordu. Müdür bir kere
daha hapishanedeki tipleri gözönüne getirdi. Olacak şey değildi!.

“Peki hoca hanım bu işle meşgul olacağım” dedi.

İki hafta geçmeden genç kız soluk ışıklar altında hapishane
koğuşundaki akşam derslerine başlamıştı. İşi bittikten sonra ince
pardesüsünün yakasını kaldırıyor süngülü nöbetçilerin zincirli demir
kapıların arasından geçerek sokağa çıkıyor ve hızlı adımlarla evine
koşuyordu.

Hapishane müdürü de maarif müdürü gibi hayretler içinde idi. O kavgacı
o geçimsiz mahkumlar genç öğretmeni hem sevmeğe hem saymağa
başlamışlardı. Hatta bir kere dersten çıkarken kendisini
alkışlamışlardı da. Kadınlar hapishanesinde ilk defa böyle bir hava
esiyordu. Fakat işinde inanılmaz bir başarı gösteren genç kızın bir
müddet sonra acayip bir suçla mahkemeye verildiğini görüyoruz.
Hakkındaki isnat: Misyonerlik. Gittikçe kabaran dosyalar mütemadiyen
misyoner öğretmenden bahsediyordu. Neler de neler yapmamıştı ki!

İş o kadar dallanıp budaklandı ki Atatürk meseleyi merak etmişti.
“Bana misyoner öğretmenin dosyasını getiriniz.” dedi. Bütün gece
dosyayı inceledikten sonra ertesi günü Avar’ı yanına çağırttı.

Genç öğretmen Atatürk’ün karşısına çıktığı vakit bir yaprak gibi
titriyordu. Atatürk bu ufak tefek genç kıza hayretle baktı:

“Misyoner öğretmen sensin öyle mi?” Diye sordu.

Avar şaşırmıştı. Yavaşça:

“Efendim ben öğretmen Avar” diye fısıldadı.

Atatürk o zaman genç öğretmene doğru parmağını uzatarak yüksek sesle
şunları söyledi:

“Hayır… Sen misyoner Avar’sın. Bana da senin gibi misyonerler lazım.”

Ondan sonra Atatürk fikirlerini açıkladı:

Bir toplum daha ziyade aile yoluyla bilhassa kadın yoluyla
kazanılabilirdi. Genç öğretmen Doğu’ya gidecekti. Oradaki genç kızları
hatta bunların arasında hiç Türkçe bilmeyenleri bile toplayacaktı.
Onları bu cemiyetin potasında yetiştirecek sonra bu çocukları birer
ışık huzmesi halinde köylere gönderecekti.

Sözlerin sonunda:

“Git memleketin içine gir, dağ köylerine uzan, orada bizden ışık
bekleyen yarının annelerini bulacaksın” dedi.

Genç öğretmen içi içine sığmaz bir halde Atatürk’ün yanından çıktı.

İşte yıllar ve yıllardır Avar, Doğu illerinden birinde kız enstitüsü
müdürlüğündebu inanılmaz işle meşguldür.

Şimdi Elazığ Tunceli Bingöl çevresindeki halk, bu ufacık tefecik
kadından bir azize gibi bahseder. Onun hakkında iki yüze yakın mani,
masal ve çocukların dilinden sayısız Avar şarkıları vardı. O yol
vermez, geçit tanımaz dağları at sırtında tırmanır, dağ köylerinden
çoğu esmer köy kızlarını toplar onları kendi ceketine sarıp okuluna
götürür.

Avar, Doğu’da gerçekten inanılmaz bir isimdir. Dağ tepesindeki köylere
bu masal kadını öğrenci toplamak için gittiği zaman köylüler:

“Kızımı da götür Avar!” Diye atın üzengesine yapışıyorlar…

Şehre Avar’ın okuluna gelen kızı bir kere de üç dört yıl sonra
görünüz. Ben bir insan yaratma mucizesini orada gözlerimle gördüm…

……
Hikmet Feridun Es

Mustafa Kemal Atatürk

Yorumlar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir