ergun ozgen [[email protected]]
TURKISH FORUM DANISMA KURULU UYESI
Ekonomik gücün vazgeçilmez aracı olan paranın giderek küresel düzeydeki etkisinin artmış olması, ülkelerin politikalarına etken bir unsur olmaktadır. Özellikle, dünya rezerv para birimi konumunda bulunan ABD dolarının son dönemde, sanal ekonominin olumsuz etkilerine maruz kalmasının sonuçlarının da, zaman zaman bir takım yorumlarda gündeme getirilmekte olduğu görülmektedir…
Değişik zamanlarda, konu ile ilgili olarak, ileri sürülen görüşler dikkate alındığında, temas noktalarının birçoğunun örtüşmekte olduğu da izlenmektedir. Bu konuda yakın dönemdeki yorumlardan alınan özetler hatırlandığında;
* Muhafazakar Cumhuriyetçi, Patrick J. Buchanan’ın “ Day of Reckoning: How Hubris, İdeology and Greed Are Tearin Apart “ Hesap Zamanı, Kibir , ideoloji ve Açgözlülük ABD’i Nasıl Parçalıyor…. Adı ile yayınlanan kitabında ileri sürdükleri …
* Chigago Üniversitesi’den Prof. John Mearsheimer ve Stephen Walt’ın, “İsrail Lobisi ve ABD Dış Politikası” adlı kitabında İsrail’e verilen desteğin stratejik ve ahlaki nedenlerle açıklamanın mümkün olamayacağını, konu hakkında, Yahudi Lobisinin, ve neo conların sorumlu olduklarının yer almış olması malum çevrelerde gürültüye neden olduğuna ilişkin görüşü…
* “Türbilans Çağı :Yeni Bir Dünyada Maceralar” adlı kitabında, yönetimi sarsan değerlendirmeleri ile, ABD eski Merkez Bankası Başkanı Alan Greenspan’ın, Irak savaşının gerçek yönünün petrolün kontrolunun olduğunu, bunun da bir yönü ile para potikasının zorunlu sonucunu ifade ettiğini belirttiği…
* Bir Bilderberg üyesi olmasına rağmen Brezinski’nin Kontroldan Çıkmış Dünya adlı kitabında para politikalarına yön verenleri kasdederek şu ifadelere yer verdiği görülmektedir…” Aç gözlü bir zengin sınıf….Bu sınıf, bazı aşırı örneklerde gözlemlendiği gibi, kendisini zenginleştirmek için yaygın bir biçimde kanun dışı yollara sapabilmektedir… sf.116 “ ifadesi…
* Sanal ekonominin getirdiği dar boğazlar nedeniyle, karşılıksız büyümüş olan para politikalarının içine çekilmekte olduğu anaforu dikkate alan eski ABD. Başkanı Clinton’un danışmanlarından Prof. Joseph Stiglitz’in “yeni bir para birimi olarak, Küresel Greenback” adlı yeni bir rezerv para birimini önerdiği…
* Bir Mart Tezkeresinin ABD ile hasıl ettiği siyasal kriz hatırlandığında, finans üzerinden Türkiye’ye yönelik bir kriz operasyonu konusunda Dick Cheney’in baş danışmanı olan S. Libby bölgeden askerin çekilmesini, finansal piyasalarınTürkiye’nin defterinin dürülmesi ile görevlendirilmesini ön görmesi konusunda para üzerinde siyasal sonuç aranmasının nasıl düşünüldüğü konusundaki yaklaşımı… “Michael R. Gordon. Gnl. Bernard E. Trairor.. Kobra II sf. 138”
* Doların rezerv para olarak küresel etkinliği ile benzer görüşler, sık sık değerlendirmelerde yer almaktadır…. Doların dünyanın tek gerçek ihtiyat akçesi olarak kalma kabiliyeti birden bire sona erebileceği…, Prof İmmanuel Wallestein’in Amerika’nın gücünün gerileyişindeki ifadesinde yer aldığı “sf.257”, … Ayrıca, Prof. Wallestein’in bir diğer yorumu olan “ Nükleer Kutup Genişliyor” başlıklı makalesinde konuyu farklı biçimde tekrar ederek .” Belki Bir gün ABD’nin korkusu gerçekleşebilir, dolara olan güvende geniş ölçekli bir kayıp ortaya çıkabilir…” şeklindeki bir diğer değerlendirmesi…
* Thomas P.M. Barnett’in Pentagon’un Yeni Haritası adlı kitabında…” dolar sonsuza dek altın kadar iyi olarak kalmayacak, çünkü AB para birimi euro kaçınılmaz bir şekilde denk ve rakip olarak yükselişe geçecektir. Uzun dönemde Doğu Asya’dan çıkacak bir para birimi, muhtemelen Çin Yuan’ı, Japonya Yeni ve Güney Kore Wonu’nun bir araya gelmesiyle euroya da rakip olacaktır. Kısaca Merkez’deki her oluşum kendi para birimini pazara sürecektir”…. “Sf. 290” ifadesi…
*….Euro aynı zamanda diğer Merkez Güçlerine ekonomilerini dolara fazla bağımlı kılmak karşısında bir alternetif sunarak onlara, ekonomik büyüme yörüngelerini belirtmekte daha büyük bir esneklik sağlamıştır…. görüşünün de belirtilmiş olması… Thomas P. M. Barnett Pentagon’un Yeni Haritası. Sf. 290.
* 2 Aralık 2004 tarihli Economist dergisinde “Nick Beam’ın, ABD. dövizi üzerinde gerçekleşen olumsuzluklar, giderek bu para biriminin dünya genelindeki rezerv para birimi olması ile ilgili tereddütlerin çoğalabileceği ve dolara olan güvenin giderek azalabileceği şeklindeki yorumu!…
*….Joseph S. NYE. Jr….. Avrupa Para Biriliği ve 1999’un başlarında euronun piyasaya sürülmesi birçok gözlemci tarafından ABD’ye doların egemen rezerv para rolüne karşı önemli bir meydan okuma olarak değerlendirilmiş ve övgüyle karşılanmıştır. Her ne kadar bunların birçoğunun, elinde dolar tutmak istemesine yol açan Amerika’nın sermaye piyasalarının benzersiz derinliğini ve çapını büyük ölçüde hesaba katmayan görüşlerse de, Avrupa’nın para içindeki ve Uluslar arası Para Fonu’ndaki rolü ABD’nin rolüne eşittir… ifadesi… Ameriken Gücünün Paradoksu… sf. 38.
* Joseph S. NYE. Jr. Tarafından ayrıca, ….Amerikan ekonomisinin performansında meydana gelebilecek bir başarısızlığın bir felç durumu yaratabileceğini belirtilmesi. “Amerikan Gücünün Paradoksu sf. 152 “
*….Joseph S. NYE’nin bir diğer değerlendirmesinde …. Bugün küreselleşmenin çeşitli boyutlarının WALL Street, Silikon Vadisi ve Hollywood’un tahakkümü altında olduğunun itirafı…. Amerika’nın Gücünün Paradoksu…… sf.95
* …1929’da Wall Street’deki Kara Pazartesi ve 1930 da, Avustralya’da Credit Anstatt Bankasının iflası dünya çapında bir mali krize ve küresel bir buhrana yol açmıştı… Ama bugün gayri safi akışlar çok daha büyüktür. Günlük döviz işlemleri 1973’te 15 milyar dolardan 1995’te 1,5 trilyon dolara yükselmiştir. 1997 krizi de Wall Street’te değil, küçük bir piyasa ekonomisinde meydana gelen bir mali çöküş tetiklemişti…. İfadesi… Joseph S. NYE Amerikan Gücünün Paradoksu…sf. 104
* …2 Aralık 2004 tarihli, Economist dergisinde, Nick Beams imzası ile ayınlanan makalade ….Amerikan dolarının doviz piyasalarındaki düşüşü devam ederken, onun dünyanın baskın uluslararası rezerv parası olma rolünde sorunların ortaya çıkmakta olduğuna ilişkin yorumu….
*….1. Ocak 2002 de uluslar arası finans sahnesine giren AVRONUN prestij ve gücü her geçen ay artmaktadır. Avro, Irak işgalinin intikamını almak isteyecek, ya da herhangibir nedenden ötürü Birleşik Devletler’e karşı gücünü kullanmaya karar verecek bir OPEC için olağanüstü bir fırsat oluşturmaktadır OPEC, standart para birimi olarak dolar yerine AVRO kullanmaya karar verirse bu, şirketokrasiyi temellerinden sarsar. Böyle bir şey olur da, bir veya iki alacaklı, borçlarımızı AVRO cinsinden ödememizi talep ederlerse, bunun etkisi çok büyük olur…. C.I. sf. 296 ifadesi…
* Aralık 2007 tarihli Fortun Dergisi’ de Shawn Tully’nin Wall Street’in Para Makinaları Parçalanıyor başlığı ile yapmış olduğu analizi!…
* 25 Ağustos 2007 tarihli Hürriyet gazetesinde yansıyan bir diğer yoruma göre,….Dünyanın en büyük yatırım bankacılarından olan, Goldman Sach’ın iddialı yorumunda büyümenin yavaşlayacağını ve FED’in faizlerini indireceğini ifade eden Sach’a göre , euronun, dolar karşısında yeni rekorlar kırabileceğini ön görüşü….
* … ABD doları iyimserlere göre hucumlara karşı dayanıklı bir potansiyeldir. Ancak, tarih diyor ki, ekonomi merkezindeki nisbi kuvvetini ve rekabet gücünü kaybetmeye başladıktan sonra, daha önce geçerli olan “altın standartı, İngiliz Sterlini ve 1914 Londra Cit’sinin etrafında dönen para rejimi gibi” uluslar arası para rejimlerini sürdürmek daha zor hale gelmektedir. Amerika’nın global aktiflerinini payının azalması, Yen ve Ecu gibi, bazı diğer para birimlerinin yükselişi, yeni finans merkezlerinin meydana çıkışı, Amerika’nın ulusal refahında borç ödeme için gereken payın artışı gibi halen mevcut olan ekonomik trendlere bakılırsa 1945 sonrasında hayat bulan uluslar arası para rejiminin ömrünün de, görünürde halefi olmaya yeterli bir sistem olmaksızın, sonlarına yaklaştığı ihtimali hatıra gelmektedir …. değerlendirmesi…….. Paul Kennedy Yirmibirinci Yüzyıla Hazırlanırken… sf. 70…
* …..Çevreme baktığımda, Wall Street yöneticilerinin kelepçeyle götürüldüğünü görüyorum. Öylesine büyük bir ulusal zarar içindeyiz ki, sıfırları sayamıyorum. Evsiz insanlar sokakta aç dolaşırken hükümet çiftçilere, tarlalarını ekmemeleri için para ödüyor. Bir yerlerde bir şeyler yanlış gidiyor ve o yerler de Danimarka değil, burası. Ülkenin gidişini hale yola koymak için yapılacak tek şey o eski sağduyuya geri dönmek. İşe temelden başlamalıyız, tarzındaki eleştiri yüklü yaklaşımı… Lee Iacoca Sözün Özü…sf. 18
* …Prof.Wallestein’in, bir diğer değerlendirmesinde…. Birçok, ülke dolardan uzaklaşmaya daha çok istekli olacaktır. Rusya, petrol fiyatlarını artık euro üzerinden belirleyeceğini çoktan duyurdu. Diğerleri de, onu takip edebilir. ..Çin, yuanın değerini artık sadece dolarla değil, diğer para birimlerini de kapsayan bir grupta belirlemeyi düşündüğüne dair işaret verdi ve belki bir gün ABD’nin korkusu gerçekleşebilir. Dolara duyulan güvende geniş ölçekli bir kayıp oluşabilir…. Bu durum bir kez gerçekleşirse, geri dönüş olmaz ve ABD hükümetinin kırılgan finans yapısını yerle bir eder, şeklindeki bir diğer değerlendirmesi…”Nükleer Kulüp Genişliyor”
*… Dünyanın şimdiye dek hiçbir bölümünde görülmemiş bir zenginlik oluşturan süreç aynı zamanda dünya çapında bir ekonomik ve sosyal kriz yaymak için gereken mekanizmayı da sağlıyabilir… ABD Ekonomisi için bir gerileme de ekonomik krallığı aşacak ağır sonuçlar getirebilir… Boyutuna bağlı olarak böylebir gerileme pek çok ülkenin ekonomik istikrarını tehdit edebilir ve Amerika’nın uluslar arası konumunu çökertebileceğine ilişkin yorumu… Kıssınger. Amerika’nın Dış Politikaya İhtiyacı Var mı? … şeklindeki analizi.. Sf. 193
*…Internationala Forecaster Dergisinden Bob Chapman’ın….. (RF) önümüzdeki yıllarda ABD doları yerine euroye dönebileceği görüşü….
* The Economist dergisinin Ocak 2008 bir değerlendirmesinde,…. ABD piyasalarının yaşadığı ekonomik darboğaza değinilmekte ve ortaya iç karartıcı bir tablodan söz edilerek, piyasalardaki paniğin korkutucu olduğundan bahis edilmektedir… Yorumda, Amerika’daki Mortgage piyasalarının geçen yıl yaşamış olduğu ekonomik sıkıntının bir kasırgaya dönme ihtimalinden de bahis edilerek, bu olumsuz sürecin bir süre sonra bankaların bilançolarını ve son olarak da borsaları vuracağının ifade edildiği görülmektedir…
*Bir diğer değerlendirme de paranın cambazı George Soros’a ait olmaktadır… Soros, dünya piyasalarınnı alt üst eden finansal sarsıntıyı “60 yılın en kötü piyasa krizi” olarak nitelendirdiği görülmektedir… Bu konuda, Soros, Finansial Times Gazetesinde yayınlanan “ 60 Yılın En Kötü Piyasa Krizi “ başlıklı makalesinde mevcut finansal krizin ABD’deki konut piyaslarındaki bir köpük tarafından tetiklendiğini anımsatarak, bu krizin bazı açılardan İkinci Dünya Savaşından bu yana 4 – 10 yıllık aralıklarla meydana gelen krizlere benzemekle birlikle aralarında büyük bir farkın bulunduğuna değinmiştir…Mevcut krizin,uluslararası rezerv para birimi olarak dolara dayalı bir kredi büyüme döneminin sonu anlamına geldiğini kaydeden Soros, önceki dönemlerde ne zaman kredideki büyümede sorun yaşanmış ise, finansal otoritelerin devreye girerek likidite enjekte ettiklerini ve ekonomiyi canlandırma yollarını bulduklarını belirtmiştir… Ancak finansal otoritelerin ekonomiyi canlandırma kabiliyetlerinin, dünyanın diğer ülkelerinin daha çok dolar rezervini biriktirme isteksizliği nedeniyle kısıtlandığını öne sürdüğü görülmüştür!!! Kısa bir süre öncesine kadar yatırımcıların FED’in önceki defalar gibi bir resesyonu önlemek için ne gerekirse yapacağını umduklarını kaydeden Soros, ancak “Şimdi ise, FED’in artık böyle bir şey yapabilme durumunda olmayabileceğini anlamaları gerekecektir” ifadesini kullanmıştır…
*…Bir diğer yorum da “ Bir Ekonomik Tetikçinin İtirafları” kitabının yazarı, Jean Parkıns’in değerlendirmelerinde izlenmektedir… Dünya standart para birimi olarak doları kabul etmeye devam ettiği sürece, bu aşırı borç şirketokrasi için ciddi bir engel oluşturmaz. Ancak, başka bir para birimi gelip de doların yerini almaya kalkacak olursa ve Birleşik Devletler’in alacaklılarından bazıları “örneğin, Japonya veya Çin” alacaklarını istemeye karar verirlerse, bu durum radikal olarak değişir. Birleşik Devletler, kendisini birdenbire son derece tehlikeli, ve nazik bir durumda bulabilir…demekte ve ilaveten,
…..1 Ocak 2002 de uluslararası finans sahnesine giren avronun prestiji ve gücü her geçen ay artmaktadır. Avro, Irak işgalinin intikamını almak isteyecek, ya da herhangibir nedenden ötürü Birleşik Devletler’e karşı gücünü kullanmaya karar verecektir. OPEC, standart para birimi olarak DOLAR yerine AVRO kullanmaya karar verirse, bu, şirketokrasiyi temelinden sarsar şeklindeki değerlendirmesi….Bir Ekonomik Tetikçinin İtirafları…C.ı. sf.296
*John Perkins’in Bir ekonomik Tetikçinin İtirafları eserinin 2. Cildinde de konu değerelendirilirken şu hususların üzerinde durduğu görülmektedir…
…Dünya Bankası gerçekte dünyanın değil ABD. Bankasıdır…. Sf.5…..
…İmparatorluk “ABD” egemenliği altındaki altında tuttuğu toprakların kaynaklarını sömürürür…kontrolu altındaki ülkelere kendi PARA BİRİMİNİ DAYATIR… yani doları…
* Birleşik Devletler her ne kadar ülkeleri doğrudan vergilendirmezse ve doları ulusal para birimlerinin yerine resmen geçirmezse de şirketokrasi gizli bir vergi sistemi dayatır… ve dolar dünya ticaretinin standart para birimi haline gelmiştir… sf. 7…
Küreselleşmenin, Soğuk savaş döneminden sonra geniş açılı bir politika olarak, Ulus Devletlere bir dayatma şeklinde sunulmasının temelinde, finansal hedeflerin yer aldığı açıklık taşır hale gelmiştir….Doların altın karşılığından ayrılmasından sonra, bunun yerine petrolün ikame etmesine ilişkin görüşlerin yetersiz kalacağına dair endişelerin de haklı çıkmakta olduğu görülmektedir… Ekonominin itici gücü haline getirilmiş olan finansın dolara endeksli süreci, sanal ekonominin de şişirilmiş olan yapısına neden olmuştur… yukardaki çeşitli görüşler dikkate alındığında, dolara dayalı finansal bir küresel politikanın muhtemel sonuçlarına ait olumsuzluklar ve endişeler çeşitli kalemlerin yorumlarında görülmektedir…. Para, ekonomik gücün itici unsuru oloduğundan sistemin sürekliliğinin de, paranın mevcut hali ile, “DOLAR” gücünün korunmasına bağlantılı olduğu netleşmektedir… Önce altın terazinin dengesini karşılarken, 1971 den sonra bu dengenin petrol ile sağlanması mali görüşlerin politik hedefleri içinde yer almış olarak görülmektedir….
ABD’in, tek kutuplu dünya hedefinde giderek hegomonik demokrasiyi dayatır duruma gelmesi bu sürecin sonucu olmuştur… Wall Street ,Pentagon denkleminde petrol bölgelerine yönelik olan ve uluslar arası hukuku bertaraf eden askeri çözüm şekilleri paranın politikaya yön veren modelleri içinde yer almıştır…
Konu, güncelli itibariyle büyüyen finansın gerçekleştirdiği seçkin dünya hiyerarşisinin demokrasi kılıfı içindeki hegomonik gücü olmuştur. Bu süreç ister istemez doğmatik bir otoriter yapıyı da küresel düzeyde şekillendirmey başlamıştır. Orta Çağda zenginleşen Yahudi bankerlerin paralarına zaman zaman Kilise veya Kıral elkomuştur. Mutlak monarşinin olduğu Osmanlı da bile mülk devletin olmuş ve özel mülkiyetin gelişmesine olanak verilmemiştir. Bir Kapitalist ülke olan ABD de 1929 krizinde de, mali önlemler içinde, sermayeye kısıtlamalar getirilmiştir… Hitler rejiminde Yahudi sermayesi burada da ellerinden alınmıştır. Türkiye de bile Varlık Vergisi ile semaye çevrelerine bir takım sınırlamalar ve yükümlülükler getirilmiştir. Marksist rejimlerin etkin olduğu ülkelerde sermayenin tümü mülkiyetle birlikte devletleştirilmiştir…. Kısaca günümüzde büyümüş olan finansın tepesinde bulunan çevrelerin rahatsızlığı, güçlü devlet yapılarının geçmişte olduğu gibi müdahaleci uygulamalarına tekrar muhatap olabilmeleri de ihtimaller içindedir!… Ulus devlet karşıtı politikaların nedenleri içinde bu hususların da yer almış olması muhtemeldir… Finansın yönetim hiyerarşisinde bulunanlar , milli, güçlü ulus devlet yapılarının koruyucu ve müdahaleci tavırlarından anılan nedenlerle her zaman tedirgin olmuşlardır.
Neo liberal kapitalist sistem gelişimi liberal demokratik bir süreci izlemiş olmakla beraber, sessiz bir şekilde araç haline getirdiği bu oluşum, sonunda siyasi liberalizm ve liberal ekonomi yöntemleri ile, giderek otoriter bir kalıba dökülmeye de başlamıştır. Özellikle ABD çıkışlı olan bu uygulamanın küresel örnekleri güncelliğini korumakta olup, sistemim güvenliği için, hedef ülkelerin içlerinden kontrol yöntemleri de bir şekilde geliştirmektedir…
(… Devletin siyasal ekonomik rolüne eşlik eden bir unsur da, ABD’in tahakküm altındaki ulusların polis, ordu ve istihbarat vasıtalarının içine sızmasıdır…James Petras Henry Veltmeyer Maskesi Düşürülen Küreselleşme.. sf.77)
Özelikle bir seçkinler sosyal yapısı üzerinden ülkelerin denetiminin sağlanmasını amaçlayan küreselci yaklaşım, piyasa ekonomisi yapısında söz konusu seçkinleri bir diğer yönü ile Bilderberg kadroları içinde toparlamayı amaçlamıştır…
(…Bilderbergciler 1954 yılından bu yana tüm batı uluslarının seçkinlerini ve mutlak zenginliğini temsil etmiştir. Finanscılar,sanayiciler, bankerler,poiltikacılar, çok uluslu şirketlerin başkanları,devlet başkanları,başbakanlar,maliye bakanları, dışışler bakanları,Dünya Bankası, ve IMF temsilcileri medya yığışımlarının başkanları ve askeri liderler…. Danıel Estulın Kulüp BİLDERBERG…..Sf 28.)
Burada bir saplama yaparak Türk Silahlı Kuvvetleri üzerinde sistemleştirilmeye çalışılan yıpratıcı propagandaların hangi merkezlerce sürdürülmeye çalışıldığını da hatırlamak gerekmektedir… Uygulanmaya konulmak istenilen bu strateji içinde Türkiye’de neo liberal kadroların tek nüfuz edemedikleri kurum TSK olmaktadır. Ulus devlet yapısının da savunucusu olan bu kurum üzerinden yıpratmak amacıyla siyaset yapmaya çalışanların ayrıca belirtilen mantık kapsamında hangi çevreler ile bağlantılı olduklarının da dikkate alınması yararlıdır!!!
(…Buradaki mesele, devletin küresel sermaye tarafından ele geçirilmesi veya küreselleşme sürecinde ortaya çıkan menfaatlerin yeniden yönlendirilmesidir. Bu bağlamda,neo liberal devletin rolü ,üç temel işlev bağlamında tanımlanmaktadır…
* Makro ekonomik istikrarı güvence altına alan mali ve parasal politikalar uygulamak.
* Küresel ekonomik faaliyet için gereken temel altyapıyı oluşturmak.
* Toplumsal denetim ,düzen ve istikrarı sağlamak.
* Neo liberal devletin bu işlevlerce düzenlenen rolünü küresel ölçekte uygulama alanına sokamak…. James Henry Petras Henry Veltmeyer.. Maskesi Düşürülen Küreselleşme… sf. 30.)
Bu süreç içinde yer alan güçler küresel alanda bir tarafta Avro, diğer tarafta dolar rezerv saha paylaşımı içinde aralarında rekabet ederlerken, Orta doğu petrolleri üzerinden de enerjiyi kontrol ederek, diğer finans alanlarının kontrolünü ileriye dönük olarak sağlamayı amaçlanmakta ayrıca, İsrail’in güvenliğini esas almaktadır…Bu ince hesapların yapılış şekli ise, herkes tarafından bilinir hale gelmiştir… Konu ile ilgili olarak, ABD’in. Irak’ı işgali ile ilgili süreçte Bilderberg toplantısında 2003 döneminin Fransız Dışişleri Bakanı Dominique’ün, Kıssınger’e hitaben söyledikleri de ilginçtir….
(…) Fransız Dışişleri Bakanı Bakanı Dominique de Villepin, Henry Kıssinger’e Amerikalılar zamanında Irak konusundaki gerçek niyetlerini ortaya koysa ve işgalin asıl nedeninin bedava petrol ve doğal gaz akışını denetlemek olduğunu açık etse, Fransızların “Birleşmiş Milletler önergelerini veto etmeyeceklerini” açıkça söylemiş ve eklemiştir: Dünya’nın geri kalanı aptal değil Henry!!!…. Danıel Estulın Kulüp Bilderberg sf.41.
Bir saplama yaparak hatıralar tazelendiğinde, küreselci politikanın sonucu olarak Irak’ın işgali ile yürütülmek istenilen stratejinin bir bölümünün petrolün kontrolu kadar, bu politikanın İsrail’in çıkarlarına da uygun duruma getirilmesi konuyu ayrı bir boyuta taşımıştır… Halen İsrail’in politik hedeflerine göre şekillendirilmeye çalışılan bu süreç ABD içinde de giderek artan eleştirilere neden olmaktadır… Harekatın başından bu yana geçen süre içersinde ABD Silahlı Kuvvetlerindeki yüksek komuta kademesindeki bazı istifalar özellikle dikkate çarpmaktadır.
* Hatırlanacağı üzere, Irak’ın işgalinden önceki aşamada görevde bulunan o günkü Genel Kurmay Başkanını sağlık nedeniyle istifa etmiş olduğu duyurulmuştur….
* Neo con kadrosunda yer almış bulunan General Powell de İçişleri Bakanlığı görevini malum sebeplerle günün koşulları içinde bırakmak durumunda bırakılmıştır…
* Irak’ın işgalinin sürmekte olduğu dönem içinde dört yıldızlı bazı emekli generallerin yönetim karşıtı beyanlarına da tanık olunmuştur…
* Irak Kuvvetlerine atanan dört yıldızlı amiralin ise 2008 yılı içinde istifasının basına yansıdığı ayrıca yakın zaman içinde izlenmiştir…
* Son olarak bu defa da gene yüksek komuta kademesinden Hava Kuvvetleri komutanı ile yardımcısının birlikte istifalarının istenildiğine ilişkin haberler basına günün konusu olmuştur …
Özetle ABD Silahlı Kuvvetlerinin yüksek komuta kademesinde Irak’ın işgalinden bu yana geçen süre içinde üst rütbeden komutanların belli zaman aralıkları içinde istifa ederek görevden ayrılmaları özel bir anlam taşımaktadır!… Anlaşıldığı kadar ABD çıkarlarını dikkate almayan ve reel politikadan ziyade İsrail’in çıkarları için bu ülkenin gücünün israf edilir olması, ABD silahlı kuvvetleri içinde bir huzursuzluk kaynağı olduğu imajını kuvvetlendirmektedir…
Konuya tekrar dönüldüğünde, emperyalis bir yaklaşıma karşı, paylaşımda pay kapamayan bir diğer emperyalist ülkenin tavrı, Fransız Dışişleri Bananının ifadesinde yansımış bu husus ise, hiç de şaşırtıcı olmamamıştır!!! AB ile ABD arasındaki dolar euro çatışmasının temelindeki çıkara dayalı tavırlar bu sürecin başından beri izlenmiştir… Hatırlanacağı üzere, Chirac’ın görevde bulunduğu sıralarda Latin Amerika ülkelerini ziyaretinde paranın istikametini yansıtan şu ifadeleri dikkati çekmiştir… Latin Ülkelerine hitabında, artık kuzeye değil Avrupaya bakın mesajının gerisinde, bir şekilde ticaretin de euro üzerinden yapılmasına ilişkin örtülü önerileri, ABD ‘yi son derece rahatsız etmiştir!!!
Paranın istikametinin küreselleşme sürecinde giderek politikalara yön vermekte olduğu açıktır.. Değişik yönlerden örnekleri çoğaltmak ve konunun farklı sürümlerini de gene stratejik yaklaşımlar içinde tanımlamak mümkündür… Konuya bir taraftan askeri çözüm yöntemleriyle yaklaşılırken diğer yönlerden de psikolojik harekat kapsamında ve siyasi coğrafya üzerinde ön görülen kontrol alanlarını, hedef ülkeleri ve bölgeleri de içine alacak tarzda farklı stratejilerin şekillendirilmekte olduğu izlenmektedir…Bu koda da, ABD ile İsrail’in çıkarlarının önceliği sorun yaratmaktadır…Uygulanan bölge politikalarında, Bir taraftan etnik ayrımcılığa destek verilirken, diğer yönlerden inanç farklılıkları üzerinden toplumları ayrıştırmanın yolları aranmakta, gerektiğinde ise üretilen terör bahaneleri ile, hedef ülkelerin işgaline meşru kılıflar oluşturulmaktadır!!!…Bir diğer yönden, BOP gibi projeler kapsamında, ülkelerin siyasi coğrafyalarının değiştirilmeleri amaçlanmakta ve gene, hedef ülkelerden euro üzerinden ticarete dönenlerin de hükümranlık hakları vesayet alındığı oranda, bunların tekrar dolar alanları içinde tutulmalarının yöntemleri aranmaktadır!… Kısaca,küreselci yaklaşımlar içinde paranın, yani “DOLAR’IN” geleceği, politikalara yön verir duruma gelmiştir…
Yukarıda değişik kaynaklardan alınmış bulunan görüşlerin genel anlamda birleştikleri ortak noktalar özetlendiğinde;
* Dolara olan güvenin küresel düzeyde giderek azalmakta olduğu,
* Evangelist siyonist politikaların etkisinin ve güvenirliğinin giderek zaafiyete uğradığı,
* Irak Savaşının gerçek yönünün petrol ve doğal gazı ele geçirmek olduğu,
* Küresel düzeyde finans üzerinden siyasal ve sosyal yapıları etkileyen aç gözlü bir sosyal sınıfın bu politikaları ile, siyasetin açmazlarını yarattığını,
* Dolara olan güvenin giderek azalması nedeniyle, yerine, yeni bir para biriminin dünya rezerv parası olarak kabul edilmesinin düşünülebileceğini ,
* Mevcut uygulamalar içinde, finans üzerinden ülkelere siyasal baskı ve santajların yapılmakta olduğunu,
* Mevcut gelişmeler dikkate alındığında, Wall Street’in para makinalarının giderek parçalanmakta olduğunu,
* Tek para biriminin “DOLARIN’” rezerv olarak etkinliğinin devamınca finansal krizlerin FED’in piyasaya likit aktararak çıkan krizi önlediğinin, ancak doların giderek rezerv niteliğinin azalması durumunda FED’in bu süreçte müdahale imkanlarının azalacağının yorumların içeriğinde anlaşılmaktadır!!!
ABD. Küresel düzeyde sistemleştirmiş olduğu bu politikaları ile, tek kutuplu dünya stratejisini, Wall Street ve Pentagon üzerinden özellikle soğuk savaş sonrasından itibaren uygulamaya koymuştur!!! Bu süreç içinde uluslar arası ilişkilerine bakıldığında uygulamaya çalıştığı stratejinin hangi oranlarda başarılı olabildiği sorgulanmalıdır?!!!.
Gelişmeler soğuk savaş döneminden itibaren ele alındığına, ABD’nin uyguladığı ve “NSA” üzerinden yürüttüğü psikolojik harekat yöntemlerinde etkin olduğu, ancak, sonraki aşamada konuyu aktif politika safhasına intikal ettirdiği dönemden itibaren elde ettiği kazanımlarını giderek kaybettiği görülmektedir!…Genel hatları ile konuya özet olarak bakıldığında; ABD nerelerde başarılı olabilmiştir?
* Domuzlar Körfezi çıkarması bir fiyasko olmuştur!….
* Lübnan’a yapılan müdahale başından başarısızlığa uğramıştır!…
* İran Şahı üzerinden yürüttüğü politika yalnız karşıt bir rejimi getirmekle kalmayıp, bölge dengelerini tümü ile aleyhine çevirmiştir!…
* Hümeyni rejimi geldikten sonra, esir alınan ABD personelini kurtarma oprasyonu bile çölde takılmış ve basit bir eylem düzeyinde kalmıştır!…
* Vietnam, hezimeti ise yabana atılmayacak bir askeri harekattır!…
* Somali uygulaması da bir diğer fiyasko olmuştur!…
* Afganistan bataklığının durumuna bakıldığında, kendi üretimi olan Talibanların olayları taşıdığı bir diğer başarısızlıktır!…
* Irak açmazı ise, güncelliği itibariyle ibretlik örnekleri sürdürmektedir!…
* Siyasal yönden, arka bahçesi olan Latin Dünyasını kaybetmiştir!… ABD karşıtı politikaların Küba’dan sonra, Venezuela, Brezilya, Uruguay, Şili, Bolivya, Arjantin gibi ülkelerde de etkinliğinin arttığı gözlenmektedir!… Kısaca Quebec anlaşması sonuçları itibariyle ölü doğmuştur!!!
* Bir diğer yönden Afrika ve Latin Dünyası , giderek artan ABD karşıtlığı nedeniyle Çin’e yaklaşır hale gelmiştir!…
* RF başlangıçta, ABD ile NATO konseyinde gözlemci olarak işbirliğine yakın durmuşsa da, gene ABD’in NATO’yu doğuya kaydırma politikası sonucu, bir taraftan yeni üsler oluşturulurken, diğer yönden Karadenize çıkabilmek için Montrö’nün değiştirilmesine ilişkin ağız yoklamaları tedirginlik yaratmıştır!…Bu yaklaşım, hem Türkiye’yi, hem de RF fazlasıyla rahatsız etmiştir!… Ayrıca, SOROS modeli üzerinden yapay demokrasi ihracatı da doğu ülkeleri kadar Orta Asya Türk devletlerinde de güven sarsıcı sonuçlar oluşturmuştur !!! Putin’in Münih konferansında ki tavrı bu konuda bir dönüm noktası olmuştur…
* PKK konusunda ki uzun süren tutumu ile de Türkiye gibi bir müttefikinde bile kamu oyunda , %90 üstünde bir güvensizliğe neden olunmuştur!!!
* ABD’in bu yayılmacı politikalarındaki acelecilik ve acemiliği ŞANGHAY İŞBİRLİĞİ’Nİ tetikleyerek, beklenilmeyen bir karşı cephenin acilen doğmasına da neden olmuştur!!!
* Pakistan üzerindeki benzer baskılar da dikkate alındığında, ABD’nin giderek bu ülkeyi de tümü ile Şanghay İşbirliği’nin bir üyesi olarak zaman içersinde kaybetmesi dikkate alınması gereken bir husustur!!!
* Çin’in, açık deniz politikasına çıkması durumunda ise, mevcut gelişmeler sonunda bu ülkenin de Hint Okyanusunda bayrak göstermesi kaçınılmaz görülmektedir…
*Son gelişmeler içinde 12 Latin ülkesinin, ekonomik ve siyasal bir birliği amaçlayan şekilde Güney Amerika Birliğini, UNASUR’ u kurmaları, özellikle ABD karşıtı bir görüntü sergilemiştir…
* Ayrıca, yakın dönemde, Rusya Devlet Başkanı Dimitriy Medvedev’in, Rus rublesini bölgenin en önemli para birimi yapmayı hedeflediklerine ilişkin beyanı, siyasete yön veren para politikaları açısından, dikkate alınması gereken bir mesaj olmuştur…
Belirtilen faktörler geniş anlamda ele alındığında, PARANIN YÖN VERDİĞİ politikalar sonucu ortaya çıkan tabloda ABD nerede ve hangi politikalarında başarılı olabilmiştir?… Reel politikadan uzak bir şekilde , sadece, Wall Street’in içine çekilmekte olduğu girdabı engellemek için yürütülen stratejilerde ABD küresel bir güç oluştururken, gerçekte , küresel düzeyde cephelerini yayarak zaafiyetlerini de yaratmıştır!!! Kısaca, peş peşe istifa etmiş olan generallerin durumunu da bu mantık içinde değerlendirmek gerekmektedir.
Özetle, küresel düzeyde bir kontrolun sağlanabilmesi ise, ulusal direnme noktalarının zaman içersinde pasifize veya etkisiz hale geçirilmesinden geçmektedir. Bu konuda mukavemet merkezleri kendi milli benliğinin ve ulusal değerlerinin farkında olan ULUSAL DEVLET yapılarıdır. Küresel sömürü veya neo liberalizm üzerinden yeni emperyal sömürgeci oluşumun, karşısında milli devletlerin kendi halklarına ve değerlerine sahip olmasının korumacı engeli yatmaktadır!… Küresel finans ise, sınır tanımayan bir liberalizm içinde ülkeden ülkeye, borsadan borsaya akarak, kendi çıkarı istikametinde kaynakları tranfer etmeyi amaçları içinde görmektedir!!! Bu durumda da ULUS DEVLET YAPILARI finansal enternasyonalizmin hedefleri içinde yer almakta olup, giderek , bir karşıt hareket olarak ulus devletler dayanışmasının da zaman içinde oluşması artık şaşırtıcı olmayacaktır!
ABD. askeri yönden stratejik yayılma yöntemleri ile, dünya enerji kaynaklarının bulunduğu bölgelere , gerek ittifaklar içinde üsler oluşturarak, ya da Irak ve Afganistan modellerinde olduğu şekilde kendilerine göre, KURTARICI (!) işgal yöntenleri ile bölgeye yerleşerek çözüm yolları aramaktadır….
Bir diğer yönden ise ittifak yapıları içindeki ulus devletler bile, finansal enternasyonalizmin ihtiyacına göre tasfiye yöntemlerine muhatap olduklarının farkına varmışlardır!…. Bunların üniter yapıları ve bütünlükleri yok edilmek istenilmektedir!… Bu konuda bir taraftan etnik farklılıklar ile toplumlar kendi içinde ayrıştırılıp , yabancılaştırılmaya çalışılırken, diğer yönden de, inanç farklılıkları üzerinden sosyal dokuların birleştirici ortak değerlerine karşıt politikalar oluşturulmakta ve çatışma ortamlarının da yaratılmakta olduğu anlaşılmıştır!….
Elde edilen bazı sermaye çevreleri ile, bunların yönettiği medya kuruluşları yanında, amacı dışında kurulan STÖ. ve devşirilerek kendilerine yabancılaştırılmış aydın(!) kimliği verilmiş çevreler, sahte bilim, sahte sanat vb. unsurlar, psikolojik harekat yöntemleri içinde dönüştürülerek peş peşe devreye sokulmaktadır!…. Bu bağlamda sahte bilim, sahte edebiyat, sahte sanat vb. unsurlara öncelik verilmekte, bunlar, toplumun ortak değerlerini ayrıştırmanın araçları olarak propaganda yöntemleri içinde kullanılmaya çalışılmaktadır!… Amaç, Ulus devletlerin koruyucu politikalarının paranın istikametine engelleyici olabilecek önlemleri almasının önüne geçmek olmaktadır…
Küreselci güçler psikolojik harekat yöntemleri içinde ulus devlet yapılarına karşı, dini siyasallaştırarak ümmet anlayışına ayrıca destek veren bir politikayı da öne çıkarmaya başlamışlardır…. Milli Devlet yerine ümmet anlayışının yer alması konusunda ki esas amacın toplumu önce milli birlik beraberlik ortak değerlerinde soyutlamak , daha sonra da ümmet yapısını kendi içinde mezhepleştirmeye dönüştürdükten sonra bu sosyal dokuyu tekrar ayrıştırarak inanç sistemlerini radikalleştirmek ve yeni bir iç çatışma vasatı oluşturmak şeklinde konu görüntüye gelmektedir….Halen, Irak ve Pakistan’da yaşananlar, bu konudaki gelişmelerde izlenen somut örneklerdir!!! Ruanda faciası ise ayrıştırmanın bir diğer insanlık ayıbı olmuştur!…. Özetle;
BOP hedef alanı içinde bulunan ülkeler enerji kaynaklarını ve doğal kaynakların bulunduğu coğrafi kesimlerdir…. Bu coğrafyada etkin olabilmek ve müdahale edebilmek için emperyal sömürgeci güçlerin dünya genelinde meşru (!) nedenler oluşturmalarını gerektirmektedir…. Bu amaçla;
* Önce Ulus devletleri zaafa uğratacak şekilde ümmet veya etnik anlayış üzerinden toplum yapılarını dönüştürmek,
* Ümmet yapılarını kendi içinde ayrıca mezhepleştirerek ayrıştırmak
* Etnik farklılıkları birbirlerine yabancılaştırarak çatışma ortamına sokmak
* Ayrıştırılan mezhep gruplarını da birbirlerine karşı ayrıca yabancılaştırmak
* Daha sonra bunları daha radikal hale getirerek birer terör tehdit unsuru olarak çatışma ortamı içinde dünyaya göstermek
* Bir taraftan radikal grupları kendi aralarında mezhep ve etnik farklıklar içinde çatıştırırken, (Irak ve Pakistan’da olduğu gibi) diğer taraftan da hıristiyan dünyası için bu süreci bir tehdit unsuru olarak dünya genelinde ileri sürmek ayrıca, radikal islama karşı hıristiyan dünyasının desteğini İsrail’e sağlamak …
* Daha sonra da, bu bahane ile, enerji ve doğal kaynakların bulunduğu bu coğrafyalara, kurtarıcı (!) HAÇLI SEFERİ tavrı ile müdahale yolları aramak!!! Halen Evangelist Siyonist stratejinin paranın istikametini tayin eden politikalarında bu husus hissedilmektedir!!!
* Bir diğer husus da, son yıllarda görülmedik düzeyde dinin gerek hıristiyan ve gerese müslüman topluluklarda siyasallaştırlmaya çalışılması ve bunun üzerinden de siyaset yapılmasıdır!… ABD bile tarihinde olmadık ölçüde Evangelist Siyonist uygulamalarda din siyasallaştırılmıştır!!!
Bu noktadan bakıldığında ve Samuel Huntington’un “Medeniyetler Çatışması” tezi hatırlandığında, tanımlanan politik hedefin perde arkasından bu konunun yavaş yavaş sürüme hazır hale getirildiği daha iyi anlaşılmaktadır!… Din üzerinden siyaset oluşturmanın gayesi samimi dindar insanların vicdan özgürlüğü içindeki dürüst ibadet ve inanç anlayışları değildir!!!…. Konu, tümü ile küresel çetenin paranın geleceğinin güvenceye alınması için her türlü etnik ve inanç bağı üzerinden yürütmeye çalıştıkları çarpıtılmış , siyasallaştırılmış, düzmece inanç tezgahtarlığıdır!!! Bir ülkede dinin, hukukun, eğitimin, politikanın aracı haline getirilmesi ise, ister istemez istismara açık dış destekli beklentilere hizmet eden bir sürece yardımcı olacaktır!!!
Din üzerinden siyasetin Batı çıkışlı yaklaşımlarına bakıldığında özellikle, Evangelist-Siyonist bir siyasal oluşumun ABD de etkin olmasından sonra çeşitli boyutlarda bu hususun yankı oluşturmaya başlamış olduğu görülmektedir… Samuel Huntington’un Medeniyetler Çatışması tezi parlalelinde düğmeye basılmış intibaını veren bu süreçte zaman zaman bazı AB ülkelerinden de eyleme yönelik mesajların eş zamanlı olarak yansıdığı izlenmiştir!!!
* 2005 yılında Danimarka’da Hz. Muhammed’i hedef alan karikatürlerin hasıl ettiği tepki sonucunda radikal islami çevrelerin tavırları hatırlanmalıdır!!!
* Konunun benzeri 2008 Şubatında gene olmuş, İsveç, Hollanda, İspanya’da da benzer şekilde konu bu ülkelerde bazı çevrelerce desteklenmiştir…
* Bir diğer yönden Danimarkada’ki Türk Evlerinin kundaklanmaları, benzerlerinin Almanya’da tekrarı, yakın zaman aralığı içinde toplumları inanç farklılıkları üzerinden kutuplaşmaya çalışılan uğraşılar olarak sergilenmiştir…
* Yakın zamanda Hollanda da Kuran’ı eleştiren bir filmin gösterime girmesinin de aynı zaman aralığı içinde yer almış olması ve benzer tahriklerin Samuel Huntington’un Medeniyetler Çatışması tezine destek verilmesi şeklindeki bir imajını güçlendirmektedir!!!
* İngiltere’de, gene yakın geçmişte İslami çevreler için Şeriat Mahkemelerinin kurulmalarına ilişkin bir önerinin ilginçliğini de aynı mantık içinde irdelemek gerekmektedir!!!
* ABD de terör olayları içinde potansiyel tehdit unsuru olarak Türkiye dahil, özellikle islam ülkelerinin ağırlık taşıdığına ilişkin bazı haberlerin basında yer alması ilginçtir!!!
* Bütün bu paralel oluşumların gerisinde toplumları tahrik etmeyi amaçlayan ince politikaların, PARANIN İSTİKAMETİNİ tayin etmeyi gaye edinen sürümler olduğu konusunun doğru irdelenmesi de gerekmektedir… İfade edilen bu oluşumlar, hemen hemen eş zamanlı ve belli hedeflere yönelik olup, gerisindeki karar vericilerin kimler olduğunun iyi tahlil edilmelerinde de yarar vardır!!!
* Son Karikatür olayında ilk tepki Vatikan’dan gelmiştir… Bu konuda dinler arası diyaloğa zarar veren bir olay olarak konu kınanmıştır!!! Vatikan’ın bu tepkisinin iyi değerlendirmesi de yapılmalıdır. Bilindiği üzere,” dolar Wall Street’in, euro ise, AB’in bir yönü ile de Vatikan’ın parası olmaktadır”…. Esasen, Evangelist-Siyonist cephe ile, Vatikan Katolik dünyası arasında da euro/ dolar üzerinden çıkar çatışması oluşmuştur!!! Euronun devreye girmesinde bu yana rekabet sürmektedir… Vatikan bu çatışma sürecinde Evangelist cepheden , Kiliseye yönelik saldırılar da dikkate alındığında, İran gibi radikal islam ülkelerinden bile Vatikan’a destek gelmiştir…. Dolayısı ile malum çevrelerden yürütülmek istenilen Hırıstiyan / Müslüman çatışmasının gerisindeki ince hesabı Vatikan çok iyi şekilde görmüştür!… Bu bağlamda, Huntington’un Medeniyetler Çatışması tezi, daha ziyade, Evangelist –Siyonist cephe karşısında euronun çıkar birliği sağladığı euro alanına girmiş bulunan müslüman devletler ile Vatikan cephesi birliği içinde ve farklı bir boyutta cevabını ayrıca bulacak gibidir!!!
* İnanç farklılığı üzerinden çatışma alanları oluşturmayı amaçlayan çevrelerin kimler olduğuna dikkat edildiğinde, çıkış noktalarına ve değişik sürümlerine bakıldığında konu, hep aynı adresleri göstermektedir!!!
Paranın küresel gücünün ABD’in kontrolunda olması, ancak amaçladığı tek kutuplu dünya politikasının gerçekleştirebilmesi için zorunludur… Oysa, finans üzerinden kurgulanan stratejide de güç kaymaları giderek batıdan doğuya doğru olmaktadır… Dünya Bankası verilerine göre, 1995 yılında 42,2 trilyon dolar olan dünya gelirinin %60 batıda iken, bu oran 2005 yılına gelindiğinde 61,3 trilyon dolara yükselmiş ve %60 olan gelir dilimi batıda %54 düşmüş olarak görülmektedir… Yapılan tahminlere göre;
* Çin ve Hindistan’ın önümüzdeki 25 yıllık dönemde GSMH payının ikiye katlanacağı öngörülmektedir…
* Asya Pasifik bölgesi içinde RF dahil ,Çin, Hindistan, Endonezya ile Latin Amerikada Brezilya’nın 20 yıl sonraki tahmini GSMH ları dünya genelinin 1/3 eşit olacağını göstermektedir…
* Halen ABD’in 13 Trilyon dolara yakın olan GSMH dikkate alındığında, Çin’in 2008 yılında 10 Trilyon dolar GSMH ile ABD den sonra dünya ekonomisinde ikinci sırada yer alacağı var sayılmaktadır
* Geleceğe yönelik değerlendirmeler içinde dünya ekonomisindeki yerleri itibariyle 2020 yılına gelindiğinde Çin’in GSMH 57 trilyon dolara, ABD’in 31 Trilyon dolara, Hindistan’ın ise, 15 Trilyon dolara ulaşacağı ön görülmektedir!
Mevcut değerlendirmeler dikkate alındığına, yakın gelecekte Çin’in ABD.ekeonomisine eşit bir ekonomi ile dünya dengesi içinde yer alacağı hesaplanmaktadır. Böyle bir sürecin sonucunda, ABD’in tek kutuplu dünya stratejisinin yukarıda belirtilen zaafiyet noktaları da dikkate alıdığında, gerçekleştirmeyi amaçladığı stratejide sonun yaklaştığını d a göstermektedir….
Çin açısından zaafiyet noktalarına bakıldığında, halen günlük petrol tüketiminin 6,5 milyon varil olduğu, bu petrolün %45 Orta doğudan ithal ettiği de görülümektedir…Çin’in bu kalkınma sürecini sürdürebilmesi için de enerji yollarının çıkarı istikametinde güvenirliğinin sağlanmasına ilişkin politikalara ihtiyaç duyacağı da anlaşılmaktadır… Halen, Kazakistan ve Türkistan üzerinden doğuya yönelik enerji akışı dışında RF ile de enerji alımının sağlandığı yorumlarda izlenmiş bulunmaktadır… 2030 yılına gelindiğinde ise, Çin’in enerjide %80 dışa bağımlı olacağının da değerlendirmelerde yer aldığı görülmektedir! Çin’in Suudi Arabistan ile Enerji güvenliği anlaşması yanında, İran’ın Yadeveran bölgesinde ve Kenya’daki petrol arama konusunda ki anlaşmaları hatırlandığında, Hint Okyanusu’nun Çin için de ifade ettiği önem ayrıca öne çıkmaktadır .
ABD’in hegomonik demokrasi imajı içinde seyir eden ürkütücü politikaları sonucu jeostratejideki kaymalar ivme kazanmıştır!!! Parayı yönetenler, enerji üzerinden ön gördükleri kontrol sistemlerini silahın gücünü de kullanarak bir yere varamayacaklarını Irak sürecinde yaşamaktadır…. ABD, Soros çıkışlı yapay demokrasi taarruzları sonucunda Orta Asya daki üslerini zaafiyete uğramıştır… Özbekistan’daki Hanabat Askeri üssünden yararlanma imkanını 2005 yılında kaybetmiştir…Kırgızistan’daki Gansi Askeri üssü ise sorunludur!… Asya istikametinde ele alınmış bulunan ve paranın istikametine göre şekillendirilmeye çalışılan Evangelist Siyonist stratejik yaklaşımlar sağlıklı sonuç vermemiştir…
Halen köprü başları tutulmuş bulunan ülkelerde, küresel sermaye yeni emperyalist düzen içinde uygulamalarını sürdürmektedir… Paranın politkaya yön vermeye devam ettiği husus dikkate alındığında, küresel düzeydeki etki alanlarında ki görüntüye de bakıldığında bu ülkelerde ki ;
(…* Dış borç üzerindeki büyük ve uzun vadeli faiz ödemeleri.
* Doğrudan ve portföy yatırımlarından elde edilen karların kitlesel transferi.
* Karlı kamu teşebbüslerinin, mali olarak kötü durumdaki ulusal teşebbüslerin ve ucuz iş yerleri, enerji kaynakları ve düşük üçretli imalat ve hizmet endüstrileri, bu alanlardaki doğrudan yatırımların satın alınmaları ve ele geçirilmeleri.
* Çok geniş bir alandaki ürünler, patentler ve kültürel metalar üzerindeki temettü ödemelerinden kaynaklanan bedellerin toplanması,
* Geleneksel pazarın “ benzerliği” ve tarihsel bağlar aracılığıyla, bölgedeki ABD’li şirket ve bankaların tahakkümüne dayanan elverişli cari hesap dengeleri…..James Petras Henry Veltmeyer Maskesi Düşürülen Küreselleşme sf.111…) konularındaki uygulamaların sürmekte olduğu izlenmektedir!
Küresel sermayenin kendisini korumaya alarak, ülkeler üzerinde tesis etmekte olduğu siyasi ipotek, otoriter bir şekilde seyir etmektedir….Böyle bir yönetim hiyerarşisini sürdürmesinin kılıfı ise, gerçek anlamından soyutlanmış bulunan siyasal liberalizm ile liberal ekonomiyi arac haline getirilmiş olmasındandır!…Bu süreç, gerçek anlamının ötesinde kılıfına uydurulmuş bir demokrasi tanımı olmaya başlamıştır!… Paranın istikameti politikaya yön verirken küresel etkinliğini sağlamak için de siyasi coğrafya üzerinde jeopolitik ve jeostratejik kontrol noktalarını doğal kaynaklarla beraber ele geçirmeyi aynı zamanda amaçlamıştır!…Kısaca, gelişmeler göz önüne alındığında , demokrasi sürecinin anlamının ötesinde amacı aşan şekilde yeni sömürgeciliğin bir aracı olarak kullanılır hale getirilmesi oldukça düşündürücüdür!!! Demokrasi sürecinde bireysel haklar küresel sermayeyi yaratmış, ancak, küresel sermaye ise sonuçta, hegomonik demokrasi ile, bireysel hakları yok etmeye başlamıştır!!!
ERGUN ÖZGEN
Bir yanıt yazın