“Saray’dan Kız Kaçırma” değil, yangından mal kaçırma..
Kızı, pardon malı kaçırmaya çalışan yakışıklı da, Talât..
Ağlayan Talât.. Mingavara Talât..
Talât ile Hristofiyas geçen hafta yaptıkları görüşmenin ardından “Birleşik Kıbrıs” ile ilgili bazı ayrıntılar sızdı(rıldı).
İki tarafın “onayladığı” ordusuz yeni yapılanmada tek silahlı kuvvet polis olacak ve iki toplumun da kendi polisi bulunacak. FBI benzeri genel bir polis teşkilatı kurulacak. Türkçe ve Rumca’nın resmi dil olacağı Birleşik Kıbrıs’ta, resmi kurumlar için ortak bir çalışma dili de belirlenebilecek..“Diplomatik kaynaklar”dan alınan bilgiye göre, müzakereler çerçevesinde Devlet Başkanı ve yardımcısını senatonun seçmesi ve bu iki üyenin dönüşümlü görev yapması kararlaştırıldı. Bir Türk ile Rum’un oluşturacağı koalisyonlar aday olacak ve iki topluma mensup senatörlerin oyunu alan ikili seçilecek.
Bir sürü cek ve cak…
Asıl ilginç nokta; “Talat ile Hristofyas’ın, 51’inci görüşmelerinden sonra müzakereler tamamlanana kadar basına bilgi vermeme kararı almış olmalarının” açıklanması oldu.
Şimdi; önce bir takım bilgiler “diplomatik kanallar”ca sızdırılıyor, sonra “gizlilik kararı” alınıyor..
Sızdırılanların, her iki-(dört) kamuoyunda tartışılmasını istedikleri belli.. Tartışılacak, konuşulacak; ağızdan dolma embedilmiş köşe yazarları tarafından da süratle kamuoyu “oluşturulacak”..
Bünye “alıştırılacak”.. Çok tepki gören bazı maddelerde hafif törpülenmeler yapılacak..
Bunların “nasıl olacağını” son derece küstah bir ifadeyle Avrupa Komisyonu Kıbrıs Türk Masası Şefi Rasbash açıkladı..
Doğrusu Karen Fogg’dan, Annan Plânı sürecinden beri bu tür üslûbu “özlemiştik”.
Rasbah fütursuzca; “KKTCyi ve KKTC makamlarını tanımıyoruz, biz STÖ’lerle ilişki içindeyiz” derken, dış güçlerin KKTC’de oluşturdukları “Örümcek Ağı” yapılanması ile ilgili ipuçlarını da hiç çekinmeden verdi.
“UBP hükümeti bizi KKTCyi tanımaya veya diplomatik ilişki içerisine girmeye zorlayamaz. Biz zaten STÖ’lerle sürekli ilişki içerisindeyiz. STÖ’leri sürekli takip ediyoruz. Olup bitenlerden haberdar oluyoruz. Bizim ilişkimiz resmi devlet kurumlarıyla değil, STÖ’lerle ve bireylerledir. Geçtiğimiz beş yıl içerisinde çok etkin çalışmalar yaptık. Son beş yıllık dönemde, Kuzey Kıbrıs’a AB’den 832 uzman geldi. Bu uzmanlar 2559 Kıbrıslı Türk’le çalıştı. Bu kişiler, toplam 380 konferans ve çalıştayda eğitim gördü.”
“UBP hükümeti AByi bilmiyor. 2010da Kıbrıslı Türkler için yeni bir paket açıklanacak. Ama bu paketin içeriğini ve miktarını buradaki siyasi gelişmeler belirleyecek.”
Rasbah bununla da kalmadı, okullara hükümetin bilgisi dışında kitap dağıtmaya teşebbüs etti, yine hükümetin haberi olmadan kendi seçtiği devlet memurlarını “çevre eğitimi” almak üzere AB ülkelerine göndermeye kalktı..
Rasbah’ın “çağırılıp” uygun şekilde uyarıldığı söyleniyor..
İşte böyle bir süreçten sonra eksileri artıları denenmiş, kamuoyunda tartışılmış, havası alınmış, “damardan” enjekte edilmiş ve nerede hazırlandığı belli (olamayan) bir “metin”, Rasbah’ın sözünü ettiği ve sadece Kıbrıslı Türkler için açılacak (Rumları söylemiyor) bir “yeni paket” her iki tarafta da referanduma sunulacak..
Fakat son zamanlarda rivayetler muhtelif.. KKTC’de halkın, Rum’a yamanma görüşmelerine tepkisinin arttığı artık saklanamaz hâle geldikçe; referandumu halka değil, her iki tarafın meclislerinde hayata geçirme seçeneği dillendirilir oldu.
Öyle ya, 300-400 bin kişiyi mi manipüle etmek daha kolaydır, bir salona toplanmış 50 milletvekilini mi?
Peki, bundan sonrası neden “gizli”?
İki “a”dam arasında bir konu gizli olabilir mi, olur.. Para konuşurlar, tahvil alım satımı, ticari ilişkiler, ailevi ilişkiler..
Olabilir.. Üçüncü şahısların duymaması için, olabilir..
Saklanan bir nokta vardır, olabilir.. En fazla şahıslarını, ailelerini, şirketlerini ilgilendirir, etkiler..
Ama biri her nekadar 19 Nisan iradesiyle siyasi tabanını kaybetmiş, yetkisiz, meclisten görev almamış, politbürodan başka iktidar dahil kimseyle hiçbir şeyi paylaşmamış olsa da iki “Cumhurbaşkanı”nın -gizli- görüşebilecekleri neleri olabilir?
Sonuçta el değiştirecek olan babasının toprağı değil, “vatan”dır.. Yer değiştirecek olan, köleleri yahut işçileri değil “millet”tir.
Vaz geçilecek olan “devlet”tir.
Vatan’ın, milletin ve devlet’in geleceği “gizli” olabilir mi? Kapalı kapılar ardında tanıksız-tutanaksız pazarlanabilir mi?
Lozan; 59-60 Anlaşmaları, 74 Cenevre görüşmeleri böyle mi olmuştu yoksa görüşmelerin her cümlesi zamanın iletişim araçlarıyla iktidara-meclise an be an taşınarak, bilgi verip, görüş alınarak mı yapılmıştı?
Bir şeyi “gizli” yapıyorsanız, sakladığınız, duyulmasından çekindiğiniz “bir şey” var demektir..
Talât bu sisler arkasına sığınarak, gizlilik isteyerek “görüşmeler 2010 başında bitsin” diyor..
2010 Nisan’ında kuzeyde Cumhurbaşkanlığı seçimi var..
Eroğlu diyor ki; “Devlet şaka olsun diye kurulmadı”..
Devlet ne şaka olsun diye kuruldu, ne de 30 kupona gazeteden çıktı..
KKTC’de bayram filan değil, süratle gidilen bir Cumhurbaşkanlığı seçimi var..
Talât dış destekle, yangından mal kaçırıyor..
Eroğlu yangını söndürmeye, malı kurtarmaya çalışıyor..
Ey Kıbrıs Türk’ü..
Cumhurbaşkanlığı seçiminde oylanacak olan timsah gözyaşları döken “a”dam’ın kaprisleri değil, “devlet”in varlığı veya yokoluşudur..
Ne diyordu “Mücahit Marşı”?
“Ya Türk Kıbrıs vâr olur/ Ya mücahit yaşamaz”..
“Nerede o eski mücahitler?” mi diyorsunuz? 25/11/09
57’İNCİ ALAY HER YERDE
HEPİMİZ 57’İNCİ ALAY’IN NEFERLERİYİZ
mumtazbay@hotmail.com
Hüseyin MÜMTAZ
Bir yanıt yazın