İşte Dersim Gerçeği – Ahmet Taner Kışlalı


Gezilerimde zaman zaman karşıma çıkan bir soru var:

“Dersim isyanının arkasındaki gerçek nedir?”

Özellikle gençlerden gelen bir soru bu.

Gençler, inançlarını savunuyorlar. Bilgileri dışındaki sorularla karşılaştıklarında da, yanıtlarının gazete köşelerinde verilmesini istiyorlar.. .Hem kendileri, hem de kendileri gibi bilmeyenler öğrensin diye.

Doğu ve Güneydoğu’daki başkaldırmalar içinde iki tane iki tanesi önemli: Şeyh Sait ayaklanması ile Dersim ayaklanması.

Şey Sait ayaklanmasının arkasında İngiltere vardı.

İngiltere’nin amacı, bu ayaklanma sayesinde, Musul üzerindeki isteklerini Türkiye’ye kabul ettirmekti. Kuzey Irak petrollerini kendi denetimi altına almaktı.

“Din elden gidiyor” görünümü altındaki ayaklanma bastırıldı. Ama İngiliz emperyalizmi de amacına ulaşmış oldu.

Gerek Moskova, gerekse Türkiye komünistleri, Şeyh Sait ayaklanmasına ( 1925 ) destek vermediler. Komintern ( Komünist Enternasyonal ) belgelerinde; bu tutumun nedenleri şöyle açıklanıyor:

“Mustafa Kemal, genel olarak ulusal kurtuluş hareketini temsil etmekte ve Türkiye’nin demokratlaşması ve feodal kalıntılar ile Müslüman din adamlarının etkisinden kurtarılması için çalışmaktadır. Kemal’e karşı, ilk olarak emperyalizm, ikinci olarak feodal ağalar, üçüncü olarak din adamları ve dördüncü olarak liman şehirlerinin yabancı sermayeye bağlı ticaret burjuvazisi mücadele etmektedir.”

Dersim, bugünkü Tunceli’nin eski adı. Ve Dersim tarihi, ayaklanmalarla dolu.

Padişahlara karşı ayaklanmışlar. Meşrutiyette ayaklanmışlar. Jön Türk hareketinde ayaklanmışlar. Sonuncu olarak da cumhuriyet yönetimine karşı ayaklanmışlar.

Kimler bunlar?

Osmanlının bile Tımar sistemine dahil edemediği şeyhler, ağalar, aşiret resileri… Yani yargı da kendileri olan, vergiyi de kendileri toplayan gençleri askere yollamayıp kendi muhafızları yapan, haydut çeteleri oluşturan feodal güçler.. Derebeyleri.

Niçin ayaklanıyorlar?

Bu geri düzen değiştirilmek istendiği için.

Komintern belgelerinde ( 1937 ), son Dersim ayaklanmasına neden olan ortam şöyle anlatılıyor.[1]

“Feodal unsurlar, Kemalist parti tarafından gerçekleştirilen reformlara rağmen, bugüne kadar ülkenin bu sapa bölgesinde barınmayı başarmışlardır.. . Dersim, Türkiye’nin ulusal ekonomisinin dışında kalmaktaydı. Öyleki başka bir vilyetten hiçbir tüccar, Dersim’de iş yapmayı göze alamazdı. Devletin Dersim’de askerlik yükümlülüğünü gerçekleştirmesi ve yasal vergileri toplaması, bugüne kadar mümkün olmamıştır.”

Ve ekleniyor:

“İsyanın arefesinde tapu kadastro idaresi, feodal aşiret reislerinin elinde bulunan halka ait malların incelenmesi ve saptanmasına ilişkin hükümet önlemlerini uygulamaya başlamıştı. Bu durumda feodalizm, kendi yasadışı egemenliğinin iktisadi temellerini yitirme tehlikesiyle karşı karşıya bulunduğunu hissetti. İşte, özellikle bu önlem, isyana yol açan neden olmuştur.”

Son Dersim ayaklanmasının çok kanlı bir biçimde bastırıldığı doğrudur. Hareketi yöneten komutanın, bu nedenle görevden alındığı da bilinmektedir. Ama Dersim ayaklanması nedeni ile Atatürk’ü ve Kemalizmi suçlamaya çalışanların öncelikle şu soruyu yanıtlamaları gerekir:

“Suçlamalar doğru ise Tunceli – yani Dersim – niçin yıllar boyu Atatürk’ün partisine oy vermiştir? Türkiye’de Kemalist partiye – ya da başka bir partiye – verilen oyların yüzde 70’leri aştığı başka bir il var mıdır?”

İşte Dersim gerçeği!.. Gerisi “laf-ı güzaf.”

Kaynak : A.Taner KIŞLALI – Bir Türkün Ölümü, s.22-24., Ümit Yayıncılık, 1997.
(Cumhuriyet, Mart 1996)
[1] “Komintern Belgelerinde Türkiye – Kürt Sorunu”, Kaynak Yay., İstanbul, 1994

======================================================================

Ahmet HAKAN

ahmethakan@hurriyet.com.tr

Aleviler cellatlarına âşık kurbanlar mı?

“CELLAT” CHP imiş, Aleviler de “kurban”…

Çünkü CHP, Dersim’de Alevileri katletmiş, fakat buna karşın Aleviler CHP’den bir türlü vazgeçemiyormuş.

Bu tam da bir “Cellatlarına “âşık kurbanlar” vakası imiş…
Aleviler bir tür “Stockholm Sendromu” yaşıyorlar imiş.
İşte buraya yazıyorum: Bu tez külliyen yanlıştır ve saçmadır.
* * *
Cumhuriyet’i kuranlar, “Türk”, “modern” ve “seküler” bir ulus-devlet kurmaya çalışıyorlardı. Amaç buydu.
Bu amaca ulaşmak için gerekirse göz karartılıyordu.
Çıkan yerel isyanlarda uygulanan ölçüsüz şiddetin gerekçesi buydu.
Cumhuriyet rejimi için Dersim’de meydana gelen kalkışma, bir “Alevi isyanı” falan değildi, yerel bir isyan hareketiydi…
Bu yüzden ne rejimi kollayanlar, ne de Aleviler, Dersim’de yaşanan katliamı “Alevi katliamı” olarak nitelediler.
* * *
Aleviler, cellatlarına âşık kişiler falan değildir.
Onların CHP’li olmalarının nedeni basittir:
Çoğunluğu Sünni olan bir toplumda kendilerini hep tehdit altında hissettikleri için, “Seküler bir Cumhuriyet ideolojisi”ni kurtarıcı olarak gördüler.
Sünni bir toplumda Alevi olarak yaşamanın ne anlama geldiğini gayet iyi biliyorlardı:


“Osmanlı”
da çoğu zaman muzır görüldüler, bazen kılıçtan geçirildiler.


“Sağcı ve muhafazakar anlayış”
, onlara çoğu zaman “sapkın mezhep mensubu” muamelesi çekti.


“Mukaddesatçılar”
, Cumhuriyet ideolojisine sahip çıkmaları nedeniyle Alevileri “rejim bekçisi” diye aşağıladılar.
Yani Alevilerin CHP’li olmaları, marazi nedenlerden kaynaklanmıyor, psikolojik bir bozukluğun eseri falan değil. Sapasağlam gerekçeleri var.
* * *
CHP’li Onur Öymen’in bağışlanamaz hatası şudur:
2009 yılında devletin bir isyan hareketini bastırmak için Dersim’i örnek alması gerektiğini önermesidir.
Buna “ilkel bir anlayış” denilir, “otoriter anlayışa saplanıp kalmış” denilir, “çağı anlamamış” denilir…
Ama olaya “CHP Alevi celladıdır / Aleviler de cellatlarına âşıktır” diye yaklaşılırsa, mevzu külliyen saptırılmış olur…
Böyle “baskın basanındır” ya da “el çabukluğu marifet” propagandalarıyla Alevileri AK Parti’nin kucağına doğru itmeye çalışmak yerine…
AK Parti’nin “Sünni çoğunluğun sesi” olarak, Alevileri “sapkın bir mezhebin mensupları” olarak görmediğini esaslı bir şekilde ortaya koymasını sağlamaya teşvik etmek çok daha anlamlı olur.
Hem böylece birilerinin de çıkıp, “Kardeşim siz de Alevileri kesen Yavuz için ‘Biz Yavuzların torunlarıyız’ diyorsunuz. Ne iş?” demelerine…
Ya da…


“Dersim katliamında başka parti mi vardı? Celal Bayar da CHP’liydi, Adnan Menderes de CHP’liydi”
demelerine karşı söyleyecek bir sözünüz olmaz.

Saçmalığın daniskası

OKAN Bayülgen kardeşimiz, yaptığı programlarda Serdar Ortaç’la kafa bulamazmış…


“Stüdyoda olmayan biri”
nin arkasından konuşmak yakışık almazmış.
Olmazmış bu…
Kerameti kendinden menkul Yeşim Salkım kesti bu raconu…
Kendisine bir hayret nidası çekmek ve “Hadi ya!” demek isterim…
* * *
Sanki Serdar Ortaç, kendi halinde bir komşu çocuğu…
Adam öyle ya da böyle Türkiye çapında bir “star” yahu…
Şarkı söylüyor, şov yapıyor, demeç patlatıyor, ekranlara çıkıyor, gazetelerde boy gösteriyor…
Abartılı bir şekilde övenleri yok mu?
Hem de nasıl var…
Tamam, o zaman… Abartılı bir şekilde kafa bulanları da çıkacak…
Sen “Serdar Ortaç büyük sanatçıdır” diyeceksin, övgüde aşırıya gideceksin, adamı göklere çıkaracaksın…
Ve bu sonuna kadar serbest olacak…
Biri de çıkıp ufaktan dalgasını geçtiği zaman, “Olmaz… Kendisi burada yok… Dalga geçtirtmem” falan diyeceksin…
Ne oluyor yahu?
Eski köye yeni âdet mi geliyor…
Ben ekranlarda herkeslerin “büyük sanatçı” falan addedilmediği, herkeslerin göklere çıkarılmadığı, ironiye aşinalığın kol gezdiği bir ülkede yaşamak istiyorum.
Okan kardeşim, lütfen bu abuk sabuk yaklaşımlardan zerre kadar etkilenme ve bildiğin yolda devam et…

Kral’ın davetlileri

ŞU “akreditasyon” denilen illetten çok çekmiş bir gazeteciyim…
Bir ara Anıtkabir’e girmem bile yasaktı…
Uzun bir süre Başbakanlık’tan içeri adımımı atamadım. Çankaya desen hepten kapalıydı kapısı bana.
Sonra “bizimkiler” geldi iktidara…
Bir/iki girdik içeri… Ama yazıya sadakat söz konusu olunca onlar da “şak” diye kapattılar kapıları.


“Abdullah Abi”
Cumhurbaşkanı oldu, ben hâlâ Çankaya’ya adımımı atmış değilim. Başbakanlık falan desen Emre Aköz’lerin elinde…
Hadi hepsini anladık da…


Suudi Kralı
’na ne oluyor yahu? Adam kutsal topraklarda gazeteci ağırlayacak, o da uygulamış akreditasyonunu…
6 gazeteci çağırmış yurdumuzdan… Kurumlar şunlar: Star Gazetesi, TV 24, Kanal 7, Samanyolu TV, Zaman Gazetesi, Yeni Şafak Gazetesi


Sonuç: Akreditasyon böyledir işte…
Anıtkabir’de de var, Kâbe’de de..

__._,_.___ Reply to sender | Reply to group Messages in this topic (1) Recent Activity: Visit Your Group Start a New Topic MARKETPLACEParenting Zone: Your community resource for family and home

Switch to: Text-Only, Daily Digest • Unsubscribe • Terms of Use .
__,_._,___

__._,_.___
Mustafa Kemal Atatürk

Yorumlar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir