Hüseyin Mümtaz
Kıbrıs’ın taşının toprağının altın olduğu hakkında son günlerde ortalıkta mebzul miktarda rivayet dolaşmaktadır ey okur..
Kasım’ın başında Birleşik Krallık, yâni “Büyük” Britanya Kıbrıs’ta bulunan 2 üssünün, Ada’nın toplam alanının yüzde 3’ünü oluşturan arazisinin yaklaşık yarısını, “barışa katkı için” devretmeye hazır olduğunu BM’ye bildiriyor.
BM tarafından Kıbrıs’ta yapılan açıklamada, önerinin koşullu olduğu, koşulun da, ”iki toplum liderleri arasında kapsamlı bir barış antlaşması sağlanması, antlaşmanın iki toplumun çoğunlukları tarafından onaylanması ve her iki tarafça da, tüm onay süreçlerinden geçerek kabul edilmesi olduğu” belirtiliyor..
İngiltere Ada’daki 2 üssünde, 245 kilometrekarelik bir alanı elinde tutuyor. Bu ülke BM’ye, bu alanın yaklaşık yarısını oluşturan, 116.5 kilometrekarelik kısmı öneriyor.
1960 anlaşmalarına göre “Kıbrıs Cumhuriyeti”nin Türkiye ve Yunanistan ile birlikte 3 garantör ülkesinden biri olan İngiltere’nin, Gazimağusa yakınlarında Dikelya ve Limasol yakınlarında da Ağrotur olmak üzere 2 askeri üssü bulunuyor.
“Haşmetmeap” aynı alicenaplığı 2004 Annan Planı’nda da lütfetmişlerdi.
Arkadan İngiltere’nin Ankara Büyükelçisi Reddaway da “Kıbrıs’ta çözüm için, askeri üslerindeki toprakları vermeye hazırız” açıklaması yaptı.
Tam 6 gün sonra Rum tarafının Özdil Nami’si Tumazos Çelebis, “Çok zor ama Karpaz’ın Kıbrıs Rum idaresine verilmesini istiyoruz” açıklamasını yaptı. Çelebis, Rum Politis gazetesinde yayımlanan demecinde, “Toprak düzenlemeleri ne kadar çok olursa o kadar çok toprağın Kıbrıs Rum idaresi altına geçeceğini, bunun da mülkiyetin çözümünü kolaylaştıracağını” savundu. Çelebis, “Çünkü Kıbrıs Türk idaresi altında kalmayı isteyecek Kıbrıslı Rum sayısı azalacak. Evet, çok zor ama Karpaz’ın Kıbrıs Rum idaresine verilmesini istiyoruz. Zor olmasına rağmen bunda ısrar ediyoruz, çünkü talebimizin tamamen haklı olduğunu düşünüyoruz” dedi. “Karpaz’ı alırsak birkaç bin kişi Kıbrıs Rum idaresi altında geri dönecek” diyen Çelebis, “Nihai bir müzakere turunda buna ulaşır isek elbette bu dikkate alınacak. Mal sahiplerinin mallarını talep etme haklarının kısıtlanmasını kastetmiyorum. Ama müzakere yalnız başlıklar içerisinde olmayacak, bir ara başlıklar arasında da yapılacak” diye konuştu.
“Daha çok toprak istediklerini” ifade eden Çelebis, Kıbrıs Türk tarafının daha önce, mülkler için tapu verildiğini, verilebilecek tek şeyin takas veya tazminat olduğunu söylemesine rağmen şimdi durumun değiştiğini, Kıbrıs Türk tarafının, mülkiyet hakkını teslim ettiğini ve takas, tazminat, iade seçeneklerini müzakere etmekte olduğunu söyledi. “Yer değiştirecek kişilerin sayısıyla ilgili bir hesaplama var mı” sorusuna karşılık, “Kıbrıslı Türklerden en az 40 bin kişinin yer değiştirmesi gerekecek” diyen Çelebis, “Sadece, iade edilecek bölgelerde yer değiştirecek kişilerden söz ediyorum. Bu itibarla, varılacak anlaşmayla Kıbrıslı Türklerin üçte birinin yer değiştirmesi gerekeceği hesap edildi” diye konuştu.
Çelebis, garantilerle ilgili soruya karşılık, “Biz, ‘Kıbrıs’ın (Rum tarafı) AB üyesi olduğu ve 1960’takinden çok daha farklı şartların hakim olduğu 21. yüzyılda garantilerin gereksiz olduğunu söylüyoruz. Elbette bir de müdahale hakları kırmızı çizgisi var ki elbette kabul edilmiyor” dedi.
O halde şimdi öncelikli soru şu; 1. Majesteleri Kraliçe ihsan edeceği 116.5 kilometre kare toprağı son tahlilde kime verecek? Rum tarafına mı, Türk tarafına mı? Sonraki sorular da çorap söküğü gibi arkadan gelecek; 2. Çelebis’in dediğine göre 21.inci YY’da, hele Rum tarafının AB üyesi olduğu bir konjonktürde “garantiler geçersiz” olduğuna göre; bu garanti anlaşmaları ile adada bulunmakta olan İngiltere neden tümüyle adayı terketmiyor? Madem AB artık adada, ve madem 1960 anlaşmaları geçersiz, İngiltere orada halâ ne arıyor? 3. Binlerce kilometre ötedeki İngiltere için, Amerika için, AB için adanın stratejik önemi var ise, sadece 40 mil kuzeydeki Türkiye için neden en ufak bir önemi olacağı düşünülmüyor da eninde sonunda her ortam ve her görüşmede konu “illâ Türk askeri adadan çıksın” a gelip düğümleniyor?
Yeni Nobel Barış ödülü adayımız, medârı iftiharımız Fatih Çekirge’nin bile ağzına düşmedi mi “Güvercin kanadında” bir gece ansızın askerleri çekivermek?
Çelebis eğer, “mümkün olduğu kadar çok toprak istiyoruz” ve “illa Karpaz’ı istiyoruz” diyorsa, sonra da “yer değiştirecek” Kıbrıs Türklerinin sayısının “en az 40 bin kişi olacağını” söylüyorsa Talât neyi görüşüyor? Karpaz’ı vermemek için mi, 40 bin sayısını azaltmak için mi?
Geçen hafta AB ülkelerini kapsayan bir anketin sonuçları, Kıbrıslı Rumların “Avrupa’nın en ırkçı ve yabancı korkusu taşıyan kişileri” olduğunu ortaya koydu. Fileleftheros’un haberine göre, “Kıbrıs Avrupa Üniversitesi” tarafından, “Avrupa Toplumsal Araştırma Programı” çerçevesinde, Eylül-Aralık 2008’de yapılan araştırmanın sonuçları açıklandı. Güney Kıbrıs’ta 1600 haneyi kapsayan anketin sonuçlarına göre, “krizde, ırkçılık, şüphecilik ve dine aşırı düşkünlükte bir numara” olan Kıbrıslı Rumlar, ırkçılık ve yabancı korkusu konusunda tüm AB ülkelerini geride bıraktı.
İşte Talât “bu”, yâni Avrupa’nın “en ırkçı” halkı olan Rumlarla “görüşüyor”.
O zaman yeni sorular geliyor; 4. Yer değiştirecek 40 bin kişinin kaçı “yerleşik”? 5. “Meşru Kıbrıslılar”dan kimsenin yer değiştirmemesi mi kararlaştırıldı ara bölgedeki tanıksız-tutanaksız buluşmalarda?
Karpaz gidiyorsa efendiler, oradaki “tüm yerleşikler” de, “anlaşma uyarınca” dürülüp kılıfına sokulacak alay sancaklarıyla beraber “bir gece ansızın” Magosa’dan gemilere bindirilip Türkiye’ye doğru terk-i diyar eyleyeceklerdir..
Peki; bir insan ömrü içinde üçüncü defa “yer değiştirecek 40 bin Türk” ve Karpaz’daki “cümle yerleşikler”, işte bunları görüşmekte olan Talât’a Nisan 2010’da bir defa daha “Yes be baba” mı diyeceklerdir?
Talât ne demişti 2 Kasım 20009 tarihli Radikal’de?
“Çatışma olmaz diyemem.Kıbrıs’ta iki toplum arasında bir çatışma ihtimali bugün çok zayıftır. Ama kesinlikle olmaz diyemem. İşgal ordusu olarak görürsen sen karşıdaki orduyu, bu ihtimal her zaman vardır. Çünkü işgal ordusuna karşı kurtuluş savaşı vermek mubahtır, hatta vatanseverliktir”.
Kıbrıs’ta toprak olmak da zordur, asker olmak da..
“Toprak olmak” zordur, çünkü örneğin Güzelyurt, Lefke’de Hakk’ın rahmetine kavuşanlar bile Lefkoşa’ya defnedilmek istemektedirler, “daha emniyetli olur” düşüncesiyle..
Öyle ya, belli mi olur; yatmakta olduğunuz el kadar toprak yığını “bir gece ansızın” Çelebizis’in isteği-Talât’ın onayı ile Rum’a verilivermiş..
“Türk askeri” olmak da zordur Kıbrıs’ta..
74’den beri orada olacaksın..
Ama 2009’da “kıprıslıtürklerin” Cumhurbaşkanı çıkıp seni işgal ordusu olarak gören Rumlara “vatansever” diyecek, verdikleri “kurtuluş savaşını” mübah sayacak..
Öyle ya, İngiliz “işgalci” değil.. Onların üslerdeki askerleri asker sayılmaz…“Babalarının malı” olan toprakların yarısını bile büyük bir yücegönüllülükle “Kıprıs Cumhuriyeti”ne bahşediyorlar…
Kıbrıs’ta şu sıralar asker olmak… Asker olup da Beşparmaklar’dan her saniye Toroslar’ı gözlemek zordur.
Kıbrıs’ta şu sıralar aslında “Türk olmak” zordur…17/11/09
57’İNCİ ALAY HER YERDE
HEPİMİZ 57’İNCİ ALAY’IN NEFERLERİYİZ
mumtazbay@hotmail.com