15 Kasım durağı her yıl 29 Ekim-10 Kasım zaman sarkacında doruklara tırmanan Vatan-Devlet-Millet-Atatürk duygularının son dönemecidir..
15 Kasım 1983; Kıbrıs’ın kuzeyinde 13 Şubat 1975 tarihinde biraz mahcub bir şekilde kurulmuş olan KTFD’nin bağımsızlık ilân edilerek KKTC şekline dönüş tarihidir.
KTFD, bizatihi isminin kendi içinde biraz mahcubiyet barındırıyordu çünkü Kıbrıs’ta Rumların kabul etmiş olduğu bir federasyon yoktu ki, o federasyonun Türk ayağı oluşmuş olsun..
KTFD, bir müzakere taktiği idi.. Rumlara ve daha çok dünyaya “Bakın biz Rumlarla ortaklığa razıyız, hazırız.. Gelin bu doğrultuda görüşmelere devam edelim” anlamındaki bir barış mesajı idi..
15 Kasım 1983’de Kıbrıs’ın kuzeyinde mecliste oylamaya katılan CTP’li vekillerin de katkısı ve oy birliği ile KKTC ilan edildi.
Masada Kıbrıs Türkleri artık daha rahat olacaklardı, devletleri vardı.. Bir lütuf olarak değil, aynı haklara sahip iki ayrı devlet şeklinde, Rumlarla birlikteliğin nasıl olacağını yahut neden olamayacağını oturup görüşebilirlerdi.
Önce süper güçlerin baskısı ile, ilerleyen yıllarda ise Ankara’nın örtülü kabulü sonucu bu devletin tanınması için uluslararası alanda “tanınma” çalışmaları yapılmamış, tanınma, hep bir görüşme taktiği olarak yedekte bekletilmiştir.
Uluslararası alanda halâ “tanınma” değil, ambargo’ya Talât’ın taktığı isimle “izolasyon”ların kaldırılması mücadelesi verilmektedir.
İKÖ’de yaratılan zorlama “Kıbrıs Türk Devleti” ifadesi, hiç var olmayan-sanal bir kimliktir. Dünyada “Kıbrıs Türk Devleti” diye bir devlet yoktur, sadece Türkiye tanımış olsa da yalnızca KKTC vardır.. “Kıbrıs Türk Devleti-Eyaleti” tanımı, asla yürürlüğe girmemiş olan Annan Plânında Türklere lâyık görülmüş olan zorlama bir lütuftur.
İşte yarınki 15 Kasım 2009, bu devletin 26’ıncı kuruluş yıldönümüdür.
KKTC’nin başında da şu anda Cumhurbaşkanı kartvizitiyle “ne yazık ki” Talât vardır..
“Ne yazık ki” dememiz için, hiçbir şey olmasa bile elimizde kapı gibi iki nedenimiz vardır.
2 Kasım 2009 günlü Radikal’de “ADA”M’ın dediği şu iki noktanın altını kalın-kırmızı çizgiyle çizdim..
1.“Tartışmalar yoğun biçimde sürüyordu. CTP sık sık bildiri yayınlıyor, ‘Ayrı devlet taksimdir, taksime hayır, ayrı devlete hayır’ diye. 14 Kasım gecesi saat 24 gibi CTP Parti Meclisi toplantıya çağrılıyor. Toplantıdan önce Denktaş, ‘Yarın KKTC’yi ilan edeceğiz. Devletin kuruluşunu reddeden bir parti kapatılır’ diyor. Saat taa 5’e kadar tartışıyoruz. Sonuçta oylama yapılıyor. Bir oyla, 13’e 14 oyla KKTC’nin ilanına onay kararı çıkıyor. Ben tabii ‘Hayır’ oyu kullandım o zamanki şartlarda. Dahası büyük mücadele verdim ‘Evet’ çıkmaması için. O gece eve döndüğümde ağladım. Hayatımda ilk kez…”
Şimdi, işte bu “ada”m KKTC’nin, bağımsızlığını korumaya yemin ederek başına oturmuş kişi olup, bu sıfatıyla “görüşme” yapmaktadır..
Bu “ada”m’ın bu sıfatı ve bu ağlamış haliyle Rum’la nasıl ve neyin görüşmesini yaptığı konusunda kimsenin artık en ufak bir şüphesi kalmamıştır.
Yarın, 15 Kasım; Talât’ın “ağladığı” Cumhuriyet’in kuruluş yıldönümü.. Kürsüye çıkıp herkesin ve bütün dünyanın önünde ne diyecek? Bayrak-devlet-millet- bağımsızlık kavramları yakışacak mı ağzına,yapışmayacak mı?
Saray’da hangi kutlamayı, neyin kutlamasını kabul edecek?
2.“Çatışma olmaz diyemem.Kıbrıs’ta iki toplum arasında bir çatışma ihtimali bugün çok zayıftır. Ama kesinlikle olmaz diyemem. İşgal ordusu olarak görürsen sen karşıdaki orduyu, bu ihtimal her zaman vardır. Çünkü işgal ordusuna karşı kurtuluş savaşı vermek mubahtır, hatta vatanseverliktir”.
Bu lâf, bence ilkinin gölgesinde kalmış, belki de ilkinden daha önemli bir lâftır. Talât’ın şuur altını aksettirmektedir. Rum’u anlayışla karşılamak başkadır, Türk ordusunu “işgal ordusu” olarak görmelerine hak vermek, mübah saymak, yaptıkları işi vatanseverlik olarak nitelemek başkadır.
O zaman, EOKA vatansever ise, TMT teröristtir.
Yapılan ve özellikleri, nitelikleri aynı işe takacağınız isim, olaya bakış açınıza göre değişir..
Demek ki Talât kendini halâ “o taraf”tan, “o taraf”a ait hissetmektedir.
Halbuki yıllar yılı biz TMT’nin vatansever, EOKA’nın terör örgütü olduğunu kabul etmiştik..
Kutlamalar çerçevesinde TSK’yı temsilen de bir heyet gitmiş adaya, başlarında Orgeneral Erdal Ceylanoğlu varmış..
Ceylanoğlu acaba Talât’ın bu lâfını duyup da mı gitmiş “tebrike”? Talât nasıl “kabul buyurmuş” bu tebriki? Ceylanoğlu önceden duymayıp, orada duyduysa neden tebrik etmiş?
“Kendiliğinden görüşmeci” Talât’ın bu saatten sonra adadaki “işgal kuvvetlerinin” varlığı-geleceği konusunda Hristofiyas ile hangi doğrultuda görüşeceğini düşünüyorsunuz?
3. Osman Güvenir’in HALKIN SESİ’ndeki “O KİTAP VE -CUMHURBAŞKANI- TALAT” başlıklı yazısından öğrendiğimize göre Talât bir de “Rusya’daki sol rejim yıkıldığında ağlamıştım” diyor..
Demek ki Talât Rusya’daki sol rejim yıkıldığında ve KKTC kurulduğunda üzüntüden ağlamış.
Ve bu Talât şimdi “komünist” Hristofiyas ile KKTC’nin geleceğini “görüşüyor”..
Durum vahimdir efendiler..
Hanımefendiler, beyefendiler vaziyet elimdir, vahimdir..
Daha kötüsü olamaz..
Kıbrıs’ta Rum’un komünisti-solcusu önce ulusalcıdır.
Bizim tarafın komünisti-solcusu ne yazık ki önce de sonra da Rumcu’dur.. Ondan sonra solcu-komünisttir ve en iyi ihtimalle “adalı”dır, “kıprıslı”dır.
Bu noktada işler biraz karışıyor.. Kıbrıs’ta Türk tarafının bağımsızlığını istemediği için “ağlayan” Talât acaba, “karşıda” da görüşmeci olarak Rum tarafının bağımsızlığına muhalefetinden ağlayan bir kimseyi mi muhatap almıştır?
Hayır, iki senedir görüştüğü “kankası”, adada tek bağımsız devletin Rum devleti olduğunu ve Türklerin ikinci sınıf vatandaş olarak kendisine bağlanmasını isteyen Hritofiyas’tır.
O zaman bu işte bir terslik vardır..
Terslik vardır da “düzeltmek” senin elindedir ey vatandaş..
Nisan 2010’da Cumhurbaşkanlığı sandığı önüne gelecek..
Elinde bir “ağlayan” Talât vardır, bir de “Kıbrısta yaşayabilir ve Kıbrıs Türk halkının bu topraklarda ebediyen güven içinde yaşamasını sağlayacak bir anlaşma peşinde olduklarını” söyleyen, “Kıbrıstaki iki devlet, iki halk gerçeği temelinde bir anlaşma olması gereğinin altını çizen” Eroğlu vardır..
KADEM’in geçen ay yaptığı araştırmaya göre KKTC halkının % 78’i bağımszı devlet istiyor, % 63’ü Talat-Hristofiyas görüşmelerinin başarıya ulaşacağına inanmıyor.
Yine KADEM’in, KIBRIS Gazetesi’nin 7 Kasım günlü haberinde yayınlanan anketinden “KKTC Cumhurbaşkanlığı seçimlerini kim kazanır?” sorusundan Derviş Eroğlu yüzde 36, Mehmet Ali Talat yüzde 31.4 sonucu çıktığı açıklanmıştır.
Demek ki devletin varlığı ve devamı için Eroğlu kazanmalıdır.
Beşparmak Grubu gibi üçüncü taraflara göz kırpan “beşibiryerde”lerin bulanık suda balık avlamalarına itibar etmemelidir.
Nisan 2010’da oylanacak olan sadece Cumhurbaşkanlığı değil, bir yerde de “devletin varlığı, bağımsızlığı ve beka’sı olacaktır.
Olacaktır da bu sırat köprüsünde DP hangi noktada duracaktır?
Bir tarafta “devlet”, diğer tarafta o kuruldu diye çaresizliğinden ağlayan Talât varsa Serdar Denktaş’ın partisinin de Eroğlu’nun yanında olması gerekmektedir.
Annan Plânındaki “tarafsızlığın-kararsızlığın” geçen 5 senede ne işe yaradığı-yaramadığını DP’nin iyi değerlendirmiş olmasını diliyoruz..
Yarın 15 Kasım..Devletin, devletimizin 26’ıncı kuruluş yıldönümü..
“Bir kere yükselen bayrak, bir daha inmez”.
Bakın Eroğlu, 26’ıncı yıl için ne diyor;
“Rumlar eğer bu kafayla gitmeye devam edrelerse ortağımız değil, komşumuz olmaya devam ederler.”
“Kötü komşu adamı ev sahibi yapar. Bizi de Rum komşularımız devlet sahibi yaptı”.
İşte bu kadar..
O halde ve 27’inci yılda….
“Devletin varlığı ve bağımsızlığı, yurdun ve halkın bölünmez bütünlüğü, halkın kayıtsız ve şartsız egemenliği, hukukun üstünlüğü, demokratik, laik ve sosyal hukuk devleti ve Atatürk ilkeleri, halkın refah ve mutluluğu, her yurttaşın insan haklarından ve temel hak ve özgürlüklerden yararlanması ülküsü ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinin yüceltilmesi” yeminini ağlamadan, inanarak edecek bir Cumhurbaşkanı’na sahip olmak inancıyla….
KKTC KUTLU OLSUN..
SONSUZA KADAR BÜYÜYEREK YAŞASIN ! 14/11/09
57’İNCİ ALAY HER YERDE
HEPİMİZ 57’İNCİ ALAY’IN NEFERLERİYİZ
mumtazbay@hotmail.com
Hüseyin MÜMTAZ