07.11.2009 – 09:28
Baris Keser [peace07200@yahoo.com] | ||
Barış KESER / Blackstone Commodity Group Broker
İçinde bulunduğumuz global kriz kimilerine göre 1930’dan sonraki en büyük düşüş. Her ne kadar işsizlik rakamları ve diğer parametreler 1983 krizini yakalayamasa da şu anda içinde bulunduğumuz kriz süresi olarak resmen 1930’dan sonraki en büyük kriz olarak tarihe geçmiş durumda. Şimdi düşünülmesi gereken ise ekonomik toparlanmanın nasıl olacağı, hangi ekonomik dengeleri degiştireceği gibi sorular. Bildiğimiz gibi bu seferki ekonomik toparlanmada başı çekenler daha önce alışık olmadığımız aktörler. Şimdi filmin başrolünde Çin, Hindistan, Brezilya, Rusya gibi ülkeler var.
Nitekim bu ülkelerin serbest markete geçişleri ve dünyanın üretim merkezi haline gelmeleriyle birlikte, hammadde tüketimlerindeki artışların emtia fiyatları üzerindeki etkilerini global krizden hemen önce hepimiz görmüş bulunuyoruz.
Çin hükümetinin yıl başında global krizin otomotiv satışlarındaki olumsuz etkisini azaltmak icin yaptıgı vergi indirimleriyle birlikte, Çin otomotiv satışları art arda 6 ay yüzde 35 oranında artmış bulunmaktadır. Bu artışlarla birlikte, Çin otomobil satışları aylık olarak ilk defa 1 milyon adedi geçmiş bulunuyor. Aynı gün içinde Hindistan’dan gelen çelik tüketim rakamları ise, dünyanın ikinci en hızlı büyüyen ekonomisinde de otomotiv, beyaz eşya ve ev satışlarındaki artışların global krizle birlikte küçülen diğer dünya ekonomilerinin çok üzerinde olduğunu gösteriyor.
Bu verilerin petrol gibi tamamlayıcı emtiaların hızlı artan talebi dolayısıyla artan fiyatlarını da açıklamakta. Unutulmaması gereken, Çin ve Hindistan otomotiv satışlarının büyük bir çoğunluğunu Batı’nın tersine “yeni tüketiciler”, bir diğer deyişle “dün bisiklet kullanırken bugün artan geliri ile birlikte araba sahibi olmaya karar veren insanlar” oluşturması nedeniyle bu satışlardaki artışların tamamlayıcı mal yani petrolün fiyat artışları etkisi oldukça fazla olması. Bilindiği gibi ABD’deki otomotiv artışları genellikle araç değişimi nedeniyle oluşmakta ve petrol tüketimi üzerinde Çin ve Hindistan’da olduğu kadar bir artışa yol açmamakta.
Şimdiki soru ise tarihi zirvelerden 35 dolar seviyelerinin altına kadar düşüp sonra tekrar Çin ve Hindistan’daki tüketim ve doların değerindeki düşüş ile birlikte 75 dolar seviyelerine kadar gelen petrolün ABD’de ve diğer Batı ülkelerindeki toparlanmalarla birlikte hangi seviyeleri göreceği. Bilindiği gibi dünyadaki birçok emtia ABD Doları ile fiyatlandırılmakta ve doların değerindeki düşüşler bahsi gecen emtiaların fiyatlarını artırmakta. Böylece son günlerde altın, gümüş ve petrol fiyatlarındaki hızlı yükselişlerin nedenleri doların değerindeki hızlı düşüşlerle açıklanabilir.
Son günlerdeki düşüşlerle birlikte doların son altı aydaki değer kaybı yüzde 10’lara varmış bulunuyor ve yetkililerin açıklamaları Hazine ve FED’in doların düşüşünü önleyecek yönde bir müdahalenin yakında olabilme ihtimalinin çok düşük olduğunu gösteriyor. Nitekim, Hazine Sekreteri Timothy Geithner, ekonominin sürdürülebilir bir büyümeyi yakalamadığı ve işsizlik rakamlarının normal seviyelere inmediği sürece Hazine’nin rekor bütçe açıklarını ve borçlanmayı azaltacak bir eğilim içinde olmadığını son açıklamalarında gösterdi. Eylül rakamlarının açıklamalarıyla birlikte Amerikan 2009 bütçe açıkları 1.42 dolar trilyon ile 1930’daki Büyük Buhran’dan bu yana en yüksek seviyeye ulaşmış durumda. En çok korkulan ise ABD’nin bu bütçe açıkları ve dolar seviyeleri ile ekonomik toparlanmasının beklenenden uzun sürmesi. Bu durum akla şu soruyu getiriyor: Ya işsizlik rakamları normal düzeylere inmez ve dolardaki düşüşlerle birlikte artan petrol ve benzeri girdi fiyatları maliyetler üzerinde büyük bir baskı yaratırsa?
Her ne kadar, bu ihtimal varlığını sürdürse de son gelen sanayi üretim endeksi verileri bu ihtimalden biraz da olsa uzaklaşıldığını gosteriyor. Bu verilerden özellikle otomotiv üretimindeki artışlar, önümüzdeki aylarda sürdürülebilir büyümenin fabrika stoklarındaki ve ihracattaki artışlarla birlikte artacağı yönünde bir hava oluşturdu. Üretimdeki artışların henüz işsizlik seviyesine olumlu bir etkisinin görülmemiş olması ise bazı yorumcuların bu üretim endeksindeki artışların önümüzdeki aylarda işsizlik seviyesindeki azalmalarla desteklenmemesi halinde hiçbir anlam ifade etmeyeceği ve ekonomik toparlanmayı konuşmanın henüz erken olduğu yönünde.
Bütün bu yorumlara rağmen petrolün fiyatı, ekonomik toparlanmanın başladığı yönündeki iyimser haberlerle bir yıllık zirvesine ulaştı. ABD’de ekonomik toparlanmanın başlaması ve iyimser havaların artmasıyla birlikte, petrolün fiyatının bulunduğu seviyelerin çok üzerine çıkması hayli olası.
Yatırımcıların bu süreçte göz önünde bulundurması gereken nokta; finansal piyasaların değişen dünya dengeleri dolayısıyla, bildiğimiz etki-tepkilerin dışında hareket edebileceği. Bilindiği gibi, Brezilya, Rusya, Hindistan ve Çin son yıllardaki ekonomik gelişimleriyle Batı ülkelerine bir alternatif oluşturmuş durumdalar. Bu ülkelerin finansal piyasalarına para akışı hızla artmakta. Söz konusu nüfus yoğun ülkelerin, Batı ülkelerindeki gelir ve tüketim düzeylerini yakalaması durumunda ise dünyadaki kıt kaynakların nasıl yeteceği ve bu kadar taleple hangi fiyat seviyelerinde olacağı ise merak konusu. Tahmin edebileceğiniz gibi bu süreçte, yatırımcıların hisse senedi piyasaları yanında, kıt kaynaklara, yani gelişen bu ekonomilerin büyüme ihtiyacını karşılayacak olan enerji, metal, tarım ürünleri gibi hammaddelere yatırım yapmak, hiç de göz ardı edilmemesi gereken bir yatırım aracı olarak göz önünde bulundurulmalı.
Bir yanıt yazın