Nursulatan Nazarbayev: Türk Dünyasının Büyük Lideeri
Prof.Dr. Alaeddin Yalçınkaya
Geçen hafta, Türk dünyasının büyük lideri Nursultan Nazarbayev, Türkiye’yi ziyaret etti. Nazarbayev, Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra bağımsızlığını kazanan Türk cumhuriyetlerinin kurucu başkanları durumundaki liderlerden hayatta olan iki liderden biridir.
Gerçek büyük liderlerin ortak özelliği, kimseye zulmetmeden, hiçbir kesimi ezmeden, içerde ve dışarıda kazandığı güven, samimiyet, açıksözlülüğü ile toplumu ve dünyayı kavramadaki keskin zeka yanında şartları en iyi şekilde değerlendirerek başarıya koşmalarıdır. Belirlenen hedefe ulaşmada laftan çok iş vardır, doğru politikalar vardır. Ancak her kesimin her komşunun kabul edebileceği doğru politikaları bulmak da ancak büyük liderlerin kârıdır. İsterseniz doğru politikayı, hedefe koşarken, başkalarını, bundan zarar görmesi muhtemel çevre veya ülkeleri ürkütmeme stratejisi olarak anlayabilirsiniz.
Sovyet sonrası her ülkenin yeniden inşası adeta bir zorunluluk olduğu halde bunun nasıl yapılacağı konusunda lider kadroları uzun tereddütler yaşamıştır. Dış politikanın temel hedeflerinin ne olacağı, başta Rusya Federasyonu olmak üzere bölgesel ve bölge dışı güçlerle ilişkilerin biçimi ve seviyesi, diğer Türk cumhuriyetleri ve Türkiye ile yakınlaşmanın derecesi gibi konularda zikzaklar çizilmiştir. İç politikada ise başta demokratikleşme ve katılımcı yönetimin nasıl gerçekleşeceği, ekonomik sistemin temellerinin ne olacağı, kültürel ve dini hayattaki serbestleşmenin mahiyeti gibi konularda çoğu yönetici tereddüt sahibi olmuş, bazıları bu konularda ülkesini Sovyet döneminden de geriye götürmüştür.
Yetmiş yıl boyunca tek parti diktatörlüğü altında yönetilen halkların sistemin çökmesiyle katılımcı bir yönetim kurmada başarılı olmaları beklenemez. Demokrasi, bu yönüyle bir süreç meselesidir. Sadece yasal düzenlemeler yetmeyip, zamana, tecrübeye ve eğitime ihtiyaç bulunmaktadır. Bununla beraber, bu bölgede bazı liderlerin Stalin’i aratacak tarzda diktatörce yönetim kurdukları bir gerçektir. Gerek iç politikada ve gerekse dış politikada ülkenin ve halkın çıkarlarından çok liderin kişisel tercihinin her şey demek olduğu, Sovyet sonrası halkın kültürel ve eğitim alanında olduğu gibi ekonomide de sefalet içinde olduğu yönetimler bulunmaktadır.
Bu yönüyle Kazakistan, başta gelen istisnalardandır. Nazarbeyev’in halkın çıkarlarını ve taleplerini dikkate alan yönetimi, dış politikada da kritik süreçleri son derece başarılı bir şekilde aşarak bugüne gelmiştir. Türk dünyasının “Akasakal”ı (seçkin, bilge, sözüne itibar edilir) kabul edilen Nazarbey’in büyük politikaları Rusya’nın en zayıf günlerinde dahi, onun bir gün güçleneceğini hesap eden tavırlarında görülür. Gerek ülkesinin Rusya ile binlerce kilometrelik sınırları gerekse vatandaşlarının önemli bir kısmının Rus olması bilgece politikalarının temelini oluşturmuştur. Ancak birçokları, Rusya Federasyonu’nun da dağılacağını hesap edip halkı telafisi imkansız zararlara maruz bırakırken, Nazarbayev Moskova ile ilişkilerini daima sıcak tutmayı başardı. Bunun sonucu olarak, SSCB’nin dağılma aşamasında Kazakistan aleyhindeki toprak iddiaları gündemden düştü.
Bağımsız Devletler Topluluğu tarihinde de, Avrasya Ekonomik Topluluğu, Şanghay İşbirliği Örgütü, Ortak Güvenlik Anlaşması Örgütü gibi ekonomik ve siyasi konularda Rusya ile birlikte hareket etmiştir. Ancak bu stratejileri izlerken, Türkiye ve İslam ülkeleriyle siyasi ve kurumsal ilişkilerini her geçen gün geliştirerek korumuş, geri adım atmamıştır.
Tarih, Nazarbayev’i “Kazakistan’ı Kazaklaştıran, Türkleştiren lider olarak yazacaktır.” 1970’te Kazak nüfus oranı %37.5 olup Nazarbayev’in iktidara geldiği 1990’da %40’a yükselmiştir. Bugün bu oran %60’tır. Kazakistan’daki Ruslar için ise bu oranlar 1970’de %48, 1990’da %38, bugün ise %25’tir. Stalin’in Kazakistan’da Kazakları azınlığa düşüren stratejisinin geri tepmesinde, dağılma öncesinde görülen Türklerin hızlı nüfus artışının önemli rolü vardır. Sovyet sonrasında bu etkene ilaveten Rusların Rusya’ya göçleri sözkonusudur. Belirtmek gerekir ki büyük lider, Rusların Kazakistan’dan kaçmalarına sebep olacak hiçbir uygulama gerçekleştirmemiştir. Bilakis bugün dahi Ruslar başta güvenlik olmak üzere birçok kilit noktadaki görevlerini sürdürmektedirler. Resmi dil Rusça olup, Kazakça Milli dildir. Ancak Kazakistan’daki Ruslar, “yarın ne olur” kaygısıyla, yönetimden hiç şikayetçi olmadıkları halde bu ülkeyi terk etmişlerdir.
Bu sonuçta, Nazarbayev’in yine büyük projesi, başkenti Alamatı’dan Astana’ya taşımasının da etkisi vardır. Çünkü Astana, Rus nüfusunun %80’i bulduğu ve Rusya’nın daha önce kendilerinin olduğunu iddia ettiği Kuzey Kazakistan’da yer almaktadır. Ancak bu iddiaları evvela bölgedeki yer isimleri reddetmekteydi. Nazarbayev, bir kasabadan modern ölçülerde koca bir başkent inşa ederken, özellikle Kazak gençlerin buraya yerleşmesini teşvik etmiştir. Şehrin bugünkü nüfusu 750.000 civarındadır.
Azerbaycan, Türkiye’nin bazı yanlışlarına çok daha büyük yanlışlarla cevap vererek Moskova’ya yanaşmak isterken, Kazakistan burada sayılamayacak kadar birçok ekonomik ve siyasi projelerini, Rusya’nın tepkisini çekmeden ve Türk ve İslam dünyası ile de münasebetlerini sıcak tutarak gerçekleştirmiştir.
69 yaşındaki bu “Akasakal”ımıza sağlık ve uzun ömürler dilerken, diğer liderlerin onun iç ve dış politikadaki başarılarından, ayırım gözetmeden halkının refahı, huzuru ve mutluluğu için gösterdiği gayretlerden ders almalarını temenni ederiz.
Öncevatan Gazetesi
Prof.Dr. Alaeddin Yalçınkaya
Bir yanıt yazın