Arslan BULUT
Demokrat Parti adını alan Doğru Yol Partisi ile Anavatan Partisi birleşiyor. Birleşme, Süleyman Demirel’in desteğinde Hüsamettin Cindoruk nezaretinde gerçekleşiyor. Cindoruk görevi bırakacak veya başbakan adayı olarak genç bir lider bulunacak! Her iki partide genel başkanlık veya genel başkan yardımcılığı görevi yapmış kişileri var. Salih Uzun ve Çağrı Erhan gibi. Bu gençlerin üzerine dışarıdan getirilecek genel başkan veya başbakan adayı, hiçbir başarı gösteremez. Diğer taraftan eskiden olduğu gibi bu hareketin liderini dış güçler belirleyecekse, başarı şansı sıfırdır.
Gözler bu birleşme kurultayının üzerindeyken, ister istemez aklımıza DYP Genel Başkanı iken Mehmet Ağar’ın ortaya attığı “Düz ovada siyaset” ve “Benelüks modeli” önerileri geldi. 2006 yılının Ekim ayı başında Mehmet Ağar, “Her dağa çıkanın bir gün düze inme sevdası vardır. Şartlar yumuşuyor. Sertleştirmemeliyiz, koparmamalıyız. Genel af da düşünülebilir. Eksik olan siyasi iradedir. Bunun için toplumsal iklimin müsait olması lazım” demişti.
Ağar daha sonra da “Yozgat’ın kaderi Musul’un kaderi ile birleştirilecek. Türkiye, Suriye, Irak, Azerbaycan, Ermenistan ve Gürcistan, Benelüks modeli ile Belçika, Lüksemburg ve Hollanda’nın yaptığı gibi, ticari, ekonomik, kültürel birlikteliği öne çıkaran bir ortaklık modeli geliştirebilir” demişti. Ağar bir televizyon konuşmasında da “Irak’ın muhtemel parçalanmasında Kuzey tarafında bir bölgesel yönetim varsa o da olur” açıklamasını yapmıştı.
AKP Hükümeti’nin Ermeni ve PKK açılımları, teröristlerin dağdan inme gösterileri, Suriye ve Irak ile ortak Bakanlar Kurulu toplantısı yapacak kadar ileri seviyede ilişkiler ve son olarak Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun Kuzey Irak’ta Kürdistan adı ile devlet kuran Barzani ile Erbil’de görüşmesi, Ağar’ın hem düz ovada siyaset hem de Benelüks modeli önerilerinin aynen uygulandığını göstermektedir.
Bu model, Ağar’ın kendi fikri miydi? Yoksa Ağar, ABD’nin Irak’tan çekileceğini ve Türkiye’ye Kürdistan’ı koruyup kollama görevi vereceğini, bunun için de PKK’nın tasfiye edileceğini, yine ABD’nin Orta Asya’nın enerji kaynaklarına ulaşmak için Ermenistan kanalının açılmasını istediğini ve bir siyasi paket hazırladığını, Türkiye’ye baskı yaparak bu önlemleri hayata geçireceğini önceden haber alarak mı böyle bir çıkış yapmıştı?
Sayın Ağar bu durumu açıklarsa memnuniyetle yayımlarız.
Peki orta vadede bu proje nasıl sonuçlanır? Projenin içinde biliyorsunuz Ahmet Davutoğlu’nun seslendirdiği bir de “Mezopotamya Ekonomi Havzası Projesi” de var. Bu da eski ABD Büyükelçisi Pearson’un “Erzurum’dan Bağdat’a kadar uzanan bölge tek bir ekonomik bölge olacaktır” sözleri ve AB’nin “Dicle ve Fırat su havzası, İsrail’in de dahil olduğu uluslararası bir konsorsiyum tarafından yönetilmelidir” raporu, ayrıca Barzani’nin İnternet sitesinde yayınlanan “Bu bölge sadece tek bir ekonomik bölge olarak kalmayacak, tek bir siyasi bölge olacak, işgalci Türk Silahlı Kuvvetleri Kuzey Kürdistan’dan çekilecektir” şeklindeki sözler ile birlikte değerlendirilmelidir.
Fazlı Köksal da “TSK’nın dağıtılıp yeni bir ordu kurulmasını isteyenlere soruyor:
“Nizam-ı Cedit benzetmesi boşuna değil. Ne demek Nizamı Cedit? Yeni Düzen. Yeni Dünya Düzeni kurulmaya çalışılmıyor mu? Bu düzenin savunucularının Yeni Düzene uygun bir ordu istemelerinden daha mantıklı ne olabilir. Yalnız bir soru var; Nizam-ı Cedit kurulurken, dayandığı hazır, eğitimli bir grup vardı. Bunların kuracakları ordunun nüvesini hangi silahlı grup oluşturacak? Yeniçeri Ocağının kışlalarını Nizam-ı Cedit top ateşine tutmuştu. TSK’nın kışlalarını kim top ateşine tutacak? Yoksa dağdan indirecekleri PKK mı?”
Bir yanıt yazın