Hz. Muhammed-Bilge Kağan ve Ahmet Davutoğlu

Geçtiğimiz 14 Ekim günü Türkiye ve Ermenistan Futbol Milli takımları arasında Bursa’da oynanan milli maçı konu ettiğim “FB’li Rambo Okan ve Tribün Dangalakları” başlıklı ve 15 Ekim 2009 tarihli yazımın “Ahmet Davutoğlu ve Devlet Adamlığı Kumaşı” alt başlıklı bölümünde şöyle demiştim:

“Kim ne derse desin, ben de Dış İşleri Bakanı Prof. Dr. Ahmet Davudoğlu’nu oldukça başarılı ve sevimli bulanlardanım. Dış İşleri Bakanı olmazdan önce onun “Stratejik Derinlik” isimli kitabını okuduğumda da kendisinde bir cevher ve devlet adamlığı kumaşı olduğunu zaten sezmiştim. Dikkat ediyor musunuz bilmem; Ahmed Davudoğlu’nun Dış İşleri Bakanı olmasıyla birlikte; dış işlerimize daha bir hareketlilik geldi ve bununla birlikte sanki daha bir ağırbaşlılık hâkim olmaya başladı. Yoksa ‘One mınute’ anlayışıyla ve ‘Kasımpaşalı’ edasıyla dış ilişkilerimiz hepten rayından çıkacak, kuyruğumuza durduk yerde yeni düşmanlar bağlayacaktık. Sayın Davudoğlu, eğer Suriye ile ilişkileri geliştireceğiz diye İsrail’i küstürmemeyi, Ermenistan ile ilişki kuracağız diye Azerbaycan’ı darıltmamayı başarabilirse, yani denge politikası gütmeyi becerebilirse gerçekten de tarihe geçecek bir isim olacaktır. Tabi, AKP kurmayları onu rahat bırakır, eğer altını oymaya kalkışmazlarsa.

Gazeteci Taha Akyol da galiba aynı düşüncede. 12.10.2009 tarihli ve ‘Çözüm için vizyon’ başlıklı yazısının sonunda şu anekdotu aktarıyor çünkü:
“Davutoğlu’nu dinlerken, eski Dışişleri Müsteşarı Büyükelçi Özdem Sanberk kulağıma eğildi:
– Bu vizyonda bir devlet adamı şu sırada Avrupa’da yok. Amerika’da var, Obama… Bir de Özal böyleydi tabii.
Doğru, katılıyorum bu görüşe.”
Açıkçası; şimdiye kadar olan icraatlarına bakarak diyebilirim ki; bu görüşe büyük ölçüde ben de katılıyorum…”(1)

Taha Akyol’un aktarmış olduğu bu anekdotu gazeteci Hasan Pulur da aktarmı köşesinde. Hasan Pulur, bu anekdota şu bilgiyi de eklemiş:

“Meğer Özden Sanberk yalnız değilmiş. Geçen Pazar Ruhat Mengi’nin TV programına katılan ’12 Eylül’ün dışişleri bakanı İlter Türkmen de aynı görüşte olduğunu ima ederek bir anısını anlattı: ‘Geçenlerde, Beyrut’ta, eskiden tanıdığım Lübnanlı bir diplomata rastladım, ne iş yaptığını sordum, adam Dışişleri Bakanı’ymış, bizim Dışişleri Bakanı’nı çok beğendiğini söyledi.’”(2)

Son bir hafta içinde Sayın Davutoğlu’nun elde etmiş olduğu başarılar, hakkındaki düşünceleri doğrular niteliktedir. Pakistan ve İran gezilerinde Başbakan’a eşlik etmesi bir yana; Ahmet Davutoğlu, önce Azerbaycan’a gitti. Azeri yetkililerle görüşerek iki ülke arasında yaşanan bayrak krizini giderdi. Zira Davutoğlu, Azeri yetkililerle görüşerek Beyaz Ay Yıldızlı al bayrağımızın, Hazar’ın yamaçlarında ve Bakü’nün en görkemli noktasındaki eski yerinde dalgalanmasını sağladı. Arkasından da Irak’a gitti; Basra ve Erbil’de Türkiye adına iki başkonsolosluk açtı. Ayrıca benzer şekilde Musul’da da bir başkonsolosluk açılacağını müjdeledi. Sadece bu iki başarı bile Ahmet Davutoğlu’nun benim gönlümdeki yerini perçinlemeye yeter başarılardır. Çünkü ben, bu iki ülke ile Bakü, Erbil ve Musul’u bizzat görme fırsatı bulmuş birisiyim.

Türk şehitliği, Bakü’nün en güzel ve yüksek noktalarından birisinde. “Şehitler Hıyabanı” denilen mevkide. Aşağılarda Hazar Denizi uzanıyor uçsuz bucaksız. Burada sıra sıra dalgalanan Türk Bayrakları, sanki Hazar’ın ötesindeki Türk Yurtlarına, yani ata yurdumuz Orta Asya’ya ve ötesine el sallayıp selam gönderir gibi bir misyonu yerine getirmektedir.

Aynı şekilde Erbil ve Musul’da Başkonsolosluk açılması da son derece önemlidir. Zira bu bölge, hem Misak-ı Milli sınırlarımız içinde yer alan bir bölgedir, hem de bu bölgede yaklaşık 2.5 milyon Türkmen soydaşımız yaşamaktadır. İşte Türkiye, Erbil ve Musul’da açılan başkonsolosluklarımız sayesinde oradaki soydaşlarımızın sorunlarını çok daha yakından görecek ve olaylara çok daha kısa zamanda müdahil olma fırsatı yakalayacaktır. Ayrıca, Basra, Erbil ve Musul’da birer başkonsolosluk açılması, Irak’tan çekilecek ABD’nin, Türkiye’ye Irak’ta önemli bir rol vermeye hazırlandığının da işaretleridir. Umarız bu rol, ülkemizin ve Irak’ta yaşayan 2.5 milyonluk Türkmen kitlesinin menfaatine olacak şekilde başarı ile oynanacak bir rol olur. Sayın Davutoğlu’nun Kuzey Irak’a yapmış olduğu geziyi ve bu arada Barzani ile görüşmesini yadırgayanlar elbette olacaktır. Ancak ben bu geziyi yadırgamayanlardanım. Tabiri caizse; hiç olmazsa bu konuda bardağın dolu tarafını görmeye çalışıyorum.

Gök Yere İnse Karabağ Pozisyonunuz Değişmez!

Başlıkta neden “Hz. Muhammed-Bilge Kağan ve Ahmet Davutoğlu” şeklinde bir üçlemeye yer verdiğimize gelince:

Bilmeyenler için bir kez daha anlatalım; Hz. Muhammed’e Peygamberlik gelip de etrafını aydınlatmaya başlayınca Mekke müşrikleri bundan son derece rahatsız oldular. Zira O’nun söylemleri, Mekkeli Müşrikler için tam bir devrim niteleği taşıyordu. Bu yeni söylem, Müşrikleri hemen her yönden tenkit ediyor, en önemlisi de onların çok tanrılı dinlerini reddediyor ve onları tek tanrılı dine davet ediyordu. Müşrikler, daha fazla yayılıp kabul görmeden bu yeni söylemin önünü kesmek ve Hz. Muhammed’i savunduğu yeni fikirlerden vazgeçirmek için her çareye başvuruyorlardı. Kureyş’in ileri gelenleri bir gün toplanıp bu amaçla amcası Ebu Talib’e geldiler. Ona dediler ki;

“Ey Ebu Talip, şu yeğenine söyle. Eğer maksadı mal mülk edinmek ise onu Mekke’nin en zengin adamı yapalım. Eğer güzel kadınlarla evlenmek istiyorsa, ona Mekke’nin en güzel kızını verelim. Yok eğer, başımıza lider olmak istiyorsa onu başımıza lider seçelim. Ancak atalarımızın diniyle alay etmekten, putlarımızı inkâr etmekten vazgeçsin…” dediler.

Amcası Ebu Talib, Kureyşlilerin önerisini Hz. Muhammed’e aktarınca, O, amcasına şu cevabı verdi:

“Amca, amca sen diyorsun? Değil mal, mülk, güzel eş ve liderlik, Kureyşliler sağ elime güneşi, sol elime de ayı verseler yine de davamdan vazgeçmem!”

Bu cevap, davasına inanmış kesin kararlı bir insanın tavrını sergilemesi bakımından oldukça enteresandır.
***
Hz. Muhammed’teki bu kesin kararlı tavrı, ondan yaklaşık bir asır sonra yaşayan Türk Hakanı Bilge Kâğan’da da görüyoruz. Zira Bilge Kâğan, Orhun Abideleri’ne de yansıyan ünlü konuşmasında, daha doğrusu Türk Milleti’ne kıyamete kadar düstur olacak şekilde bırakmış olduğu ünlü vasiyetinde;
“Ey Türk Oğlu, (bütün bu tavsiyelerime uyduğun takdirde) üstte mavi gök çökmedikçe, altta yağız yer delinmedikçe senin ilini ve töreni kim bozabilir. Ey Türk oğlu, titre ve kendine dön…” diyordu(3).
***
Hz. Muhammed’in ve Bilge Kâğan’ın kararlılığını Sayın Ahmet Davutoğlu’nun sözlerinde de görmek mümkündür. 19 Ekim 2009 günü Çek Cumhuriyeti Dışişleri Bakanı Jan Kohout ile Ankara’da yapmış olduğu görüşmeden sonra düzenlemiş olduğu basın toplantısında şöyle demiş Ahmet Davutoğlu:

“Bayrağımız Azerbaycan halkının izzet ve onuruna emanet edilmiştir. Bu izzet ve onura saygı gösterilmesini bekliyoruz. Türkiye için Azerbaycan topraklarının işgal altından kurtarılması en temel milli meselelerimizin başında gelir. Eski bir Türk deyişiyle(söyleyecek olursak), gök yere inse, Türkiye’nin bu pozisyonu değişmez…”(4)

Ahmet Davutoğlu’nun “Eski Türk deyişi” tabirinden maksat, herhalde Bilge Kâğan’ın yukarıdaki sözleri olmalıdır. Ancak Davutoğlu, bu deyişi biraz yumuşatarak söylemiş. Belki de, Hz. Peygamber’in yukarıdaki sözleriyle soslayarak dile getirmiş Bilge Kâğan’ın sözlerini. Ne diyelim; en azından biz böyle yorumluyoruz bu sözleri…

Umarız, Özden Sanberk, gerçekten de haklı çıkar ve Sayın Davutoğlu, Türk Milleti için arkasında iz bırakan bir Dış İşleri Bakanı olarak tarihe geçer.

Her şey bir yana, ben Yalçın Küçük’ün ısrarla Ali Bebecan dediği Ali Babacan’ın Dışişleri Bakanı olmasını gerçekten de yadırgamıştım. Denilecektir ki; neden yadırgıyorsun? Türk gençlerine güvenmek, gençlerin önünü açmak gerekmez mi? Bakın gencecik Obama bile ABD Başkanı oldu? Olsun; ben Dışişleri Bakanı’nın yine de çok daha tecrübeli insanlar arasından seçilmesi gerektiğini savunuyorum. ABD’ye hele bir bakın; hiç Ali Babacan gibi bir adamı Dışişleri Bakanı yapıyor mu? Ya da Rusya’ya, İngiltere’ye, Fransa’ya, Almanya’ya bakın. Sürekli tecrübeli veya bilgili adamları getiriyorlar bu makama. Tıpkı Ahmet Davutoğlu örneğinde olduğu gibi…

01 Ekim 2009
Ömer Sağlam
______________

1-bkz.https://www.turkishnews.com/tr/content/2009/10/15/fb%E2%80%99li-rambo-ve-tribun-dangalaklari/ &http://www.haberbu.com/yazar/FB-li-Rambo-ve-Tribun-Dangalaklari/2765
2-Bkz. Hasan Pulur, “Öcalan’ın Beklediği Fırsat Geldi” başlıklı yazısına eklediği dipnot, Milliyet, 21.10.2009.
3- Parantez, Bilge Kâğan’ın bütün öğütlerinin yerine kaim olmak üzere tarafısızca konulmuştur. Ö.S.
4- bkz. 20 Ekim 2009 tarihli Milliyet Gazetesi’nde bulunan “Gök yere inse, Karabağ pozisyonumuz değişmez” başlıklı haber. Parantez tarafımızca konulmuştur.Ö.S.

Mekke'nin yukarıdan panoramik görünüşü, Suudi Arabistan

Yorumlar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir