Türkiye-İsrail ilişkileri nereye gidiyor?

RAFAEL SADI

Rafael SADİ / Tel Aviv


İki ülke ilişkierinde  belirgin bir  soğukluk, kopma olduğu gizlenemeyecek boyutlara  ulaştı. İlişkilerin esası siyasi ve ekonomik menfaatlere dayalı iken, bu ilşkiler sanki bir anda gerek siyasi gerekse ekonomik işlevini yitirmiş gibi görülüyor.

Aslına bakacak olursak İsrail ile Türkiye ilişkileri uzun yıllardan beri (her nedense) Filistin eksenine dayandırlmıştır.
Bu durum Türkiye Başbakanı Sn.Recep Tayyip Erdoğan’ın  buluşu degildir. Neredeyse 1968 den sonra Türk Dışİşleri’nin İsrail ile ilişkilere koyduğu kriterdir.
Türkiyenin İsrail ile ilişkileri, İsrail’in Filistin ile ilişkilerine endekslidir.
Bu durumu gerek Türk Dışişleri gerekse İsrail Dışişleri gayet iyi bilmekte ve bu parametre ile yaşamasını bilmekteydiler.
Bilmeyenler, sadece sokaktaki insanlar yani Türk ve İsrail halkı.
Sn. Erdoğan bilinen ve iki ülke Dışişlerince aralarında halledilen ve halklara çaktırılmadan yıkanılan çamaşırları evin dışında hemde medyanın ortasında yıkamaya başlamanın iyi bir  OY POTANSİYELİ oldugunu  kavraması ile  Orataya bir FİLİSTİN davası savunuculuğu  çıkmış ve bu Türkiye iç siyasetinde  geçer akçe bir malzeme olarak kullanılmaya başlanmıştır.
Temasta olduğum  bir çok devlet görevlisi ve siyaset adamı İsrail’i ziyaretlerinde  İsrail’in bu şekilde aşağılanmasının iç siyaset gereği olduğu ve aslında iki ülke arasındaki dostluğun çok önemli stratejik menfaatlere dayalı olduğu ve bu tür beyanların bu ilişkiyi bozamayacağı belirtilmiştir. Halen bu ahvalde dostça ifadeler  devam etmektedir.
Olumsuz gelişmeler devam etmekte ve Sn. Erdoganın ”İÇ SİYASET’‘ malzemesi olarak adlandırdığımız ”İSRAİL KARŞITI * FİLİSTİN YANLISI’‘ siyasetinin  aynı zamanda  ”DIŞ SİYASETTE’‘ de para ettiğini anlaması üzerine gelinen noktada. İsrail,’’siz bizim Başbakana bakmayın biz dostuz” ifadelerini daha bir kuşku ile algıladıklarını söylemek cok yanlış olmaz.
İsrail Türkiyenin komşuları ile  yakın ilişkiler içinde olmasına daima olumlu yaklaşmış hatta İsrail ile diplomatik ilişkileri olmayan ARAP ve MÜSLÜMAN ülkeler ile dostluklarına sıcak bakmış hatta bundan olumlu dostluk ilişkilerinin tesisi dogrultusunda ciddi beklentiler içinde de olmuştur.
Bunun en bariz ornegi Pakistan Devlet Başkanı Sn. Pervez Müserref ile İstanbulda yapılan gorüşmedir.
Ne yazık ki bu kez Türkiye Komşuları olan SURİYE,IRAN ve IRAK ile olan  dostluk ve yakınlaşma döneminde bu ilişkilerin İSRAİL ile ilişkileri bozma pahasına yapılmaktadır.
Halbuki bölgenin büyük ve saygın  ülkesi olarak herkes ile iyi ilişkiler içinde olmalı ve dünya ülkeler  camiasına  Arap ülkelerine yakınlaşabilmek uğruna   bu  TERÖR kokan ülkelerin baskısı sonucu İSRAİL gibi demokratik bir müttefiğini heba etmek zorunda kalmış bir görüntü vermesi sadece Türkiyeyi  zayıf ve aciz göstermektedir.
Bu yapılırken de İsrail acımasızca eleştirilmekte ve İsrail’in ve İsraillilerin acımasız katiller oldugu iddiası yaralayıcı olmaya devam etmektedir.
Türkiyenin kendisine seçtiği yeni dostları tabiiki sadece Türkiye Cumhuriyetini ve Türk halkını ilgilendirir.
Ancak Türk halkının bilmesi gereken bazı durumlar vardır ki bu stratejik dalgalanmalar içindeki yerini tespitte yardımcı  olabilir.
Basın demeçlerini tararsanız  ve akabindeki sonuçlara bakacak olursanız :
Ne zaman Sn. ERDOGAN  İsrail’i acımasızca  suçlamakta  o zaman ardından ilginç bir işlem  doğuveriyor:
22 MART 2004:  İsrail Hamas örgütü lideri ŞEYH YASİN’i yaklaşık 400 İsraillin’in katlinden sorumlu tutarak bir uçak saldırısı ile Gazzede İMHA etti. (İsrail basınında ve resmi açıklamalarda kullanılan ifade aynen böyledir ).
Şeyh Yasin Hamas’ın  İNTİHAR KOMANDOLARINI ölüme ve öldürmeye gönderen ve 400 İsrailli’nin öldürülmesi emrini veren sözümona ruhani ama terörist lideri idi.
Aynı dönemde Sharon Hükümeti Enerji ve Altyapı Bakanı olan YOSEF PARITSKI Türkiye ziyaretinde Sn .Erdoğan ile buluşmuş ve buluşacağına da pişman edilmişti:
Sayın Başbakan Müttefiki olan İsrail Devleti’nin  bir bakanına hem de kendi makamında bütün siyasi ve diplomatik kuralları hiç’e sayarak :  SİZ BİR TERÖR DEVLETİSİNİZ, ŞEYH YASİNİ ÖLDÜREREK CİNAYET İŞLEDİNİZ demiş ve İsrail ile ilişkilerin soğuk bir döneme girdiğinin ilk işaretinş vermiştir.
BU saldırının ardından  Türk basınında  çıkan haberlerden anladığımız kadarı ile  Sayın Erdogan’ın kardeşinin aracılığı ıle OFER KARDESELERIN Türkiyede yatırıma yönlendiklerini ve sonradan sorunların çıkacağı TÜPRAŞ’ın blok satışı ve LIMAN ihalelerı gündeme geldi.
O günlerde Sn Erdoğan’ı en  fazla ilgilendiren konu ise  Filistin İle İsrail arasında bir arabuluculuk idi.
İsrail bunu hiç bir zaman kabul etmedi. BU da Sn. Erdoğani’ın her fırsatta Filistin halkının haklarını koruyorcasına İsraile yüklenmesi ve neticede ise  belkide siyasi bir rüşvet diye adlandırabilecegimiz İSRAİL SURİYE arasında bir arabuluculuk ortamı bulundu.
Gazzedeki DÖKME KURŞUN operasyonu ile Türkiye Basbakanı Sn. Erdoğan  kendisini aldatılmış hissetti ve özellikle devrin Başbakanı EHUD OLMERT’e çatarak  SURİYE ile İSRAİL arasında arabuluculuk yapmayacagını beyan etti.
Ardından  da  DAVOS TİYATROSU’nun   sahnelendiğini herkes canlı yayında seyretti.
BU kez  Türkiye Başbakanı  DOST ve MÜTTEFİK  Ülke CUMHURBASKANI Sn. SHİMON PERES’e
SIZLER  KADIN VE ÇOCUK OLDÜRMEYİ  ÇOK İYİ BİLİRSİNİZ diyerek  10 EMİR’in  ÖLDÜRMEYECEKSİN emrini hatırlatarak vede moderatör ile kavga ederek DAVOS’u terk etmiştir. Bayan Erdoğan da  dost ve Müttefik ülke  Cumhurbaşkanı Peres’e YALAN SOYLUYOR demeyı uygun bulmuştur.
Davos krizi henüz etkisini bitiremişken HAVA TATBİKATI krizi ve sondarbe olarak ta  AYRILIK  DİZİSİ krizi  aradaki çatlağın (aslında kırık) iyice ortaya çıkmasına sebebiyet vermistir.
Peki bu kadar yazıyı ne diye yazdım:
1- Tespitlerime göre ne zaman bir kriz varsa  İsrail Sn.Erdogan’a  bir  BONUS veriyor.
Direkt veya endirekt olarak.
2- Son krizin sebebinin  ne olabileceğine  beynimi yorarken
Bunu  MEDSTREAM projesi olup olamayacagını sorup duruyorum kendi kendime.

Medstream projesi iki ülke arasında AKDENİZ PETROL BORU HATTI projesidir ve  Olmert Hükümeti Enerji Bakanı Sn.  Binyamin Fuad Ben Elıyezer ile dönemin Enerji Bakanı  Sn. Dr. Hilmi Güler arasında geliştirilmiş ve ön fizibilte raporunun hazırlanması işi de  İHALESİZ olarak ÇALIK GRUBUNA  verilmistir. (Bu İsrail yasalarınca suçtur ve muhtemelen AMBUDSMAN raporunda yer alacaktır)  Fizibilite raporunun  maaliyeti 30 milyon dolardır.
Kaynak: İsrail Enerji Bakanlıgı web sitesi.
Peki bu proje neden aradaki çatlağın sebebi olabilir ki.
Sözkonusu proje uzun süren ve netice alınamayan görüşmeler ile adeta dondurulmuş durumdadır.
İsrail’de  yeni bir hükümet var. Natanyahu hükmeti iki temel sebep ile bu projeye  henüz yeşil ışık yakmamışlardır.
1- Türkiye İran, Suriye ve Irak’a İsrail’i harcayarak yaklaşıyorsa, İSRAİL için yeterince itimat edilebilecek bir ortakmıdır.
2- Natanyahu hükümeti henüz Obama ve Filistin barışı konusundaki dengeyi oluşturamamış, birde  başına Goldstone raporu belası sarılmışken bu projeye henüz sıra gelmemiş te olabilir.
Aslında şu anda Türkiyede görevde olan ekip bu  konuda oldukça deneyimli ve bu projenin asli kilit elemanlarıdır.
Bakanlıgı esnasında  Sn. Fuad ben Eliyezer‘in yardımcısı Bugünkü İsrail büykelçisi Sn. GABBY LEVİ ve Gabby Levi’nin Elçi olmasından sonra yerine geçen isim ise İstanbul Baskonsolosu Sn. MOSHE KAMHI.
Projenin devamı için en yetkili ve bilgili ekip işbaşındadır. Projenın  babası FUAD Ben Eliyezer de halen Natanyahu kabinesınde bakan.
Ancak Sayın Erdoğan’ın Israil’i  acımasızca eleştirmesinin ardında  bu projenin gecikmesi olduğunu düşünmem  sanırım çok yanlış değil.
Şayet yakında İsrail ile Türkiye arasındaki ilişkiler düzene girerse ve sozkonusu projenin insaat ihalesi ÇALIK GRUBU’NA verilirse sanırım benim düşüncelerimin anlamı vardır.
Buna inanmak için bir sebep daha var.
İsrail bazı İŞGÜCÜNÜ işçi ithal ederek temin eder.
Ancak son  bir kaç senedir İsraillierin tabiri ile gökler kapalıdır.
Yani Yabancı isşçiye vize verilmemektedir.
Ancak İsrail ile Türkiye arasındaki tank modernizasyonunda ödeme konusunda bir OFFSET anlasması vardır.
BU anlaşma geregince İsrail Türkiyeden tahsil etmesi gereken bedelin bir kısmını (yüzde 5′ini) Türkiyeden alacağı mal ve hizmetlere ödenecek meblağlardan  tahsil edecektir.
BU anlaşmaya  İsrailde  çalışacak olan Türk işçilerinin maaşları da dahil edilmiştir.
Buraya kadar bir sorun yok.
Ancak İsrail devleti bu konuda da yasal bir suç işlemiş ve işlemeye de devam etmektedir.
Bu anlaşma kapsamına girebilmesi için 1000 türk işçisine çalışma izni, oturma izni ve  giris vizesi verilmştir.
Bu kısmıda tamamdır ve yasal haktır.
Yasal olmayan ise bu hakkın İsrail Kartel ve TEKEL olusturma yasağına ragmen TEK BIR  TURK ŞIRKETİNE verilmiş olmasıdır.
Rivayet’e göre  bu durum Sanayi Bakanının talebi üzerine Sharon hükümeti zamanında oluşturulduğudur.
Umarım  yanılıyorumdur.
Ama ülkeler ve siyasiler arasında böylesi  durumlar olasıdır.
Rafael SADİ / Tel Aviv - RAFAEL SADI

Yorumlar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir