SABİH KANADOĞLU Ergenekon’da ‘açılım’ kuşkusu! ve GÜLDAL MUMCU ” Açılımlar ülkeyi böler”
Sabih Kanadoğlu
Sabih Kanadoğlu Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı
Ergenekon’da ‘açılım’ kuşkusu!
Oya Uğural, Ayvalık, Hürses, 12.10.2009
Yargıtay Onursal Cumhuriyet Başsavcısı Sabih Kanadoğlu, Türkiye’nin zor bir dönemden geçtiğini belirterek, “Olayların akışına baktığınız zaman dışarıdan düzenlenmiş bir uygulama olduğunu anlayabilirsiniz”dedi.
Kanadoğlu, Ergenekon operasyonlarının açılımlarla bağlantılı olabileceğine dikkat çekti.
BİRDEN YARGIYA GÜVENİR OLDULAR
Yoğun programından fırsat buldukça Ayvalık’taki yazlığında dinlenen Kanadoğlu,gündemle ilgili sorularımızı yanıtladı. Kanadoğlu, Ergenekon soruşturmasıyla ilgili kuşkuları olduğunu ifade ederek, Başbakan’ın iktidara gelmeden önce Ergenekon’u bildiğini anımsattı.”Yargıya güvenmiyorum”, “Yargı, yargıya bırakılamaz” diyenin iktidarın kendisi olduğuna dikkat çeken Kanadoğlu, “Yargıda bir değişiklik yapılmadı ama birden bire yargıya karşı güvenleri belirdi” dedi.
AÇILIMLARIN YARARINI ANLAMAK MÜMKÜN DEĞİL
-Sizce, Türkiye dış güçlerin emirleriyle mi hareket ediyor?
Türk yurttaşı olarak emir sözünden rahatsız oluyorum.Ama yaşananlar buna da oturuyor. Önce olayların gelişine bakmak lazım.Yani bize durup dururken Ermenistan’la kapıları açma fikri nereden gelmiştir. Herhalde Azerbaycan’la kırılma pahasına böyle bir girişimde bulunmanın Türkiye’ye nasıl bir yararı olduğunu anlamak mümkün değil.
O zaman bu isteğin Türkiye’den değil de dışarıdan geldiği düşüncesi oturuyor. Bir kere kabul biçimi yanlış. Arada aracı olarak ise İsviçre’nin olduğu ortaya çıktı. İsviçre zaten Ermeni soykırımı iddiasını kabul etmiş, inkar edeni de ceza yaptırımı altına almış bir ülke. İsviçre’nin aracılığı ile Türkiye’nin o görüşmeye açılması kabul edilemez. Ermenistan’ın kendi anayasasında yollama yaptığı kuruluş bildirgesi halen geçerliyse; Ermenistan’la bu konuda herhangi bir düzeltme yapılmamışsa ve halen Kars Anlaşmasını tanımıyorsa o zaman biz neyi niçin yapıyoruz?
İKTİDARIN DEVAMI İÇİN; ÖDÜN
– AKP, nereden güç alıyor?
AKP’nin seçimlerin öncesinde ve sonrasında gerek ABD’de gerekse AB’de nasıl karşılandığını biliyoruz. Erdoğan’ın milletvekili seçilemediği ve Anayasal olarak da buna olanak bulunmadığı tarihte, sadece bir partinin genel başkanı sıfatını taşımasıyla ABD’de sarayda kabul ediliyorsa ve gizli görüşmeler yapılıyor ise; bu görüşmede de herhangi bir tutanak tutulmamışsa o zaman bu iktidarın herhalde en büyük destekçisinin bunlar olduğu ortaya çıkıyor. Şimdi de karşılıklı anlaşmalar yapıldığı görülüyor. AKP meşruiyetini doğrudan ABD ve AB’nin desteğinden alıyor. Karşılıklı anlaşma ve iktidarın devamı için bir takım ödünler var, demektir.
YARGI SİYASALLAŞTIRILIYOR
– Ergenekon soruşturması kuşkulu mu?
Bu olayda da bir tuhaflık var. Başbakan iktidara gelmeden Ergenekon’u bildiklerini söylüyor. İktidara geldikten sonra da emniyet aracılığıyla bu soruşturmaya başladıklarını açıkladı. Eğer soruşturma savcılıktan gizlenip emniyet tarafından yürütülüyorsa bu zaten yasalara aykırı. Emniyet, savcının talimatı üzerine hareket eder. Savcıyı olayın içine sokmuyorsanız, emniyetle hareket ediyorsanız bu işte bir terslik var, demektir. “Yargıya güvenmiyorum” diyen bizzat iktidarın kendisi. “Yargı yargıya bırakılmaz” diyen de kendileri. Üstelik, bir de “Bu davanın savcısıyım” diyeceksin. Sonra, yargıyla ilgili Anayasada bir değişiklik yapılmadı ama birden bire yargıya karşı güvenleri belirdi. Böyle bir soruşturma biçimi de bazı örgütlenmelerin olaydan kurtulmasına yol açabilir. Yargı yalnız bırakılmalı. Yargı bağımsızlığının sağlanabildiği bir ülkede ancak siyasallaşmadan maddi gerçeği arar ve bulursunuz. Olması gereken de budur. Ancak iddialar ve yargılama birçok kuşkuyu da beraberinde getiriyor. Olmaz kişilerin aynı yerde birleştirilmesi sanki davanın siyasallaştırma isteğini de ortaya koyuyor. Yargı zaman içinde gerçeği bulacaktır.
– Ergenekon’un açılımlarla bağlantısı olabilir mi?
Tabii bu olasılık da ortaya çıkıyor. Biz bir yıl önce bir hahamdan bahsediyorduk. Şimdi ne adı geçiyor, ne o konuda en ufak bir yazı var, ne de iddianamelerde buna dayanak var. İşte asıl gariplik burada. Gelinen nokta beyninde akıl olan herkesin bu bağlantıyı kurabileceği bir ortam yarattı. Bu soruşturmanın da aleyhine, dava ilerlemiyor.
PAZILIN BOŞLUKLARI DOLUYOR
– Türkiye, Büyük Ortadoğu Projesinin neresinde?
BOP yeşil kuşak düşüncesinden gelen bir olay. Petrol bölgelerinin güvence altına alınmasından sonra Ortadoğu’daki ülkeleri belli bir düzene sokmak gerekti. Bu Amerika’nın her zaman söylediği bir gerçek. Hatta bizim ‘Ilımlı İslam Cumhuriyeti’ haline getirilmek istenmemiz de bundandır. Kesin olarak konuşulmaz ama bir pazılın boşlukları doluyor. Türkiye Ankara’dan idare edilir. Kürt devleti kurulursa çok muhtemel bir Arap Kürt savaşı çıkarılacaktır. Olaylara bizim sokulmak istenmemiz bu yakıştırmaları yaptırıyor.
TÜRKİYE İÇİN BÜYÜK TEHLİKE
– Fetullah Gülen’in rolü ne?
Fetullah Gülen, Amerika ile karşılıklı çıkarlar örtüşmesi. Dünyada 500’e yakın okulu var. Bu nasıl bir sermayedir, nasıl bir güçtür ve destek olmadan bu nasıl olur, dedirtiyor. ABD, o kişiye ikamet belgesi vermekten uzun süre kaçındı. Bu nasıl bir çelişkidir ki kendi kullandığı bir güce çalışma izni vermek istemiyor. Amerikan mahkemelerindeki yazışmalardan öğreniyoruz ki yargı CIA’nın bu kişiyi desteklemesi nedeniyle ve güttüğü politika itibariyle bunu vermeyelim diyor; ama o yargı da bu kişinin CIA tarafından desteklenmesini gerekçe gösteriyor. Gülen, Türkiye için büyük bir tehlike. Bu büyük tehlikenin ayırdına varmak lazım. Çünkü sadece elindeki güç olarak dini kullanmıyor, ekonomik gücü de var. Yabancı destek de alıyor. Türkiye’deki kurumlara tesir edebiliyor. Bu tür hareketler uygun ortam ister. APO’nun da, kişiliği yargılamalarda ortaya çıkmış. Onun gücünün kaynağı da emperyalist güçler.
– Türkiye’de gerçek demokrasi var mı?
Ülkede bir kere parti içi demokrasi yok. Parti içi demokrasi olmazsa Türkiye’de demokrasiden söz edilemez. Bir parti başkanı çıkar, partinin bütün organlarını kendisi belirler. Çok eleştirilen siyasi partiler yasasının 93. maddesi aslında bunlara izin vermez. O maddede seçimler üyelerin eşitliği ilkesini getirmiştir. Katılımcılığı önlerseniz siyasi partiler canlılığını yitirir. Ama öylesine tüzükler yaptılar ki Anayasa Mahkemesi de yüzde 25’ten bir şey olmaz diye reddetti. O yüzden parti başkanı milletvekili adaylarını gösterme yetkisine sahip. Zaten yürütme onun elindedir. Yasamayı kendisi tayin ediyor. Yürütmenin başı olan cumhurbaşkanı arkadaşımız diye kendi tayin yetkisine sahip. Şimdi bu ülkede demokrasiden nasıl bahsedilir. Asıl tehlike yargı bağımsızlığını kaldırırsanız, yargı siyasallaşır. O kişi yasamaya egemen, yürütme de zaten onda, yargıyı da bu şekilde ele geçirirse o ülkede kaçınılmaz sonuç tek kişi diktasıdır. Hele o kişi zaten dini siyasete alet etme içindeyse o takdirde dinci bir dikta kuruluyor demektir. Yargı reformu strateji raporunda da çok açık. HKYK’ye bir kararname götürüldü. O kararname üzerinde istediği değişikliği yapma yetkisi ve görevi olan bu hareket başbakan tarafından tepki gördü. O yüzden oluşumu değiştirmeye niyetlendiler. Yargı reformuyla, yargı siyasallaşır. Savcıların soruşturulması Adalet Bakanlığı onayıyla yapılır. Bakan istediği hakimi ve savcıyı dinleme kararı verebiliyor. Bu kararı da yargıdan alabiliyor. Yargı üzerinde öyle bir bağımlılık yaratıldı ki vermemesi mümkün değil. Çünkü tayin korkusu yerleşti. Hakim ve savcıları ödüllendirme ve cezalandırma, Adalet Bakanlığı’nın elinde. Bu felaket bir şey. Askerin ise bu işlerin içine girmesi Türkiye’nin yararına değil.
Sabih Kanadoğlu
Sabih Kanadoğlu Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı
20.5.1938 tarihinde Menemen’de doğmuştur. Kabataş Erkek Lisesini bitirmiş, İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesinden 1959 yılında mezun olduktan sonra, askerliğini Çubuk’ta yedeksubay piyade asteğmen ve teğmen olarak yapmıştır. Burhaniye Hakim Adayı olarak mesleğe başlayan Kanadoğlu, sırasıyla Orhaneli ve Erzurum Cumhuriyet Savcılığı, Bingöl Sulh Hakimliği, Tokat ve Kırşehir Ağır Ceza Mahkemesi Başkanlığı, İzmir Ceza Hakimliği ve Bakırköy Ağır Ceza Mahkemesi ile Adli Yargı Adalet Komisyonu görevlerinde bulunmuştur.
“Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Hukuku” adlı eserinin yanısıra çeşitli yerlerde yayınlanmış makaleleri bulunan ve 19.07.1984 tarihinde Yargıtay Üyeliğine seçilen Sabih Kanadoğlu, Yargıtay Büyük Genel Kurulunca 26.12.1994 tarihinde ilk kez 28.12.1998 tarihinde de ikinci kez Yargıtay Onbirinci Ceza Dairesi Başkanlığına seçilmiştir.
Yargıtay Onbirinci Ceza Dairesi Başkanı iken, Yargıtay Büyük Genel Kurulunca gösterilen adaylar arasından 19.12.2000 tarihinde Cumhurbaşkanınca Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına seçilmiştir.
******************************************************************
GÜLDAL MUMCU
TBMM Başkanvekili
Açılımlar ülkeyi böler
Güldal Mumcu, ülkenin bütünlüğü ile üniter yapısı arasında ayrılma yaşandığını belirterek, “Dini unsurlar yönetimde fazlasıyla hakim oldu. Böyle bir sürecin içinden geçiyoruz. Bütün bunları sağduyuyla, akılcı davranarak aşabiliriz”dedi.
Ayvalık’taki yazlığında dinlenen CHP İzmir milletvekili Güldal Mumcu,açılımların ne olduğunu bilmediklerini Kürt açılımının da netleşmediğini söyleyerek, iktidarda da Başbakan ve İçişleri Bakanı’ndan başka açılımlarla ilgili kimsenin fikrinin olmadığını savundu. “Diplomatik olarak demokratik açılım ülkenin bölünmesi demek. Bunu tam telaffuz edemiyorlar” diyen Mumcu, DTP’nin bile demokratik açılımın ne olduğunu anlamadığından ötürü mutsuz olduğunu kaydetti.
AÇILIMI IRKÇILIĞA İNDİRMEK ŞOVANİZMDİR
Güldal Mumcu demokratik açılımın insan hakları sorunu olarak değerlendirilmesinin yanlış olduğunu belirterek,” Batıda da insan hakları sorunu var”dedi. Cumhuriyetle birlikte ülkeyi bölmek istiyenlerin ortaya çıktığına dikkat çeken Mumcu, “Çünkü, Doğu’daki Güneydoğu’daki ağalar, ordaki insanların gelişmesini, toprak reformunu, büyük araziler üzerindeki mülkiyet hakkını paylaşmak istemiyorlar. Ekomomik ve feodal yapıyı değiştirmeyi DTP dahil kimsenin telaffuz etmiyor.Yoksa ırkı nedeniyle kimseye kötü davranılmıyor. Batıda da devlet tarafından mağdur edilmiş insanlar, kocalarının dövdüğü kadınlar var. Bunu ırka indirmek şovanizmi ortaya koyup, ırkçılığı hortlatır. Bu ülke için çok tehlikelidir. Bu olaylar körüklenmeden önceki yıllarda olduğu gibi birarada yaşama bilincini ortaya koyarak sorun halledilebilir. Ama açılımla neleri çözebilecekleri belli değil”dedi.
IRKÇILIK CHP’NİN İŞİ DEĞİL
Demokratik açılımların Büyük Ortadoğu Projesi’nin (BOP) bir parçası olduğunu bildiren Mumcu, açılımı, ” Amerika’nın çıkarlarına aykırı olan bütün olayları düzeltecek bir yol haritası” şeklinde değerlendirdi.
Irkçılığın CHP’nin işi olmadığını vurgulayan Mumcu, “Herkes anadilini öğrenebilir ama Türkiye Cumhuriyetinin resmi dili Türkçedir. Diğer türlüsü milletin millet olma vasfını yadsımak demektir, bu da kabul edilemez” diye konuştu.
UĞUR MUMCU UYARMIŞTI
Uğur Mumcu Araştırmacı Gazetecilik Vakfı’nı kurarak araştırmacı zihniyetiyle genç gazetecileri mesleğe kazandırmayı hedeflediklerini söyleyen Mumcu,şöyle konuştu:
” Bu tür olayların sorgulanmasını ve unutturmamayı amaçladık. Uğur Mumcu’nun bütün makalelerini ve en son yarım kalan Kürt dosyasını kitaplaştırdık. 80 kitap oluştu.Kitaplar yakın tarihimize müthiş bir ışık tutuyor. Bu günlere nasıl geldiğimizi anlayabiliyoruz. Uğur Mumcu’nun 90’lı yıllarda Lozan mı Sevr mi adlı yazdığı yazının o günlerde abartıldığı düşünülse de bugün onu daha iyi anlıyoruz. O yıllarda “dikkatli olun imam hatipliler 20 yıl sonra bütün ülkenin yönetimini ele geçirecekler, bunun önü açılıyor, tedbir alalım ” önerisinde bulunmuştu.Bugünkü yaşananlara baktığımızda O’nun öngörüleri bir bir gerçekleşiyor”
Türkiye Büyük Millet Meclisi 23. Dönem Milletvekili
ŞÜKRAN GÜLDAL MUMCU | İZMİR | |
Şükran Güldal Mumcu, 20 Eylül 1951’de Denizli’de doğdu. Babasının adı Süreyya, annesinin adı Emine Necla’dır. İşletmecilik; Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi İşletmecilik Bölümü’nü bitirdi. Devlet Yatırım Bankası’nda Proje Değerlendirme Uzmanı olarak görev yaptı. Uğur Mumcu Araştırmacı Gazetecilik Vakfı’nı kurdu ve Vakfın Başkanlık görevini yürüttü. 23. Dönem’de Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanvekili oldu. İyi düzeyde İngilizce bilen Mumcu, dul ve 2 çocuk annesidir. |
Yazıları posta kutunda oku