POPÜLİST ŞOVLAR DEMOKRATİK AÇILIM SÜRECİNİ ZORA SOKAR!.. “İMRALI-KANDİL-DTP” ÜÇLÜSÜ, AİLELERİN, DAĞLARIN VE MÜLTECİ KAMPLARINDAKİLERİN BEKLENTİLERİ BOŞA ÇIKARMAMALI VE TÜRKİYE KAMUOYUNUN DUYARLILIKLARINI DİKKATE ALMALIDIR!.. KÜRT AİLELER, ÇOCUKLARININ DAĞDAN İNMESİ SÜRECİNİN ÖNÜNÜ KESENLERDEN HESAP SORACAKTIR!..
Teslim olan 34 PKK’lı törenlerle kahramanlar(!) gibi karşılanıyor, otobüsler üzerinde zafer turları atılıyor, kutlamalar yapılıyor. Merak ediyorum, bunlar neyi kutluyorlar?.. Neyin turunu atıyorlar?.. Hangi zaferden söz ediyorlar?.. Zannedersiniz ki, büyük bir marifet yapmış geri dönüyorlar. Bakınız, şunu hemen tespit etmekte yarar görüyorum. PKK denilen kanlı örgüt, çoğunluğu Kürt olmak üzere onbinlerce insanın ölümüne ve yaralanmasına neden olmuş, Kürtlerin demokrasinin ve ekonominin nimetlerinden yararlanmasının en büyük engelini oluşturmuştur. Bugün gelinen noktada, ABD, Avrupa ve bölge ülkeleri tarafından yalnızlığa mahkûm edilen PKK silahlı mücadeleyi kaybetmiş, “terör örgütü” kimliğinin yanı sıra, “uyuşturucu ticareti, insan kaçakçılığı, haraç, kara para, çocuk kaçırma vb” organize suç örgütü kimliğiyle de mutlaka “yok edilmesi gereken örgüt” olarak ilan edilmiştir. ABD, daha önce terör örgütleri listesinde ilk sıraya koyduğu PKK’nın, yönetici kadrolarını da “uyuşturucu” kaçakçısı ilan ederek, yakalanmaları yönünde harekete geçmiştir. Düne kadar PKK’ya duygusal yaklaşan Avrupa ülkeleri ise, örgütün terörist kimliğinin idrakine vararak, ardı arkası kesilmeyen operasyonlarla örgütün Avrupa’daki yönetici kadrolarını birer birer yakalayarak cezaevine koymuş ve PKK’nın “uyuşturucu, haraç” gibi finansman kaynaklarını kurutma konusunda kararlı olduğunu net bir şekilde göstermişlerdir. Yıllarca PKK’yı Türkiye’ye karşı kullanarak çıkar sağlayabileceğini düşünen Suriye, İran ve Irak (Irak yönetimi ve Iraklı Kürtler), örgütün “ayrılıkçı” ve “taşeron” niteliğinin farkına vararak, PKK’nın bitirilmesi konusunda Türkiye ile etkili bir mücadele konusunda en üst düzeyde işbirliğine girmişler, İran Ordusu iki günde bir Kandil’i bombalarken, ülkesindeki örgüt mensuplarına aralıksız operasyonlar düzenlerken, Suriye’de yakaladığı PKK’lıları Türkiye’ye iade ederek, bu konudaki samimiyetini ortaya koymuştur. Neyse uzatmayayım… Zafer nutukları(!) atarak bu hezimetini gizlemeye çalışan PKK, kaybetmiştir… Yolun sonuna gelmiştir… Örgütün lideri İmralı Cezaevi’nde ömür boyu hapse mahkûmdur. Halen hayatta olması ise, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin insafına bağlıdır. Dağdan inenlere kucak açılmasını ise, Türkiye’de yaşayan sağduyu sahibi insanlarca, dağdakilerin ailelerinin ‘Artık kan akmaması, gençlerin ölmemesi, birlikte yaşama iradesinin devam etmesi’ yönündeki taleplerine bir şans verilmesi arzusundandır diye düşünüyorum. PKK ve uzantısı DTP’nin buradaki amacı üzüm yemek mi, yoksa bağcıyı dövmek mi, onu iyi anlamak gerekiyor. Dağdan inen PKK’lılara yapılan karşılama, Türkiye’de sağduyu sahibi herkesi rahatsız etmiştir. Eğer 34 kişinin gelişi, Habur önüne binlerce insanı yığıp, PKK sembolleri ve Abdullah’ın posterlerinin açılarak gösteriye dönüştürülmeseydi sürece katkı olarak görülebilirdi. Türkiye’nin bundan sonra kapsamlı yeni adımlar atmasının önünü açar, yeni geleceklerin sınırdan geçişini rahatlatırdı. PKK, süreci desteklemek yerine kösteklemenin yolunu arıyor. Böyle olunca kapsamlı bir pişmanlık yasası çıkarılması, koruculuk sisteminin kaldırılması gibi atılacak adımların da önünü tıkıyor. Dağdakilerin yanı sıra, yıllar önce PKK nedeniyle Mahmur’a göç etmek zorunda kalmış binlerce vatandaşın dönüş yoluna da mayın döşüyor. Devletin, kendilerine gösterdiği hassasiyeti, aynı oranda DTP göstermiyor. DTP işi “şov havasına dönüştüreceğim” diye siyasi parti kimliğini yok etti ve terör örgütü PKK’nın sözcüsü olduğunu net bir şekilde ortaya koydu. Bu durum DTP’nin bundan sonraki muhataplığını tehlikeye sokmuştur ve sürece önemli bir darbe vurmuştur. PKK-DTP’nin bu tavrı, demokratik açılım sürecini sabote etme girişimine dönüştürülmüştür. Kürt ailelerin beklentilerini boşa çıkarmış, dağlardaki gençlerin evlerine dönüşlerini zora sokmuştur. Son olaylar tamamen tahrik ve provokasyon unsuru taşımaktadır. Bütün iyi niyet ve olumlu beklentilerle ters düşmektedir. Dünyanın her yerinde teröristler teslim olurlar, teslim alınırlar. Ama hiçbirinde onlara böyle şölen, tören, zafer turları düzenlenmez. Dağdan inen insin, teslim olan olsun. Ancak, bunu yaparken Türkiye’de yaşayan milletin acısıyla, gururuyla, duygularıyla oynanmasın. Bu noktada şuna da vurgu yapmak şart. Ahmet Türk’ün “Devlet bir adım atarsa PKK on adım atar” diyor. Devlet, bu konudaki samimiyetini ve kararlılığını uygulamalarıyla gösteriyor. Bütün tahrik dolu açıklama ve ucuz ajitasyonlara rağmen, göstericilere yönelik soruşturma açılmaması ve gelenlerin hepsinin bir gün içinde serbest bırakılmaları bile, tek başına bu samimiyetin bir göstergesidir. SON SÖZ… Demokratik açılım sürecinde İmralı-Kandil-DTP üçlüsü çok önemli bir sınav veriyor. Tahrik etmeden, şov yapmadan, ucuz ajitasyonlarla prim yapmaya çalışmadan bu işi halletmeleri gerekiyor. Çocuklarının evlerine dönmeleri için Habur’a koşan Kürt aileler ile Irak’taki kamplarda sefalet içinde yaşayan binlerce mültecinin beklentilerini boşa çıkaracak her türlü yaklaşımdan uzak durmalılar. Türkiye kamuoyunun duyarlılığını dikkate almalılar. Yoksa, ortada ne açılım ne de süreç kalır. Tabii o zaman da başta Kürtler olmak üzere, birlikte yaşama iradesini bugüne kadar kaybetmeyen sağduyu sahibi vatandaşlar, Irak’taki terör mağdurları, PKK-DTP-İmralı üçlüsünden bunun hesabını mutlaka soracaktır. Nail Amudi
Bir yanıt yazın