Arslan BULUT
Güneri Civaoğlu, Kürt açılımının boyutlarını bilgi düzeyinde açıklıyor:
“Çok üst düzeyden dinlediğimi paylaşayım: ‘Bir çalışma grubu Kürt açılımını koordine etmekle görevlendirildi. Açılımı bütün boyutlarıyla planlıyor, uygulama ve zamanlamalı ajandayı belirliyor.’
Burada Washington, Brüksel, Bağdat, Şam, Erbil olan sınır ötesi diplomasi coğrafyası ile Türkiye’nin içindeki hukuk, siyaset, asker, kamuoyu coğrafyası da çalışma grubu kurmaylarının Washington’da PKK liderlerinin ‘uyuşturucu kaçakçısı’ olarak kriminal sicile alındıklarının açıklanmasından, Abdullah Öcalan’ın Kandil’deki, Mahmur’daki PKK’lılara ‘gruplar halinde ve silahsız olarak Türkiye’ye gelmeleri’çağrısının da ‘plan dışı’ olmadığını düşünüyorum.”
* * *
Fehmi Koru da 2008 yılının Ocak ayında, Kanal 7 haberlerinde “Ergenekon’un tasfiyesine 5 Kasım 2007’de Tayyip Erdoğan-George W. Bush görüşmesinde karar verildi” demişti.
Bizim bu bilgiyi nereden aldığını sormamız üzerine, “5 Kasım 2007 tarihinde Beyaz Saray’da yapılan Tayyip Erdoğan-George W. Bush görüşmesi ile Ergenekon operasyonu arasında bir irtibat olduğuna inanıyorum. O görüşme PKK terörüne karşı ABD’nin geleneksel tutumunu değiştirdi, biliyorsunuz. Aynı görüşmede, Türkiye’nin demokratikleşmesinin önündeki diğer engellerin de konuşulup konuşulmadığını bilemiyoruz. Konuşulmuşsa, ‘devlet içinde yuvalanmış çeteler’ konusu da masaya getirilmiştir. Bu benim bir tezim” diye cevap vermişti.
* * *
Bu iki konunun birbiriyle çok yakın bağlantısı var; Ergenekon soruşturması sonucu darbe girişimi ile suçlananlar dışında haklarında dava açılan asker kişilere bakıyoruz, hemen hepsi PKK ile en ciddi mücadeleyi veren kişiler.
Şöyle bir tablo ortaya çıkıyor:
PKK ile mücadele edenler hakkında, devletin yargı mekanizması dava açıyor, aynı mekanizma, Abdullah Öcalan’ın talimatı ile Kandil’den gelerek Türkiye’ye giren PKK’lıların bir kısmını sorguladıktan sonra, kalan beşini de mahkemeye çıkararak serbest bırakıyor. Bu arada on binlerce kişi de ellerinde PKK bayrakları ve Abdullah Öcalan posterleri ile karşılama töreni yapıyor.
Tıpkı Meşrutiyet ilanında olduğu gibi, devleti yıkmak isteyenler bayram sevinci yaşıyor.
Şimdiki uygulama ile Meşrutiyet dönemi arasında bir fark var; devlet aleyhinde çalışanlar bayram yaparken, devleti koruyanlar hapiste tutuluyor!
Bu durumda devlet, kimin hukukunu korumuş oluyor?
Kendi hukukunu koruyanları aylarca hakim önüne çıkarmadan tutuklu olarak hapiste tutan irade, teröristleri kısa bir sorgulamadan sonra serbest bırakıyorsa, bu yolun ülkeyi nereye götüreceği belli değil midir?
* * *
Şehit babası Bekir İspirli’nin söylediği gibi “İyi şeyler oluyor ama ülke için değil PKK’lılar için, ülkeyi bölmek isteyenler için ‘iyi şeyler’ oluyor.”
Nitekim terör örgütünün elebaşılarından Cemil Bayık, Özgür Politika’dan Günay Aslan’a “Barış gruplarına olumlu yaklaşmak PKK’nın dağdan inmesine yol açmaz. Eğer PKK dağa çıktıysa bunun sebepleri var. Kimse keyfinden dağa çıkmadı. Eğer Kürt sorununun demokratik siyasal zemini olsaydı, bu ortadan kaldırılmasaydı, Kürtlere kendini özgürce örgütlenme, ifade etme hakkı tanınsaydı hiçbir zaman Kürtler dağa çıkmazdı. Sen bu anayasayı değiştirmeden nasıl Kürt sorununu çözeceksin, nasıl Türkiye’de demokratikleşme adımlarını geliştireceksin. Bu mümkün değildir” diyerek Kürtlerin temsilcisi ağzıyla konuşuyor.
Anayasa değişikliğini de yapacaklar ama şu an için cesaret edemiyorlar!
Bir yanıt yazın