Harvard Üniversitesi’nden Türk-Ermeni diyaloğu

ERMENI DIASPORASININ  SECTIGI SOZDE TURKLERLE YAPILAN TURK-ERMENI CALISTAYI

======================================================================

Harward Universitesinde Turk Ermeni dialogu konusunda bir forum yapilmis
yazar Ali H. Aslan da bu forumda bulunmus
Yazar Konununhassasiyetinden dolayi toplantiya katilanlari ismen veremiyecegini belirtiyor
HAYRET ben boyle toplantilara katilanlarin isimlerinin zaten ilan edildiklerini zan ediyordum
ama fark etmez
yazar Toplantiyi hazirliyanlarin katilimcilari cok dikkatle sectiklerini belirtiyor anlasildigina gore Orhan pamuk secildigine gore toplantida Turk tarafini temsilen Fatma Muge  gocek, elif safak Taner akcam’in da bulunduklari var sayilabilir
Yazar Toplantiya katilanlarin nasil secildiklerini yetenekliklerini konuya degin bilgi birikimlerini belirtiyor
Yukaridaki sahislari incelersek zaten ne gibi bir bilgi sahibi olduklari acik ve secik belli olur
Sayin Kaya buyukataman ileti icin tesekkurler
vedat aslay <vaslay@aol.com>

========================================================

Ali H. ASLAN

Türk-Ermeni diplomatik cephesindeki olumlu gelişmeler, Washington’da son zamanlarda Türkiye’nin artı hanesini en çok kabartan hadiselerden oldu. Amerikan devleti ve sivil toplumu, bu süreci önemsiyor ve katalizör rolü oynuyoR

Türkiye ile Ermenistan arasındaki ilişkileri normalleştirme protokollerinin İsviçre’deki imza töreninin fiyaskoya dönüşmemesini önemli ölçüde ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton’un son dakika ‘limuzin diplomasisi’ne borçluyuz. Obama yönetimi, protokollerin parlamentolarda onaylanma ihtimalini azaltan Karabağ tıkanıklığına çare bulunması yönünde gayretlerini de sürdürüyor. Amerikan diplomatik kaynakları, Matt Bryza’dan boşalan Minsk Grubu eşbaşkanlığına jet hızıyla yeni bir temsilci (Robert Bradtke) atanmış olmasını siyasi iradenin göstergesi olarak takdim ediyorlar. Bu tür atamaların Kongre’deki bürokratik süreçlere ne kadar uzun süre takılabileceğini bilenler onlara hak veriyor.

Bütün bunlar iyi güzel, ama ben bu hafta diplomatik çabalardan ziyade sivil toplum evreninde cereyan eden kaydadeğer bir girişimden bahsedeceğim. Harvard Üniversitesi, 18-20 Eylül tarihleri arasında üç günlük bir sivil Türk-Ermeni çalıştayı düzenledi. Katılımcılardan biri olduğumdan, bu faaliyeti yakından gözlemleme ve katkı yapma imkanı buldum. Meselenin hassasiyetinden dolayı kural gereği diğer Türk ve Ermeni katılımcıları açıklayamayacağım. Ancak bu tecrübeden daha fazla istifade edilebilmesi için, organizatörlerin de onayı ile, içeriğini sizlerle paylaşacağım.

İşe önce organizatörleri tanıtmakla başlayayım. Projenin başında Harvard İnsani Girişimi’nin (Harvard Humanitarian İnititative) iki kıdemli uzmanı var: Prof. Dr. Eileen Babbitt ve Prof. Dr. Pamela Steiner. İkisi de uluslararası ihtilafların çözümü alanında kendilerini ispatlamış dünyaca ünlü akademisyenler. Steiner’ın bir özelliği de, Ermeni tehcirinin yaşandığı dönemde ABD’nin Ankara Büyükelçiliği’ni yürüten Henry Morgenthau’nun torunu olması. Harvard’lı uzmanların davetiyle, 13’ü katılımcı, 4’ü gözlemci sıfatıyla 17 Türk ve Ermeni bir araya geldik. Steiner ve Babbitt’e Kuzey İrlanda’da barış çalışmalarıyla ön plana çıkan meslektaşları Hugh O’Doherty de yardımcı oluyordu.

Katılımcıların profilleri itibarıyla çeşitlilik arz etmesine özen gösterilmişti. Hem anavatandan hem diasporadan Türkler ve Ermeniler vardı. Toplumlarında muayyen oranda etki kabiliyetine ya da potansiyeline sahip, medenice diyalog kurabilen insanlar seçilmişti. Organizatörler önce sırf Türkler ve Ermenilerle ayrı birer oturum yaptı. Ardından müşterek oturumlara geçildi. Amaç, korkuların, kaygıların, ümitlerin ve ihtiyaçların açık kalplilikle ve akademik bir sistematik çerçevesinde ifade edilmesine imkan vermekti. Tabii ki bu, uzmanlara tarafların zihni ve duygusal haritasını çizme, elde edilen bulgulardan belki de müstakbel ihtilaf çözümü çalışmalarında faydalanma imkanı verecekti.

Çalıştayın en ilginç bölümlerinden biri, Ermenilerin Türkler, Türklerin Ermenilerle ilgili kanaatlerini ve tecrübelerini paylaştıkları ‘şahsi öykü’ bölümü oldu. Orada iki toplumun karşılıklı empati yapmasının diyaloğu ne derece geliştirdiğini, buzları nasıl eritebildiğini müşahede ettik. Onca psikolojik, ideolojik ve siyasi engele rağmen hâlâ birbirimizle çok iyi kaynaşabiliyorduk. Zaten sonuçta hepimiz aynı toprakların, birbirinden beslenmiş kültürlerin çocukları değil miyiz?

Bu vesileyle, özellikle diaspora Ermenilerinde Türkiye’yi ziyaret etmenin ne derece olumlu tesir icra ettiğini gördüm. Anadolu’ya gidip atayurtlarını gezmiş birkaç Amerikalı Ermeni katılımcıya ‘Kendinizi Türkiye’de mi yoksa Ermenistan’da mı daha çok evinizde gibi hissettiniz?’ diye sordum. Ve istisnasız ‘Türkiye’de.’ cevabını aldım. Bence bu, hem devlet hem de sivil toplum olarak çok iyi değerlendirilmesi gereken bir psikoloji.

Ermenilerin ‘soykırım’ iddiaları ve Türk tarafında genel olarak buna karşı oluşan tepkisellik, şüphesiz diyaloğu en çok zorlaştıran unsurlardan biri.

Ermeniler Türklere ‘soykırım’ın Türk devleti ve halkınca tanınmasının kendileri için psikolojik önemini vurguladı. Türkler ise ‘soykırım’ iddiasının psikolojik, hukuki ve siyasi boyutlarına ilişkin kaygılarını ifade etti. ‘Eğer Türkiye bir gün soykırımı resmen tanırsa, bir sonraki hamleniz ne olur?’ sorusuna ise Ermeni tarafından gelen cevapların özeti şu idi: Toprak talebi yapılmaz, ama kimilerinin tazminat istemeyeceği de garanti edilemez. Ermenistan’dan bir katılımcı, toplantının sonunda şakayla karışık ‘Eğer soykırım kelimesini kullanmazsak, Türkler bize her istediğimizi verecek gibi görünüyor!’ dedi. Bu arada katılımcı bazı diaspora Ermenilerinin bu konuda Türklerin üzerine fazla gitmektense başka şeylere yoğunlaşmayı tercih ettiklerini de gördüm. Mesela birisi kendini Türkiye’de insan haklarının geliştirilmesi yönünde mücadeleye vermişti. Bir diğeri kültürel keşif ve işbirliği üzerinde çalışıyordu.

Toplantıda da ifade ettiğim gibi, ortada travmaya uğramış iki kardeş toplum var. Ermenilerin ana travması, Osmanlı’nın son döneminde, büyük insani trajediler de yaşayarak, anayurtlarını neredeyse tamamen kaybetmiş olmaları. Türkler ise kurdukları koca cihan devletinin içten ve dıştan darbelerle yıkılması travmasından muzdarip. İki toplum da hâlâ ‘post-travmatik stres sendromu’ yaşıyor. Aralarındaki yakınlaşma, ancak bu derin psikolojik yaraların olumsuz siyasi girişimlerle kanatılmaması ve tedavi edilmesi ile mümkün. Diplomatik alandaki son ilerlemeler, ümit verici. Ancak Harvard’daki çalıştay, sivil toplum cenahında da yapılabilecek çok şey olduğunu gösteriyor…

Taner Akcam

Yorumlar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir