Soner ÇAĞAPTAY
Washington Enstitüsü Yakın DoğuAraştırmaları Uzmanı
TOPLUMLAR neden ve
nasıl Amerikan karşıtı olur?
Amerikan karşıtlığı
ABD’nin izlediği
politikalardan mı, yoksa
insanların Amerika ve
kurumları hakkında
duyduklarından mı
kaynaklanır?
Yakın geçmişte
Amerikan düşünce
kuruluşları ile ilgili yaşanan
iki gelişme, Türkiye’de Amerikan
aleyhtarlığının en azından bazı
açılardan retorikle alakalı olduğunu
göstermekte.
TÜRKİYE’YE İHANET Mİ?
Yukarıda bahsi geçen bu iki
gelişmeden ilki, haziran ayında
Atlantik Konseyi tarafından yayınlanan
ve Türkiye ile Iraklı Kürtler’in
yakınlaşması için iki tarafın da adımlar
atmasını öneren rapor ile ilgili. Bu
rapor Türkiye’de birçok farklı kesimden
çok büyük tepki gördü ve rapor dolayısıyla
AKP’nin Kürt açılımının bir Amerikan
projesi olduğu iddiasını dahi ortaya
atanlar oldu. AKP’nin politikasına
yön veren birWashington düşünce kuruluşu?!
İnanılması güç de olsa Türkiye
gündemindeki bu yaygın görüş, AKP’nin
demokratik açılımının Atlantik
Konseyi ve Amerikan hükümeti tarafından
biçimlendirildiği yönünde.
Doğru olmasa bile bu
saptama Amerikan
düşünce kuruluşlarının
son zamanlarda
Türkiye’de menfileşen
görüntüsüne kanıt teşkil
ediyor. Türkiye’yi etkisi
altına almış bu olgunun
kökleri Haziran 2007
tarihli Hudson
Enstitüsü’nde yaşanan
olaya dayalı. 2007 yılında
Hudson’da gerçekleştirilen ve Türk
Silahlı Kuvvetleri’nin de katıldığı bir
toplantıyla alakalı olarak, AKP; Türk
ordusunu kendisine karşı komplo
kurmakla ve bu amaçla PKK’yı ve
genel olarak Kürt sorununu
kullanmakla suçlamıştı. Parti,
Washington düşünce kuruluşlarının
“kapalı kapılar ardında” ve “Türkiye
aleyhine”, “karanlık planlar” yaptığını
öne sürüp, bu toplantının “Türkiye’ye
ihanet olduğunu” dahi iddia etti.
Şimdi hatırlanacağı üzere bu
endişe ortamı Amerikan düşünce
kuruluşlarını ve ABD’yi, toplumun
gözünde düşman konumuna indirgedi.
Washington’da Türkiye’ye karşı çirkin
komplolar kurulduğu düşüncesi ortak
bir inanç haline geldi. Bu gelişmeler
Türkiye’yi anti-Amerikan bir
tartışmanın ortasına sürükleyerek,
2007 yazının gündemine damgasını
vurdu. Amerika’nın ve ABD düşünce
kuruluşlarının Türkiye’ye karşı bir
komplo çabası içinde olduğu görüşü;
propaganda sonucu bilinçlere
yerleşmiş bir gerçek haline geldi.
Hükümet bu ortamı ordunun imajını
karalamak ve kendi popülaritesini
artırmak için kullandı ve 2007
Temmuz seçimlerinde biraz da bu
nedenden dolayı yüksek oy aldı.
AKP’nin Hudson olayını kendi
çıkarları doğrultusunda bu şekilde
kullanması sonucunda Washington’da
Türkiye hakkında yazı yazmak ve
görüş bildirmek Türkiye’de oluşacak
muhtemel tepkiler nedeniyle siyaseten
riskli bir iş haline geldi.
Şimdi ise kaderin cilvesi: işler
AKP’nin aleyhine dönmüş durumda.
2007 yılındaki vakanın menfi tesiri
ortaya çıktı: Atlantik Konseyi’nin
yayınladığı raporun sonuçları,
AKP’nin imajını zedeliyor ve parti, bir
zamanlar yarattığı “Washington”da
“kapalı kapılar ardında” ve “karanlık
odalarda” Türkiye’ye “karşı komplo
kuruluyor” söyleminin kurbanı
oluyor.
Bütün bu yaşananlardan bir ders
çıkarmak mümkün: Amerikan karşıtı
düşünceler toplumda bir kez yer
edindikten sonra kolay kolay
kaybolmuyor. Üstelik böylesi bir siyasi
akım ortaya çıktığı zaman bumerang
gibi salınarak önüne gelen herkese ve
hatta yaratıcısına dahi çarpabiliyor.