BAHADIR SELİM DİLEK
ANKARA – Türkiye ile Ermenistan arasındaki protokollerin parlamentolarda onaylanmasından sonraki uygulama aşamasına ilişkin ayrıntılar, soru işaretleri uyandırıyor.
“Türkiye Cumhuriyeti ile Ermenistan Cumhuriyeti Arasında İlişkilerin Geliştirilmesine Dair Protokol” başlıklı metnin üçüncü maddesinde, tarafların, protokolün yürürlüğe girmesinden sonraki 2 ay içinde bir hükümetler arası komisyon ve bu komisyona bağlı alt komisyonlar kuracağı belirtiliyor. Uluslararası uzmanların katılabileceği alt komisyonlardan biri tarih alanında çalışacak.
AKP hükümetinin, tarih alt komisyonuna kimleri atayacağı merak konusu. Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu (AKDTYK), YÖK ve Dışişleri Bakanlığı’ndan bir heyet oluşturulabileceği belirtiliyor.
Başbakanlık, AKDTYK Başkanı Prof. Sadık Tural ile Türk Tarih Kurumu Başkanı Prof. Yusuf Halaçoğlu’nu görevden alıp, bu önemli makamlara kendisine yakın isimleri atamıştı.
Ermeni iddiaları karşısındaki tavizsiz tutumu ile bilinen Prof. Halaçoğlu’nun ve hükümetten farklı görüşler taşıyan Prof. Tural’ın, protokollere son şeklinin verilmesinden kısa süre önce görevden alınmış olmaları dikkat çekti. Prof. Halaçoğlu yerine Prof. Ali Birinci’nin atanması “Ermenistan’a jest” olarak yorumlanmıştı. İsviçre gazetesi Die Tages Anzeiger, 2 Eylül 2008 tarihli sayısında, Prof. Halaçoğlu’nun görevden alınması kararının, Türkiye ve Ermenistan’dan gelen üst düzey bürokratların İsviçre’de gerçekleştirdiği gizli toplantılardan birinde alındığını duyurmuştu.
……………..
===========
‘Basiretsiz ve Hain’
22 09 2009 06:29 // Milliyet
Görülüyor ki, antlaşmalar gibi, 1915 olaylarının “tanımı” konusu da diplomasinin klasik yöntemiyle, sağ kulak sol elle işaret edilerek Protokol’e geçirilmiştir.
ERMENİSTAN konusunda Sayın Şükrü Elekdağ, dünkü makalesinde, Erivan’la paraf edilen “Protokoller”den dolayı Dışişleri ve hükümet hakkında ağır suçlamalarda bulundu.
Elekdağ’a göre:
* Protokoller’de Kars Antlaşması’nın adının zikredilmemesi yüzünden sınırlarımız tartışmaya açık hale geliyordu!
* Kurulacak ortak tarih komisyonunun görevinin “1915’teki olayların gerçeğinin ortaya çıkarılması” olarak tanımlanmaması yüzünden de soykırım iddiası güç kazanacaktı!
* Dahası, protokolle Türkiye Nahçıvan üzerindeki “garantörlük” hakkından vazgeçiyordu!
* Hükümeti bu “basiretsiz ve hain” siyasete yönelten, Amerika idi! (Cumhuriyet, 21 Eylül)
Kars Antlaşması?
Elekdağ’a göre, Protokoller’de Kars Antlaşması’nın açıkça zikredilmemesiyle Ermeniler bizi aldatmış, sınırlarımızı tartışmaya açık hale getirmiş…
Şimdi Protokol’ün ilgili maddesine bakalım:
“İki ülke arasındaki mevcut sınır uluslararası hukukun ilgili anlaşmalarında tarif edildiği şekliyle karşılıklı olarak tanınmaktadır.”
Peki, Ermenistan’la aramızdaki “uluslararası hukukun ilgili anlaşmaları” nelerdir ki Ermenistan onları kabul etmiş de Kars Antlaşması’nı tanımamış oluyor?!
Onaylanmadan kalmış olan 2 Aralık 1920 tarihli Gümrü Antlaşması’nı hariç tutarsak, Ermenistan’la sınırımızı çizen iki anlaşma vardır:
* 16 Mart 1921 tarihli Moskova Antlaşması; onaylanmıştır, yürürlüğe girmiştir.
* 13 Ekim 1921 tarihli Kars Antlaşması; yine onaylanmış, tanınmış ve yürürlüğe girmiştir.
Bu anlaşmalar aynı sınırı çizmiştir ve Protokol’de “İlgili anlaşmalar… karşılıklı olarak tanınmaktadır”
denilmek suretiyle, açıkça bugünkü Ermenistan yönetimi tarafından da tanınmaktadır.
Nitekim Taşnak liderlerinden Vahan Hovannesya’ya göre, “Protokol’ün içine ustaca Kars Antlaşması yerleştirilmiştir!” (Milliyet, 15 Eylül)
Görüyor musunuz, Ermeni milliyetçilerine göre de biz Ermenileri aldatmışız!
Tarih komisyonu?
Evet, Protokol’de “1915’teki olayların gerçeğinin ortaya çıkarılması” ifadesi geçmiyor. Ama tarih komisyonunun görevi şöyle belirtiliyor:
“İki halk arasında karşılıklı güven tesisi amacıyla mevcut sorunların tanımlanması ve tavsiyelerde bulunulması…”
Kavga zaten 1915 olaylarının “tanımlanması” konusunda değil mi? Ermeniler “soykırım” diye tanımlıyor, bu tanıma karşı çıkıyoruz.
Kurulacak tarih komisyonu da zaten olayların “tanımını”, yani soykırım olup olmadığını tartışacaktır ki yine Ermeni milliyetçileri “Soykırım tartışılır hale geliyor” diye karşı çıkıyorlar!
Görülüyor ki, antlaşmalar gibi, 1915 olaylarının “tanımı” konusu da diplomasinin klasik yöntemiyle, sağ kulak sol elle işaret edilerek Protokol’e geçirilmiştir.
Kamuoylarının çok duygusal olduğu konularda diplomasi daima böyle yapar.
Nahçıvan’a ilişkin “garantörlüğümüz”e gelince… Gümrü Antlaşması’nın 2. maddesinde Nahçıvan, plebisit yapılıncaya kadar “geçici olarak” Türkiye’nin himayesine verilmişti. Fakat Moskova ve Kars antlaşmalarıyla Nahçıvan, başka bir devlete terk etmemek şartıyla, “Azerbaycan’ın himayesinde özerk bir arazi” olarak düzenlenmiştir.
Elbette Sayın Elekdağ gibi tecrübeli bir diplomatın eleştirileri yararlı olur, fakat böylesine ‘partizan’ bakması ve meslektaşlarını da içerecek şekilde “hain” gibi haksız ve ölçüsüz suçlamalarda bulunmasını ben kendisine yakıştıramıyorum.
Milliyet |
Bir yanıt yazın