GECİKMELİ BİR BOMBA

Ermeni ile Türk toplumlarının sözde “tarihsel düşmanlıklarına” son vereceği ilan edilen protokoller imzalandı. Yalnız, bazı küçük eksiklikler söz konusu: örneğin, Ermeni ve Türk toplumlarının, bu arada gelişmelerle doğrudan ilgisi olan Azeri toplumunun protokol koşullarını içine sindirmeyi reddediyor olması; ilgili bakanların bile, imzaları elleri titreyerek ve hami devletlerin iteklemeleriyle atmış olması; en önemlisi, başta “soykırım iddiaları” olmak üzere, herhangi bir tarihsel konuda bir takım temenniler dışında ciddi bir adımın ilan edilmemiş olması. İki halkın yakınlaşmasından, iki halk dışında herkes memnun görünüyor: Şimdiden ABD’de Hillary Clinton, bu arada Rusya’da Sergey Lavrov, en son da Almanya Dışişleri Bakanı Frank-Walter Steinmeier, protokolden büyük umut duyduklarını bildirmiş durumdadır.

 

Kuşkusuz, bu ilk “iyi niyet adımlarından” çok şey beklememek gerekir. Ama imzalardan sonra, iyi dileklerin ifade edilmesine bile olanak vermeyen bu tuhaf “uzlaşma” zeminine inanmak için bir nedenimiz de bulunmuyor.

Bizim cephemizde neler olup bittiği az çok biliniyor. Süreci ana hatlarıyla anımsatabiliriz: 1992’den beri, Minsk grubu içinde ataletle yürütülen görüşmeler, AKP iktidarıyla birlikte, ama özellikle 2008 yazında aniden hızlandırıldı. Temmuz 2008’de, Amerikan yahudi lobisinin başlıca örgütü B’nai Brith’e bağlı ADL (İftiralara Karşı Birlik) temsilcileri ülkemize geldiler ve başta Abdullah Gül olmak üzere Türk yetkililerin yüzüne karşı, “Ermenistan’la ilişkileri geliştirmede etkin ve yaratıcı olunmasını” önerip “Ermenistan’ın selametiyle yakından ilgilendiklerini” anımsattılar. Ağustos 2008’de Rusya’nın Gürcistan’ı sindirmesiyle birlikte, ABD-İsrail’in Ermenistan’ı cezbetme gereği aciliyet kazanmış, Abdullah Gül ise aynı yılın Eylül ayında Ermenistan’a maça giderek beklenen “yaratıcılığını” göstermiş oldu.  

Ahmet Davutoğlu Serj Sargsyan’ın Koşullarına Boyun Eğdi

ABD ve İsrail siyasası doğrultusundaki aynı uysallık, protokollerin imzalanmasında da kendini gösterdi. Protokollerin imzalanmasında hiçbir önkoşul kabul etmeyeceğini duyuran Serj Sargsyan, Dağlık Karabağ konusundaki imalara bile tahammül göstermeyerek istikrarlı bir tutum sergiledi. Durumun kriz boyutuna varması üzerine, Türk basınının ortak putu Ahmet Davutoğlu’nun, Abdullah Gül ile Tayyip Erdoğan’a da danışarak konuşmaların iptali önerisi getirdiğini öğreniyorduk. Böylelikle, uluslararası platformda, protokol, herhangi bir önkoşulun iması dahi olmadan kabul edilmiş oldu.

Azeri tarafı da buradaki demagojileri saptamada gecikmedi. Cumhurbaşkanı İlham Aliyev, AzTV’ye 10 Ekim akşamı verdiği demeçte, basit ama geçerli bir mantıkla, “Türkiye’nin sınırı kapatmasının nedeni Dağlık Karabağ sorunu olduğuna göre, sınırı açması kaçınılmaz olarak Dağlık Karabağ davasını terk etmesi demektir” yollu konuşarak bu tuhaf yakınlaşma sürecini mahkum ediyordu.

Her kesimden Türk basını ise, AKP diplomatlarının bir ABD tasarısına daha imza atmış olmasının sevinciyle, herkesin gözü önünde verilen bu açık tavizleri bile okuyucusuna duyurmakta isteksizlik ve acz gösterdi.

Bu arada, şunu da eklemek gerekiyor: Büyük olasılıkla AKP, protokollerin imzalanmasına dek, gizli görüşmelerde Ermeniler’e “önkoşul olmayacağı” güvencesi veriyordu. İmza günü, son anda açıklamaya konan imaların hemen krize yol açmasında bunun etkisini düşünmek mümkündür. Nitekim, Ermeni basının referans adlarından Novosti Armeniinin gözlemcisi Gagik Bagdasaryan’ın, henüz 1 Eylül tarihli değerlendirmesinde, “Şu son derece belirginleşti: Türkiye, en azından kağıt üzerinde, ikili ilişkilerin düzenlenmesi konusunda her türlü önkoşuldan vazgeçiyor ve Azerbaycan’ın çıkarlarına göre davranmayacağını gösteriyor,” sözlerini sarfetmesi, tahminlerimizi doğrular niteliktedir.(1) Her tarafla ayrı sözleşme yapıp kazanç sağlamaya bakan tüccar tipi, AKP’ye hiç de yabancı değildir. 

Ermeniler’in Tepkisi

 

Biz, topluma hiç danışılmadan, liberallerin pek sevdiği terimle “halkın iradesi hiçe sayılarak”, tümüyle kapalı kapılar ardında ve büyük devlet başkentlerinde tasarlanmış protokollerin lehimize işleyeceği avuntusuyla idare edebiliriz. Basını henüz afyon salgılamayı öğrenmemiş Ermenistan’da benzer bir ruh hali görünmemektedir.

Görüşmelerin diğer tarafı Serj Sargsyan’ın profilini daha önce çizmiş bulunuyoruz; özetle, Ermeni tarihinin, ABD ve İsrail’e en yakın lideri konumundadır. Ermenistan’ı kazanmak isteyen ABD ile İsrail’in Türkiye’yi tarihsel tavizlere ikna edeceğini, böylelikle bir bir lider yiyen Ermeni siyasetinde kalıcı bir siyasal kazanç sağlayacağını hesaplayarak, bu “açılım” sürecine dahil olmuştu. Bununla birlikte, iç muhalefet ile Rusya’nın nefesini ensesinde duyduğundan, AKP kadar rahat davranamadı ve görüşmeleri krize taşıyacak özeni göstermek durumunda kaldı.

Şimdi Ermeniler, bizden farklı olarak, Amerika zoruyla diplomasi yürütülmesine alışkın olmadıklarından, “soykırım” tezinin masada satıldığı gibi abartılı bir telaşla Devlet Başkanları Serj Sargsyan’a karşı ayağa kalkmış görünüyor.

Ermenistan’daki Gibrahayer gazetesinin yayın yönetmeni Simon Aynecyan, protokollerin Ermeni-Türk ilişkilerinin iyileşmesi yönünde en ufak bir katkısı olmadığını belirttikten sonra, Serj Sargsyan’ın, tüm Ermeni toplumunu dışlayarak bu adımları attığını söylemektedir. Aynecyan’a göre, Sargsyan, “ancak herşey kapalı kapılar ardında kararlaştırıldıktan sonra, toplumdaki kesimleri ikna gezilerine başlamış, dolayısıyla bunlar da verimsiz kalmıştı”(2). Yazar, “Ermeni-Türk ilişkilerinde düzelme girişimlerinin bedelini Ermenistan’ın çok ağır ödeyeceği” uyarısıyla sözlerini noktalıyordu.

Bu arada, Sargsyan yönetimine tepkilerin, yalnızca protokollerin imzalanması durumunda Ermenistan’a mali yardımı keseceğini söyleyen ABD Ermeni lobisi’yle sınırlı olmadığını da belirtmek gerekir. Serj Sargsyan, etkili Ermeni topluluklarını kapsayan gezisinde her yerden ret yanıtı alıyordu; Rusya Ermenileri Birliği Başkanı Ara Arbramyan, Rusya-Ermenistan Dayanışma Örgütü gibi diğer adlarla birlikte, sürece dahil olmayacaklarını bildiriyor, Beyrut ziyareti sırasında Sargsyan karşıtı eylemler, kısa sürede binlerce kişilik protestolara dönüşüyordu.(3)

İmzalardan sonra ise, Yerkeramas gazetesinin yayın yönetmeni Tigran Tavadyan öncülüğünde, “Ermeni halkı, bu utanç verici protokollerin Ermenistan Ulusal Kongresi’nde imzalanmaması için tüm gücüyle çalışmalıdır” çağrısıyla, imza seferberliği başlatmış durumdadır.

Tüm bu manzaradan yola çıkarak, Rusya kaynakları “Ermenistan’da büyük bir siyasal bunalımın beklendiğini” belirtmektedir(4). Ermeni siyaset uzmanı Şuşan Hatlamacyan da, protokollerin Amerika tarafından imzalattırıldığını anımsatıp, Ermenistan’da olası bir muhalefetin çok büyük bir halk gücünü arkasına alacağını söyleyerek bu görüşe katılmakta ve protokolleri bir “gecikmeli bomba” olarak nitelemektedir.(5)

Özetle, uzun yıllar kapalı kapılar ardında hazırlanan, basında hararetle tanıtımı yapılan gösterinin, perde arkasından verilen sufleleri bile kekeleyerek yineleyen iki kifayetsiz oyuncunun müsameresinden ibaret olduğu ortaya çıktı. Hükümetlerin kendi halklarından köşe bucak kaçırarak yaptıkları bu dostluk protokolleri, büyük devletlerin bölgesel pazarlıklarının utangaç bir ifadesi. Büyük devletlerin 90 yıl önceki tasarılarının nelere yol açtığı düşünüldüğünde, Hatlamacıyan’ın “gecikmeli bomba” nitelemesine katılmamak elde değildir.

Barış Zeren

Odatv.com

 

(1) Gagik Bagdasaryan, “Armyano-Turetskoe Sblijenie: Seryozno li vse na etot raz?” RIA NOVOSTI, www.rian.ru, 01.09.2009.

Simon Aynecyan, Panarmenian.net, Rusça yayın, 11.10.2009.

Yerkaramas, 08.10.2009.

Novosti Azerbaidjan, 11.10.2009

13 Ekim 2009 

Ermeni ile Türk toplumlarının sözde “tarihsel düşmanlıklarına” son vereceği ilan edilen protokoller imzalandı. Yalnız, bazı küçük eksiklikler söz konusu: örneğin, Ermeni ve Türk toplumlarının, bu arada gelişmelerle doğrudan ilgisi olan Azeri toplumunun protokol koşullarını içine sindirmeyi reddediyor olması; ilgili bakanların bile, imzaları elleri titreyerek ve hami devletlerin iteklemeleriyle atmış olması; en önemlisi, başta “soykırım iddiaları” olmak üzere, herhangi bir tarihsel konuda bir takım temenniler dışında ciddi bir adımın ilan edilmemiş olması. İki halkın yakınlaşmasından, iki halk dışında herkes memnun görünüyor: Şimdiden ABD’de Hillary Clinton, bu arada Rusya’da Sergey Lavrov, en son da Almanya Dışişleri Bakanı Frank-Walter Steinmeier, protokolden büyük umut duyduklarını bildirmiş durumdadır. - alman turk

Yorumlar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir