Emre Kongar
Sevgili okurlarım, yıllarca Türkiye ile Ermenistan arasındaki sorunların iki devletin doğrudan müzakereleriyle çözülmesi gerektiğini savundum
Bir başka deyişle Türkiye’ye Batılı devletlerin siyasal kararları ile dayatılmak istenen “Soykırım” suçu saldırısının kaynağında çözülmesinin daha akılcı ve sonuç verici bir çaba olacağını belirttim.
Bu açıdan, Batı’nın ve özellikle de Amerika’nın baskısıyla da olsa, Türkiye ile Ermenistan arasında doğrudan müzakerelerin başlamış olmasını esas olarak “doğru bir yaklaşım” gördüğümü belirtmek isterim.
Ama yeterince dikkat edilmezse, “doğru yaklaşımlar” son derece yanlış sonuçlara yol açabilir.
Türkiye ile Ermenistan arasında imzalanan protokoller açısından da böyle tehlikelerin varlığı çok belirgindir.
Beni kaygılandıran süreç, şimdiye kadar, örneğin Kıbrıs konusunda ne yanlışlar yapılmışsa, Ermenistan konusunda da aynılarının tekrarlanmasıdır.
***
Önce kısaca Kıbrıs sürecini anımsayalım:
Yunanistan Avrupa Birliği’nin üyesi olduktan sonra, Türkiye-AB ilişkileri ne yazık ki doğrudan Türk-Yunan sorunlarının ipoteğine girdi.
Bunu gören bazı AB yöneticileri ve Batı dünyasının bazı politikacıları Türkiye-AB ilişkilerini bu ipotekten kurtarmak istedilerse de başaramadılar.
Çünkü Yunanistan’ın hem Batı’daki lobisi hem de AB üyesi olarak siyasal ve hukuksal gücü bunu önledi.
Örneğin Kıbrıs sorununu, Türkiye’nin AB üyeliği sürecinden ayrı tutacaklarını söylediler, ama sonradan üyeliği doğrudan bu ilişkilere bağladılar.
Örneğin ‘Annan Planı’nı ortaya attılar.
Türkiye bütün sakıncalarına karşın buna “Evet”, Yunanistan ise “Hayır” deyince, KKTC’ye uygulanan ambargoların kaldırılacağını belirttiler, ama hiçbir kısıtlama ve sınırlama kaldırılmadı.
Sonuçta, sorun yine çözülmedi, ama Türkiye ulusal çıkarlarından pek çok ödün vermiş, Yunanistan’la olan müzakerelerde zemin kaybetmiş oldu.
Tabii bütün bu sürecin daha en başında, NATO Başkomutanı General Rogers’in Ege sorununun çözüleceğine ilişkin sözüne güvenerek Yunanistan’ın NATO’ya dönüşüne ilişkin vetoyu kaldıran ve karşılığında hiçbir şey alamayan Kenan Evren’i de anımsamak gerek.
***
Korkarım Türkiye-Ermenistan ilişkilerinde de aynı süreç işleyecek.
Dağlık Karabağ sorunu çözülmeden Ermenistan sınırını açmayı reddeden Türkiye bir açmazla karşı karşıya kalabilir.
Yabancıların istediklerini bir adım daha ileriye giderek vermeye hazır olan ve böylece Amerika’ya ve AB’ye karşı iyi niyetini göstermek isteyen AKP iktidarı, Ermenistan sınırını açma konusunda hiçbir kazanım sağlamadan ciddi zararlara uğrayabilir.
Türkiye, Ermenistan Karabağ’dan çekilmeden sınırı açarsa, Azerbaycan’ı yitirir.
Sınırı açmazsa, bu kez çok büyük baskılar altında kalır.
ABD’nin baskısı ve Minsk Grubu’nun çabalarıyla, Ermenistan’ın Dağlık Karabağ’dan kısmen çekilmesi sağlanabilirse belki bu açmaz biraz yumuşatılabilir.
“Soykırım” konusu daha da zor:
Ermeni kökenlilerin yaşadıkları ülkelerdeki asimilasyonuna karşı bir savunma olarak Türk düşmanlığını kullanan Ermenistan’ın ve Ermeni Diyasporası’nın yakın gelecekte “yumuşayacağını” ummak en azından şimdilik gerçekçi görünmüyor.
Zamana bağlı ve tuzaklarla dolu bir sürece girdik.
AKP liderliği bu süreci başarıyla yönetebilir mi?
Eski örneklere baktıkça, çok kuşku duyuyorum.
ekongar@cumhuriyet.com.tr
Bir yanıt yazın