|
Sinan OĞAN
TÜRKSAM Başkanı
Hakkında – Arşivi |
Türkiye’nin son yıllarda gerçekleştirdiği dış politika uygulamaları arasında en geniş baskı ve dış desteği hiç şüphesiz ki, “Ermenistan Açılımı” almıştır. Daha bu açılım hakkında resmi herhangi bir bilgi sızdırılmamışken, 6 Nisan 2009 tarihinde, ABD Başkanı Barack Obama bizzat Ankara’ya gelerek TBMM’de yaptığı konuşmada açıkça ya “Açılım” ya da “Soykırım” diye adeta Türkiye’yi tehdit etmiştir. O tarihte Obama seçim propagandası döneminde Ermeni Sorunu’nu “soykırım” olarak tanıyacağı yönündeki tavrına işaret ederek “bu konudaki görüşlerinin değişmediğini” ancak, bir Ermenistan Açılımı yapılması durumunda 24 Nisan’da Ermeni Sorununa “soykırım demeyeceğini ifade etmiştir. Ankara bunun üzerine 2007 yılından beri İsviçre’nin hakemliğinde yürütülen Ermenistan ile ilişkilerin normalleştirilmesi sürecinin 23 Nisan 2009 tarihinde bir Yol Haritası ile duyurmuşlardır. İçeriği açıklanmayan Yol Haritası gereği iki ülke arasında bir protokolün imzalanması ve protokol gereği de sınırların açılması planlanmıştır.
Geçen süre zarfında bu konu Türkiye-Azerbaycan ve Ermenistan ekseninde çokça tartışılmış ve/fakat ne Ankara ne de Erivan bu konuda belirlenen programdan bir sapma yapmamışlardır. Erivan’da zayıf muhalefet tepkisi Ermeni yönetimini geri adım attıramamıştır. Türkiye’de ise hükümet bir taraftan güçlü bir siyasal ve toplumsal muhalefetle karşılaşırken, diğer taraftan da Azerbaycan’ın muhalefeti ile zor anlar yaşamıştır. Ancak ne içerideki muhalefet ve ne de Azerbaycan’ın baskıları bu konuda herhangi bir geri adımı beraberinde getirmemiştir. Protokollerin imzalanacağı 31 Ağustos 2009 tarihinde duyurulmuştur. Bugün artık tartışmalar geride bırakılmış ve protokollerin imzası aşamasına gelinmiştir. Bu aşamada artık son dönemece girilmiştir. Türkiye’de hükümet siyasal ve toplumsal muhalefet temsilcilerini ikna etmeye ihtiyaç duymamıştır. Zaten protokollerin TBMM’ye gelmesi durumunda hükümetin bu protokolleri meclisten geçirmeye yetecek siyasal çoğunluğu da mevcuttur. Ancak hükümet Azerbaycan’ı ikna gibi zor bir görevi olduğunu unutmamıştır. Zira Türkiye’nin Azerbaycan’a en başından beri Dağlık Karabağ konusunda desteği mevcuttu ve şimdi sınırların açılması konusunda Dağlık Karabağ’daki işgalin sona ermesi şartının fiilen ortadan kalkması durumu Azerbaycan’ın ciddi tepkisine sebep olmaktaydı. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın bizzat Bakü’ye giderek “işgal sona ermeden sınırların açılmayacağı garantisini” vermesi Türkiye’nin daha temkinli politikalar uygulamasını zorunlu kılmaktaydı. Hükümetin sayısal çoğunluğu belki TBMM’de işe yarayabilirdi, ancak Türkiye için kardeşlik bağları bir yana stratejik değeri ve zengin enerji kaynakları ile vazgeçilmez olan Azerbaycan’ı ikna etmek olmazsa olmaz şartlardan birisiydi. Türkiye Dağlık Karabağ’dan çekilme şartını belki protokollere koyamamıştı ama protokolleri fiilen mecliste bekleterek bir emniyet mekanizması geliştirmişti. Ancak unutmamak gerekir ki, hükümetin protokolleri mecliste bekletmesi kendi üzerine inanılmaz bir dış baskıyı da beraberinde getirecektir.
Türkiye Azerbaycan’ı ikna edecek formüller üzerinde düşünürken Ermenistan yönetimi içeride ciddi bir muhalefet görmediği için esas olarak yurt dışındaki muhalefeti ikna için turlara başlamıştır. Bizzat Başkan Serj Sarkisyan tarafından yürütülen bu ikna turları çerçevesinde Fransa, ABD, Rusya, Lübnan gibi ülkelerin ziyaret edilmesi ve bu ülkelerde yoğun olarak yaşayan Ermeni diasporasının ikna edilmesi hedeflenmiştir. Sarkisyan’ın bu seferleri diaspora içerisinde beklenenin üzerinde bir itirazı da beraberinde getirmiştir. İlk defa bir Ermeni Devlet Başkanı’nın kukla/maketi diasporanın düzenlediği gösteriler sırasında dövülmüş ve hakaret edilmiştir. Diaspora’nın bu organize tepkisini gören Ermenistan yönetimi ise Türkiye ve Açılıma yönelik açıklamalarındaki dozu artırmıştır. Hatta Ermenistan Dışişleri Bakanlığı “protokollerin kendilerince hazırlandığı ve Türkiye tarafından da kabul edildiği” ileri sürülmüştür. Ancak bunlar bile diasporayı sakinleştirmeye yetmemiştir. Yaşam kaynağı Türkiye düşmanlığı olan diaspora Türkiye ile hangi şartlarda olursa olsun bir barışa karşıdır ve barışın aslında diasporanın parasal ve siyasi kaynaklarını zayıflatacağını bilmektedir. Ancak Ermenistan yönetimi ile diaspora arasında da bir iş bölümü yapıldığının ve yarın bir barış olsa bile diasporanın soykırım iftiralarından vazgeçmeyeceğini de unutmamak gerekir.
Şimdiye kadar yaşanan gelişmelerden anlaşılmaktadır ki, yakın iki hafta içerisinde Türkiye ile Ermenistan ve Azerbaycan arasında şu gelişmelerin yaşanması muhtemeldir. Önce Moldova’nın başkenti Kişinev’de Bağımsız Devletler Topluluğu (BDT) toplantısı 8-9 Ekim 2009 tarihleri arasında yapılacaktır. Bu toplantı sırasında Azerbaycan Devlet Başkanı İlham Aliyev ile Ermenistan Devlet Başkanı Serj Sarkisyan arasında doğrudan görüşmeler yapılacaktır. Muhtemeldir ki, bu görüşmelerde Türkiye’nin Ermenistan açılımı ve artık çekilme takvimi ele alınacaktır. Ancak burada aşılması güç bir sorun bulunmaktadır. Çekilmenin nereyi kapsayacağı konusu hala tartışılmalıdır. Azerbaycan Dağlık Karabağ dahil işgal edilen bütün Azerbaycan topraklarından çekilmeyi şart koşarken Ermenistan Dağlık Karabağ’dan çekilmeyi tartışma konusu bile yapmamaktadır. Ermenistan Madrid Prensiplerini esas alarak Dağlık Karabağ dışında işgal edilen 7 vilayetin ise ancak beşinden çekilebileceğini bildirmektedir.
Hatırlanacağı üzere Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, gelen tepkiler üzerine 13 Mayıs 2009 tarihinde bizzat Bakü’ye giderek “Dağlık Karabağ’da işgal sona ermeden sınırların açılmayacağı garantisini” vermişti. Oysa görüşmelerde çekilmenin bahsedildiği alanlar Ermenistan’a göre Dağlık Karabağ değil onun dışında kalan 7 vilayetten sadece beşini kapsamaktadır. Şimdi Ermenistan bu 7 vilayetten sadece beşinden çekilirse Türkiye için bu yeterli olacak mı ve sınırlar açılacak mı? Eğer böyle olursa Erdoğan’ın Azerbaycan meclisinde söylediği Dağlık Karabağ şartının uygulanmaması nasıl izah edilecektir?
Protokollerin imza tarihi tam olarak netleşmese de 14 Ekim “Milli Maç” öncesinde imzalanması beklenmektedir. Tahminen 10 veya 11 Ekim’de imzalanacak protokollerden sonra 14 Ekim’de Sarkisyan Türkiye’ye gelecektir. Daha sonra ise protokollerin parlamentolarda onay süreci başlayacaktır. Bu sürecin son derece sancılı geçmesi beklenmektedir.
Türkiye’nin Ermenistan açılımı son derece riskli bir dış politika hamlesidir ve neredeyse bütün devletlerden destek almıştır. Ancak Ermenistan küresel siyasette sözüne çok da güvenilen bir ülke imajına sahip değildir. Türkiye’nin bütün planları Ermenistan’ın iyi niyet göstermesi ve bu bahsi geçen 5 vilayetten çekilmesi üzerine kurgulanmıştır. Erivan’ın çekilme sürecini başlatıp, karşılığında Türkiye’ye alelacele sınırları açtırması ve daha sonrada çekilme konusunda ayak sürümesi durumunda Türkiye Azerbaycan’ı kaybedebilir ve bu da Ankara’nın Kafkasya politikalarının çökmesi anlamına gelir.
Dikkat edilecek olursa Açılım’ın hep Türkiye tarafı konuşulmaktadır. Halbuki işgalci olan taraf Ermenistan’dır ve Ermenistan’ın bu işgalci tutumu tartışılmalıdır. Asıl açılıma ihtiyacı olan, iyice sıkışmış ve içi boşalmış olan Ermenistan’dır ve dolayısıyla da bu açılımı teklif edecek ve gerekirse taviz verecek taraf da Ermenistan olmalıdır. Diğer taraftan Ermenistan’ın Ağrı Dağı’nı hala milli bir sembol olarak göstermesi devam etmektedir. Soykırım iftiralarından hala vazgeçmemişlerdir. Azerbaycan topraklarındaki işgal devam etmektedir. Anayasa’nın atıfta bulunduğu Bağımsızlık Bildirgesi hala yürürlüktedir ve bunlara benzer birçok husus daha dokunulmadan önümüzde durmaktadır. Ancak bunlar içerisinde en aciliyet kesbeden ve/fakat her nedense gündeme dahi alınmayan bir konu vardır ki, artık bu konunun tartışılması ve gündeme getirilmesi gerekmektedir. Bu konu Ermenistan’ın PKK terör örgütüne verdiği açık destektir. Bugün Erivan’ın en merkezi sokaklarından birisine gittiğinizde PKK terör örgütünün faaliyet gösteren bir temsilciliği mevcuttur ve genel olarak Ermenistan sınırları içerisinde PKK’nın faaliyetlerini rahatlıkla yürüttüğü görülmektedir.
1987 yılından itibaren Azerbaycan Türkleri ile Ermeniler arasında çatışmaların başlamasıyla Ermenistan’da yaşayan yaklaşık 300 bin Azerbaycan kökenli kişi bu ülkeden zorla çıkarılmıştır. Ayrıca Dağlık Karabağ ve etrafında yaşayan yaklaşık 1 milyon kişi de buradan zorla göç ettirilmiştir. Bu süreç zarfında Müslüman kimliğine sahip bütün unsurlar Ermenistan’dan ve işgal edilen Azerbaycan topraklarından kovulurken yaklaşık 60 bin Müslüman Kürt de Azerbaycan Türkleri ile beraber kovulmuştur. Ancak ilginç bir şekilde Yezidi Kürtlerine dokunulmamıştır. Sonrasında ise PKK ile Yezidi Kürtleri arasında ilişkiler bizzat Ermeni istihbaratı tarafından sağlanmıştır. Bugün PKK’nın hem Dağlık Karabağ’da ve hem de Ermenistan’da ciddi yapılanmaları mevcuttur. Şimdi açılım sürecinde Ermenistan’dan beklenen gerek ASALA terör örgütünün kalıntıları ve PKK terör örgütünün Ermenistan’daki yapılanması hakkında bilgi ve belge vererek bu örgütlerin Ermenistan’da yasaklanmasını sağlamaktır. Aksi takdirde açılımın bir tek yüzü ile karşı karşıya kalacağız ki, o da açılımın dış baskılar sonucu gerçekleştirilen tek taraflı taviz yüzü olacaktır.
http://www.turksam.org/tr/a1819.html |
Bir yanıt yazın