Think-Thank denilen düşünce kuruluşlarının tarihi Türkiye’de çok eskiye dayanmıyor. Bir düşünce kuruluşu olarak adlandırılsa da esasında bir kurum adına dış politika üretmeye çalışıyorlar. ABD gibi siyasette lobilerin etkin olduğu ülkelerde think-thankler çoklu bir yapı arzedebiliyor. Ancak Türkiye için aynı şeyi söyleyemiyoruz.
Dikkat edilirse Türkiye’de bir dönem pıtrak gibi çoğalan düşünce kuruluşları birer birer kapandı. Elbette bu kuruluşlar yasaklamalarla değil ASAM örneğinde olduğu gibi ardındaki sermayenin el çekmesi yada TUSAM gibi destekleyen kuruluşun Ergenekon Operasyonu’na dahil edilmesi sayesinde kamudan silindi. Ancak bu düşünce tekelleşmesinde avantajlı olan bir kuruluş vardı. Bu kuruluşun adı SETA.
Son dönemin parlayan yıldızı
SETA yani uzun adıyla “Siyaset, Ekonomi ve Toplum Araştırmaları Vakfı” son dönemin parlayan yıldızı . Bunda elbette düşünce-strateji kuruluşlarının birer birer ortadan kalkmasına-kaldırılmasına rağmen SETA’ya verilen desteğin etkisi büyük. SETA, Türk Dışişleri tarafından maddi ve manevi olarak destekleniyor. Örneğin geçtiğimiz aylarda SETA’nın tanıtma fonundan 2 milyon dolar aldığı biliniyor. Kısacası SETA bugün sivil toplum tezlerini altüst edecek türden bir “resmi sivil toplum örgütü”.
Türk dış politikasının açılımlarını SETA üzerinden önceden okumak mümkün. Vakıf, Dışişleri adına önceden adeta bir arazi taraması yapıyor. Tartışmalar, bu açılımı önceleyen diplomatik görüşmeler, SETA üzerinden yürütülüyor. SETA açılımlara fikri zemin hazırlıyor. Ardından politik açılımlar gerçekleşiyor.
SETA’nın etkinliklerinde görmeye alıştığımız oldukça önemli isimleri saymak gerekirse elbette Ahmed Davutoğlu’nun desteği maşta olmak üzere AKP milletvekilleri Suat Kınıklıoğlu ve Murat Mercan, SETA Genel Direktörü ve geçtiğimiz aylarda Başbakan Erdoğan’ın Başdanışmanı olan İbrahim Kalın, SETA adına Washington’da çalışmalar yürüten Nuh Yılmaz (aynı Zaman’da Star Gazetesi yazarı), Talha Köse (Washington), Fahrettin Altun, Zaman Gazetesi yazarı İhsan Dağı gibi isimleri sayabiliriz. Bu isimlerin derinlemesine analizini bir başka yazıya bırakarak devam edelim.
22 Nisan’da İsviçre’de başlayan Ermenistan-Türkiye müzakere sürecinin ardından açılımın hazırlanması döneminde SETA devreye girdi. Elbette bu süreçte hazırlanması gereken asıl kesim Azerbaycan idi. Konuyu şöyle anlatalım…
SETA’nın açılım toplantıları
SETA geçtiğimiz Mayıs ve Haziran aylarında iki önemli toplantı yaptı. Bunlardan ilki 26-27 Mayıs’ta Conrad Otel’de yapılan Türkiye-Ermenistan İlişkileri Çalıştayı. Bu çalıştaya Başbakanın Başdanışmanı İbrahim Kalın ve Suat Kınıklıoğlu gibi isimler ile Ermenistan’dan bazı isimler katıldı. Çalıştayın amacı açıktı. Ermenistan ile Türkiye ilişkilerinin normalleşmesi. Somut olarak ise sınırın açılması çalıştay boyunca herkesin üzerinde mutabık olduğu birincil çözümdü. Ancak bunun önündeki en büyük engel elbetteki Azerbaycan-Ermenistan çatışması idi. Bu nedenle çalıştay sonucunda önce Azerbaycan-Türkiye çalıştayının ardından Azerbaycan-Türkiye-Ermenistan çalıştayının gerçekleştirilmesi kararı ortaya çıktı. Kısacası Azerbaycan, Türkiye ile Ermenistan ilişkilerinin normalleşmesine bu görüşmeler ile fikri olarak hazırlanacaktı. Çünkü çalıştay sonuç bildirgesinde de belirtildiği gibi Karabağ meselesinin normalleşme sürecinde bir şart olarak ortaya konmaması konusunda bir ortaklaşma sağlanmıştı.(1) Kısacası Azerbaycan-Ermenistan çatışması belirleyici olmayacaktı Bu durum Azerbaycan’ın kaybedilmesi anlamına gelebilirdi.
25-27 Haziran arasında ise Ceylan Otel’de Türkiye-Azerbaycan İlişkileri çalıştayı gerçekleşti. Ancak bu çalıştay bir öncekine göre daha kavgalı idi. Çalıştaya Başbakanlık Başmüşaviri Savaş Barkçin ve AKP Milletvekili Suat Kınıklıoğlu gibi isimler katıldılar. Toplantıda Türkiye’nin Ermenistan ile ilişkilerini normalleştirme sürecinin Karabağ’a bağlı olmaması ihtimali Azeri temsilciler tarafından tepki ile karşılandı.
Odatv’ye konuşan Azeri kaynaklar toplantıda AKP Milletvekili Suat Kınıklıoğlu’nun Karabağ sorunu çözülmeden sınırların açılmasını savunduğunu söylediler. Başbakanın Bakü’de “Karabağ sorunu çözülmeden sınırlar açılmayacak” sözünü Kınıklıoğlu’na hatırlattıklarını söyleyen Azeri katılımcılar Kınıklıoğlu’ndan sınırların açılmasının hem Cumhurbaşkanı’nın hem de Dışişleri Bakanı’nın isteği olduğuna dair cevap aldıklarını iddia ettiler.
Odatv olarak Suat Kınıklıoğlu ile görüşmemizde ise Kınıklıoğlu, Azeri katılımcılar tarafından yanlış anlaşıldığını söyledi. Kınıklıoğlu, Azerbaycan’ın bugün Karabağ sorununu dondurarak zamana bıraktığını, statükonun kendisine kazandıracağına dair düşüncelere sahip olduğunu söyledi. Azerbaycan’ın petrol ve gaz ihracatı ile zenginleştiğini, Ermenistan’ın ise Kafkasya’da sıkıştığını söyleyen Kınıklıoğlu; Azerbaycan’ın gelişerek uzun vadede Karabağ’ı almayı düşündüğünü ve bu nedenle statükodan beklentisinin olduğunu söyledi. Türkiye’nin ise statükoyu sürdürülebilir bulmadığını, mutlaka Kafkasya’da mevcut durumun değiştirilmesi gerektiğini söyleyen Kınıklıoğlu, bunun da Ermenistan ile normalleşmeden geçtiğini söyledi
İki katılımcı kesimin de görüşlerini yansıtmaya çalıştık. Ancak bu tartışmalı çalıştayın ardından Türkiye-Azerbaycan-Ermenistan çalıştayı yapmak mümkün olmadı. Çalıştaydan ayrılan Azeri delegeler o kadar kırgındı ki Azerbaycan’da Türkiye kaynaklı çeşitli kesimlere dönük yaptırımlardan söz ediyorlardı.
İşte 1 Eylül’de resmi olarak ilan edilen Ermeni Açılımı sürecinde SETA’nın rolü bu şekilde gerçekleşti.
Barış Terkoğlu
Odatv.com
(1)Çalıştay resmi sonuç bildirgesinde durum şöyle ifade ediliyor: “Çalıştayda dile getirilen görüşlerden biri de normalleşme sürecinin Karabağ sorununa endekslenmesinin süreci tıkayacağı; bu nedenle, Karabağ sorununun normalleşme sürecinin ve yol haritasının bir konusu olmaması gerektiğidir.”
Bir yanıt yazın