Site icon Turkish Forum

Rio Tinto ve Bor

Özal ve Bor Madenleri - illuminati destroyed

Küreselleşmenin madencilikteki
amiral gemisi Rio Tinto ve Bor Pazar yapısı

Özal ve Bor Madenleri

Bir bor konusu Türkiye’nin en büyük
rezervidir, yani, “Dünyanın en büyük rezervlerine sahibiz” diye iddia
ediyoruz, ama acaba bor satışları maden olarak değil, hammadde olarak değil,
nihai mamul olarak satışlarının yüzde kaçına sahibiz?

Yüzde 10’una yüzde 15’ine sahip miyiz?

Ben zannetmiyorum; yani nihai mamul olarak,
katma değeri ilave edilmiş olarak sahip değiliz. 1960’lı yılların
sonuna doğru bu konu üzerine Planlamada eğildiğimiz zaman karşımıza bir
büyük monopol sistem meydana çıktı.

Üzerinde çok durduk, bu gün gibi hatırlıyorum,
hatta bir takım anlaşmaya yaklaşmıştık. Şöyle bir anlaşma; Hepinizin
de bildiği gibi, “Amerikan Boraks” diye Kaliforniya’da bir grup, daha
doğrusu Kaliforniya’daki rezervleri işleten grup, aşağı yukarı dünyanın
o tarihlerde yüzde 80’ine sahip durumdaydı ve birtakım patentleri de var.
Nihai mamulleri yapıyor. Pazarlaması gayet güçlü.

O tarihlerdeki araştırmalarımızda, ya
rakiplerine gidecektik, ya da onlarla bir ortaklık

kuracaktık; yani monopol olacaksak, beraber
monopol olalım diye düşündük.

Bu şekilde bir anlaşmaya varma imkanı gözüktü,
bu söylediğim 1970 yılına doğrudur. 1970 yılı dahil, bu yabancılarla dünyayı
ikiye bölmek, Avrupa’yı ve Amerika’nın doğusunu Türkiye’den
beslemek;

Japonya, Uzakdoğu ve Amerika’nın batısını
Kaliforniya’dan beslemek – ekonomik oluyor tabii, mesafeler bakımından
ekonomik oluyor- böyle bir anlaşmaya varmak üzereydik; ama maalesef o zaman
Türkiye’deki devletleştirme havaları, illa her şeyi biz yapacağız
havaları bu gelişmeye mani olmuştur.

Tabii ileri ki yıllarda ülkemiz bunun sıkıntısını
çok çekti, döviz yokluğunun ana sebeplerinden biri, bu politikaların
1970’li yılların başından itibaren uygulanamaması, özellikle 12

Mart’tan sonra uygulanmamasıdır.”

Bu sözler 21 – 22 Haziran 1990 tarihlerinde Ankara’da gerçekleştirilen
I. Maden Şurası’nın açılış konuşmasını yapan zamanın Cumhurbaşkanı
Turgut Özal’a ait.

Özal biliyor muydu bilinmez ama, bilinen şu ki, konuşmanın yapıldığı
tarihte dünya bor pazarı, tam da düşündükleri gibi, ikiye bölünmüştü.
Avrupa’yı ve Amerika’nın doğusunu Türkiye’den beslemek; Japonya,
Uzakdoğu ve Amerika’nın batısını Kaliforniya’dan beslemek şeklindeki
paylaşma aynen yürürlükte idi.

Uzakdoğu’da en büyük pazar olan Japonya, US Borax tarafından
beslenmektedir. Tayland ve Güney Kore Türk borlarına bırakılmıştır,
ancak buraya satışlar Owens Corning’in alt kuruluşu olan American Borate
Company (ABC) ve Sumitoma tarafından yapılmaktadır. Amerika’nın batısı
US Borax tarafından beslenmektedir.

Amerika’nın doğusu ve Avrupa, Türkiye’den beslenmektedir. Amerika’nın
doğusuna satışlar ABC, PPG ve Kobitex aracılığı ile yapılmaktadır. US
Borax, Rio Tinto’nun Londra kolu Rio Tinto Plc.nin alt kuruluşu olan
Kennecott Holdinge bağlıdır. Sermayesinin %100’ü Rio Tinto’ya aittir.

Afyon Ticaretinden Kazanılan Para İle Kurulan Şirket Rio Tinto, 1873 yılında
Jardine Matheson firması tarafından kurulmuştur.

Şirkette en büyük hisse Rothschild
ailesine aittir ve İngiliz kraliyet ailesinin de hissesi bulunmaktadır.

Jardine Matheson 1800’lü yılların başından itibaren Türkiye’den Çin’e
“afyon” ticareti yapan bir firmadır.

1837 Paniği’nde diğer afyon tüccarları Russel ve Perkins firmalarının
zor duruma düşmeleri ve Rothschildlere başvurmaları üzerine, Jardine
Matheson, Russel Co ve Perkins Co birleştirilerek Rothschild ailesine ait
J.P. Morgan denetiminde afyon karteli oluşturuldu.

1839 yılında Çin ile İngiltere arasındaki Afyon Savaşı’nın Çin’in
mağlubiyeti ile sonuçlanması üzerine Hong Kong İngilizlere bırakıldı.
Burada, Rothschildler tarafından
kurulan Hong Kong Shangai Bank Corporation (HSBC)
afyon
ticaretini finanse etmeye başladı.

Jardine Matheson firmasının afyon ticaretinden kazanılan parası ile
kurulan Rio Tinto, bu gün dünyanın en büyük maden firması olup, tek başına
dünya maden üretiminde % 12.5’lik pay ile birinci sıradadır. İkinci sırada
% 11’lik pay ile yine İngiltere merkezli Anglo American Corp., üçüncü sırada
% 8’lik pay ile yine İngiltere merkezli Billiton/BHP gelmektedir.

Türkiye’nin tüm maden üretiminin dünya üretiminde % 0.9’luk bir paya
sahip olduğu dikkate alınırsa firmaların büyüklükleri anlaşılır.
Billiton/BHP firması Royal Deutch Shell’e ait olup, Shell ise Rothschild
ailesinin kontrolündedir. Anglo American Corp.(AAC), Oppenheimer ailesinin
kontrolünde olup, Rothschild ailesinin De Beers kanalıyla payı bulunmaktadır.

AAC’nin % 37’si De Beers’e, De
Beers’in % 34’ü AAC’ye aittir. Her üç firmada ayrıca kraliyet
ailesinin payları bulunmaktadır.

Rio Tinto, 2001 yılında eroinin
serbest bırakılması için ciddi miktarda para harcamaktadır.
Avustralya’da bazı kiliseler bünyesinde oluşturulan Tolerance
Room’larda (Hoşgörü Odaları) haftanın belli gün ve saatlerinde
isteyenlere düşük miktarda eroin enjekte edilmektedir.

T-Room’ların masraflarını karşılayanlar
ve lobi çalışmalarını destekleyenler arasında Rio Tinto’da vardır.

Diğer destekçiler, Westpacbank,
ANZBank, NABank gibi Rio Tinto’nun kurumsal yatırımcılarıdır. Prens
Charles’e ait Queen Truest firmasının da bu çalışmayı desteklediği
belirtilmektedir. (14 Mayıs 1999-Allen Douglas)

Yukarıda sayılan üç firma ve diğer
firmalarla birlikte İngiltere dünya madenlerinin yaklaşık % 50’sini tek
başına kontrol etmektedir.

Bu durum altın, gümüş, elmas gibi
kıymetli madenlerde % 100’e yaklaşmaktadır
.

Türkiye’de altın, gümüş, trona, bakır, çinko, nikel, platonyum v.s.
maden aramaları yapan ve yatırım için MAI, MIGA, Endüstriyel Bölgeler
Yasa Tasarısı gibi düzenlemelerin yapılmasını bekleyen firmaların tamamı
sonuçta İngiltere’de yerleşik firmaların kontrolündedir.

Kanada ve Avustralya’da yerleşik maden firmalarının tamamı da bunların
kontrolündedir.

Rio Tinto’nun Ortaklık Yapısı CRA – RTZ birleşmesinden sonra Rio Tinto
adının alan grup, iki ana merkezde toplanmıştır.

İngiltere’de Rio Tinto Plc.nin, Avustralya’da Rio Tinto Ltd.nin
merkezleri bulunmaktadır.

Rio Tinto Plc.nin % 49’u Rio Tinto Ltd.e aittir. Diğer yatırımcılar
Dodge&Cox Inc., State Farm Mutual, Sun Life Assurance (Rothschild), World
Asset Management, Merrill Lynch (HSBC) Investment, Delaware Capital ve diğer
firmalardır.

Rio Tinto Ltd.nin ortaklık yapısı ise Mayıs 2000’de aşağıdaki
gibidir.

Tinto Holdings Australia Pty Ltd

47.39

Chase Manhattan Nominees Ltd

6.51

Westpac Custodian Nominees Ltd

6.30

National Nominees Ltd (NABank)

4.47

Citicorp Nominees Ltd

2.67

AMP Life Ltd

2.27

Queensland Investment Corporation

1.63

HSBC Custody Nominees Ltd

1.55

BT Custodial Services Pty Ltd

0.96

MLC Ltd

0.85

Perpetual Trustees Nominees Ltd

0.79

Mitsubishi Development Ltd

0.69

Permanent Truste Ltd

0.79

ve diğerleri.

En büyük kişisel yatırımcı ise
İngiliz kraliyet ailesidir.

Rio Tinto Limited’in ortaklık yapısı oldukça ilginç. Şu
anda Türkiye’de faaliyet gösteren yabancı bankaların neredeyse tamamının
hissesi bulunmaktadır.

Chase Manhattan ile J.P. Morgan’ın birleştiği, Citicorp’un, Salomon
Smith Barney, Citibank ve ABN Amro’ya sahip olduğu, HSBC’nin de aynı
sermaye grubundan olduğu dikkate alındığında ülkemizin içine düşürüldüğü
cenderenin boyutları anlaşılır.

Bunların dışında kalan Deutschebank, Alman firması olmasına rağmen
yukarıda sayılan bankalarla birlikte hareket etmektedir.

Bu bize finans sektöründe rekabetin olmadığını göstermektedir. Diğer
sektörler incelendiğinde de aynı durumun olduğu görülecektir.

Rio Tinto/Comalco’nun % 30 hissesinin bulunduğu Queensland Alümina firmasına
aynı zamanda

Kaiser % 28, Alcan % 22 ve Pechiney % 20 hisselerle ortaktırlar. Yıllık
3.650.000 ton alümina üretim kapasitesi ile dünyanın en büyük alümina
tesisine rakip dört firma ortaktırlar.

Tesis hammaddesini Rio Tinto’nun Weipa Boksit maden ocağından temin
etmektedir. Bu dört firmanın bir biriyle rekabet etmesi mümkün değildir.

Rio Tinto; Normandy, BHP, MIM, Newcrest, Hudson Conway, Westfield Holding, (7
milyar dolar cirosu var) National Australia Bank, (NABank) Mayne Nickless,
Bankers Trust Australia, Westpac, Fosters Browing, Pasific Dunlop, Santoc
Ltd., Quantas, Ford Motor Australia, Telstra firmalarını kontrol etmektedir.

Ayrıca, Freeport McMoran, WMC, ARCO, Commenwealth Bank, Macquade Bank,
Reylesbury Holding, Vodafone firmaları üzerinde büyük etkisi vardır.

Rio Tinto yönetiminin tavırları ve ILO standartları karşısındaki duyarsızlığı
bir çok küçük hissedarının tepkisini çekmiş ve bu hissedarlar 2000 yılı
Mart ayında örgütlenerek, yönetimi hesap vermeye ve ILO standartlarına
uyulacağını açıklamaya davet etmişlerdir.

Tinto Holding’den başka beş büyük ortak Chase Manhattan, Westpac,
Citicorp, HSBC, National Nominees Ltd (National Australia Bank) yönetime
destek açıklamışlar, böylece girişim sonuçsuz kalmıştır.

Çocuk işçi çalıştıran, çevre felaketlerine yol açan, eroinin serbest
bırakılması için çalışan, vergi vermekten kaçınan, ayrılıkçı
hareketleri destekleyen bir firma olarak tanınmaktadır Australya’da.

19.
yüzyılın başlarında, House of Rothschild (Rothschild tröstü) ABD’de
bazı yatırımlar yaptı ve kendine bağlı bankalar kurdu.

Rothschildlar’ın ABD’de kurduğu bu bankaların ilki, The City Bank adını
taşıyordu. 1812

yılında New York’ta kurulan banka, daha sonra National City Bank adını
aldı ve 50 yıl boyunca da Moses Taylor tarafından yönetildi. Taylor
1882’de geride 70 milyon dolar bırakarak öldü ve yerine oğlu Percy geçti.

Ertesi yıl, John D. Rockefellerlar’ın kardeşi William Rockefeller bankaya
yüklü bir para yatırarak ortak oldu. 1891’de ise Rockefellerlar,
Percy’i ikna ederek, onun yerine banka yöneticiliğine ortakları James
Stillman’ın geçmesini sağladılar.

James Stillman’ın da bir “Londra bağlantısı” vardı; babası Don
Carlos uzun yıllar

Rothschildlar’a hizmet etmişti. (Eustace Mullins, The World Order: Our
Secret Rulers, s. 104-105)

Bu firma şimdiki Citicorp’tur.

Türk Borlarının Alıcıları ve Rio Tinto Owens Corning, Eti Holding’in
en büyük müşterisidir. Yıllık bor alımı 200.000 tona kadar çıkmaktadır.

Tamamen ham bor almaktadır. Owens Corning aldığı borların bir kısmını
kendi ihtiyacında kullanmakta, büyük çoğunluğunu ise Amerika’nın doğusuna
ve Uzakdoğu’ya alt kuruluşu American Borate Company (ABC) kanalıyla
pazarlamaktadır. ABC aynı zamanda ABD’deki Billie bor madenlerinin
sahibidir, ancak Türkiye’den daha ucuza bor temin ettiği için bu madeni işletmediği
hususu DPT ihtisas komisyonu raporlarında yer almaktadır. Türkiye’den alınan
bor, ABC ürünü gibi pazarlanmaktadır. Owens Corning’in kurumsal ortakları;
Goldman Sachs, Credit Suisse First Boston, J.P.Morgan Chase Manathan, First
Chicago Capital, BankAmerica,

Citicorp, Merrill Lynch/ HSBC firmalarıdır. Owens Corning ile Rio Tinto aynı
sermaye grubuna aittir.

()

PPG Industries firması Türkiye’den yıllık 100.000 ton dan fazla ham bor
almaktadır. Eti Holding’in Owens Corning ve Degussa’dan sonra üçüncü
büyük müşterisidir. Firmanın ortakları, Capital Research and Management
Company, Barclays Bank, Morgan Stanley, J.P.Morgan Chase Manhattan, Aim Funds,
Putnam/Rothschild Investment, State Street Corp., Mellonbank, Wellington
Management, Lazard Freres firmalarıdır. J.P.Morgan Chase aynı zamanda Rio
Tinto’nun ortağıdır. Barclaysbank ve Lazard Freres ile Rothschild
ailesinin bağları, Putnam’ın doğrudan Rothschildlere ait olduğu dikkate
alındığında PPG’nin de Rio Tinto ile aynı sermaye grubuna ait olduğu
anlaşılır.

Ayrıca Chase Manhattan’a ait olan FMC, Eti Holding’den zaman zaman ham
bor almaktadır. Rockefeller’e ait Chase Manhattan, Rio Tinto’nun ikinci büyük
kurumsal ortağı olduğu gibi Rothschild ailesinin kontrolündeki J.P. Morgan
ile birleşerek J.P. Morgan Chase adını almıştır. FMC’nin alt kuruluşu
olan FMC Foret’e bağlı Euromin firması ayrıca bor almaktadır. FMC’nin
kendisi de bor üreticisidir.

Türkiye temsilcisi Bortaş firması Rio Tinto birlikte arama yaptıkları
ifade edilmektedir. Etibank’ın 1993 yılında açtığı trona ihalesine
Rio Tinto ve FMC beraber girmişlerdir.

Borade kanalıyla kendisine satış yapılan St.Gobain firmasında Rothschild
& Cie.nin hissesi bulunmaktadır.

Temmuz 2000’de St. Gobain, Rothschildlerden 1 milyar sterlin kredi kullanmıştır.
Bir Rothschild firması olan Suez Lyonnaise des Eaux’in Saint Gobain’de
hissesi bulunmaktadır. St. Gobain’in de bu firmada hissesi vardır.

US Borax/Rio Tinto tarafından Hindistan’da kurulan Borax Morarjı firması
halen Eti Holding’in bu bölgedeki en büyük müşterisidir.

Harris Chemical, 1996 yılında zor duruma düşünce, bor ve trona üretim şirketleri
olan İtalya’daki Lardarello ve Amerika’daki North American Chemical
Company/NACC firmalarını satılığa çıkarır. Rio Tinto, bu firmaları
IMC Global aracılığı ile satın alır. Tabii önce IMC Global’e TWX
kanalıyla ortak olur.

Rio Tinto’nun kontrolündeki Lardarello, kendisinin ürettiği ve Eti
Holding’den aldığı ham borlarla Eti Holding’in Asit Borik ve Perborat
ürünlerinde rakibi olmaya devam eder. NACC Amerika’daki ikinci büyük bor
üreticisidir.

NACC ve Lardarello’nun yeni ismi IMC Chemical olmuştur. IMC Chemical’in %
60’ı Citicorp Venture Capital’e (CVC) satılmıştır. CVC, trona üretiminde
4.3 milyon ton kapasite ile ikinci sıradadır ve trona konusunda da Eti
Holdingin rakibidir. Rothschild ve Rockefeller ortaklığı olan Citicorp aynı
zamanda Rio Tinto’nun kurumsal ortakları arasındadır.

Yine Rothschildlerin İtalya ayağı olarak bilinen ve Vatikan’ın parasını
birlikte işlettikleri Ferruzzi ailesine ait Montedison gruba dahil Ausimont,
Eti Holding’den ham bor almaktadır. Montedison gruba dahil Central Soya
firması ile Soros kanalıyla Rothschild ailesine bağlı olan Marc Rich arasındaki
ilişkinin boyutları oldukça ileri düzeyde ve kara para aklama şeklinde
olduğu basına yansımıştır. Marc Rich, (Marc Rich Co., Glencore, Novarco,
Clarendon, Stelser ve diğerleri ile) Eti Holding’in bor dışındaki ürünlerinde
en büyük müşterisidir.

Eti Holding’in ikinci büyük müşterisi, Etimine kanalıyla 150.000 tona
yakın ham bor sattığı, Degussa Golschmitd AG firmasıdır. Degussa,
Golschmitd ailesinin kontrolündeki E.ON gruba dahil bir firmadır.

Degussa’nın % 51 hissesine sahip olduğu Aktivseurtoff firması doğrudan
Eti Holding’den 30.000 ton civarında bor almaktadır. Çevre felaketleri
ile tanınan Nukem Nuclair firmasına Rio Tinto ve Degussa ortaktır. E.ON
gruba dahil Stinnes firmasının alt kuruluşu Frank & Shulte firması
Quiborax firmasının dünya çapında yetkili pazarlamacısıdır.

Yine bu gruba dahil RAG firması ile Rio Tinto, Glencore, Anglo American Corp.,
Billiton/BHP kömür karteli oluşturmuşlardır. Rio Tinto ve E.ON iç içe
firmalardır. E.ON Almanya’da yerleşik

olmasına rağmen Rio Tinto ile aynı sermaye grubuna dahildir ve ayrıca bir
çok ortak yatırımları vardır. Özelleştirme kanalıyla alınan VEBA ile
VIAG’ın 2000 yılında birleşmesi ile E.ON doğmuştur.

RAG’ın uranyum ihtiyacı Rio Tinto
ve İran Devletinin ortak olduğu Rossing Uranium tarafından karşılanmaktadır.

Rio Tinto ve İran İlginçtir, Rio
Tinto’nun sahipleri İsrail’i kuranlardır. Rio Tinto, Namibya’daki dünyanın
en büyük uranyum tesisine İran Devleti ile ortaktır ve halen İran’ın
uranyum ihtiyacını karşılamaktadır.

İsrail ise Türkiye’ye İran’ın
nükleer tehdidine karşı savunma şemsiyesi oluşturmayı teklif etmektedir.

Aynı tezgahı 1800’lü yılların
sonunda demiryollarının yapımı ile kurmuşlar ve bunda da başarılı olmuşlardı.

Şöyle ki; bu yıllarda demir çelik sektörü ile Avrupa’da ve
Amerika’da demiryolu işletmeciliği Rothschildlerin kontrolünde idi,
demiryolu inşasında kullanılacak demirler bu firmalardan temin ediliyordu.
(Örneğin Katowiçe Demir Çelik İşletmesi) Rothschildler bir taraftan
demir satarken diğer yandan demiryollarının çevresinde başta madenler
olmak üzere bir çok imtiyazlar elde ediyorlardı.

Ayrıca, demiryollarının finansmanını da sağlıyorlardı. Böylece bir taşla
bir çok kuş

vuruyorlardı. Bu durum onlara siyasi güç de sağlıyordu. Bir taraftan İran’a
uranyum satarken diğer yandan Türkiye’ye silah satmak, hem her iki tarafı
kendine bağlamak hem de kendi çıkarlarını maksimize etmek, iyi iş doğrusu.
Rio Tinto, aynı zamanda İran’ın Dhakhasan bölgesinde altın bulmuş ve
yatırım aşamasına gelmiştir.

(İnternet üzerinden Rio Tinto Iran, Iran Rossing kelimeleri ile yapılacak
aramada fazlası ile bilgi elde edilebilir.)

Osmanlı ve Rio Tinto

Rio Tinto’yu 1900’lü yılların ilk çeyreğinde Lord Denbigh kanalıyla
İngiltere’nin çıkarları için Osmanlı yetkililerine Glascow projesini
kabul ettirmeye çalışırken bulmaktayız. Bu dönem Chester/ABD, Glascow/UK
gibi projeler ile Fransız ve Almanların demiryolu imtiyaz kavgalarının yoğun
bir şekilde yapıldığı dönemdir.

Osmanlı ilk dış borcunu 1854’de Palmer ve Goldshmildt’den almıştır.

Kırım savaşını ise Rothschildler finanse etmiştir. Osmanlıyı yeteri
kadar borçlandırdıktan sonra Rothschildler, Herzl’i Abdulhamid Han’a göndererek,
borçları silme karşılığında Filistin topraklarının yahudilere bırakılmasını
teklif etmiştir.

Bu teklif rağbet görmez.

Chester projesinin arkasında ABD’de yerleşik, Rothschild ve Warburg ortaklığı
olan Kuhn Loeb & Co (şimdiki American Express) firması vardır. Ayrıca,
Chester projesi kapsamında kurulan Ottoman American Development Company
firmasının yönetiminde bir Rothschilds kuruluşu olan Wickers Armstrong
firmasının Washington temsilcisi de bulunmakta idi. Bu proje daha sonra Atatürk
tarafından çöpe atıldı.

Yine bir Rothschilds kuruluşu olan Osmanlı Bankası, Almanlarla birlikte Bağdat
demiryolunu finanse etmekte ve yeni imtiyazlar peşinde koşmaktaydı.

Bir Rothschilds ajanı olan Gülbenkyan, Shell adına Osmanlı petrol alanlarının
peşinde idi. Gülbenkyan başarılı oldu. Petrol imtiyazı daha sonra Irak
Petrol Şirketi adını alan Türkiye Petrol Şirketine verildi. Amerika %
23.5, İngiltere % 23.5, Fransa % 23.5, Shell % 23.5 ve Gülbenkyan % 5 hisse
aldılar.

Bölge BM tarafından İngiltere’nin nüfuz alanı olarak ilan edildi.
Projeler ve imtiyazların temeli demiryolu inşasına dayanmakta ve yapılacak
demiryolunun
20 km
sağı ve solu demiryolunu yapacak firmalara imtiyaz bölgesi olarak
verilmekteydi. İmtiyaz bölgesindeki madenler, petrol, orman envali, tarım
alanları, tarihi eserler ve ören yerleri bu firmaların tasarrufuna bırakılıyordu.
Amerikan misyonerler Anadolu ve Ortadoğu’yu karış karış taramışlar ve
demiryollarının güzergahlarını belirlemişlerdi.

Türkiye ve Rio Tinto

Bor madenlerinin devletleştirildiği 1978 yılından önce Türkiye’deki
bor madenlerinin % 80’ine Türk Borax adlı firması ile hakim olan Rio
Tinto, Anatolia Mineral Development Ltd isimli firması ile bu günlerde ülkemizde
altın, gümüş, bakır, çinko v.s. araması yapmaktadır.

Bu firmaya Cominco’da ortaktır.

Zengin altın rezervi buldukları belirtilmektedir. Ancak bu bilgilere
ihtiyatlı yaklaşmakta fayda vardır. Rio Tinto ve diğer altın arayıcılar,
ülkemizin içinde bulunduğu ve patronu olan bankalarca körüklenen krizden
faydalanarak; krize çare olarak “işte
altın, altın çıkarmak için yerli sermayenin gücü yetersiz, o halde
yabancı sermayenin önünü açalım”

şeklinde bir yaklaşımla önemli imtiyazlar elde etmek
isteyebilirler.

Bu manada, Yabancı Sermaye Derneği (YASED) tarafından hazırlanan Endüstri
Bölgeleri Kanun Tasarısı, manda yönetimini aratacak kadar önemli tavizler
içermektedir.

Nitekim, halen Kütahya’da faaliyet gösteren 100.Yıl Gümüş Tesisleri
120 ton/yıl altın

işleme kapasitesine sahip iken bu durum kimsenin aklına gelmemekte, tek çözüm
yabancı sermayenin önünün açılması olarak gösterilmektedir. Önü açılmış
yabancı sermaye aslında en çok yerli sermayeyi tehdit etmektedir.

Bu onların başka ülkelerde oynadıkları oyunlara benzemektedir. Rio Tinto
lobisi şimdilerde bu tezi ısrarla işlemekte ve toplumun önüne altın
haritaları sermektedir.

Rio Tur firması ile de trona aramaları yaptığı ve Ankara/Kazan’da trona
rezervi tespit ettiği belirtilmektedir.

Bu, doğru ise, Eti Holding – Park Holding ortaklığı ile Beypazarı’nda
yapılacak tesisin açılmadan kapanması demektir.

Türkiye’de önemli miktarda altın sahası kapatan Eldorado Gold firması
Anglo American Corp’a

(AAC) aittir. Fransız Mines d’Or SA firmasına ait iken Eurogold firmasının
üretim yapmasını engelleyenlerin arkasında AAC olduğu ifade edilmektedir.
Eurogold isim değiştirerek Normandy olmuştur.

Ana firma Normandy Posseidon’un kontrolü Rio Tinto ve AAC’dedir. Altın
fiyatları, her gün, iki kez İngiltere’de City’i bulunan Rothschild Bank
tarafından belirlenmektedir. Hammadde temin ettikleri ülkelerden hiç birisi
gelişmişlik seviyesini yakalayamamıştır.

Rio Tinto’nun GAP projesi kapsamında
yapılan Ilısu barajında da hissesi bulunmaktadır.

Buradaki hissesi kendi faaliyet alanı
ile ilgili olmayıp İngiltere’nin Ortadoğu politikaları muvacehesindedir.

US Borax’ın Geleceği

Rio Tinto’nun kendi açıkladığı bilgilere göre elinde en fazla 20 yıllık
bor rezervi kalmıştır. Boron’daki yataklarda açık ocak işletmeciliği
yapma imkanı kalmadığı, kapalı ocaklardan yapılacak üretimin de oldukça
pahalı olduğu bilinmektedir. Rio Tinto Arjantin’deki bor yataklarından üretimi
durdurmuştur.

ABD ise üretime en fazla 10 yıl daha müsaade eder ve kalan bor rezervini
stratejik rezerv ilan ederek üretimi durdurur.

Bu durumda Rio Tinto/US Borax’ın önünde iki çözüm bulunmaktadır. Ya
yeni bir bor rezervine sahip olacak ya da bor madenine alternatif bulacaktır.

Yeni bir bor rezervine sahip olabilmesinin en kestirme ve etkili yolu Türk
bor madenlerine sahip olmaktır ya da pazarlamasını tamamen kontrol altına
almaktır. Rio Tinto ile aynı sermaye grubuna dahil olup, Eti Holding’den
bu güne kadar hiç bor almamış ya da çok az bor ürünü almış diğer şirketlerin
ihtiyaçlarının çok üzerinde taleplerle gelmesi sürpriz olmayacaktır.

Yüksek miktarda ve uzun süreli bağlantılarla ürün talep eden yeni aracılar
ortaya çıkacaktır. Böylece US Borax/Rio Tinto’nun üretimden çekilmesi
ile doğacak boşluk kendi çıkarlarına uygun olarak doldurulacaktır. Bu uğurda
nasıl mücadele ettiği, lobisinin nasıl çalıştığı kamuoyu tarafından
bilinmektedir.

Bor madenlerinin özelleştirilmesi için yeniden girişimlerde bulunacaklardır.

Bunun için akla hayale gelmedik yollara başvurmaktan çekinmeyeceklerdir.

Bor madenine alternatif ürün geliştirme hususunda yoğun bir çalışma yürütülmektedir.
Trona madeninin bor yerine kullanılması için çalışmaları halen devam
etmektedir. Owens Corning’in borsuz fiberglas üretme çabaları ve deterjan
üretiminde borun trona ile ikame edilmesine yönelik gayretler ancak bu şekilde
anlamlı hale gelmektedir.

Rio Tinto son yıllarda ABD’de trona işletmeciliğine başlamıştır.

US Borax firması Owens Lake Operation adlı kuruluşa ortak olarak trona üretimine
girmiştir.

IMC Chemical kanalıyla dünyanın ikinci büyük trona üreticisi olmuştur.
1993 yılından bu yana Beypazarı trona madenlerinin işletmeye açılmasını
engelleme gayreti içinde olmuştur. Bu yatırımı engelleyemez ise kendisi
kontrol altına almak istemektedir. Trona’nın en çok tüketildiği
Avrupa’ya en yakındaki tek doğal soda yatağının Türkiye’de olması
bu cevheri stratejik hale

getirmektedir.

Rio Tinto’nun Arkasındaki Güçler


Alman ve İngiliz firmalarının ortaklıklarının arkasında, Rothschild,
Oppenheimer ve Goldschmild ailelerinin Frankfurt kökenli aileler olmaları
yatmaktadır. Daha sonra İngiltere’ye göçen bu ailelerin soyağaçları
1600’lü yılların başında Oppenheimer ailesinde birleşmektedir.
1700’lü yılların sonunda Rothschildler daha güçlü olmuşlardır.

Ancak
bu ailelerin bir çok gelişmiş devletten daha fazla ekonomik gücü elde
etmeleri ve korumaları pek mümkün görülmemekte ve bu şirketlerdeki İngiltere
kraliyet ailesinin payının varlığı, bu ailelerin arkasında Birleşik
Krallığın (İngiltere) olduğunu düşündürmektedir.

İngiltere
Dışişleri Bakanlığının ve Büyükelçiliklerinin bu firmaların işini
takip etmesi bu düşünceyi kuvvetlendirmektedir.

Rio Tinto’ya karşı Avustralya’da ciddi bir muhalefet vardır ve
bunlara göre; Rio Tinto, İngiliz egemenliğinin “Amiral Gemisi”dir.

Türk özel sektörü bir biri ile kıyasıya rekabeti neticesinde Rio
Tinto’ya zarar vermeye başlayınca, Rusya’ya bor sevk edildiği gerekçesi
ile Çanakkale çıkışında bor yüklü gemilere el konulur.

NATO kanalıyla yapılan bu el koyma işinin Rio Tinto’nun isteği üzerine
olduğu açıktır.

NATO eski Genel Sekreteri Lord
Carrington, Rio Tinto’da yöneticilik yapmıştır. Rio Tinto’nun,
Bilderberg, Mont Pelerin, RIIA/Chatham House ve CFR’yi finanse eden kuruluşlar
arasında olduğu çeşitli yayınlarda yer almaktadır.

NATO, Türk borlarına Rusya’ya gidiyor diye el koyarken, aynı yıllarda
hammaddesi bor olan fiberglas tesisleri, ABD’de yerleşik Owens Corning
firması tarafından SSCB ülkelerine kuruluyordu.

Sonuç

Bor pazar yapısı bu şekilde ortaya çıkınca niçin özel sektörün işletemeyeceği,
daha iyi anlaşılacaktır. Pazarlama özel sektör eliyle yapılamaz, çünkü
rakip firma oldukça güçlü olup, dışarıda özel sektör firmalarına
satış yaptırmazlar.

Rio Tinto/US Borax bor teknolojisi konusunda çok önemli mesafeler almış,
patentler elde etmiştir.

Bu durum pazarın yapısından kaynaklanmaktadır. Pazar bu şekilde oluşunca,
Eti Holding’in koruyacak müşterisi olmadığından, teknoloji geliştirmesi
de gerekmemektedir. Bu kısır döngü içinde Rio Tinto’nun peşinden
gitmek zorunda bırakılmıştır.

Böyle gelmiş ama böyle gitmemeli. Türk borları üzerinden aracıların
Eti Holding kadar kazanmasının engellenmesi artık kaçınılmaz olmuştur.
Bu aracıların Türk borlarını kullanma imtiyazı ile kurdukları
tesisler Türkiye’de kurulmalı ve katma değer ülkemizde kalmalıdır.
Bunlar sağlandığında yıllık 1 milyar dolarlık bor gelirinden
bahsedilebilecektir.

Owens Corning, PPG, Degussa gibi firmalara reel piyasa fiyatlarından ve
ihtiyaçları kadar bor verilip, diğer tüketicilerle Eti Holding arasına
girmeleri engellendiğinde ise en az yıllık 2 milyar dolarlık gelir söz
konusu olacaktır.

Eti Holding müşterileri ile doğrudan görüşmeler yapabilecek personele
ve ihracat tecrübesine fazlası ile sahip olup bu firmaların Türkiye’de
ayrıca temsilci bulundurmasına gerek yoktur. Bilhassa iktidara göre değişen
firma temsilcileri, pazarlama politikasının ülke menfaatleri yönünde
geliştirilmesinin önünde ciddi bir engeldir.

Her yeni temsilci, fiyatın bir miktar daha düşürülmesi anlamına
gelmektedir. Ayrıca Kurum ile müşteriler arasına kalın bir duvar çekilmektedir.

Aracılar ve temsilciler devreden çıkarıldığında artık müşteriler
ile doğrudan ve karşılıklı çıkarlar çerçevesinde muhatap olunacağından
Eti Holding’in de korunacak müşterileri olacak, Ar Ge çalışmaları da
artacaktır.

Rafine bor ürünlerine geçiş ve bora dayalı sanayinin gelişmesi ise on
milyar dolarlarla ifade edilecek, başlı başına birkaç sektör demektir.

Çözüm, devletin Eti Holding’e sahip çıkması ve pazarlama işinin
devletin diğer etkin organları ile ortak yürütülmesindedir. Pazarlama ağı
genişletilmeli, tekel olduğu alanlarda ürünlerinin bir biri ile veya
aracıların Eti Holding ile rekabet etmesi önlenmelidir. Bunun yanında,
ham ürün satışından vazgeçilerek rafine ürünlere ve bora dayalı
sanayiye yönelinmesi gerekmektedir. Eti Holdingin bilgi ve tecrübesi bunu
başaracak düzeydedir.

Rio Tinto yatırım yapacağı ülkelerin Üniversiteleri ve bilhassa
madencilik kuruluşları ile iyi ilişkiler kurar, buralardaki öğretim üyelerine,
ihtiyacı bulunmasa dahi, araştırma projeleri verir ve kendisine bağlar.
Dolaylı olarak finanse ettiği enstitüler, vakıflar, dernekler kurdurur.
Yaptığı masraflar kendisine lobi desteği olarak döner.

Bu ülkemiz için de böyledir.

Dünya üzerinde liberal felsefenin yaygınlaşması için faaliyet gösteren
Mont Pelerin Topluluğu’na büyük oranda destek verdiği
belirtilmektedir. Bu topluluk aynı zamanda Globalleşmenin fikir babası
olarak bilinmektedir. Rio Tinto için Çin ve Türkiye’nin ayrı bir önemi
vardır.

Bu bağlamda ülkemizdeki bazı üniversitelere ve buralardaki öğretim üyelerine
projeler vermek suretiyle yardımda bulunduğu bilinmektedir.

Uluslararası firmalar, faaliyet gösterdikleri ülkelerdeki madencilik
derneklerine, vakıflara ve enstitülere yardım yaparak yürüttükleri
lobi faaliyetlerini artık yeterli görmediklerinden daha güçlü
desteklere yönelmişlerdir.

Bu destekler şimdilik MAI ve MIGA olarak karşımıza çıkmaktadır. Rio
Tinto ve benzeri uluslararası firmalar GATT çerçevesinde Dünya Ticaret
Örgütünün güçlü korumasına yönelmişler, daha doğrusu bu korunma
ihtiyacı Dünya Ticaret Örgütünü doğurmuştur.

Bu tür bir örgütlenmenin felsefi alt yapısını oluşturmak için Mont
Pelerin Topluluğu (uzantıları Liberal Düşünce Toplulukları), Aspen
Enstitüsü gibi entellektüel kulüpleri, siyasi alt yapı için CFR,
Bilderberg, RIIA gibi kuruluşları kullanmışlardır.

GATT, MAI ve MIGA gibi uluslararası hukuk normlarını oluşturduktan sonra
sıra bu anlaşmaların uygulanmasını sağlayacak tahkim kuruluşları ve
güvenlik kuvvetlerinin yapılandırılmasına gelecektir.

Güvenlik kuruluşları, uluslararası
nitelikte olacak ve uluslararası firmaların ve bunları sahibi birkaç
gelişmiş ülke ile birkaç ailenin çıkarlarını koruyacaktır.

Böyle bir gücün oluşturulması için terör oldukça iyi bir fırsat,
zira ekonomik gerekçelerle oluşturulacak güvenlik kuruluşlarının
uluslararası kamuoyu tarafından kabul edilmesi zordur.

Ortaya çıkacak yeni güvenlik ihtiyacı, yeni güvenlik kuruluşları için
yeterli meşruiyet temelini oluşturacaktır.

Terörün aldığı son uluslararası hal, güvenliğin uluslararası ve
devletler ötesi tehdit altında olduğunu göstermiştir.

O halde oluşacak yeni güvenlik
konsepti devletlerüstü olmalıdır. İşte bunun için Bay Bush, tüm
devletlere ya bizim yanımızdasınız ya da terörün demektedir. Terör
bahane edilerek bu güç bir kez oluşturuldu mu, artık liberal düşünceye
de ihtiyaç kalmayacaktır.

Bu çalışmada madencilik alanındaki dünyanın en büyük şirketi olan
Rio Tinto, bor madenleri merkeze alınarak incelenmiştir.

Rio Tinto ve Finans Kapital’e dahil şirketlerin diğer madenlerde -kamu
kuruluşlarının elinde

olanlar hariç- büyük bir hakimiyeti bulunmaktadır.

Türk özel sektör madenciliğinin sermaye, teknoloji ve bilgi yönünden
zayıf olduğu bilinen bir husustur. Devlet kuruluşları ise başta Eti
Holding olmak üzere oldukça iyi bir bilgi birikimi ve teknik iş gücü
kapasitesine sahiptir. Bu kuruluşlar Marakeş sürecinden çıkarılıp,
siyasetten

arındırıldıkları ve özerklikleri yönünde gerekli hukuki düzenlemeler
yapıldığı takdirde başarılı projelere imza atabilirler.

Yabancı sermaye ise girdiği ülkelere teknoloji getirmeyi bırakın, vergi
dahi vermeden işletmecilik yapma yollarını aramaktadır.

Hammadde ihracı ile kalkınmış hiçbir ülke bulunmamaktadır.

Neslimiz 150 milyar doların üzerindeki borç ile gelecek nesillere hiç de
iyi bir miras bırakmamaktadır.

Buna bir de çevre felaketlerine yol açan yabancı şirketler, bu şirketlere
verilmiş ve uluslararası kuruluşların garantisindeki uzun sureli
ruhsatlarla adeta işgal edilmiş bölgeler eklendiğinde torunlarımız ve
onların çocukları elbette bizi hayırla anmayacaktır.

Günümüzü kurtaralım diye yarınları
satarsak, Çanakkale’de Kocatepe’de, Dumlupınar’da bizler için
kendilerini feda edenlerin de kemikleri sızlayacaktır.

Bundan yabancı sermayeye karşı olunduğu anlamı çıkarılmamalıdır.

Ancak yabancı yatırımcıların istediği tavizler verildiğinde geleceğin
ipotek edileceği de

açıktır. Ayrıca, uluslararası şirketlerin, asıl sermayenin sahibi
olan ülkelerin dış politikalarının birer parçası olduğu gerçeği de
dikkatlerden ırak tutulmamalıdır.

Son
zamanlarda bu tür şirketlerin bir çoğunun devletler üstü –dolayısıyla
toplumlardan bağımsız- organizasyonların çıkarlarına hizmet eder hale
geldikleri konusu tartışılmaktadır.

Galip TÜRKMEN

Eti Holding A.Ş. Baş Müfettişi

Exit mobile version