ERMENİSTAN’LA PARAF EDİLEN PROTOKOLLER CİDDİ SAKINCALAR İÇERİYOR


Bölgede istikrarın sağlanması açısından yaşamsal bir işlevi olduğu kanıtlanmış olan  Kars Antlaşması’nın statükoyu koruyucu ve Türkiye’ye Nahcivan üzerinde garantörlük hakkı veren hükümlerinden feragat edilmesi, akla durgunluk veren bir basiretsizliği yansıtıyor.

Şükrü M. Elekdağ –   CHP İstanbul Milletvekili

Azerbaycan Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü  Elkhan Polukov kısa süre önce  yaptığı açıklamayla Karabağ sorununa aşamalı bir çözüm sağlanabileceğine işaret eden  Bakü kaynaklı  sinyallere bir yenisini  daha ekledi.  Polukov  şunları belirtiyor:  “Karabağ çevresinde  işgal altında bulunan beş bölge  Ermeniler tarafından  boşaltılır  ve geri kalan Kelbeçer ve Laçin bölgelerinden de Ermeni kuvvetlerinin çekilmesi  kesin bir takvime bağlanırsa, Karabağ sorununa ilişkin bir anlaşmanın ilk aşaması gerçekleşir ve bu durumda Azerbaycan da  sınırlarını Ermenistan’a açar.” AGİT bünyesinde Karabağ sorunun çözümüyle görevli Minsk Grubu’ndan sızan haberler de bu nitelikte  bir  ara çözümün  gerçekleşmesi olasılığının giderek arttığını yansıtıyor. Tabiatıyla, böyle bir  gelişme  halinde, AKP Hükümeti açısından,  Ermenistan’la diplomatik ilişki kurulmasını  ve sınırların açılmasını öngören iki protokolün onay için TBMM’ye sunulmasına bir engel kalmayacak. Bu olasılık, protokollerin  Türkiye’nin  çıkarlarına ne ölçüde cevap verdiği hususunun  özenle değerlendirilmesini zorunlu kılıyor.   .

Kars Antlaşması’na atıf yok

Böyle bir inceleme, protokollerin ülkemizin çıkarları açısından ciddi sakıncalar yarattığını  ortaya koyuyor.  Bunlardan  birincisi, Diplomatik İlişkilerin Kurulmasını Öngören Protokol’de,  iki ülke  sınırlarının tanınmasına  ilişkin şu ifadeden kaynaklanıyor: “İki ülke arasındaki mevcut sınır uluslararası  hukukun ilgili anlaşmalarında  tarif edildiği  şekliyle karşılıklı olarak tanınmaktadırBu cümle, hernekadar, Erivan’ın, Türkiye ile olan mevcut sınırlarını tanıdığı izlenimini  veriyorsa  da, gerçekte, iki ülkenin sınırlarını ayrıntılı biçimde çizen 13 Ekim 1921 Kars Antlaşması’nın geçerliliğini  belirtmeyerek sınır konusunu tartışmaya açık bir hale  getiriyor.

Kars Antlaşması’nın geçerli olduğuna  atıfta bulunulmamasının ne gibi sonuçlar doğuracağını anlamak için  Sovyetler   Birliği’nin 1991’de  dağılmasıyla bağımsızlığını kazanan Ermenistan’ın  ilk yaptığı  şeyin  Kars Antlaşması’nı  tanımadığını açıklamış olduğunu anımsamak yeterlidir…  O dönemde Ermenistan parlamentosunda  cereyan eden  görüşmelerde,  Kars Antlaşması’nın  Sovyetler Birliği’nin vesayeti altındaki  Ermenistan Sosyalist Sovyet Cumhuriyeti  tarafından imzalanmış  olduğu, bu itibarla sadece Sovyetler Birliği için geçerli olduğu ve  bağımsız Ermenistan’ı hiçbir şekilde bağlamadığı  vurgulanmış, ayrıca,  bağımsız Ermenistan açısından sadece Sevr Antlaşmasının geçerli olduğu ileri  sürülmüştü.  O günden bugüne kadar da, Ermenistan’ın  resmi politikası Kars Antlaşması’nın geçerliliğini reddetmek olmuştur.

Ermenistan Bağımsızlık Bildirisi ve arması

AKP Hükümeti’nin iddiasına göre,  protokolde yer alan  sınırların tanınmasına ilişkin  ifadeler  Kars Antlaşması’nın geçerliliğini teyit etmektedir. Oysa, bu görüş inandırıcılıktan yoksun. Çünkü,  Erivan’ın Türk topraklarına yönelik talepleri Ermenistan devletinin kurucu belgelerinde  açıkça yer alıyor. Nitekim, Ermenistan parlamentosunun  23 Ağustos 1990’da kabul ettiği  Bağımsızlık Bildirisi’nde, Doğu Anadolu’nun  “Batı Ermenistan” olarak adlandırılması suretiyle Türkiye’nin toprak  bütünlüğünün tanınmadığı vurgulanıyor.  Üstelik  anılan bildiriye Ermenistan Anayasası’nda atıfta bulunuluyor. Ayrıca,  Ağrı  Dağı’nın  Ermenistan’ın resmi devlet arması olduğunun  Ermenistan   Anayasası’nın 13. maddesinde tescil edilmesi de, Ermenistan’ın Türk toprakları üstündeki  emellerinin derin ve silinmez niteliğini kanıtlıyor.

Belirttiğimiz  hususlar, Türkiye ile Ermenistan ilişkilerinin barışçı ve sağlıklı bir zemine  oturtulmasını öngören bir belgede her şeyden önce mevcut sınırları saptayan  Kars Antlaşması’nın geçerliliğinin  açıkça  tanınması  gerektiğini ortaya koyuyor. Ermenistan’ın, her ne sebeple olursa olsun, buna karşı çıkması iyi niyetle bağdaştırılamaz ve  bir art niyetin varlığına işaret eder ki, bu niyet esasen  en çarpıcı biçimde Ermenistan’ın   Bağımsızlık Bildirisi, Anayasa’sı ve devlet armasıyla canlı tutulmaktadır. Sonuç olarak, Kars Antlaşması’na protokolde yer verilmemesi,  Ermenistan’ın iddialarının kabul edildiği  izlenimine yol açmak suretiyle   kriz ve   çatışma  yaratma potansiyelini taşımaktadır.

Türkiye’nin Nahcivan üzerindeki hak ve sorumluluğu

Kars Antlaşması’nın  geçerliliğinin  tanınmamasının yaratacağı  bir başka sakınca da, Türkiye’nin Nahcivan üzerindeki hak ve sorumluluklarından feragat etmesi sonucunu doğuracağıdır. Bu hak ve sorumluluklar   16 Mart 1921 tarihinde  Moskova’da imzalanan Türkiye-Sovyet Rusya Dostluk ve Kardeşlik  Antlaşması’ndan  ve bu antlaşma hükümlerinin kendi imzacıları için de geçerli olduğunu  teyit eden Kars Antlaşması’ndan kaynaklanıyor. Nitekim, Moskova Antlaşması’nın  3. maddesi şöyledir: “Bağıtlı Taraflar, Antlaşmanın  1 (C) Ekinde  belirtilen sınır içindeki  Nahcivan  kesiminin, koruyuculuk hakkını  üçüncü  bir devlete  hiçbir zaman bırakmamak koşulu ile, Azerbaycan koruyuculuğunda  özerk bir bölge  oluşturulması  konusunda anlaşmışlardır.”  Moskova Antlaşması’ndaki bu hüküm, Kars Antlaşması’nın 1. ve 5. maddeleri gereğince bu Antlaşma’nın akit tarafları olan  Türkiye, Gürcistan, Ermenistan ve Azerbaycan için de geçerlidir.

Görüleceği üzere, Moskova Antlaşması’nın  3. maddesi,  Türkiye ile Rusya’ya   Nahcivan üzerinde   ortak garantörlük  hakkı veriyor. Bu maddenin, Türkiye’ye, Nahcivan’ın   statüsünü belirlemek amacıyla  yapılacak hertürlü  anlaşmaya  taraf olarak katılma ve  kabul etmediği bir statünün  Nahcivan’a uygulanmasını engelleme hakkını verdiği  tartışma götürmez. Bu  itibarla, Kars Antlaşması’nın geçerliliğinin  Türkiye-Ermenistan ilişkilerini düzenleyecek  protokolde belirtilmemiş olması, Türkiye’nin bu hak ve sorunluluğundan feragat ettiği sonucunu doğuracaktır.

Nahcivan’ın  saldırıya uğraması

Ermenistan’ın  Nahcivan’a  saldırdığı  günlere geri  dönersek  AKP Hükümeti’nin  yaptığı  hatanın büyüklüğü anlaşılır. Ermeni kuvvetleri 8 Mayıs 1992’de Azerbaycan’ın Suşa kentini işgal ederek  Karabağ bölgesinin  tümüne yakınını  ellerine geçirdikten  sonra,  üzerinde hak iddiasında bulundukları Nahcivan’a yönelerek  Türk sınırına  10 km. mesafedeki Sederek kasabasına saldırdılar. O günlerde Nahcivan Özerk bölgesi başkanı olan  Haydar Aliyev’in  Türkiye’den  askeri yardım istemesiyle olaylar süratle gelişti. Azerbaycan geçici Başkanı  İsa Kamber  1921  Kars Anlaması’nın  Türkiye’ye  Nahcivan’a  askeri müdahalede  bulunma hakkını  verdiğini açıkladı. Ankara’da Bakanlar Kurulu  toplanarak Türkiye’nin  Nahcivan’ın  işgaline izin vermeyeceğini ve Kars Antlaşması’ndan doğan hakları nedeniyle Nahcivan sınırlarının değiştirilmesine izin vermeyeceği yolunda karar aldı… Bu karar Ermenistan’a bildirilirken  Kara kuvvetleri Komutanı Orgeneral Muhittin Füsunoğlu da  ordunun harekât  için hazır olduğunu açıkladı. Sonuçta, Türkiye  bunalımı  diplomatik yollarla aştı ve Nahcivan’ın işgalini önledi. Hal böyleyken, AKP Hükümeti’nin bölgede istikrarın sağlanması açısından yaşamsal bir işlevi olduğu kanıtlanmış bulunan  Kars Antlaşması’nın statükoyu koruyucu  hükümlerinden feragat etmesi, akla durgunluk veren bir basiretsizliği yansıtıyor.

Not: Protokollerde öngörülen Ortak Tarih Komisyonu’nun görev, işleyiş ve kuruluşuna ilişkin hükümlerden kaynaklanan sakıncaları bir başka yazıda ele alacağız.

Bölgede istikrarın sağlanması açısından yaşamsal bir işlevi olduğu kanıtlanmış olan  Kars Antlaşması’nın statükoyu koruyucu ve Türkiye’ye Nahcivan üzerinde garantörlük hakkı veren hükümlerinden feragat edilmesi, akla durgunluk veren bir basiretsizliği yansıtıyor. - ermeni turk bayrak

Yorumlar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir