MİNNET VE HAKARET
Hüseyin MÜMTAZ
Türkiye’nin Lefkoşa Büyükelçisi Fakılı; uzun zamandır sistemli bir şekilde “KKTC’ye her türlü kötülüğün Türkiyelilerden geldiği” yönünde yayın yapmakta olan bir yerel basın organını ziyaret ederek, şimdiye kadar Türkiye’nin bir büyükelçisinden duyduğum en güzel şu sözü söylemiş;
“Sizinle ekmeğimizi paylaşmaktan onur duyuyorum. Bunun Kıbrıslı Türkler tarafından sürekli minnetle söylenmesine, TC’nin de bunu her defasında hatırlatmasına gerek yok. Biz etle tırnak gibiyiz… Ayrı değiliz”.
Tamamen katılıyorum..
TC’nin bunu her defa “hatırlatması” elbette büyüklük değildir.
Ama Kıbrıs Türkleri de “minnet” duymasalar bile hiç olmazsa “hakaret” de etmemelidirler..
Yalnız hemen ifade edeyim; her iki tarafta da “minnet-hatırlatma” sarmalında kendilerini kaybeden “kötü niyetli” bu embedilmişlerin, dikkatle bakarsanız dış destekli “filan muhipler cemiyeti” yahut “fişmekan teali derneği” mensupları olduklarını göreceksiniz.
KKTC’ye şehirlerarasındaki her tarla köşesine fuhuş sektörünün alameti farikası gece klüplerini, yahut her mahalleye kara para aklama fabrikası ışıltılı kumarhaneleri ben mi kurdum?
Kumarhane ve gece klüplerini ekonominin temel girdisi haline getirirseniz onların elek ve etek altı her tür yan kollarını da kabul etme durumunda kalırsınız..
Çözüm yok mu, var.. ama tercihinize bağlı..
Mehmet Bayramoğlu, Halkın Sesi’nde ne diyor;
“Ama özellikle İngilizlerin ve daha sonra Rumların toplumsal baskısı ve özellikle 1930 larda başlayan İngiliz idaresinin sert polisiye tedbirleri o zamanlar Kıbrıs Türkleri arasında çok yaygın olan hırsızlık ve yankesicilik geleneğimizi büyük ölçüde kontrol altına almıştır. Neticede biz Kıbrıs Türkleri 1930’dan 1974 de gelene kadar Rum ve İngilizlerin toplumsal ve polisiye baskıları neticesi pastörize edilmiş süt gibi dünyada hiç suç işlemeyen bir toplum haline geldik”.
Yeniden “Sömürgecinin sert polisiye tedbirlerine” yahut “yabancı bir toplumun toplumsal baskısına” hazır mısın ey Kıbrıs Türk’ü?
Hiç zannetmiyorum..
Bırakın yabancı toplumsal baskı veya sert polisiye tedbiri, kendine saygın olsa önce Dereboyu’ndaki eksoz terörünü-kaldırım(sızlık) rezaletine; sonra Girne Belediye-Dorana Hotel arasındaki “Bisiklet yolu” anarşisine kendiliğinden karşı çıkarsın..
Ben iddia ediyorum; Lefkoşa ve Girne Belediyeleri ve polis bahsettiğim güzergâhlarda kanunların uygulanabilirliğini denetleseler KKTC’nin yıllık geliri üçe katlanır..
Geçen gece Dereboyu’nda tam üç saat boyunca beşerden on kişilik iki grubun sarhoş anarşisi yaşandı. Dükkan ve otomobillerin camları kırıldı.. Üç kocca saat..
Erbâbı, bahsettiğim yerin Selvili Tepe gibi dağbaşında değil, Lefkoşa’nın göbeğinde bulunduğunu iyi bilir..
Demek ki önce Bayramoğlu’nun dediği noktayı iyi düşüneceğiz..
Sonra “Türkiye’den her gelenin” Türk olamayabileceği gerçeğini öğrenip Türklere hakaret etmekten vazgeçeceğiz..
Pasaport ve vize ile girilmeliymiş…
Almanya-Hollanda-Belçika-Fransa’ya pasaport ve vize ile giriliyor…
Bakın bakalım oralarda güneş battıktan sonra “sokak” kimin elinde?
Beyaz et ticareti, toz, “pokerize” sektörüne kimler hâkim?
Güney’den bir yetkili geçen gün “kaçakların %40’ı kuzeyden geliyor” dedi.
Peki pasaport ve vize ile girilebilen “güney”e kalan %60’ın nasıl geldiğini tahmin ediyorsunuz?
Geçen hafta Mesarya’nın bir köyünde, güneyde inşaat işçiliği yapan bir vatandaş; “Orası da kriz içinde” dedi.. “1000 euro’luk iş’te, Lübnan-Suriye’den Limasol-Larnaka aracılığı ile gelen Kürtler 300 euroya çalışınca bize iş kalmadı” diye de devam etti.
Bu durum size bir şey hatırlattı mı?
Kuzey’de benzin istasyonlarında asgari ücretle “pompacılık” yapan “Kıbrıslı” bulabiliyor musunuz?
Bulamayınca, üçte birine râzı olanlar “Türkiye’den” gelip çalışıyor..
Ben yine de sözümdeyim..
KKTC’ye, üç ay süren yorucu işlemler ve mülakattan sonra vize alıp pasaportumla girmeye râzıyım..
Elek haline gelmiş sınır kapılarından girerken Rumlara da pasaport sorup mühür vurabilecek misiniz?
Yoksa onlardan asla ve hiç bir zaman “kötü bir şey” gelmiyor mu? 24/09/09
57’İNCİ ALAY HER YERDE !
HEPİMİZ 57’İNCİ ALAYIN NEFERLERİYİZ !
mumtazbay