TÜRKİYE’DE KÜRTLER VE DTP ÜZERİNE!..
“PKK ve DTP, Kürtler Adına Konuşamaz!..”
“Asli Unsur Kürtler, Gelecekleri İçin Türkiye’nin Üniter ve Demokratik Yapısına Sahip Çıkmalılar!..”
Geçenlerde KONDA isimli saygın ve güvenilir bir araştırma şirketinin verileri yansıdı basın-yayın organlarına…
KONDA’nın verilerine göre 2008 yılında yapılan araştırma sonucuna göre Türkiye’de yaşayan Kürtlerin oranı, çocuklar dahil, yüzde 15.7 olarak açıklandı.
Evet, buradan hareketle siyasi formüller üretilebilir mi?..
Kürt milliyetçileri bunu yapıyor, ama Kürtlerin hepsi bu görüşte mi?.. Kürtlerin hepsi siyasi tercihlere mi sahip?..
Türkiye genelinde Kürt oranı yüzde 15.7, ama DTP’nin aldığı en yüksek oy ancak yüzde 5.7’dir.
Yine KONDA’nın yaptığı araştırma sonuçlarına göre, İstanbul’da yaşayan Kürtlerin oranı yüzde 15’tir.
Peki, DTP İstanbul’da ne kadar oy alıyor? Sadece yüzde 4…
Öyleyse, her zaman sorduğum bir soruyu bir kere daha sormak istiyorum; PKK ve siyasi uzantısı DTP, bütün Kürtler adına konuşabilir mi?.. Kürtlerin tek temsilcisi olduklarını söyleyebilirler mi? Cevap veriyorum; Kesinlikle hayır.
Araştırma sonuçlarını irdelemeye devam ediyorum…
KONDA’ya göre, Türkiye’de kendisinin Kürt olduğunu ifade edenlerin yüzde 34’ü, Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinin dışında, yani tüm ülkeye yayılmış vaziyette.
Büyük şehirlere göçen seküler Kürtler, Kürt kimliğini öne çıkarıyor ve çoğunlukla DTP’ye oy veriyorlar. Muhafazakâr olanlar ise, etnik kimliği değil, “birlikte yaşama iradesi”ni öne çıkararak, çoğunlukla DTP dışındaki diğer partilere oy veriyorlar.
Eğer olaya sosyolojik açıdan bakarsak, göç, şüphesiz bir entegrasyon yaratıyor. Ama terörün durduğu 1999 yılından sonra da Batı’ya göç devam ediyor. Demek ki, olay “zorla göçürme” değildir. İyi hayat şartlarına duyulan özlem, dünyanın her yerinde gelişmiş yörelere göç eğilimi yaratır. KONDA’ya göre, batı illerine göçen Kürtlerin yarısı bundan memnundur. Araştırma verilerine göre, göç eden Kürtlerin beklentileri, zamanla daha bir yerleşecekler ve memnuniyetleri hızla artacaktır. Bence burada “varoş” sorunu önemlidir. Kürtlerin Mersin’de yüzde 72’si, İstanbul’da yüzde 22’si varoşlarda yaşıyor. Varoş, sosyal izolasyon ve siyasi radikalizm eğilimi yaratır. Nitekim, KONDA’dan aldığım verilere göre, 2009 büyükşehir belediye seçimlerinde DTP Mersin’de iki Kürtten birinin, İstanbul’da ise sadece beş Kürtten birinin oyunu alabilmiştir.
“Kentsel dönüşüm” projeleri ve ekonomik hareketlilik geliştikçe, bu izolasyon kırılıp entegrasyon daha da güçlenecektir diye düşünüyorum. Dolayısıyla varoşlardaki kapalı dini cemaatlerin de çözüleceğini vurgulamak istiyorum.
Yine KONDA’ya göre, Kürt nüfus oranı, istatistik dilinde “Ortadoğu Anadolu” denilen Hakkari, Van, Tunceli gibi 8 ilimizin bulunduğu yörede yüzde 79’dur. Bu oran; “Güneydoğu Anadolu” denilen Şırnak, Diyarbakır, Mardin gibi 9 ilimizin bulunduğu yörede yüzde 64, “Kuzeydoğu Anadolu” denilen Iğdır, Ağrı, Erzurum gibi 7 ilimizin bulunduğu yörede ise yüzde 32’dir. DTP’nin oyları ise, bu üç istatistiksel bölgeyi kapsayan Doğu Anadolu’da yüzde 22, Güneydoğu Anadolu’da ise yüzde 25’tir. DTP sadece Van, Batman, Diyarbakır, Şırnak ve Hakkâri’de yüzde 45’i geçebilmiştir. DTP dışındaki diğer partilerin Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerindeki oy oranları yüzde 40 civarındadır.
Burada şu da önemli: Bu bölgelerde de güçlü bir göç eğilimi var. Kürtlerin yüzde 60’ının bulunduğu yerde yaşamak istediği tek bölge Güneydoğu Anadolu’dur. Bu oran Kuzeydoğu ve Ortadoğu Anadolu bölgelerinde yüzde 35 civarına düşüyor.
Kürtlerde çoğunluk göçmek veya “belirli şartlarda” göçmek istiyor.
Peki, bunun anlamı nedir?.. Önce refah arzusudur bunun anlamı. Piyasa ekonomisi, şehirleşme, ulaştırma, hatta ekonomide “sermaye hasıla oranları” gibi teknik veriler; bunlar fevkalade önemli dinamiklerdir. Eğer ayırımcılık olsaydı, bu sosyal hareketlilik olmazdı.
“Üniter devlet”in kıymetini bilelim. “Demokratik açılım”la da kültürel özgürlükler genişleyecektir, bunu yıllarca PKK terörünün mağduru Kürtler de istiyor haklı olarak.
Aslında Güneydoğu sorununa sınıfsal açıdan da bakmak gerekir. Temel sorun Güneydoğu Anadolu’da süregelen feodal yapının ta kendisidir. Çözüm önerileri yapılırken Kürt aydın ve siyasetçiler, özellikle 30 yıldır çekilen acıları ve ekonomik bedeli unutmamalıdır. Kabul edilmesi olanaksız olan, ayağı yere basmayan (bölge meclisleri, federal yapı, özerklik, federasyon vs. gibi) fantezilere kapılmamalıdırlar.
Bin yıldır birlikte yaşamış olan Türkler ve Kürtler emperyalist güçlerin çıkarlarına alet olmamalıdır. Temel değerlerimiz zedelenmeden farklı etnik kökenden gelen vatandaşlarımızın dillerini, kültürlerini ve geleneklerini geliştirmeleri desteklenmeli, bireysel haklarda Avrupa ülkelerindeki standartlar göz önünde bulundurulmalı. Kökenimiz ne olursa olsun, bu topraklar üzerinde yaşayan herkesin başlıca görevi, kan akmasını durdurmak, emperyalistlerin taşeronu haline gelen ve Kürt gençlerinin kanı üzerinden siyaset yapmaya çalışan PKK’ya karşı çıkmak ve gelecek kuşaklara güçlü, müreffeh, barış içinde el ele yaşanan bir ülkenin bugünden temellerini atmak olmalıdır.
Son söz… Türkiye’nin ulusal ve toprak bütünlüğü; demokratik, laik, sosyal, hukuk devleti ilkeleri; bireysel özgürlüklerin Avrupa ölçütünde genişletilmesi “demokratik açılım”ın ana parametreleri olmalıdır.
Nail Amudi
nailamudi@yahoo.com