Tehlikeli Üçgen: Türkiye-Ermenistan-Azerbaycan
09 Eylül 2009 – Dr. Ali Asker
Türkiye–Ermenistan ilişkilerinde en önemli gelişme 22 Nisan 2009’da yaşanmıştır.
“24 Nisan” öncesi İsviçre’nin arabuluculuğu ile üzerinde mutabakata varılan yol haritası[1] Obama’nın “Ermenilere verdiği vaadi” yerine getirme çabası izlenimi uyandırırken, Türkiye’yi de “soykırım sendromu” konusunda bir nebze rahatlatmıştı. Fakat bu gelişme Bakü’de büyük rahatsızlık uyandırmış ve sert tepkisiye neden olmuştur. Bir millet, iki devlet zeminindeki ilişkiler bu süreçten büyük yara almıştır. Azerbaycan Rusya ile yakınlaşma yönünde somut adımlar atmıştır.
24 Mayısta Başbakan Erdoğan, ikili ilişkileri onarmak amacıyla Azerbaycan’a ziyaret etmiş ve “Karabağ’ın işgali ortadan kalkmadan Ermenistan’a kapıları açmayız” diyerek güvence vermiştir.[2] Bundan sonraki Türk-Ermeni temasları kamuoyuna kapalı olarak sürdürülmüştür. 1 Eylül 2009’da konu daha somut belgelerle yeniden gündeme gelmiş, “Türkiye Cumhuriyeti ile Ermenistan Cumhuriyeti Arasında Diplomatik İlişkilerin Kurulmasına Dair Protokol” ile “Ermenistan Cumhuriyeti ve Türkiye Cumhuriyeti Arasında İlişkilerin Geliştirilmesine Dair Protokol” adlanan iki önemli belge parafe edilmiştir.[3]
Bu belgeler Türkiye ve Ermenistan açısından öncelikli önem arz eden bazı hususlara sahiptir. Ayrıca, bu sürecin tarafları Türkiye ve Ermenistan olmasına rağmen Azerbaycan, Rusya ve ABD açısından da büyük önem taşımaktadır.
Türk-Ermeni Protokolleri Ne Vaat Ediyor?
Protokolde, iki ülkenin, halklarının yararına hizmet etmek amacıyla iyi komşuluk ilişkileri tesis etmeyi, siyasi, ekonomik, kültürel ve diğer alanlarda ikili ilişkileri geliştirmeyi arzuladıkları belirtilmektedir. Ayrıca, iki ülkenin mevcut sınırları karşılıklı olarak tanındığı teyit edilerek ortak sınırın açılması hususunda da karar alındığı vurgulanmıştır. Protokol hükümlerine göre her iki ülke ikili ve uluslararası ilişkilerde eşitlik, egemenlik, diğer ülkelerin iç işlerine müdahale etmeme, toprak bütünlüğü ve sınırların dokunulmazlığı ilkelerine saygılı olacaklarını ve bu ilkelere saygı gösterilmesini sağlayacakları yönündeki taahhütte bulunmaktadırlar. Protokole göre iki ülke arasındaki mevcut sınır uluslararası hukukun ilgili antlaşmalarında tarif edildiği şekliyle karşılıklı olarak tanınmaktadır. Taraflar üç ay içerisinde iki ülkenin uzmanlarının yanı sıra İsviçreli ve diğer uluslararası uzmanların katılımıyla bir tarih alt komisyonu oluşturulmasına ilişkin mutabakata varmışlar. Bu komisyon iki halk arasında karşılıklı güven tesis edilmesi, mevcut sınırların tanımlanması amacıyla tarihsel kaynak ve arşivleri tarafsız ve bilimsel açıdan inceleyecektir.
Azerbaycan’ın Tepkisi Neden Farklı?
Nisan 2009’da “yol haritası”nın açıklanmasından sonra Azerbaycan’ın tepkisi çok sert olmuştur. İlham Aliyev yaptığı açıklamada dış politika önceliklerini yeniden gözden geçireceklerini beyan ederken, çok sayıda sivil toplum örgütü, siyasi parti ve milletvekilleri de Türkiye’ye gelerek kamuoyu desteği istemişlerdi. Peki, son Protokollerle ilgili Bakü’nün çok ılımlı tepki sergilemesinin nedeni ne?
Birinci neden, önceki süreçten farklı olarak bu defa Ankara ile Bakü arasındaki iletişim sorunu giderilmeğe çalışılmıştır. Mayıs ayından bugüne kadar yaşanmış sürecin Bakü ile iletişim içinde sürdürüldüğü söylenebilir.
İkinci neden, sürecin ABD’nin telkin ve baskıları ile başlatıldığı bir gerçeğinden kaynaklanmaktadır. Rusya-Gürcistan savaşı sonrası Gürcistan’ın BDT üyeliğinden çıkması Ermenistan’ı ekonomik açıdan daha da sıkıntılı duruma düşürmüştür. Bu durum Ermenistan’ı Rusya’nın “kucağından çekip almak” için Washington açısından iyi bir fırsat olacaktır. ABD kendi lehine olan bu durumdan faydalanmak istemektedir. Bu yüzden ABD’nin süreci hızlandırmak için Bakü üzerinde baskısı söz konusudur. Bakü ve Ankara arasındaki diplomasi trafiğinin de ana konusu Ermenistan-Türkiye ilişkileri olmuştur.[4] Son olarak Dışişleri Bakanlığından müsteşar ve müsteşar yardımcısı 29 Ağustos 2009’da Bakü’ye bir ziyarette bulunarak, Cumhurbaşkanı İ.Aliyev’le görüşmüştür.[5] Bu ziyaretin amacı Bakü’nün Ankara’ya verdiği güveni tazelemekti.
Protokollerde Karabağ konusunda değinilmemektedir. Buna rağmen Bakü, Ankara’nın Ermenistan’ı somut adımlar atmağa zorlayacağına inanmak istemektedir. Azerbaycan Cumhurbaşkanlığı Yönetim Biriminin uluslararası ilişkiler şubesi müdürü Novruz Memmedov Türkiye-Ermenistan ilişkilerinin geliştirilmesine itiraz etmediklerini, Türkiye’nin bu adımının münakaşanın çözümüne önemli ölçüde olumlu etki edebileceğini ifade etmiştir.[6] Azerbaycan Cumhurbaşkanlığı Yönetim Biriminden, Dışişleri Bakanlığından, iktidar partisinden olan milletvekilleri, açıklamalarında Başbakan Erdoğan’ın Azerbaycan’a verdiği güvenceye inandıklarını dile getirilmiştir. Bu yüzden Bakü’de, Türkiye’nin protokolleri parlamentoya sunmadan önce Ermenistan tarafını somut adımlar atmaya zorlayacağı inancı hakimdir. Muhalefet partileri konuyla ilgili açıklamalarında her ne kadar iktidara yönelik eleştiriler yer alsa da bu süreçte Başbakan Erdoğan’ın vaadinin yerine getirilmesine inanmaktadırlar. [7]
Azerbaycan’ın başka bir beklentisi de Ermeni işgalinin BM’nin müzakeresine taşınması ve işgal konusunda beşinci bir kararın alınmasını sağlamaktadır. Bakü Türkiye’nin bu konuyu BM GK gündemine taşımasını istemektedir. Ayrıca Azerbaycan’ın önerisiyle bu konu BM Genel Kurulunun gündeliğine salınmıştır.[8] Ermenistan’ın Azerbaycan topraklarındaki işgali sona erdirmek isteyen BM GK’nın dört kararı[9] vardır ve bu kararların uygulanmasında bugüne dek her hangi bir ilerleme sağlanmamıştır. Peki, bu dört karar uygulanmazken Bakü beşinci bir karardan beklentisi nedir? ABD Bakü üzerinde baskı uygularken, diğer taraftan Karabağ konusunda ilerleme sağlanacağı yönünde vaatte bulunmaktadır. Bu yüzden Bakü susmakta ve bunun karşılığında Karabağ konusunda sağlam bir güvence arayışı içine girmiş bulunmaktadır.
Bakü, izlenen yol haritasında Karabağ ve Azerbaycan topraklarının işgali sorununda belli ilerleme sağlanabileceğine inanmak ister görünmektedir. İlham Aliyev’in “Dağlık Karabağ sorunuyla ilgili somut ilerlemeler beklenmektedir” yönünde açıklama yapması da bundan ileri gelmektedir.[10]
Protokoller Türk Dış Politikasının Bir Başarısı mı?
Yapılan “iyimser” değerlendirmelere göre bu protokoller Türkiye’nin çıkarları açısından önemli hükümler içermektedir. Bunlar sınırların tanınması ve ortak tarih komisyonunun kurulacağına dair hükümlerdir.
a) Ermenistan Türkiye’nin Toprak Bütünlüğünü Tanıyor mu?
Protokol metnine göre, “iki ülke arasındaki mevcut sınırlar uluslararası hukukun ilgili antlaşmalarında tarif edildiği şekliyle karşılıklı olarak teyit” edilmiştir. Ayrıca her iki devletin ikili ilişkilerde toprak bütünlüğü ve sınırların dokunulmazlığı ilkelerine saygılı olacakları vurgulanmıştır. Dışişleri Bakanı A.Davutoğlu “Kars antlaşmasıyla ortaya çıkan uluslararası normlar etrafında sınırların tanınmasının temel olduğunu” belirterek, “o olmadığı zaman komşuluk ilişkisinden bahsetmek mümkün olmaz” demiştir.
Birincisi, toprak iddiasından vazgeçmek, Ermenistan’ın belli adımlar atmasını gerektirmektedir. Bu adımlar arasında Ermenistan’ın devlet armasında değişiklik yapmak, Türkiye`ye karşı toprak iddiasının yer aldığı Bağımsızlık Bildirgesine atıfta bulunan Ermenistan Anayasasının başlangıç hükmünde değişikliğe gitmek gibi önemli düzenlemelerin yapılmasını gerektirmektedir.
İkincisi, Edvard Nalbandyan, protokolün “mürekkebi kurumadan” Erivan’da yaptığı basın toplantısında Türkiye ile imzalanmış protokoller Ermenistan’ın Kars Antlaşmasını tanıması anlamına gelmediğini vurgulamıştır.[11]
b) Soykırım İddiası Tarih Komisyonunda Görüşülecek mi?
Ankara’nın adeta bir zafer olarak nitelediği ortak tarih komisyonu birkaç açıdan değerlendirilebilir.
-Öncelikle böyle bir komisyon oluşsa ve müzakereye başlasa bile, oradan sağlıklı bir kararın çıkması mümkün değildir. Komisyonda her iki tarafı tatmin edebilecek bir karar alma mekanizmasının kabul edilmesi imkansızdır. Çünkü Ermeniler soykırımın tanınmasını vazgeçilmez ulusal bir dava olarak nitelemektedirler. Bu “dava” Ermenistan devletinin kurucu belgelerinde yer almaktadır. Komisyon, tarih mücadelesi açısından diplomatik veya psikolojik olarak Türkiye’de birçok insanın düşündüğünün aksine önemli bir kazanım olmayacaktır. Ermeniler Türklerle tartışmanın bir yararı olmadığını söyleyecekler.[12]
-İkincisi Erivan, ortak tarih alt komisyonunda her hangi bir soykırım konusunun ele alınmayacağını ifade etmiştir. Bu konuda açıklama yapan Nalbandyan şöyle demiştir: “Biz mümkün olan her konunun müzakeresi için, bünyesinde değişik alt komisyonların yer alacağı hükümetler arası komisyonun oluşturulacağını hiçbir zaman saklamadık. Alt komisyonlardan birisi tarihi diyaloga dayanarak iki halk arasında güven tesis etmekle uğraşacak. Biz 1915 yılı veya soykırımla ilgili bir müzakere öngörmüyoruz.”[13]
Gerçekten Protokolde “soykırım” kelimesi yer almamaktadır. Metinde “iki halk arasında karşılıklı güven tesis edilmesi amacıyla, mevcut sorunların tanımlanmasına ve tavsiyelerde bulunulmasına yönelik olarak, tarihsel kaynak ve arşivlerin tarafsız bilimsel incelenmesi” öngörülmektedir.
c) Ermenistan’la diplomatik ilişkilerin kurulması Karabağ sorununun çözümünü hızlandıracak mı?
Halen Bakü, protokollerin TBMM’nin onayına sunulmasını endişe içinde beklemektedir. Bakü’de Türkiye’nin Erivan’ı somut adımlar atmağa zorlayacağına dair kuşkulu bir ümit hakimdir. Bu konuda da Ankara ve Erivan’ın yorumlarında ciddi çelişkiler vardır. Ankara bu süreçte Azerbaycan’ın menfaatlerini göz ardı etmeyeceğini, Erivan ise sürece Karabağ sorunun şart koşulamayacağını ifade etmektedir. Azerbaycan-Ermenistan görüşmelerinde Erivan, hep “oyunbozan” bir tutum sergilemiştir.
SONUÇ
Ankara ve Erivan arasında protokol hükümleri konusunda ciddi görüş ayrılıkları vardır. Türkiye’de Ermenistan tarafının sürece ilişkin geliştirdiği söylemler tam algılanmamakta veya Türk kamuoyuna yeteri kadar aktarılmamaktadır. Protokol hükümleri Ankara ve Erivan’da farklı şekillerde yorumlanmaktadır.
Türkiye’nin Ermenistan’la diplomatik ilişkiler kurması Türkiye’ye karşı Ermeni iddialarını sona erdirmeyecektir. Nitekim Erivan açık şekilde soykırım konusunu tartışmayacaklarını ve Kars Antlaşmasını tanımadığını açıklamıştır.
Bundan sonraki sürecin nasıl gelişeceği merakla beklenmektedir. Eğer süreç Protokollerde öngörüldüğü gibi sorunsuz bir şekilde devam ederse, diplomatik ilişkiler kurulmadan önce Karabağ konusunda somut ilerleme sağlanırsa, tarafların bu durumdan memnun kalacakları söylenebilir. Bu aynı zamanda ABD’nin kazanımı ve Rusya’nın kaybetmesi anlamına da gelmektedir.
Türkiye Azerbaycan’la ilişkilerini zedelemek tehlikesiyle karşı karşıyadır. Bakü Ankara’yı uyarmış ve sessizce beklemektedir. Aynı tutum medyada da hakimdir. İlk günlerde yapılan birkaç yorum hariç artık bu konuya değinilmemektedir. Bu süreçte Ermenistan’la ilişkiler kurulmasına rağmen Karabağ konusunda bir ilerleme sağlanamayacaksa Azerbaycan basınında Türkiye aleyhinde bir kampanya başlayacaktır. Azerbaycan iktidarı sessizliğini bozacak ve Rusya’ya daha fazla yaklaşacaktır. Böylece Azerbaycan-Türkiye ilişkileri belki de bu zamana kadar yaşanmamış boyutta bir yara alacaktır.
Ermenistan’ın bu süreçten beklentisi az tavizle çok şey kazanmaktır. Erivan, kendisi için “hayati öneme haiz” soykırım ve Kars anlaşması gibi konuların gündeme gelmesine müsaade etmeyecektir. Ayrıca, Karabağ’ın Türk-Ermeni ilişkilerinde şart koşulmayacağı isteğini de kabul ettirmiş durumdadır. Türkiye veya ABD’nin baskıları sonucunda sürece paralel olarak Ermenistan bazı küçük tavizlerde bulunabilir. Azerbaycan açısından çok da anlam ifade etmeyen küçük tavizler karşısında Türkiye süreci devam ettirirse, Bakü ile ilişkiler sıkıntılı bir aşamaya girecektir. Türkiye’nin süreci askıya alması ise onu suçlu duruma düşürebilir.
Bugün gelinen nokta çok kritiktir ve bu durum sadece başarılı bir kriz yönetimiyle aşılabilecektir. Fakat bu o kadar da kolay olmayacaktır. Çünkü yaşanan süreçte doğal olarak Türkiye’nin inisiyatifi dışında kalan gelişmeler de yaşanmaktadır. Ermenistan’la diplomatik ilişkiler, sınır sorunun çözümü Türkiye için siyasi ve ekonomik çıkarlar açısından pek anlam ifade etmemektedir. Bu süreçte Karabağ sorunun çözümünde ciddi bir ilerleme sağlanacağı ihtimali de çok düşüktür. O zaman bu süreç sadece “Ermenistan’ı kurtarmak” süreci olacaktır.
[1] Bkz:Alesker Aleskerli, Gergin Gündem: Türkiye-Ermenistan Sınır Kapısı Sorunu, Stratejik Analiz, Sayı 109, Mayıs 2009.
[2]Sabah, 14 Mayıs 2009, Bülent Aydemir, “Erdoğan tam garanti verdi Bakü’nün şüphesi kalmadı”
[3] Protokol metinleri için bkz: Hürriyet gazetesi, 2 Eylül 2009, s. 23.
[4] Bkz: Qəfil səfərlər – Məmmədyarov Istanbula, Çeviköz Bakıya…, Azadlıq 23 iyun 2009.
[5] Dışişleri Müsteşarı Sinirlioğlu’ndan Aliyev’e ziyaret, 29 Agustos 2009,
[6] Novruz Məmmədov: “İnanmaq istəyirəm ki, Türkiyə vədinə əməl edəcək”,
[7] “İsa Qəmbər: Türkiyə-Ermənistan anlaşmasını dəyərləndirir”, , Əli Kərimli müavininin istefası, partiyasının planları və Türkiyə-Ermənistan anlaşması haqda,
[8]
[9] 822, 853, 874, 884 sayılı BM kararları için bkz., .
[10] İlham Aliyev bu konuşmayı Ağustos 2009’da Kafkas Müslümanları İdaresinin verdiği iftar yemeğinde yapmıştır.
[11] Карский договор: “рояль в кустах” или “теленок под быком?” (Армения – Турция),
[12] Şanlı Bahadır Koç, “Ermenistan – Türkiye protokolü ne getirir ne götürür?”,
[13] “Армяно-турецкая подкомиссия будет обсуждать историю, но не Геноцид: МИД Армении”, news.am/ru/news/3593.htm
Bir yanıt yazın