Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, “Ermenistan açılımı”nı görüşmek amacıyla partilerin kapısını çalmaya devam ediyor. Davutoğlu son olarak CHP Lideri Deniz Baykal’ı ziyaret etti. Ziyaret sonrası açıklama yapan Baykal, konuyla ilgili dört temel sorun üzerinde durdu.
ANKA / AA
Ankara– Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, dış politikadaki gelişmeler konusunda bilgi vermek üzere CHP Genel Başkanı Deniz Baykal‘la CHP Genel Merkezi’nde görüştü. Görüşme yaklaşık 1 saat 40 dakika sürdü. Görüşmeye CHP Genel Başkan Yardımcısı Onur Öymen ile İstanbul Milletvekili Şükrü Elekdağ da katıldı.
Davutoğlu, görüşmenin ardından yaptığı açıklamada çok yapıcı, faydalı bir görüşme yaptıklarını belirtti. Baykal ile gündemdeki dış politika konularını değerlendirdiklerini kaydeden Davutoğlu, görüşmede Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın muhalefeti bilgilendirme talimatını Baykal’a ilettiğini ve bu konuda, Hükümet’in ve Başbakan Erdoğan’ın hassasiyetini vurguladığını ifade etti.
CHP Genel Başkanı Baykal ise Bakan Davutoğlu ile görüşmelerinde Kafkasya’daki gelişmeler, enerji bağlantıları ve Kıbrıs konularının gündeme geldiğini bildirdi. Baykal, dışişleri konularının Türkiye’nin temel devlet sorunları niteliğinde konular olduğunu, dış politika sorunlarının günlük siyasete alet edilmemesi gerektiğini belirterek, bu temasları yapıyor olmalarındaki temel anlayışın bu olduğunu, görüşmelerinin Hükümet’in ‘açılım‘ politikalarına destek olarak algılanmaması gerektiğini vurguladı.
Kafkasya’da dört temel sorun gördüklerini bildiren Baykal, bu sorunlardan ilkinin Kafkasya’daki hukuki zemin belirsizliği olduğunu ifade etti. “Ülkeler arasındaki ilişkinin temel hukuki dayanakları maalesef net ve açık bir biçimde karşılıklı olarak kabul edilmiş değil” diyen Baykal, Kafkasya’da Türkiye açısından temel hukuki belgenin Türkiye-Ermenistan arasındaki sınırı çizen Kars Anlaşması olduğunu, ancak Ermenistan’ın bağımsızlığını kazandıktan sonra bu anlaşmayı tanımadığını açıkladığını anımsattı. Baykal, “Bu da Türkiye’yi bir egemen devlet olarak sınırlarını, egemenliğini kabul ettiğini ve daha önce anlaşmayla kendisine tanınmış olan çeşitli hakları kabul ettiği bir ülke gözüyle Ermenistan’ın bakmadığını ortaya koyuyor. Bunun aşılması lazım” diye konuştu.
İkinci temel konunun Kafkasya’daki işgal olduğunu söyleyen Baykal, Ermenistan’ın Dağlık Karabağ bölgesini işgal altında tutmasının Kafkasya’daki istikrarsızlığın temel nedeni olduğunu kaydetti. Üçüncü temel sorunun “Türkiye-Ermenistan ilişkilerini zehirleyen bir konu” olan soykırım iddiaları olduğunu belirten Baykal, Ermenistan’ın soykırım iddialarını kullanarak uluslararası alanda Türkiye’ye karşı bir husumet kampanyası yürüttüğünü ifade etti. Baykal, dördüncü temel sorunun ise Türkiye-Ermenistan sınırının kapalı olması ve diplomatik ilişkilerin olmaması olduğunu belirterek, “Türkiye ve Ermenistan’ın birbirlerine yönelik diplomatik ilişkilerini tesis etmesi ve sınırın açılması bir ihtiyaçtır” dedi.
“Protokolde Kars Anlaşması yer almıyor”
“Bu dört temel konuda dengeli, inandırıcı bir yaklaşımı iki ülkenin geliştirmesini elbette herkes memnuniyetle karşılar” diyen Baykal, şöyle konuştu:
“Bu dört konudan sadece bir tanesi, yani sınırın açılması konusu kapsamlı, ayrıntılı, somut bir biçimde takvime bağlanmış olarak ortaya konmuştur. Sınırın nasıl açılacağı konusu hiçbir tereddüt taşımayan, ayrıntılı, zaman belirlemeleri yapılarak, aşamaları birbiri ardından iyi tarif edilerek ortaya konmuştur. Hangi tarihte ne zaman, nasıl sınırın açılacağı belirlenmiştir. Ama, diğer üç konuyla ilgili olarak böyle bir somut, takvime bağlanmış, kararlı, net yaklaşımın bulunmadığı açıkça görülmektedir. Hukuki zemin, Türkiye-Ermenistan arasındaki 1921 tarihli Kars Anlaşması’nın yürürlüğü söylenmemiştir. Tam tersine artık sınırları hiç olmazsa kabul etmek zorunlu olacağı için Türkiye-Ermenistan arasındaki sınırların uluslararası anlaşmalara dayalı olarak belirleneceği dolaylı olarak, ima yoluyla ifade edilmiştir. Siz niye bu kadar yoruluyorsunuz, ortada bir anlaşma var. Ama olamıyor, çünkü Ermenistan Kars Anlaşmasını kabul etmiyor, bu protokolle de kabul edeceğine dair bir ifade, angajman yoktur. Sadece sınırın belirlenmiş olduğunu ifade etmektedir. Bu yeterli değildir, çünkü Kars Anlaşması’nda öngörüldüğü şekilde Türkiye’nin Nahçıvan üzerindeki garantörlük hakkının kullanılması bu ifadeyle güvence altına alınmış değildir. Bu tarafı yok sayıyor. Yarın olayların gelişmesine bağlı olarak bir noktada pekala ‘Biz kesinlikle Kars Anlaşması’nı tanımıyoruz’ deme imkanını ellerinde tutma gayreti içinde olduklarını burada görüyoruz. Güven veren, dengeli, tıpkı kapının nasıl açılacağını öngören düzenlemede olduğu gibi bir net tablonun bulunmadığını birlikte tespit ettik.”
Soykırım iddiaları konusunda da “güven veren” bir sürecin kararlaştırılmış olmadığına dikkat çeken Baykal, “Bir tarih komisyonunun kurulması ve o komisyonun çalışma yapması dile getirilmiştir. Ama tarih komisyonunun yapısı, kimlerin katılacağı, hangi yetkilerle ne gibi kararlar alacağı konusunda hiçbir belirleme yoktur. Bu, soykırım karşısında bize güven veren bir düzenleme olarak kesinlikle gözükmemiştir” diye konuştu.
“Ermenistan işgali bitireceğine dair taahütte bulunmuyor”
Baykal, protokolde işgalin ortadan kalkacağına dair tek bir kelime olmadığını da ifade ederek şunları söyledi:
“Yani Azerbaycan topraklarındaki Ermenistan işgalinin kaldırılmasını öngören hiçbir ifade burada yer almamıştır. Bize sadece işte Minsk Grubu’nun çalışmaları çerçevesinde bu konuda olumlu gelişmelerin olacağı, iyi niyetli birtakım adımların atılması olduğu, umudun yükselmekte olduğu ifade edilmektedir. Bildiğimiz senaryo. Bir tarafta hukuki bir taahhüt ve angajman, sınırın açılmasına yönelik olarak. Öte yanda da iyiniyetli bekleyişler, temenniler. Bu tuzak geçmişte de yaşandı. Hatırlarsınız 2004 yılında AB ile yapılan o görüşmelerde bize ek protokolün Güney Kıbrıs için de uygulanması şartı dayatılmıştı. Ve Hükümet onu imzalamıştı. O zaman hatırlarsanız biz, ‘İmzalamayın, dönün geri, bu başımıza çok iş açar’ demiştik. Ama imza atılmıştı. Tabii Türkiye’yi imzaya ikna ederken o zaman bizim ağzımıza bir parmak bal çalmışlardı. Demişlerdi ki ‘Merak etmeyin, siz imzalayın, limanlarınızı ve havaalanlarınızı Rum Kesimi’ne açacağınızı taahhüt edin. Biz de KKTC’ye yönelik izolasyonu, tecridi, ablukayı, ambargoyu kaldırırız, rahatlatırız, hiç merak etmeyin, bu olur’ demişlerdi. Bunu Tony Blair demişti, İngiltere Başbakanı. Onun sözünü kabul ederek yola çıkmıştık. Şimdi burada da bu tabloyu görüyoruz hep beraber. Bir kez daha Türkiye kendisini hukuken angaje ediyor, somut bir metni kabul ediyor, taahhüt ediyor, sınırın açılmasına, diplomatik ilişkilerin kurulmasına yönelik olarak. Ama diğer alanlardaki bekleyişimizi karşılayacak güvenilir bir hukuki dayanak noktasının ortada olmadığı çok açıktır. Tabii bize ifade edilen, ‘Merak etmeyin, haklısınız ama bu süreç içinde onlar da işgal edilmiş olan 7 bölgeyi tahliye etmeye başlayacaktır, işgale son verilecektir, zaten biz şimdi imzayı atacağız 13 Ekim’de, ama Meclis bunu onaylamayacak. Meclis’in onayı için bekleyeceğiz. Bu tahliye başlarsa bu tahliyeye paralel olarak bu Meclis onayını sağlayacağız’ demektedirler. Tabii bu hemen bizim aklımıza şunu getiriyor; 24 Nisan önümüzdeki bahar tekrar önümüze gelecek. İmzalanmış olan protokol belki Meclis’e gönderilecek, komisyonlarda tutulacak. Tam o zaman bize denilecek ki ‘Bakın karar çıkıyor, soykırım kararını Amerika’da kongre onaylamak üzere. Bunu önleyecek tek yol sizin bu kararı alıp kapıyı açmanızdır. Kapıyı açmazsanız bu karar çıkar. Artık gereğini yapın.’ Türkiye bu sürece girerek, önce bu protokolleri gizli gizli parafe edip sonra da aylarca sonra kamuoyuna ilan edip daha sonra da imzalayarak kendisini bu tip baskılara, yönlendirmelere açık tutmaktadır. Bunun tipik bir örneğiyle karşı karşıya olduğumuzu düşünüyoruz. Türkiye bir kez daha Ermenistan’ı bu konularda arayışlara yönlendiren temel sorunu, yani sınırın kapalı olması sorununu sağlam güvenceler almadan onlar adına çözerek, uluslararası baskılara direnemeyip onların arzu ettikleri doğrultuda bir an önce harekete geçerek, kapıyı açarak Ermenistan’ı rahatlatacaktır ama Ermenistan kapı açıldıktan sonra soykırım konusundaki iddiasından korkarım vazgeçmeyecektir. Kurulacağı söylenen tarih komisyonu, anlamlı, bunu engelleyici bir çalışmayı yapamayacaktır. Protokolde bunu güvence altına alan hiçbir dayanak noktası yoktur. İşgalde ayak sürüme söz konusu olabilecektir. Kars Anlaşmasını tanımadığını Ermenistan bir aşamada tekrar ifade etme imkanını bulabilecektir.”
“Bu görüşme ‘Gelin birlikte karar alalım’ görüşmesi değil”
Protokolün bahsettiği konularda kesinlik ortaya çıkmadan imzalanmasını uygun görmediklerini belirten Baykal, Hükümet’in kararını aldığının ve bu protokolü imzalayacağının anlaşıldığını ifade etti. Bakan Davutoğlu’yla yaptıkları görüşmenin “Bu sorunlar karşısında acaba milletçe, birlikte nasıl davranalım, bize ne tavsiye edersiniz? Türkiye’nin bu konudaki yaklaşımını gelin birlikte oluşturalım. Katkılarınız nedir?” sorusunu sorma üzere yapılmış bir görüşme olmadığını dile getiren Baykal, “CHP’nin ve eminim Türkiye’deki muhalefete mensup bütün siyasi güçlerin ilgisi ve bilgisi dışında bir süreç, bir yol haritası karar altına alınmıştır. Şimdi yapılan bu temaslar, ‘Türkiye’nin menfaati nedir, onu gelin birlikte kararlaştırarak uygulayalım’ teması değildir. ‘Bizim kararını aldığımız uygulamaya yöneldiğimiz, elimize verilmiş olan bu yol haritasını uygulamakta bize yardımcı olun’ temasıdır. Bir oluşturma çalışması değil oluşturulmuş olan bir programa destek arayışıdır” diye konuştu.
“Güney Akım ve Nabucco birlikte olmaz”
Nabucco ve Güney Akım doğalgaz boru hatlarının büyük önem taşıdığı kanaatinde olduğunu belirten Baykal, Hükümet’in bu konuda milli çıkarları gözeten bir yaklaşım içinde olması gerektiğini kaydetti. Hükümet’in önce Nabucco konusunda ciddi adımlar attığını, ardından kısa bir süre sonra Güney Akım projesiyle ilgili Rusya’nın işbirliği talebini kabul ettiğini ancak bu iki projenin birlikte gerçekleştirilemeyecek projeler olduğuna dikkat çekti. Türkiye’nin her iki projeye de destek vermesinin Türk Dış Politikasının güvenilirliği bakımından ciddi tereddütler yaratacağını vurgulayan Baykal, Nabucco Projesi’nin Hazar havzasındaki ve Irak’taki doğalgaz kaynaklarının Rusya’nın aracılığına gerek kalmadan doğrudan Türkiye üzerinden Avrupa ülkelerine taşınmasına yönelik olduğunu, Güney Akım projesinin ise bölgedeki bütün doğalgaz kaynaklarının Rusya’ya devredilerek vanasını Rusya’nın elinde tuttuğu bir doğalgaz bağlantısının gerçekleşmesi olduğunu ifade etti.
Bakan Davutoğlu’na Kıbrıs’la ilgili kaygılarını da anlattıklarını dile getiren Baykal, Yunanistan’da muhalefet milletvekillerinin bile Kıbrıs’taki müzakerelerin nasıl götürüldüğü konusunda bilgilendirildiklerini, ancak Türkiye’de kamuoyunun yeterince bilgilendirilmediğini ifade etti.
Ermeni açılımının çok ciddi tuzaklar içeren bir süreç şeklinde hazırlandığını dile getiren Baykal, “Ermenistan’ın lobilerinin etkisi altında bu dünyanın temel gerçeklerinin ihmal edilmesi çok yanlıştır. Türkiye’nin görevi dünyaya bunu anlatmaktır. Azerbaycan’ı yabancılaştıran, dışlayan, kıran, kenara iten kararlar alınacak olursa bu, AB’ye de Türkiye’ye de çok ciddi zarar verir” diye konuştu.
Saadet Partisi: Muhalefetin farklı görüşler benimsemesi doğal
Davutoğlu, SP Genel Başkanı Numan Kurtulmuş ile de SP Genel Merkezi’nde görüştü. Davutoğlu; “Muhalefet ülkemizin, demokrasinin en önemli gerçeğidir. Siyasi partiler demokrasilerin ana omurgalarını oluştururlar. Muhalefetin farklı görüşler benimsemesinden doğal bir durum olmaz. Ancak bunun belli bir bilgi temelinde ve o temel üzerinde inşa edilmesi iktidar muhalefet ilişkisini de sağlam bir zemine oturtacaktır” dedi.
Davutoğlu, görüşmede ele aldıkları konuları ise şöyle anlattı:
“Türk Dış Politikasının çok geniş bir yayılım alanı var. Son dönemde birçok bölgede, birçok alanda dış politikamızın ne kadar etkin bir şekilde sürdürüldüğü hepinizin malumu. Ancak gündemde özel önem taşıyan konuları ele aldık. Öncelikle Kafkasya’daki gelişmeler ve Türkiye-Ermenistan-Azerbaycan ilişkilerinde gelinen son durum, Irak-Suriye arasındaki son gerginlik ve Orta Doğu politikasında buna bağlı olarak ortaya çıkan durum ve Türkiye’nin yaptığı çabalar, Orta Doğu Barış süreci ve İran’da son dönemde İran-Batı ilişkileri çerçevesinde konuları ele aldık. Ayrıca Kıbrıs ve Sayın Genel Başkan’ın gündeme getirdiği diğer başka konular oldu. Tabii bütün hepsini bitirmemiz mümkün olmadı. İnşallah en kısa zamanda tekrar bir araya gelerek bugün ele alamadığımız hususları ele almak konusunda mutabık kaldık.”
SP Genel Başkanı Numan Kurtulmuş da, dış politika konusunda görüşlerini Bakan’a anlattıklarını bildirdi. Kurtuluş, özellikle Ermenistan’la ilişkiler konusunda dikkatli olunması gerektiğini belirterek Karabağ sorunu çözülmeden Ermenistan sınırının açılmaması gerektiğini kaydetti. Kurtulmuş, Ermenistan-Türkiye ilişkilerinin İsviçre’nin arabuluculuğunda yürütülmesini de eleştirerek Avrupa’da “Ermeni Soykırımı” iddialarını inkar etmenin suç sayıldığı tek ülkenin İsviçre olduğunu anımsatarak İsviçre’nin Türkiye-Ermenistan arasında tarafsız olmadığını ifade etti.
DSP: Bizim en önemli çekincemiz Karabağ’la ilgilidir
Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, DSP Genel Başkanı Masum Türker‘i Parti Genel Merkezi’nde ziyaret etti.
Ziyaretin ardından açıklama yapan Türker, görüşmede Bakan Davutoğlu’nun dış politika hakkında bilgi verdiğini ve ağırlıklı olarak Ermenistan’la imzalanması planlanan protokolün görüşüldüğünü söyledi.
Dışişleri Bakanı Davutoğlu ve beraberindeki teknik heyete protokolle ilgili çekincelerini ilettiklerini anlatan Türker, Ermeni yetkililerin protokol imzalansa ve sınır açılsa dahi Kars Antlaşması’nı tanımama yönünde düşünceye sahip olduklarını Davutoğlu’na hatırlattıklarını belirtti. Türker, ‘‘Bu konuyu sanıyorum Dışişleri değerlendirecek” dedi.
Üzerinde durdukları diğer konunun arabulucu olarak İsviçre’nin seçilmesi olduğunu ifade eden Türker, İsviçre Federal Meclisi’nin sözde soykırım konusunu kabul ettiğine ve bu konuda da İşçi Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek ile ilgili bir dava açıldığına dikkati çekti. Türker, ”Bu nedenle İsviçre’nin buradaki arabuluculuğunun biraz meseleyi zayıflattığını düşündüğümüzü ilettik” diye konuştu.
Türker, sözlerini şöyle sürdürdü:
”Aynı zamanda, sözde soykırım iddiasının protokolde yer alan Ortak Tarih Komisyonu’nda, biz Türkiye olarak ele alınacağını söylüyoruz. Fakat, Ermenistan kesiminin ve özellikle Erivan’dan yükselen seslerin bu komisyonda, sözde soykırımın yer almayacağını söylemesinin, biraz bizi imzalanacak protokol konusunda düşündürdüğünü ilettik. Bu konuları özellikle belki önümüzdeki günlerde arkadaşlarımız bir araya gelecekler, görüş alışverişi yapacaklar, ama bizim en önemli çekincemiz, Karabağ’la ilgilidir ve Azerilerin bu konudaki çekincelerinin ve istemlerinin dikkate alınmamış olmamasıdır. Bu konudaki düşüncelerimizi ilettik.”
Dışişleri Bakanı Davutoğlu’nun meseleye yalnız Ermenistan’la ilişkiler açısından değil Kafkaslardaki sorunlara çözüm bulmak açısından da yaklaştığını belirten Türker, Davutoğlu’nun barışın sağlanmasında, Türkiye’nin Kafkaslar’da etkin bir politika yapıcısı olarak yer almasında bu protokolun da önemli olduğunu dile getirdiğini kaydetti.
Bakan Davutoğlu’nun Suriye, İran ve Irak’la ilişkilerin de bu konudan etkileneceğini söylediğini ifade eden Türker, şunları kaydetti:
”Bize göre Ermenistan’la ilişkilerin ele alınmasında, özellikle Ermenistan’la daha önce sınırın neden kapatıldığına bakmamız gerektiğini ve bu konudaki önlemler alınmadan böyle bir yola çıkılmasının doğru olmayacağını söyledik. Sayın Bakan ve yanındaki arkadaşlar bu konuda bizim çekincelerimizi, bu konudaki düşüncelerimizi, dikkate alacaklarını, değerlendireceklerini söylediler. Önümüzdeki günlerde gerek duyulursa görüşülecek, ama biz parti olarak Azerbaycan’ın bu konudaki çekincelerini de giderecek bir yol izlenmediği takdirde protokolun çok dahi dikkatle ele alınması gerektiğini düşünüyoruz.”
MHP’den red
Davutoğlu, yarın da Büyük Birlik Partisi (BBP) Genel Başkanı Yaşar Topçu ve Demokrat Parti (DP) Genel Başkanı Hüsamettin Cindoruk‘u ziyaret edecek.
MHP ise Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun randevu talebini reddetmişti.
Bir yanıt yazın