|
Hatırlarsınız…
“Ecdadımıza hakaret” denmişti.
“Türk milletine küfür” denmişti.
Yılmaz ÖZDİL
yozdil@hurriyet.com.tr
*
Suudiler, Mekke’deki Osmanlı kalesi Ecyad’ı yıkacak diye, dünyayı ayağa kaldırmıştık… Türkiye Cumhuriyeti,
Suudi Arabistan’ı resmen kınamıştı.
*
UNESCO’ya şikâyet etmiş, “Kâbe’yi korumak için o kalede can veren Türk şehitlerinden utanın” başlıklı imza kampanyaları yapmış, TBMM’de gündeme getirmiştik… Milletvekillerimiz ağzına geleni söylemiş, hatta, nasıl yapacağını açıklamamakla beraber, “Gökkubbeyi başlarına yıkarız”
diye kürsüyü yumruklayan bile olmuştu.
*
Suudi Arabistan’ın Ankara Büyükelçisi, Dışişleri Bakanlığı’mıza çağrılmış, fırçalanmış fırçalanmış, kararlı ve sert bir ifadeyle “hööttt” falan denmişti.
*
E bakıyoruz…
*
Ertuğrul Özkök, Ahmet Hakan ve Ali Bulaç, sayfa sayfa anlatmaya çalışıyor ama, Sebati Karakurt “tek kare”de anlatmış zaten her şeyi… Çatır çatır yıkmışlar! İslam’ın kalbi Kâbe, estetik Ecyad’ın
yerine dikilen zevksiz gökdelenlerin yanında “müştemilat” gibi kalmış.
*
(Allah’ın çölünde yer yok sanki…
Duvar gibi dizelemişler, dip dibe.)
*
Ve kimmiş, devremülk olarak da kiralanan bu “görgüsüzlük abidesi” kulelerin en büyük müşterisi?
Biz.
*
Bitirmeden ilave edeyim.
Bizim “Hele bi yık” falan diye babalandığımız dönemde, nispet yapar gibi, Cidde’de bir ev restore edilmiş, kapısına da “Bu ev, Türklere karşı savaş vermemize yardımcı olan Lawrence’ın karargâhıdır” plaketi asılmıştı… Kral’ın sesi olarak bilinen
Okaz gazetesi de, şu manşeti atmıştı: “Tarih bilinci hakkında konuşacak en son ülke, Türkiye’dir!”
*
Sonrası malum…
Anıtkabir’e gitmeyen Kral’ın ayağına gidip, şeref madalyası taktı bizimkiler.
*
Özetle.
Haklıymış Arap.
Yalelliymiş bizimki.
Kendi payıma özür dilerim.