Karşılaşılan problemlerin bir türlü çözülememesi, sürüncemede kalması durumunda yapılan temel hata, sorunların çevresinde dolaşılması, özüne inilerek gerçek yanıtların bulunmamasıdır. Bir başka ifadeyle “doğru sorulara”, “doğru yanıtlar” çabasına odaklanılamamasıdır.
Fener Rum Patrikhanesi kaynaklı sorunların çözümünde de aynı hatalı yaklaşımın izlerini görmek mümkündür.
Bu sorunların başında ekümeniklik iddiası ve Türkiye’nin bu iddiayı tanıması talebi gelmektedir.
Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunda yaptığı temel antlaşma niteliğindeki Lozan Antlaşması metninde Patrikhane hiçbir şekilde yer almamaktadır. Lozan’da, Patrikhane’nin Osmanlı döneminde sahip olduğu siyasî ve idarî imtiyazlar kaldırılmış ve yalnız ruhanî yetkileri olduğu kabul edilmiştir. Bunun dışında, Türkiye sınırları dışında yetki sahibi ya da ekümenik unvanı olup olmadığı gibi konularda herhangi bir ifade söz konusu değildir.
Ekümeniklik, esas itibariyle “kilise hukukunu ve geleneğini” ilgilendiren bir sorundur. Dolayısıyla laik Türkiye Cumhuriyeti’nin Fener Rum Patrikhanesi’nin ekümenikliğini kabul etmesi de söz konusu olamaz.
Dahası ekümeniklik iddiası “teolojik” açıdan da şaibelidir:
“Vatikan, 325 tarihli İznik Konsili’nde belirlenen Roma, Antakya ve İskenderiye kiliselerinin dışındaki kiliselerin ekümenik olamayacağına ilişkin itikadi ilkelerinden 1600 yıl sonra vazgeçmişti.
Böylece, İstanbul’daki kilisenin İsa’nın ilk havarisi olan Aziz Andrew tarafından kurulduğu iddiası, Vatikan tarafından örtülü biçimde ve fakat “Papa’nın yanılmazlığı” garantisi altında kabul edilmiş oldu.
Hâlbuki 30 Kasım 2008’e dek Fener-Rum Patrikhanesi’nin Doğu Roma İmparatoru’nun “Tek kilise, tek devlet” şiarı gereği ve siyasi gerekçelerle piskoposluktan patrikliğe yükseltildiği ve dini prosedüre uydurulmak için Aziz Andrew efsanesinin üretildiği, hâlbuki Aziz Andrew’in 30’lu yıllarda henüz şehir olarak tesis edilmemiş olan İstanbul’dan geçtiğine dair hiçbir belgenin bulunmadığı genel geçer kuraldı.”[1]
Ayrıca, Fener Rum Patriği’nin Ortodoks ülkeler ve toplumlar tarafından değil de bölgede güç mücadelesi yürütenler tarafından ekümenik olarak tanımlanması ve dayatılması da garip bir tezat oluşturmaktadır. “Barthelomeos sürekli olarak 300 milyon Ortodoks’un lideri olarak tanımlanıyor. Ancak bu tanımlamayı yapanların ve “Ekümenik” payesini verenlerin Ortodoks olmaması ilginç.”[2]
Teolojik tartışmalar bir yana, Patrikhane’nin günümüzdeki uygulamalarına ve taleplerine ilişkin bazı sorunların da aşılması gerekiyor:
Fener Rum Patrikhanesi milli bir kilise midir, evrensel (ekümenik[3]) midir?
Ekümenik ise neden Patrikhane’ye bağlı önemli kiliselerin başında sadece Yunan asıllılar var? Neden Fener Rum Patriği, Küdüs Patriği, Fransa Metropoliti vb. sadece Yunan asıllılardan seçiliyor?
Dahası; “Neden Fener Rum Patriği Yunanistan’daki kilisenin bile üzerinde milli kilise gibi görülüyor?”
Neden bazı Rum Metropolitler farklı milliyetten kiliselere, örneğin Bulgar Kilisesi’ne istenmediği halde zorla girerek Rumca ayin yapıyor?
Diğer sorulara gelince:
Açılması için büyük çaba gösterilen, Türkiye’ye siyasi baskı unsuru haline gelen Heybeliada Ruhban Okulu’nda sadece Yunan asıllılar mı okuyacak? 300 milyon Ortodoks cemaatin sadece 300 bini üzerinde yetkileri bulunan Fener-Rum Patrikhanesi, geniş bir coğrafyaya yayılmış kendi kontrolü dışındaki Ortodoks cemaati Ortodoks dünyasında ikilik yaratma pahasına yok mu sayacak?
Bu sorulara sağlıklı ve mantıklı yanıtlar verilmeden, Fener Rum Patrikhanesi’nin tek yanlı talepleri ve oldu-bittileri ile ne Ortodoks âlemiyle ne de Türkiye ile ortak bir çözüme ulaşması mümkün görülmüyor.
Sibel Keskin
sibelkeskin@yahoo.com
Bir yanıt yazın